İran: Ruhani’nin Bu Diplomatik Atağının Arkasında Kim Var?

İran: Ruhani’nin Bu Diplomatik Atağının Arkasında Kim Var?
"Pek çok kişi İran’ın Batıya yaptığı bu son 'sihirli saldırısını' Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye bağlıyor. Fakat hadiseye yakından bakıldığında mevcut zaferin yolunu açan kişilerin gerçekte, uzlaşmaz Mahmud Ahmedinejad ve ödün vermez Ayetullah Hamanei olduğu belli olmaktadır."

İran: Ruhani'nin Bu Diplomatik Atağının Arkasında Kim Var?

 

Elie Chalhoub

 

Al Ahbar

 

Pek çok kişi İran'ın Batıya yaptığı bu son “sihirli atağını” Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye bağlıyor. Fakat hadiseye yakından bakıldığında mevcut zaferin yolunu açan kişilerin gerçekte, uzlaşmaz Mahmud Ahmedinejad ve ödün vermez Ayetullah Hamanei olduğu belli olmaktadır.

 

Belki de ABD-İran ilişkilerindeki bu olumlu dönüşüm hakkında yapılabilecek en yüzeysel analiz, “ezilmiş” İran halkının muhafazakarları başlarından defederek Washington ile anlaşmak isteyen ılımlı bir reformiste oy verdiğini söylemektir.

 

İşin doğrusu Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin seçilmesinden çok önce, Ayetullah Ali Hamenei 21 Mart 2013 tarihli bir konuşmasında ülkesinin nükleer programı hakkında daha esnek bir duruşun dış hatlarını çizmeye başlamıştı. Hamenei bu yeni yaklaşımı “devrimci esneklik”, (ya da “kahramanca esneklik”) olarak tanımlayarak “esneklik gerekli, bazen de zorunludur” demişti.

 

Dini Lider bu konuşmasında, İslam Cumhuriyeti'nin nükleer aktivitelerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetimine tabi tutmak noktasındaki isteğini, bunun karşılığında da uranyum zenginleştirme ve barışçıl nükleer programını sürdürme hakkının tanınmasını talep ettiğini belirtmişti.

 

Böylesi bir dönüş Mahmud Ahmedinejad'ın döneminde mümkün değildi, fakat bu durum, sabık Cumhurbaşkanının Batı karşıtı uzlaşmaz pozisyonundan değil, sadece iki taraf arasında yakınlaşmaya fırsat tanımayan şartlardan kaynaklanmaktaydı.

 

Ahmedinejad cumhurbaşkanlığına seçildiğinde George W. Bush ve neoconlar hala Washington'da üstün konumdaydılar ve yeni seçilen cumhurbaşkanının, Batı baskısı karşısında dik durmak ya da selefi Muhammed Hatemi gibi karşılığında hiçbir imtiyaz almadan teslim olmak dışında bir seçeneği bulunmuyordu.

 

Ayetullah Hamenei'nin de onayıyla Tahran o zaman daha zor olan çizgiyi izleme kararı aldı ve İsrail ve Batı'dan gelen tehditlere rağmen nükleer programını sürdürmeye devam etti. Örneğin, Ahmedinejad Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda İran sadece ilk nesil birkaç yüz santrifüje sahipti fakat döneminin sonunda ülkenin elinde 17000 santrifüj vardı, artı ikinci nesil 1000 adet santrifüşü de elde etmek üzereydi.

 

Ahmedinejad'ın bu başarısı, Washington'un özellikle bölgedeki giderek artan sıkıntılarından ve 2008'deki zayıflatıcı finans krizinden yardım gördü. 2013 seçimleri yaklaşırken Ayetullah Hamenei, İran'ın barışçıl nükleer enerji geliştirme hakkına sahip olmak gibi temel ilkelere sıkıca sarılmak şartıyla, daha esnek bir yaklaşım göstermenin zamanının geldiğine karar vermişti.

 

Ahmedinejad'ın şahsiyeti o gün için böyle bir vazife için uygundu şüphesiz, tıpkı Tahran'ın bugün aldığı kararda Ruhani'nin de buna uygun olması gibi. Fakat günün sonunda, İran'ın nükleer programı gibi önemli politikalarda belirleyici olan şey verili şartlar, devlet kurumlarının görüşü ve Ayetullah Hamenei'nin eğilimi olacaktır.

 

Şu soru kalıyor elbette: İran nükleer başarılarıyla gerçekleştirdiği bu ileri adımlarını, nükleer enerji hakkının tanınması karşılığında bir adım geri atabilmek amacıyla mı atmıştı? Yani %20 oranındaki zenginleştirmeyi sadece karşılığında %5'lik zenginleştirme hakkı alabilmek için mi gerçekleştirmişti? Ya da Suriye gibi başka dosyalarda vereceği tavizlerle tüm nükleer haklarını mı talep ediyor? Önümüzdeki haftalar ve aylarda bunu göreceğiz.

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com