ABD: Suriye Hükümetinin Saldırıları Gerçekleştirdiğine Dair Kanıt Yok

ABD: Suriye Hükümetinin Saldırıları Gerçekleştirdiğine Dair Kanıt Yok
Cartalucci'den yeni bir analiz...

ABD: Suriye hükümetinin saldırıları gerçekleştirdiğine dair kanıt yok

 

Tony Cartalucci

 

Press TV

 

 

Bu hafta ABD Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Dennis McDonough inanılmaz bir itirafta bulunarak, Batılı çıkar gruplarının Suriye'nin Şam'ın doğusunda kimyasal saldırıda bulunduğu iddiasının “kesin kanıtlar”dan ziyade, “sağduyuya” dayandığını söyledi. Slate'te yayınlanan "Beyaz Saray: ‘Kesin' kanıtlar değil, ‘sağduyu testi' Esad'ı sorumlu tutuyor” başlıklı yazı, şunları söylüyor: 

 

Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Dennis McDonough Pazar günü Suriye'deki “saha savaşının hızını” değiştirecek “hedefe yönelik, sınırlı çaba” olarak adlandırdığı şeye destek sağlamak için talk show'lara katıldı. Ancak CNN'de, 21 Ağustos günü Şam'ın dışında gerçekleşen ve 1,429 kişiyi öldürdüğü varsayılan saldırıyla Suriye Devlet Başkanı arasındaki bağlantının “kesin, kayda değer bir şüpheden uzak kanıtlar”dan ziyade “sağduyu testinden” ileri geldiğini de kabul etti.


McDonough ile Washington'daki ve yurtdışındaki işbirlikçileri Suriye'ye yönelik planlanan saldırının ölçek bakımından Irak'ın tekrarı olmadığını iddia ederken, kamuoyunu aldatma bakımından Irak'ın tekrarı olduğu açıktır.
 

Slate'in yazısının devamında şunlar vurgulanmaktadır: 

 

“Şimdi elimizde bir resim veya kesin, kayda değer bir şüpheden uzak kanıtlara sahip miyiz? Bu bir mahkeme değildir ve istihbarat bu şekilde çalışmaz.” McDonough aynı zamanda NBC'de “hiç kimse istihbaratı tekzip etmez, hiç kimse istihbarattan şüphelenmez” vurgusunu yaptı.


Verilen cevap, Associated Press'in ayrıntılı bir hikayede belirttiği gibi, Beyaz Saray'ın halen, Esad rejimiyle varsayılan kimyasal silah saldırısı arasında doğrudan bağlantısını kuran somut bir istihbarat parçası göstermediğini vurguluyor. 
 

Slate'in gönderme yaptığı AP hikayesi “SURİYE'NİN GAZ SALDIRISINDAKİ SORUMLULUĞU HAKKINDAKİ ŞÜPHELER ORTADAN KALKMIYOR” başlığını taşıyor ve şunları belirtiyor:

 

ABD hükümeti elinde bunu kanıtlayacak istihbarat olduğu konusunda ısrar ediyor, ancak kamuoyu henüz, geçen ay yüzlerce kişinin ölümüne neden olan varsayılan kimyasal silah saldırısıyla Beşar Esad hükümetinin bağlantısını kuran tek bir somut kanıt parçasının – bir uydu görüntüsü, yahut Suriye ordusunun görüşmelerinin deşifresi – ABD istihbaratı tarafından sunulduğunu görmedi.


Bu tür kanıtların yokluğunda, Şam ve müttefiki Rusya, yeni bir senaryo ileri sürdü: 21 Ağustos'taki kimyasal saldırının isyancılar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Onlar da buna dair kanıt sunmadı. Tüm bu durumlar, ABD olası bir askeri saldırı tehdidinde bulunurken, yanıtlardan ziyade sorular bıraktı. 
 

Saldırıyı gerçekte kimin gerçekleştirdiğine dair kanıt bulunmazken, açık olan şey, Batılı çıkar gruplarının Irak saldırısına ve on yıl süren işgale giden süreçte söylenen ve gerçek olmadığı kanıtlanmış yalanlar ile, 2011'deki Libya saldırısını meşrulaştırmak için yapılan benzer fabrikasyonları çağrıştıracak şekilde, kasten temelsiz bir iddia ortaya attıklarıdır.
 

Geriye dönük olarak, şirket medyası Irak müdahalesini ve işgalini meşrulaştırmak için söylenen sinsi yalanları kabul etmeyi sorun etmiyor – savaşa giden yol ayrı bir hikayeydi. İtiraf edilmiş bu yalanlar, Batı'nın terörist vekiller yoluyla hükümeti devirmeyi başaramadığı bir süreçte, Suriye'ye yönelik olarak aynen tekrar ediliyor. 
 

Açık olan bir diğer şey, Suudi Arabistan ve Katar'la aynı hizada duran ve El Kaide'ye tâbi olan mezhepçi aşırıcı grupları doğrudan finanse etmek, silahlandırmak ve malzeme temin etmek yoluyla Suriye hükümetini yıkmayı ve komşu Lübnan ile İran'ı istikrarsızlaştırmayı hedefleyen, belgelenmiş bir komplodur. Bu komplo, 2007 gibi erken bir dönemde, Bush yönetimi altında başlamış ve Obama yönetimi üzerinden devam etmiştir. 
 

Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh, 2007 yılında New Yorker'da yayınlanan “Yeni Yönelim” makalesinde şunları belirtmişti:  

 

“Bush yönetimi, ağırlıklı olarak Şii İran'ı köşeye sıkıştırmak için Ortadoğu'daki önceliklerini yeniden belirlemeye karar verdi. Yönetim, Lübnan'da İran'ın desteklediği Şii Hizbullah'ı zayıflatmak için örtülü operasyonlarda Sünni Suudi Arabistan hükümetiyle işbirliği yapmaya başladı. ABD aynı zamanda İran ve Suriye'yi hedefleyen örtülü operasyonlarda da aktif olarak yer aldı. Bu faaliyetlerin yan ürünü, İslam'ın militan bir yorumunu benimseyen, ABD'ye muhalif, El Kaide'ye sempati besleyen aşırılıkçı Sünni grupları desteklemekti.”


Daha yakın bir zamanda, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık ile onların, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ı da içine alan bölgesel ekseninin Suriye içinde ve sınırlarında faaliyet yürüten, ağırlıklı olarak El Kaide liderliğindeki terörist bir güce milyonlarca dolar para ve binlerce ton silah gönderdiği ortaya çıkacaktı. 
 

Örneğin Telegraph'ta yayınlanan “ABD ve Avrupa ‘Zagreb üzerinden Suriyeli isyancılara havadan büyük silah sevkiyatı yapıyor'” başlıklı yazıda şunlar aktarılmaktadır: 

 

Kasım ayından bu yana, eski Yugoslavya döneminden kalan 3,000 ton silahın,  75 kargo uçağıyla, Zagreb havaalanından ağırlıklı olarak Ürdün üzerinden Suriyeli isyancılara gönderildiği iddia edildi.  

 

Hikaye, geçen ay The Daily Telegraph ve başka gazetelerde yazıldığı üzere, giderek artan oranda isyancıların eline geçen ve online videolarda da görülen eski Yugoslav silahlarının kaynağını teyit ederken, önceden şüphelenildiğinden çok daha büyük miktarların olduğunu ileri sürdü.
 

Sevkiyatların ödemesinin, Amerika Birleşik Devletleri'nin talimatıyla Suudi Arabistan tarafından yapıldığı, silahların teslimatının Suriye'nin komşuları Türkiye ve Ürdün üzerinden organize edildiği öne sürülüyordu. Ancak haber, silahların Hırvatistan'ın yanı sıra “aralarında İngiltere'nin de bulunduğu çok sayıda başka Avrupa ülkesinden” de geldiğini söylüyor, bununla birlikte bunların İngilizler tarafından tedarik edilen silahlar olup olmadığını belirtmiyordu. 
 

Bununla birlikte İngiliz askeri danışmanlarının Fransızlar ve Amerikalılarla birlikte Suriye sınırındaki ülkelerde faal oldukları, isyancı liderlere ve eski Suriye ordusu subaylarına eğitim verdikleri bilinmektedir. Amerikalıların Suriye içinde kimyasal silah alanlarını ele geçirme eğitimi de verdikleri düşünülmektedir.
 

Bu durumda “sağduyu”, Suriye içindeki teröristlere bu kadar maddi yardım akarken, Batı desteği en başından itibaren doğrudan ve kasten mezhepçi aşırıcıların eline gönderilmeksizin mezhepçi aşırıcıların Batı destekli “ılımlı savaşçılara” baskın gelmesinin imkansız olduğunu ileri sürecektir.
 

Bunlar, El Kaide'den gelen ve Amerika Birleşik Devletleri'nin yaklaşık on yıldır, kimyasal silahları ele geçirebilecekleri ve amaçlarına ulaşmak için sivil nüfusa karşı kullanabilecekleri yönünde ikazda bulunduğu aşırıcılardan başkası değildir. Bu da, Şam'da gerçekleşen son varsayılan kimyasal saldırı nedeniyle Şam'a değil, doğrudan Batı destekli teröristlere işaret etmektedir. Saldırı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve onun ekseninin, geçen yıl boyunca galip gelen Suriye Arap Ordusu karşısında geri dönüşsüz ağır kayıplar yaşayan terörist güçleri desteklemede daha aktif ve doğrudan bir rol oynamasını sağlayacaktır. 
 

"Sağduyu”, Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Dennis McDonough'un ileri sürdüğünün tersi yöne işaret ediyor. İmal edilmiş teyitler üzerinden savaş başlatmayı alışkanlık edinmiş, uzun süredir Suriye hükümetini devirme amaçlı komplonun açıkça içinde olan ve şimdi bitirme kaygısı gösteriyormuş gibi yaptığı insani felaketten sorumlu olan bir ülkeden gelen hiçbir gerçek kanıtın olmadığı koşullarda dünya, anlaşılır bir şekilde ve evrensel olarak, bu en yeni sebepsiz askeri saldırı eylemine karşı çıkmaktadır.
 

Ne yazık ki, ABD'nin yeni bir sebepsiz saldırıya ve 21. Yüzyıl fethine bir şekilde girme veya girmeme kararı, gerçek sağduyuya veya her tür askeri harekâta kategorik olarak karşı çıkan Amerikan halkının iradesine değil, anlaşmalı, şirket-finans çevreleri tarafından satın alınmış ABD Kongresi'ne bağlıdır. Kongre'de tartışmaların merkezinde bulunan şey, şaşılacak bir şekilde, kanıtların bulunmaması değil, Amerika'nın önerilen askeri saldırısının sonuçlarının ne olabileceği ve gerçekte, saldırının genişletilmesinin gerekli olup olmadığıdır.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com