Kaosa Sürükleniş: Suriye Tehlikede

Kaosa Sürükleniş: Suriye Tehlikede
"BM diplomatı Del Ponte, Nisan ayındaki kimyasal silah saldırısının yaygın bir şekilde varsayıldığının aksine rejim tarafından değil, Suriyeli isyancılar tarafından gerçekleştirildiğini duyurmuştu."

Dr. İsmail Selami

 

Press TV  

 

Göründüğü kadarıyla Batı, Üçüncü Dünya Savaşı'nı ateşleyebilecek bir eylem olan, Suriye'ye yönelik çok yakın bir müdahale için hazırlıklarını hızlandırıyor.


Washington şahinleri şimdiden, en erken Perşembe günü başlayabilecek bir saldırı uyarısında bulundu. Üst düzey ABD'li yetkilileri Salı günü NBC News'e, Washington'un “Suriye'yi Perşembe günü başlayabilecek üç günlük bir füze saldırısıyla vurabileceğini, bu saldırının Suriye Devlet Başkanı'nı devirmek veya ordusuna hasar vermekten ziyade, ona bir mesaj vermek amacı taşıyacağını” söyledi.

Suriye'ye saldırma fikri, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından ortaya atıldı ve geliştirildi. Dışişleri Bakanlığı, Esad hükümetinin “21 Ağustos günü Şam yakınlarında kimyasal silah kullanmaktan” sorumlu olduğunun şimdiden “apaçık” olduğunu söyledi.

ABD dostu istihbarat topluluğu henüz böyle bir iddianın gerçekliğini teyit etmemişken ve bu fikri kanıtlayabilecek hiçbir somut delilin olmamasına rağmen, ABD ve İngiltere tek ses olarak, bu Ortadoğu ülkesine yönelik askeri saldırıyı başlatmaya hazır olduklarını açıkladı.


Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal el Mikdad Çarşamba günü Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa'nın Suriye'deki militanların kimyasal silah kullanmasına yardım ettiklerini söyledi ve aynı grupların gelecekte Avrupa'ya karşı da kimyasal silah kullanacağı uyarısında bulundu.   

Reuters, El Mikdad'ın "Terörist grupların, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Fransa'nın desteğiyle (kimyasal silah) kullananlarla aynı olduğunu tekrarlıyoruz. Bu durmalıdır" dediğini aktardı.


El Mikdad, "Bu, söz konusu kimyasal silahların yakında aynı gruplar tarafından Avrupa halkına karşı kullanılacağı anlamına geliyor" diye ekledi.


Aynı zamanda BM kimyasal silah denetçilerine, “silahlı terörist grupların” geçen hafta Şam yakınlarında gerçekleşen ölümcül kimyasal saldırının arkasında olduklarını gösteren kanıtlar sunduğunu söyledi.

Buna ilave olarak, Suriye'nin kimyasal silah kullandığı iddiası, BM diplomatı Carla del Ponte'nin daha önce, Nisan ayında Suriye'de kimyasal silah kullanımına dair söyledikleriyle ters düşüyor. Del Ponte, Nisan ayındaki kimyasal silah saldırısının yaygın bir şekilde varsayıldığının aksine rejim tarafından değil, Suriyeli isyancılar tarafından gerçekleştirildiğini duyurmuştu. Bir İsveç televizyonuna konuşan del Ponte, saldırıyı isyancıların gerçekleştirdiğine dair “tartışmasız kanıtlar olmasa da, güçlü, somut şüpheler olduğunu” söylemişti. Ayrıca BM denetçilerinin elinde Suriye ordusunun kimyasal silah kullandığına dair kanıt olmadığını ve daha fazla soruşturmanın gerekli olduğunu belirtmişti.

Gürültülü savaş çığlıkları, benzer gerekçelerle Afganistan ve Irak'a karşı açtıkları tahrip savaşlarının sonucunda meydana gelen sayısız ölümden sorumlu ABD ve İngiltere'den geliyor. Yanı sıra, bizzat kendileri şeytanı besleyen ve Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da ve dünyanın geri kalanında kaosun ortaya çıkmasına mali ve askeri bakımdan katkı sağlayanlardan insan kaygı iddialarını duymak hayli gülünç.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Houston'da Amerikan Lejyonundan dinleyicilere “Kimyasal silahlar kullanıldı” derken açıkça ve göz göre göre yalan söyledi. 
 

Biden, "Masum erkeklerin, kadınların ve çocukların, Suriye'deki kimyasal silah saldırılarının kurbanı olduğuna hiç şüphe yoktur ve Suriye'deki bu menfur kimyasal silah kullananın arkasındaki sorumlunun Suriye rejimi olduğuna hiç şüphe yoktur" dedi. 

ABD, sıkı bir azimle, Suriye hükümetini işlemediği bir suçtan, yani kendi vatandaşlarına karşı gaz kullanılmasından ötürü cezalandırmaya karar verdi; ancak paradoksal bir şekilde aynı ülke, İran-Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin'in İranlı savaşçılara ve sivillere karşı kimyasal silah kullanması konusunda eli açık davranmıştı. ABD hükümeti, despotik bir rejime karşı kimyasal silah tedarikini kolaylaştırmanın yanında, İran halkına karşı bu tür ölümcül silahların kullanılmasını zımnen onayladı. 

Foreign Policy'de yakın zamanda yayınlanan bir makalenin iddiasına göre 1988 yılında Washington “uydu görüntüleri üzerinden İran'ın, Irak savunmasındaki bir boşluktan istifade ederek büyük bir stratejik avantaj elde etmek üzere olduğunu öğrendi. ABD istihbarat yetkilileri İran birliklerinin yerini Irak'a bildirdi ve Saddam'ın ordusunun ölümcül bir sinir maddesi olan sarin de dahil olmak üzere kimyasal silahlarla saldıracağını tamamen biliyordu.” 

Doğal olarak ABD'li yetkililer, bu yıllar boyunca bunu inkâr eden bir tutumda kalmayı seçti; bölgede her zaman sıkıntıların kaynağı olarak gördükleri İran'dan gelen tepkileri küçümseyerek, Saddam Hüseyin hükümetinin bu silahları kullanacağını hiçbir zaman duyurmadığı konusunda ısrarcı oldu. Ancak 1988 saldırıları sırasında Bağdat'ta askeri ataşe olan emekli Hava Kuvvetleri Albayı Rick Francona, farklı bir resim ortaya koyuyor.  

Francona, Foreign Policy'ye "Iraklılar bize hiçbir zaman sinir gazı kullanmaya niyetli olduklarını söylemediler. Buna ihtiyaçları da yoktu. Ama biz biliyorduk” dedi. 

Raporlara göre Irak'ın kimyasal silah kullanımı, İran tarafında 100 binin üzerinde ölüme neden oldu. Buna ilave olarak her gün, kimyasalların sonucu hayatını kaybedenler de var. Yaklaşık 20 bin asker, sinir gazıyla anında öldürüldü.

Şimdi Washington'ın başkalarına karşı davranışında yüz seksen derecelik bir dönüş mü var? 

Paradoks üstüne paradoks. 

ABD dış politikaları paradokslarla doludur ve ABD'li yetkililerin ikiyüzlülüğünün bütün meseleleri kendilerinin en fazla hoşuna gidecek şekilde ele almalarında kendisini göstermesi, yaptıkları eylem çağrılarının Suriye veya Suriye halkı için insani kaygılardan çok uzak olduğu konusunda da şüphe bırakmıyor. Onların Ortadoğu'da izledikleri gündem açıktır ve Suriye'yi vurma planlarının, bölgedeki büyük çaplı çalışma tarzlarının sadece bir parçası olduğunu akılda tutmak yeterlidir.

Batı'nın geçmişten ders çıkarmadığını ve Müslüman dünyayı halen, siyasi vesayet ve koruma ihtiyacı duyan, Batılı olmayan ‘Öteki' olarak görmesi gerçekten de çok acı vericidir.
 

Çev: Selim Sezer
 

medyasafak.com