İslam Devrimi Muhafızları'nın Suriye’deki Varlığı / Şehid İsmail Haydari’nin Görüntüleri

İslam Devrimi Muhafızları'nın Suriye’deki Varlığı / Şehid İsmail Haydari’nin Görüntüleri
"Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki şehidlerini kim gizledi ki? Bu şehidler halkın arasında görkemli bir şekilde ve tamamen aleni olarak defnediliyorlar. Ve bunun haberleri de medyada yayınlanıyor."

İslam Devrimi Muhafızlarının Suriye'deki Varlığı / Şehid İsmail Haydari'nin Görüntüleri

 

Fetih Rivayeti Belgeselinin Hollanda Televizyonunda Yayınlanması

 

yalasarat.com

 

Hollanda Televizyonu, geçen haftalarda haber saatinde yayınladığı görüntülerle İslam Devrimi Muhafızları'nın, Suriye'de ordunun yanında ülkedeki militanlara karşı savaştığını ispat etmeye çalıştı.

 

Ekrana yansıyan karelerin İranlı belgesel yapımcısı Hadi Bağbani'nin Fetih Rivayeti isimli seri program için çektiği görüntüler olduğu söyleniyor.

 

Berraberindeki üç kişiyle belgesel çekmek için Suriye'ye giden Bağbani, geçtiğimiz günlerde muhalifler eliyle şehid edilmiş ve kamerası ve teçhizatı Davud Tugayı isimli grubun unsurları tarafından çalınmıştı.

 

El Arabiya kanalı, BBC Farsça ve Uluslararası Fransız Radyosu sitesinin Bağbani'nin tamamlayamadığı bu belgesele ait 6 videoyu yayınladığını söyledi.

 

Şehid İsmail Haydari

 

Bu videoların bazı kısımlarında, Suriye ordusuyla ülkedeki mevcut İranlı güçlerin koordinasyonu hakkında açıklamalarda bulunan Şehid İsmail Haydari'nin görüntülerine şahit olunuyor.

 

İslam'ın bu yiğit askeri bu filmde, bir buçuk senedir Suriye'de görev yaptığını ve bunun sekiz ayını Deraye ve Azimiye'de (Şam'da) sarfettiğini ve filmin çekildiği Halep'te de beş aydır bulunduğunu söylüyor.

 

Şehid Haydari “Bizim burada sadece yönlendirici kuvvetimiz var” diyor ve başka yerlerde de kendisi Suriye Cumhurbaşkanlığı Muhafız Güçlerini komuta ederken görünüyor.

 

Haydari, Suriye'nin Vatan Savunma Güçlerininin (Difau Vatani) İran'da eğitildiklerini kaydederek “Suriye cephesini İslam ile küfrün karşı karşıya geldiği meydan” olarak nitelendiriyor ve sözlerinin son kısmında “Eğer Suriye halkına muhabbet gösterirsek, muhabbet görürürüz… maalesef Suriye ordusunun sistemi kendi askerlerine baskı ve zor uygulanmasına dayanıyor. Bu nedenle bizler Vatan Savunma Güçleriyle çalıştığımızda ordu mensupları bize çok alaka gösteriyorlar. Hatta pek çok asker firar edip bizim yanımıza gelmek istiyor. Niçin? Çünkü biz onlara sadece saygı gösteriyoruz. Yoksa onlara başka hiçbir şey vermedik. Bunların askeri sistemi kendi askerlerine saygı göstermeyi öğrenmeli… Suriyeli subayların kendileri, arkadaşlarımız olan bazı komutanlar bize, siz de komutanlık ediyorsunuz biz de. Bizim komutanlığımız tahakküme dayalı, sizinkiyse çocuklarımızın kalbine işliyor diyorlar” ifadelerini kullanıyor.

 

Şehidin sözleri şu şekilde tamamlanıyor:

 

“Eğer Allah inayet ederse sonumuz şehadet olur. Allah göstermesin de yatağımızda ölmeyelim, sonra Hacı İsmail bunca yıl savaştı, yaralandı ama şehid olamadı demesinler.”

 

Hadisenin Sunumu

 

Görüntülerde gözükenin Hacı İsmail Haydari olup olmadığına dair bir tartışma çok anlamlı olmaz. Hatta bu şehidin ülkemizde bahsedildiği gibi bir belgesel yapımcısı mı yoksa BBC'nin dediği gibi bir saha komutanı mı olduğunda da bir soru yok. Tartışma BBC'nin bu filme dayanarak İran İslam Cumhuriyeti'nin Suriye'ye askeri olarak müdahale ettiğini ispat etmek istemesinden kaynaklı.

 

Soru şurada, İran İslam Cumhuriyeti Suriye'ye bütün boyutlarıyla yardım ettiğini ne zaman ve nerede inkar etti ki BBC tarafından buna delil gösterilmesine ihtiyaç duyulsun?

 

İran İslam Cumhuriyeti Suriye'ye Niçin Müdahil Oluyor?

 

“Biz İsrail karşıtı olaylara dahil olduk. Bunun sonucu da 33 Gün ve 22 Gün Savaşı zaferleri oldu. Bundan sonra da nerede ve hangi millet ve hangi topluluk tarafından olursa olsun, Siyonist rejimle mücadele edilmesi, karşılık verilmesi durumunda biz bunun arkasında olacağız ve onlara yardım edeceğiz. Ve bunu söylemekten yana hiçbir çekincemiz de yoktur. Bu bir hakikat ve bir vakıadır.”

 

Yukardaki cümleler Önderlik Makamının (İmam Hamenei) 2011 yılındaki Cuma namazı hutbesinde geçmektedir ve bu yazının konusunda, yani İran'ın Suriye Arap Cumhuriyeti'deki, İsrail ile mücadelenin ön saflarından biri olan bu ülkedeki mevcudiyeti hakkında hiçbir şüpheye mahal bırakmamaktadır.

 

Buna ilave olarak Suriye Arap Cumhuriyeti İran İslam Cumhuriyeti'nin stratejik müttefikleri arasındadır ve bu ülkedeki krizin başlangıcından itibaren, İran devleti ve yetkilileri için bu tiyatronun asıl hedefinin mukavemetin belini kırmak, Hizbullah'ın işini bitirmek, krizi Irak'a yaymak ve en sonunda da mukavemet mihverinin başına, yani İran'a saldırmak olduğu çok açık belliydi. Bu nedenledir ki akıl ve tabii ki strateji, düşmanla evin duvarının arkasında değil, onun duvarının arkasında savaşmayı gerektirmektedir.

 

Düşmanın direniş ekseninin orta halkasını düşürdükten sonra yapacağı ilk iş İran ve Hizbullah'ın ilişkisine darbe vurmak olacaktır. Bunun sonucunda İran ve Hizbullah'ın ilişkisi tam olarak yok olmasa da, en azından büyük sorunlarla yüz yüze geleceği kesindir.

 

Bu nedenle İran'ın Suriye'ye saldırılması durumunda kendisine yapılacak baskının artacağına inandığı çok açıktır. Bu analize dayalı olarak İran gerekli yardımları Suriye'ye vermiştir ve bundan sonra da verecektir. İran İslam Cumhuriyeti Suriye'nin bu savaşta yalnız kalmayacağını tüm dünyaya ilan etmiştir.

 

Devrim Muhafızları ve Ordu Komutanlarının Açıklamaları

 

Hiç şüphesiz ki İslam Cumhuriyeti'nin Suriye'yi savunmak için güçlü delilleri vardır ve İmam Hamenei'nin uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin tanımlamasıyla, Suriye'nin direniş ekseni içindeki konumu “altın halka” hükmündedir. Ya da Muhsin Rızai'nin daha önce işaret ettiği gibi “Direniş ekseninin bu stratejik uzvuyla savaş, İran İslam Cumhuriyeti'nin kırmızıçizgisini çiğnemek” anlamına gelir.

 

İslam Devrimi Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Muhammed Ali Caferi de kısa bir süre önce gazeteciler ve televizyonlar önünde, İran'ın Suriye'deki varlığı hakkında açıkça şunları söylemişti:

 

“Herkes biliyor ki Devrim Muhafızları'nın İslami Hareketler isimli bir birimi bulunmaktaydı ve bu şimdi de mevcuttur. Bu birimin hedefi mustazaflara (ezilenlere) yardım ve İslam dünyasında uyanıştır.

 

Kudüs Gücü, teşkil olduğu günden itibaren mazlum milletleri, özellikle de Müslümanları koruma hedefiyle bazı hareketler gerçekleştirmiştir ve Lübnan ve Suriye'de Kudüs Gücüne bağlı bazı kuvvetler yer almıştır. Bu bizim oralarda askeri anlamda bulunmamız anlamında değildir. Arap ülkelerinin Suriye'deki muhalif güçlere verdikleri askeri destek ile karşılaştırıldığında biz orada birşey yaptık sayılmaz. Biz sadece düşünce yardımı, danışmanlık ve deneyim aktarımında bulunduk.

 

İran İslam Cumhuriyeti'nin övünç kaynaklarından biri de direniş halkasında yer alan Suriye'yi savunmak, tecrübelerini aktarmak ve her türlü fikri yardımı Suriye'ye vermektir ve bu durum, diğer ülkelerin Suriye muhalifi gruplara askeri yardım vermede hiçbir çekince göstermemişken gerçekleşmektedir. Biz onların bu faaliyetlerini kınıyoruz.”     

 

Aynı şekilde Kara Kuvvetleri Komutanı Emir Purdestan da Suriye'nin durumuna işaret ederek “İhtiyaç duyulması halinde biz de bölgenin diğer ülkeleri gibi Suriye'ye asker gönderebiliriz” demişti.

 

Son sözü elbette Tümgeneral Muhammed Ali Caferi söylemişti: “Eğer Amerika askeri harekette bulunursa ciddi sorunlarla yüzleşecektir ve bu durumda Devrim Muhafızları da vazifesini yerine getirecektir!”

 

İran'ın Suriye'ye Müdahalesinin Neticesi

 

İran'ın Şâmât bölgesinin (Suriye ve hinterlandı) güvenliği için bölgeye müdahil olmasının sonuçları o kadar hissedilir ki BBC, İran İslam Cumhuriyeti'nin direniş eksenindeki müttefikine yaptığı etkili yardımlar hakkında daha önce şu itirafta bulunmak zorunda kalmıştı: “Tahran ve Hizbullah'ın mali ve askeri yardımlarının, Suriye ordusu lehine askeri denge sağlayacak ölçüde başarılı olduğunu inkar edemeyiz. Öyle ki, bunun sonucunda ÖSO'nun hakimiyetindeki bazı bölgeler devlet güçleri tarafından geri alınmıştır.”

 

Körfez İşbirliği Konseyi ve üyelerinden devamlı gelen çığlıklar da bu gerçeğin doğrulayıcısıdır.

 

Seyyid Nasrallah'ın Sözleri

 

Burada önemli olan şu noktadır, Lübnanlılardan tutun Iraklılara kadar tüm Arap mukavemet ekseni güçlerinin tekfircilerin potansiyel tehdidiyle savaştığı müddetçe BBC'nin ve tüm diğer karşıt medyanın iddia ettiği ölçüde (sayısı binlerle ifade edilen) Farsça konuşan kişiye ihtiyaç olmayacaktır.

 

Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah'ın Suriye cephesinde niçin bulunduğunun açıklaması sadedinde şöyle konuşmuştu:

 

“Bazıları bizi şöyle eleştirdiler, tamam canlar eğer istiyorsanız buyrun Suriye'de savaşın, peki bunu niçin açıkça yapıyorsunuz? Çok açık olarak, evet açık açık bunu ilan ediyoruz, gençlerimizi Suriye'ye savaşa gönderip sonra da battaniye ve süt dağıtıyoruz demiyoruz! Ya da öldürüldüklerinde hemen orada gömüp Lübnan'daki ailelerini susturmuyoruz! Hayır asla. Biz çatışmaya ya da her savaş meydanına girdiğimizde bunun şeri mesuliyetini de alırız...

 

Sevelim sevmeyelim (bu savaş) bize vacip. Biz bu savaşı seviyor muyuz? Asla sevmiyoruz. Biz asıl o diğer savaşı (İsrail ile savaş) seviyoruz. Fakat savaştığımız zaman da bunu gizlemiyoruz. Şehid verdiğimiz zaman bundan utanç duymuyoruz. Gündüz vakti cenaze törenlerinde bulunuyoruz ve tabutlarının arkasında yürüyoruz. Elbette havaya kutlama ateşi açmak zorunda değiliz!”

 

BBC Apaçık Olan Şeyi Kanıtlamaya Çalışıyor!

 

Seyyid Hasan Nasrallah'ın bu sözleri, İran İslam Cumhuriyeti'nin Suriye'de çok büyük bir askeri gücü seferber ettiğini iddia eden BBC haberine cevap olarak da okunabilir.

 

Devrim Muhafızları'nın Suriye'deki şehidlerini kim gizledi ki? Bu şehidler halkın arasında görkemli bir şekilde ve tamamen aleni olarak defnediliyorlar. Ve bunun haberleri de medyada yayınlanıyor.

 

Haftalık dergimiz Yalesârât da bu şehid haberleriyle Suriye'deki İran güçlerinin varlığından haberdar olan ve kendileri de Şam bölgesine gidebilmek için yol arayan Hizbullahi gençlerin günlük temasına şahit oluyor.

 

Burada üzerinde önemle durulması gereken bir başka nokta da şehidlerin sayısıdır. Evet biz Suriye'de şehid veriyoruz, fakat bunun miktarı bu cephede savaşan kişilerin sayısıyla orantılıdır.

 

Nasıl olur da düşman medyasının iddia ettiği gibi Devrim Muhafızları Suriye'ye binlerce kişilik kuvvet göndermiş olsun ama bir elin parmağından daha az şehid veriyor olalım? Eğer şehidlerimizin sayısı bundan daha fazla olsaydı BBC bunu asla sessizlikle geçiştirmezdi.

 

BBC, Hollanda televizyonunda yayınlanan bu haberiyle, İslam Devrimi Muhafızları'nın Suriye'deki askeri mevcudiyetini ve cephedeki güçlerin komutasını eline aldığını ispat etme telaşında, fakat bu ne gizli bir şey ne de ifşa edilmeye ihtiyacı var.

 

Şunu da söylemeden geçmeyelim, eğer İslam Devrimi Muhafızları'nın, hatta Lübnan Hizbullahı'nın Suriye cephesindeki varlığı iddia edildiği ölçüde olsaydı, düşmanın defteri şimdiye dek çoktan dürülmüş olurdu, hem de defalarca kez!

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com