Enis Nakkaş: İsrail’in Elinde Atom Bombası Yok / Bölgede Konfederasyon Şart

Enis Nakkaş: İsrail’in Elinde Atom Bombası Yok / Bölgede Konfederasyon Şart
Ünlü Lübnanlı aktivist ve analist Enis Nakkaş'ın Syria TV'de yayınlanan televizyon programının tam dökümünün çevirisini yayınlıyoruz. Enis Nakkaş'tan özellikle son süreçlerle ilgili birbirinden değerli analizler ve öngörüler...

Enis Nakkaş: İsrail'in Elinde Atom Bombası Yok / Bölgede Konfederasyon Şart

 

Spiker: Merhabalar. Son haftalarda Suriye krizinde birçok gelişme yaşandı. Savaş olacak mı? Tehditler ne anlama geliyor? Kimyasal silahlar konusundaki ittifaklar ve Cenevre-2 krizin neresinde? Bütün bunları ve daha fazlasını Güvenlik ve Strateji Koordinatörü Enis Nakkaş ile tartışacağız. Hoş Geldiniz

 

Enis Nakkaş: Hoş bulduk.

 

Spiker: Sayın Nakkaş, öncelikle kimyasal silahlar konusundaki ittifaktan başlayayım. Geçekten bu konudan kurtulduk mu? Amerika söylediklerine sadık kalacak, gidişat barışçıl olacak ve Cenevre-2'ye sorunsuz gidebilecek miyiz?

 

E.N: Rus ve Amerikan Dış İşlerinin uzlaşması, bunun ardından söyledikleri ve özellikle Kerry'nin en son ''Rusya ile bir çözüm üzerinde anlaştık'' demesi, uluslararası stratejik dengelerde ''kutupların çokluluğuna'' fiili bir onay anlamına gelir. Bununla birlikte bu gelişme bundan sonra Amerika'nın diğer dosyalarda tek başına ''karar verici'' olamayacağını da gösterir. Bu uzlaşıya varılmadan haftalar önce Putin'in ''Bazıları, tek kutuplu dönemin sona erdiğini anlamak istemiyor'' dediğini hatırlatalım. Dolayısı ile üzerinde anlaşılan ne ise hayata geçirilecektir. Müttefikleri ile hareket eden uluslararası iki kutup var.  Tesadüfen eşzamanlı olarak BRICS ülkelerinin konferansı vardı, bir bildiri yayınladılar, ardından Şanghay İşbirliği Örgütünden bir bildiri geldi ve Putin desteklendi. Putin'in bu devletler adına konuştuğunu düşünürsek ki bu devletler dünya üzerindekilerin yarısından fazlasını temsil ediyorlar, bu ittifak bir ciddiyet ile yürütülüyor diyebiliriz. Bu ittifaka bir çelme takabileceğini düşünen varsa da yanılıyordur.

 

Aylar önce, Cenevre-2 konuşulmaya başlandığı günlerde, siyasi çözüm için ''esasların'' oluşturulduğunu ve silahlı muhalefet için kesinlikle bir zaferden bahsedilemeyeceğini söylemiştim. Amerika'nın bu süreçte, Suriye'ye saldırı tehditleri de dahil, çıkabildiği en yüksek seviye ''sahadaki güç dengelerini değiştirme'' oldu. ''Rejimi değiştirme'' diyemedi. Çünkü Cenevre-1 ve Cenevre-2'ye bağlı. Sonuç olarak bu savaşa silahları ile devam eden muhalif taraflar, tüm bu gelişmeleri, küresel stratejik dengeleri okuyamayan ve anlayamayan gruplardır. Ben her zaman bu konuda şu uyarılarımı yaptım: Ülkemiz dahil bölgede seyreden herhangi bir gelişmenin, bize olumlu etkisi olsa da küresel oyunlardaki pozisyonuna bakmadan bizi heyecanlandırmaması gerekir. Büyük Arap Devrimini de sürekli misal olarak veriyorum. Hak edilmiş olması ile beraber pozisyonunu ve oynanan oyunlardaki, satranç gibi düşünebilirsiniz, mevkisini bilemediğimiz için, sömürgeci güçlerin denetiminde aldatıcı, işbirlikçi ülkeler doğuran SykesPicot'a doğru yol alındı. Elbette aralarında Suriye devletiyle ve Abdünnasır dönemi Mısır'ı farklıydı. Geri kalan devletler, Körfez ve diğer bölgelerdeki Arapların petrol serveti, Batılıların elinde bir oyuncak halini aldı. Dolayısı ile parti başkanı, örgüt lideri, tugay komutanı veya silahlı grup kim olursa olsun öncelikle okumaları iyi yapması ve güç dengelerini anlaması gerekir. Bir sorsunlar kendilerine, bugün hangi pozisyondalar? Bir sonraki adımları nedir? Hesapları nedir? Bugün çıkıp ''Biz bu ittifakı reddediyoruz'' diyen bir liderleri var (Selim İdris). Tam anlamıyla bir karikatür. İki küresel kudretin, tüm dünyanın farklı cephelerdeki güçlerini arkasına almış yol alan kimyasal silah uzlaşısını reddetmek tam anlamı ile karikatürlüktür.

 

Tehditlerden sonra, kâğıtlarını hemen açan devletler oldu. Ürdün kralı yazık, bu tehditlerden sonra saldırı olacağını düşünüp kâğıtlarını açtı ve iştirak edeceğini söyledi. Türkiye aynı zamanda saldırıya iştirak edeceğini söyledi. Şimdi Ürdün Kralı Abdullah Suriye meselesini görüşmek için Çin'e gidiyor. (Gülerek) Sen Arapsın ve Suriye'nin doğrudan komşususun. Şam daha yakın. Şam'a gel, tartış, görüş ve anlaş; Çin'e niye gidiyorsun? Çin sana ne diyecek? Yeni küresel dengeleri mi anlatsın sana? Bundan önce Moskova ziyaretinde duyduklarını tekrar duyacak. Ama şimdi Moskova'ya giderek, Putin ile tekrar göz göze gelip ''Sen beni uyardın, ama sena kulak vermedim ve bu oyunu oynadık'' diyemez.

 

Her neyse bunlar hep ayrıntılardır. Şu an Muhammed Bin Zayed (çev. notu: Abu Dabi Emirliği veliaht prensi, Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetler Başkomutan Yardımcısı) Moskova'da. Körfez ülkeleri küresel güç dengelerindeki yeni değişimlerin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bender bin Sultan'ın hesapları da kaçınılmaz olarak doğru çıkmadı. Bender bin Sultan gülünç ziyaretinde, siyasi değişimlerin sahibiymiş gibi Mısır'ı Moskova'ya satmak istedi. Ruslara ''Bak ben Müslüman Kardeşler'den güçlüyüm, onları Suriye'de de ezerim ama İran ve Hizbullah'ı Suriye'den uzaklaştıralım'' dedi. Arabistan Mısır'ın sahibi değil. Bugün Nebil Fehmi (Mısır Dışişleri Bakanı), Suudi Arabistan dilini yutmuş sessiz bir şekilde izlerken, Ruslarla arasındaki ittifaktan bahsetti. Yakında da Moskova'yı ziyaret edip, Suudilerin rolünden uzak yeni Moskova-Kahire ilişkilerinden bahsedecek. Onlar yeni gelişmeleri okuyamıyorlar. Her şeyi eskisi gibi sanıp alışageldikleri gibi işbirlikçileri ve araçlarını kullanmaya çalışıyorlar. Değişimler yaşandı ve bu araçların eskidiği ve Suudilerin hesaplarının hatalı olduğu ortaya çıktı. Uluslararası düzeyde yaşananlar bunlar.

 

Bölgesel düzeye bakacak olursak, İran-Suriye-Hizbullah Mukavemet kampının gerçekten güçlü olduğunu görürken, tehdit süresince hiçbir şekilde ve hiçbir noktada zayıflık göstermediklerini görüyoruz. Lübnan ve Suriye'nin Amerikan tehditlerine hiç zayıf reaksiyon vermediklerini, İran'ın da tehditler karşısında çatıyı yükselterek ''Savaşı başlatan durduramaz, Biladı Şam'a saldırı Mukavemetin yükselişine ve karşı kampın yenilgisine neden olacak'' dediğini gördük. Her şeyin masaya yatırılmasına rağmen, bir korku hissetmediler. Oysa Amerika tek bir mermi atmadan tehditlerle korku yaratıp savaşın yarısını kazanmaya alışık, ama bugün öyle bir sonucun olmadığını da görüyoruz. Siyasi mütefekkirler böylesine bir riske girmez normalde ama ben şahsen böyle bir saldırının olamayacağını düşünüyor ve söylüyordum. Obama, özellikle İngiltere'den gelen olumsuz işaretten sonra saldırıyı gerçekleştiremezdi. Kongre'ye gitti, aslında savaş ilan etme yeterliliği de var ama niye Kongre'ye gidiyor?

 

Spiker: Enis Bey burada araya girmek istiyorum. Amerikalıların bu saldırıyı onaylamadığına dair anketler ve tespitler var.  Amerikalılar hazırlanıp savaş tehditleri ettiğinde tüm devletler gardını aldı ve savaşa hazırlanmaya başladı. Gerçekten küresel güç dengelerinde meydana gelen gelişmelerden dolayı mı çekildiler, yoksa bu en baştan bir senaryo muydu? “Savaşla tehdit ederimi sonra da Ruslar bana çekilmek için yol verirler ve çekilirim, çekilirken de istediklerimi elde ederim” mi dediler? Özellikle bu noktayı açıklamanızı sizden istiyorum?

 

E.N: Tehdit ederken eşzamanlı olarak Ruslara ve İranlılara mesaj gönderdiler. Benim Suriye'ye küçük bir saldırı gerçekleştirmeme izin verin ve müttefiklerinizin saldırıya karşılık vermemelerini sağlayın dediler. Hedeflerinde dünyaya ''Amerika'nın kırmızıçizgilerini aşana yanıt derhal verilir'' mesajını vermek vardı. İran ve Rusya bunu reddedince savaş hikâyesi sona erdi. Benim görüşüm budur. Obama'nın stratejisinde de yeni bir savaş kesinlikle yok. Obama'nın seçim programı da bu esaslara göre değildi. Buradan da açık bir şekilde söyleyeyim. Bugün 'Çay Partisi'nin gizli lideri Obama'dır. İzleyenlere bunun ne demek olduğunu açıklayayım. Çay Partisi, Cumhuriyetçi ve Demokrat parti gibi gerçek bir parti değildir. Çay Partisi bir harekettir. Ama her iki partinin bir kısmını oluşturuyor. Bu hareketin özünde ne var? “Amerika dünya üzerindeki sorunlardan elini çekip kendi geleceği ile ilgilenmeli. Biz dünyanın polisi değiliz ve dünya üzerindeki meselelere müdahil olmamalıyız” diyorlar. Kongrenin Alaska üyesi şu ifadeleri kullandı: ''Suriye kendini vurdu ve biz gidip sorumluyu bulup cezalandırmak istiyoruz, bu denklemde aptal olan kimdir?'' Yani ''sana ne, insanlar birbirlerini vurdular, Suriyeliler kimyasal silah veya kimyasal içermeyen silah ile yine Suriyelileri vurdu'' demek istiyor. Bu ifade bize, Amerika'da gerçekten yayılmış olan yeni düşüncelerin, gelecekte daha ciddi bir şekilde var olacağı işaretini veriyor.

 

Amerikan pazarlarında biliyoruz ki kimse çıkıp ''Bu benim ürünüm. Size kötü, yazmayan ve çizmeyen kalemler satacağım ama olsun bir defalığına satın alın benden'' demez. Obama tüm konuşmalarında ''Ben biliyorum ki savaş istemiyorsunuz ve biz daha önce yalanlar söyleyerek savaşlar yaptık, Irak'a girdik'' diyordu. Şimdi Obama çıkıp, halka değil doğrudan Kongre'ye ''Elimde açık ve net delil yok ama bana niye izin vermiyorsunuz'' diyor. Bu pazarlamacılıkta ''ürününü yok etmek'' anlamına gelir. Bunun için ''Obama, Amerika'nın dış politikasını başarısız kılmayı başardı'' diye yazdılar. Yani bu aslında onun göreviydi ''bizim artık dış konulara çok müdahil olmamamız gerekir'' dedi. Rus-Amerikan ittifakı medyada göründüğü ilk anda Obama'nın ilk söylediği ''Şu an artık iç meselelerimizle ilgilenebiliriz'' oldu.

 

Spiker: Sayın Nakkaş, biz bu kadar eminsek ve veriler Amerika'nın hazır olmadığını söylüyorsa niye korku dengesini kuran silahımızdan vazgeçtik?

 

E.N: Ben şahsen, ve eminim ki çoğu insanın görüşü de budur, kitle imha silahlarına karşıyım. Ne ahlak, ne din ne de ilkelerime uygundur. Hatta savaş aracı bile değildir benim için. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Suriye'nin iki önemli müttefiki var. Biri Rusya, diğeri de İran. İran şimdi ne diyor? Nükleer program istemediğini söylüyor. Ve ben size söyleyeyim İran bunu üretebilecek güçtedir. Mühendisleri ve bilim adamları bu seviyededir İran'ın. İran bunu istemiyor. İran'ın istediği barışçıl nükleer enerjidir. Rusya da kitle imha silahlarının yayılmasına karşı bir tavır almış durumda.

 

Spiker: Burada araya girmek istiyorum. İsrail 73 harbinde uçaklara nükleer silah yükledi ve bunları kullanacaktı, bunun için ne diyorsunuz?

 

E.N: Yalan. Benim görüşüme göre yalan. İki sebebi var. Onlar en fazla ''Biz, tehlikeli duruma düşmemiz halinde nükleer caydırıcılığı düşündük'' dediler. Ben, bu konuda Arapların büyük çoğunluğuna muhalif olarak, İsrail'in elinde nükleer silah yoktur diyorum. İsrail'in elinde, Amerikan şemsiyesi altında nükleer caydırıcılık var. Bu da İsrail ve Amerika arasında Nixon döneminden kalan gizi bir ittifaktır. Bu ittifaktan sonra İsrail aynı zamanda bazı meselelerde korunmak amacıyla Amerika'nın Güvenlik Konseyi'ndeki otomatik vetosunu da aldı. Veto İsrail için çokça kullanıldı. Herkes, günaydın ve selamün aleyküm der gibi sürekli ''İsrail'de 200 nükleer başlık var'' demeye başladı. Bakın 220, 230 veya 170 değil, 200 başlık. Niye bilmiyorum. Ben bu konuda her türlü iddiaya girerim, dünya üzerinde hiç bir istihbarat servisinin, büyükten küçüğe hiçbirinin elinde İsrail'de nükleer başlık bulunduğuna dair kanıt bulamazsınız. Haberler ve analizler var ama delil yok. Ben bunları bundan yıllar önce de, Suriye'deki kimyasal meselesinden daha önce, kaç defa söyledim. Misal Sovyetler Birliğinin nükleer silaha ihtiyacı var mıydı? Yoktu. Ama bakıyoruz sonradan dağıldı ve çöktü. Şu an Suriye'de yaşananlar İsrail saldırısından dolayı yaşanmıyor. İçte bir mücadele var. Suriye hükümeti ben bu silahı halkıma karşı kullanmam dedi. Velev bunu kullanacak delileri olsaydı bile pratikte bir fayda sağlamazdı. İsrail'e karşı zafer kazanmayı düşünüyorsak elimde bir veri var. Komşum Lübnan, yanı başımdaki Lübnan 2000 yılında kitle imha silahları kullanmadan zafer kazandı. Hiç bir dayatılmış şarta maruz kalmadan İsrail'i bir Arap ülkesinden kovdu. 2006 yılında da Mukavemet'in dayattığı şartlar kabul edilerek bir zafer daha kazanıldı.

 

Spiker: Yani güç dengeleri kimyasal silah kullanmadan yakalanabilir.

 

E.N: Evet aynen. 70'lerden sonraki hesaplarda İsrail, Arapları yutan bir kara delik gibi görüldü ve sadece kimyasal silah ile durdurulabileceği düşünüldü. Hayır. Kimyasal silaha sahip olmadan da caydırıcı olabilirsin. Şu an İsrail'e karşı en güçlü caydırıcı güçlerden, 4000 tank ve 400 uçak ile geniş ve uzun bir cepheye yayılmış olan Hizbullah vardır. Hizbullah'ın, kitle imha silahına sahip olmayan Güney Lübnan cephesi vardır. İsrail, Güney Lübnan ile savaşın patlak vermesi düşüncesinden bile korkuyor. Bu savaştan korkuyor. İnanır mısınız? Bugün İsrail'de bu olası savaşı kaybedebileceği korkusu vardır. İstedikleri şekilde ''böyle vururuz, şöyle de vururuz'' desinler. Çalışmalarını takip ediyoruz ve üzerinde biz de çalışıyoruz. İç cephelerine düşebilecek füzelerin bütün altyapılarını tahrip edeceğini kendi analizlerinden öğreniyoruz Dolayısı ile kitle imha silahına ne gerek var? Şunu da söyleyeyim. Suriye kimyasal silahı daha devretmeden istediği ve talep ettiği silahlara kavuştu. Şu an Suriye herhangi bir savaşta, önceki durumuna oranla, hatta kimyasal silah meselesinden öncesine, yani 3 hafta öncesine oranla çok daha güçlü durumda. İstediği ve talep ettiği silahlara kavuştu.

 

Spiker: Suriye mi onu güçlü yapan silahlara sahip oldu yoksa Mukavemet ekseninden mi bahsediyorsunuz?

 

E.N: Hayır. Doğrudan Suriye'den bahsediyorum. İstediği silahlara kavuşan Suriye silahların yanında aldığı ''garantilerle'' de artık çok daha güçlü durumda. Ben Suriye'nin silahlı kuvvetleri başındaki komutanın, aklı ile düşünüp kimyasal silah olmadan, bu silahlarla kendini daha güçlü hissetmesi gerektiğine inanıyorum. Uçakları düşüren, tankları ve İsrail'in denizaltılarını imha edebilecek olan bu silahlardır.

 

Spiker: Suriye teröre karşı savaş vermeye devam ediyor ve muhaliflerin elinde bu silahlardan var.

 

E.N: Teröristler kimyasal silaha sahip olmuş olabilir ama hiç bir akıllı insan, kimyasal saldırıya, kimyasal silah kullanarak cevap vermez. Suriye toprakları üzerinde, kendi topraklarının üzerindesin. Guta'da veya başka bir yerde kimyasal silah kullanan varsa, işte gelin bakın suçlu olan kim diye insanlara göstermek görevin olmalı. Batılılar ve Amerika yıllar yılı bu terörü kastederek uyarılar yaptı. Daha önce de örnekleri oldu. Japonya'da metroda kullanıldı. Biz bu süre boyunca büyük fırsatları kaçırdık. Amerika'nın sürekli uyardığı terör ve kullanabileceği araç gelip bizi vurdu. Batılılar da bütün kırmızıçizgilerini aşıp bu teröristlere her türlü yardımı yaptılar. Bölgesel devletler kimyasalı verdi ve kimyasal kullanıldı. Uluslararası düzeyde güvenliğin temelleri ile oynayan rejim değildi, aksine muhaliflere, rejimi devirmeleri amacıyla kimyasal dahil her türlü silahı verenlerdi. Nusra'nın bugün diyelim ki 10 kg kimyasalı var ve bunun 5 kilogramını Guta'da kullandı, geri kalanını da Avrupa'da kullanmak üzere oraya  taşıdı. O zaman ne yapacaksınız? İşte kulislerde konuşulan ve uyarıların yapıldığı noktalar bunlardı. Batılılara siz El-Kaide'nin ortağı oldunuz denildi. Bunu ben demiyorum. Bugün sadece Kongre'ye bakın. Onlarca senatör çıkıp ''Biz El-Kaide'nin müttefiki mi olacağız'' diye sordular.

 

Artık yeni durumlar söz konusu. Bütün bu gelişmelerin içinde benim için önemli olanı İsrail'e karşı kazanmaktır. Bugün biz artık İsrail'e karşı gerçek bir savaşta kazanabileceğimize ikna olmuş durumdayız. Kitle imha silahları olmadan da savaş kazanılabilir. Bakın buna örneklerimiz ve kanıtlarımız da var. Az önce de söyledik Lübnan savaşları var.  Niye kitle imha silahları ile tehdit edelim de karşılığında bizi Amerikan nükleer bombaları ile tehdit etsinler? Hiç gerek yok, çünkü benim öyle bir silahım yok.

 

Spiker: Bugün Suriye'nin daha güçlü olduğunu ve talep ettiği silahlara kavuştuğunu söylediniz. Lakin az önce de söylediğim gibi teröristlerin elinde şimdi daha gelişmiş silahlar var. Son dönemde Fransa, Amerika, Batı ve Körfez yardımları ile daha güçlü saldırılar başlatabildiler. Bu gelişmiş silahlar çatışmayı uzatırken yakında yine kimyasal silah krizine benzer krizler doğurmaz mı? Dengeleri tekrar kurmaz mı?

 

E.N: Pratik, stratejik ve askeri bakımdan yanıtlayayım. Haftalar önce risk durumları üzerine çalışıyordum ve tehlikelerin farklı düzeye taşındığını söyledim. Üç intihar bombacısı, korunaklı herhangi bir binaya yaklaşıp kendilerini korumaların yanında patlatıyorlar. Bunun hemen ardından yüzlerce kilo bomba ile dolu üç araç binaya yaklaşıp arka arkaya patlıyor. Bu esnada binaya havan topları düşerken orta düzeyde silahlar ile de ateş yağmuru başlıyor. Bu olay Irak'ta Ebu Gureyb hapishanesinde yaşandı. Bu sayede 1000 tutukluyu kaçırttılar. Gelişmiş silahlar ve yüksek teknoloji bunun neresinde? Hiçbir yerde! Patlayıcılar ve intihar eylemcileri var. Sakın muhaliflerin istisnai araçlara sahip olduğunu düşünmeyelim. Ellerinde böyle bir şey yok, ama istisnai taktikleri var. En tehlikeli şey insanın, kendi kendini var olmayan başka bir şey ile korkutmasıdır. Düşmanla savaşın ilk şartı nasıl savaştıklarının bilinmesidir. Bugün Özgür Suriye Ordusu iki devletin uzlaşısını reddettiklerini ilan etti, ama senin varlığın ve elindekiler esasen dış yardıma bağlı. Bölgesel ve uluslararası düzeyde karar alınıp bu dış yardım kesilirse ne yapabilirsin? En fazla bir kaç ay daha savaşır ardından eriyip gidersin.

 

Spiker: Bu söylem onlardan talep edilmiş de olabilir. Sahada savaşın devam ettiği ve korku dengesinin sürdüğü izlenimi verilmesi için Özgür Suriye Ordusundan bu şekilde konuşması talep edilmiş de olabilir.

 

E.N: Şimdi onun için (Selim İdris) sahada savaşçıları var demek bile fazladır. Abartıdır. Bu şahsa bağlı militanların sayısı kaçtır? Önemli nokta budur. Kimseye bağlı olmayanların sayısı bu şahsa bağlı olanlardan daha fazladır.

 

Spiker: Peki bunlarla olan sorunun çözümü nasıldır?

 

E.N: Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın başından beri söylediği gibi başka bir çözüm yolu yok. Terörün tek çözümü terörü ortadan kaldırmaktır. Açık ve net. Dolayısı ile Suriye ordusu ve Halk Savunma Birliklerinin dışında başka bir çözüm iradesi aranmamalı. Dış yardımı hafifletmeyi sağlayabiliriz, baskıları azaltabiliriz velakin bu sorunun çözümü, askeri taktikleri ve iradesini geliştirmiş günlük savaş ile olur. Kontrol noktaları kurup kendini savunmak olmaz. Senin görevin ülkeyi bunlardan temizlemek olacak. Beni duyan da ne dediğimi anlıyordur. Siyasi başarılarla eşzamanlı ve başarılara uygun olarak tüm ülkede gelişecek olan yeni askeri, fikri ve taktiksel hamleler başlayacak. Dış politikada, muhaliflerin maneviyatını vuran ve yarın öbür gün yardım kapılarını kapatacak olan siyasi başarılarımız oldu. Ordu, Ulusal Savunma Güçleri ve Halk Savunma birlikleri bu durumdan faydalanıp meydanda seviye yükseltmez ve teröristleri vurmaz ise hiç bir şey anlamamışız demektir. Oturup da acaba muhaliflere ne yardımı yaptılar, ne ettiler ne buldular diye kara kara düşünmenin hiç bir faydası yok. Biraz gülelim diye anlatayım. O dönemde Şam'a otele gelip yerleştiğimde, kameraları, alet ve edevatları ile gelen medya mensupları vardı. Ne yapmaya geldiniz diye sordum. Cevaben, saldırıyı izlemeye geldik dediler. Hiç gereği yok pılınızı pırtınızı toplayın Lübnan'a geri dönün, zaman kaybetmeyin dedim. Bakın maneviyatımız ve düşüncelerimiz ne kadar da bulandırılmış ve korkutulmuşuz. Bütün gelişmelerden sonra Amerika'nın bir saldırı yapamayacağını net olarak düşünüyor ve kafamı servis edilenlerle bulandırmıyordum. Şimdi bölgedeki liderlerin ziyaretlerine bakın. Türkiye meclisinin başkanı İran'da, Körfezden Emirler Rusya'da, yanı başımızdaki Ürdün Çin'de. Neler oluyor? Ne yapmaya gidiyorlar? Tehdit etmeye gitmiyorlar, dengeleri ve neler olacağını öğrenmeye gittiler.

 

Bir başka önemli noktadan devam edelim. Kimyasal silahların imha edilişinin yol haritası 2014 ortalarında bitecek. Kiminle koordinasyon halinde olacaklar? İmha süreci kiminle gerçekleştirilecek? Rejim ile değil mi? Suriye yönetimi değil mi? 1,5 yıl önce reddettikleri rejim ile 2014'ün ortalarına kadar sürecek bir program koydular önlerine.

 

Spiker: Lavrov, Rusya'nın Sesi Radyosuna verdiği demeçte bir bilgi sızdırdı. Lavrov, Amerika'nın bu kimyasal silah süreci boyunca Suriye yönetimi ile doğrudan birden fazla defa görüştüğünü aktardı.

 

E.N: Suriye krizinin başından beri Amerika'nın sabit bir pozisyonu olduğunu söyleyenler Amerika'yı okuyamamıştır demektir. Amerika, kendi projesinden önce bölgesel baskının getirdiği karmaşa içinde. Çoğu insan son sözü Amerika'nın söylediğini düşünür. Evet, müttefiklerine söyleyip yaptırdığı şeyler son sözleridir. Bölgesel müttefiklerinin projeleri, uluslararası güvenliğe zarar vermeye başladığı zaman gider Ruslarla oturur ve meseleyi çözer. Suriye'ye savaş, Amerikan ürünü olmaktan önce bölgesel bir Arap projesi idi. Geliştirilmesi ve planlanması Arap kaynaklıydı. Dökülen milyar dolarlar Arap kaynaklıydı. Amerika açıktan 60 milyon dolar vermişti evet, ama milyarlar bölgeden aktı. Subaylara istihbarat ve diğer desteği sağlayan ittifak Arap-Türk ittifakıydı. Bölge, Amerika'nın çekileceğini öğrenince bir şeylerin hesabını yapmayı başladı. Biraz akılları olsaydı oturup Avrupa Birliğine benzer bir birlik kurup sorunları bu şekilde çözmeye çalışırlardı. Aksine bölgeyi kim kazanır diye birbirlerine vurmaya başladılar.

 

Spiker: Öncelikle Amerika, ardından da İsrail'in ''biz tatbikat yapıyorduk'' dediği iki füze atıldı. Söylenenlere göre gelişmelerin seyrini değiştiren olay bu iki füzenin fırlatılmasıydı. Füzeler atıldıktan sonra Suriye'ye saldırı olasılığı ortadan kalktı denildi. Olayın iç yüzü nedir?

 

E.N: Söylediğiniz sonuç doğrudur. Bu iki füze saldırıya ''kırmızı ışık'' yaktı, yeşil değil. Bu arada savaşın bu olaya bağlı olduğunu söylemiyorum. Füzelerin denize düştüğünü söylediler. İsrail tarafından bakalım. Sen tatbikatı niye yaparsın? Demir Kubbe için. Bu füzelerin denize düşmesi demek senin onları havada patlatamadığın anlamına gelir. Başarısız olduğun anlamına gelir.

 

Spiker: Bu füzeleri Rusların düşürdüğü söyleniyor.

 

E.N: Bana sorarsan Rusların bunu yapacak kudreti var. Havada da patlatabilirler, yolunu değiştirip denize de düşürebilirler. Hurafe anlatmıyoruz. Eğer ki bu füzeler tatbikat esnasında atıldıysa bu Demir Kubbenin başarısız olduğu anlamına gelir. Yok, eğer Amerika'nın başlangıç füzeleri ise Lavrov'un ''ben karışmam'' sözlerinin tuzak olduğu anlamına gelir.

 

Spiker: Evet Rusya'nın, Amerika'nın saldırısına önce yol verdiği sonra da füzeleri düşürerek başarısız kıldığı da söyleniyor. Yine kimyasal silah konusunda bugün ulaşılan ittifakın İran'ın önerisinin sonucu olduğu söyleniyor. İran, Batı ve Körfez tarafından reddedileceğini bildiği için Rusya'ya bunu gizli bir şekilde aktarmış ve aksi takdirde Suriye'nin yanında savaşacağını bildirmiş. Bu söylenenlere katılıyor musunuz?

 

E.N: Bu görüşü ne onaylayacağım ne de reddedeceğim. Rusya-İran-Suriye koordinasyonu var. Yani Suriye'nin verdiği her kararda müttefikleri ile istişaresi olduğuna emin olun. Ve eğer İran Rusya'ya, Suriye konusundaki bir kararını bildiriyorsa, Rusya'dan önce Suriye ile konuşmuştur. Bundan da emin olabilirsiniz. Bu ittifakın ruhuna uygun bir girişim oldu. Çünkü İran'ın elinde kitle imha silahı yok. İran, Suriye'den çok daha önce anlaşmaya imzasını atmıştır. Dolayısı ile bu girişim İran'ın stratejisine uygundur. Ayrıca büyük bir güç olmaya çalışan ve kimyasal silahların yayılmasına karşı olan Rusya'nın stratejisine de uygundur. Ben bu girişimin İran kaynaklı olup olmadığını yalanlayamam. Bu girişim bu üçlü ittifakın ruhuna uygundur.  Tamamen koordinasyon halinde olan bu üçlü ittifakın ruhuna uygundur. Çin ve Rusya arasında, vetolar konusunda olan ittifak gibi. Güvenlik Konseyi'ndeki iki veto tesadüfi değildir. %100 koordinasyon sonucudur.

 

Bundan sonraki pozisyonumuz çok daha güçlü olacaktır. Sadece İsrail'den değil, Akdeniz'e ulaşan ve kitle imha silahı olan Amerikan gemilerini de Ortadoğu'da engelleyebileceğiz. Yani Doğu Akdeniz'e kitle imha silahı ile yaklaşan bir Amerikan gemisinin olduğu öğrenildiği zaman bölge haklarının çıkıp ''gidin buradan'' demesi daha etkili olacak. Çünkü siz bu silahları engellemeye çalışırken aynı silahlarla ne yapmaya geliyorsunuz diyecekler. Bu halklar yarın bu kartopunu aksi yöne onlara doğru çevirme hakkına ve gücüne sahip olacaktır.

 

Spiker: Müzakereler ve siyasi ilişkiler başladığı zaman Hizbullah'ın pozisyonu nerede olacak? Yarın İsrail'den bu silahları ortaya çıkarması istendiği zaman ''benim endişelerim var'' diyecek.

 

E.N: Mükemmel bir pozisyon bu. İsrail bu silahları veririm ama Hizbullah'tan korkuyorum diyecek. Pratikte, Hizbullah'ın elinde olan silah, zaten bölgede herhangi bir kitle imha silahı sahibini korkutuyor. Demek istiyorum ki bizim güçlerimizi bu ruh ile inşa etmemiz gerekiyor. Daha önce defalarca söyledim. Lübnan'da kazanılan zaferlere bakmak yeterli.

 

Spiker: İki konuda fikrinizi almak istiyorum. Türkiye'de, özellikle Suriye'ye saldırı tehdidi başlar başlamaz, üzerinde çalışılan bir şeyler var. Şu ana kadar silahlandırma, sınıra Türk kuvvetleri yığma ve bunların üstüne zaten uzun süredir devam eden militan geçişleri var. Ürdün'de çokça konuşulan, Amerikan-Fransız ortaklığında eğitilen ve oradan Suriye'ye sürekli militan gönderilen bir karargâh var. Yeni gelişmelerle birlikte bu iki merkezin konumu nedir?

 

E.N: Öncelikle Ürdün'deki yeni bir mevzu değil. Başında Amerikan müdürün olduğu, 200 milyon doların harcandığı, savaş eğitiminin verildiği, binaların vesaire olduğu bir bölge hep vardı. Buna karargâh değil de eğitim merkezi diyebiliriz. Buradan saldırı olmaz ama belirli taktiklerin, silah eğitiminin verildiği bir yer. Türkiye ise biraz daha farklı.

 

Spiker: İncirlik?

 

E.N: İncirlik eskiden beri var. İçinde Amerikan uçakları var. Stratejik bir merkez. Amerika'nın tehditlerinden sonra Türkiye savaşın olacağına inandı ve bunu bekledi. Amerika halkına yalan söylerken aynı zamanda müttefiklerine de yalan söylemiş oluyor. Türkiye şimdi savaşın olmayacağını anladı ve durum değişti. Türkler tek başlarına savaşa giremezler.

 

Spiker: Onlar sürekli NATO'yu davet ediyordu.

 

E.N: NATO Türklere sürekli, sana karşı bir hücum olursa gelirim diyordu. Senin başlatacağın herhangi bir şey ile alakam olamaz ama sana yapılan saldırıda yardıma gelirim. NATO'nun elinde zaten hiçbir şey yok. Dönüp Libya savaşına bakın. Uçakları ve bombaları nasıl topladılar, neler döndü o süreçte? Ayrıca Kaddafi oğullarına bağlı birlikler kurdu ve orduyu dağıttı. Ordu yoktu. Sağda solda iç güvenlik gibi çalışan birlikler kurdu. Füzelerin elektronik kart süreleri dolmuştu ve uçaklarının % 75'i devre dışıydı. Yani NATO, Suriye'ye benzemeyen bir ülkeye girdi.

 

Spiker: Lübnan'a gelelim. Şu an Arsel'de bir karargâhta binlerce militan var. Bu militanlar hareket için bir işaret bekliyor. Malula'ya girenler yine Suriye'ye Arsel'den girenlerdi. Bunun yanında Suriye Ordusu ile Hizbullah arasında, silahlı militan geçişlerini ve sızmalarını engellemek adına bir koordinasyon var. Arsel'deki bu karargâh ne zamana kadar terk edilmiş? Mantıklı mı o şekilde bırakılmaları. Durumun ne zaman patlak vereceği de belli olmaz?

 

E.N: Şimdi sınırları unut. Arsel'de şu kadar militan var diyorsun ama Harasta ve Kabun'da da binlerce militan var ve onlar Arsel'den daha yakın. Malula bir sembol olmasından dolayı saldırıya uğradı, ama bu bölgeye girerek dengeler açısından neyi değiştirebildiler? Kilise'ye saldırdılar, insanlık suçu işlediler vesaire. Malula'da devletin bir tane karargâhı, bir tane askeri yerleşkesi yok. Bu militanlara karşı mücadele, çeşitli düzeylere entegre olmuş bir şekilde yürümelidir. Öz savunma birlikleri ve Ulusal Savunma güçleri bu konuda geç kalmıştı. Ayrıca bakıyorsunuz 55-60 yaşlarında subaylar emekliye ayrılıyor. 30 yıl boyunca eğitimden ve deneyimden geçmiş bu insanları savunma sistemlerinde kullanamaz mıyız? Bu adam bu durumda nasıl evde oturabilir. 2005'ten beri büyük bir komplonun olduğu belliydi.

 

Spiker: Sayın Nakkaş insanlar ikna olmamıştı. Siz analist ve mütefekkir olarak ikna olmuş olabilirsiniz ama bu insanlar olayları görmeden ikna olmamış olabilir.

 

E.N: İnsanlardan istediğimiz ve söylediğimiz neydi? Siz komploya inanmıyor olabilirsiniz ama buna inanan insanlar var ve öz savunma istiyorlar. Ordudan emekli olduğun zaman ulusal savunma ordusuna geçersin. Emekliye gönderme öz savunmaya gönder. Biz gerçek bir savaşın içindeyiz. Her hastanede, her köyde, her okulda bir savunma halindeyiz. Bazıları çıkıp orduya ve silahlı kuvvetlere ''Siz halledin ben tacirim, benim işim var'' diyebilir. Bu vatan sonuçta onun da vatanı. Allah göstermesin de bu vatan Afganistan gibi olursa 30 yıl sonra da dönsen Suriye'de bir işyeri açamazsın.  Afganistan'a bak. Bu krizin hâkimiyet kurmasına izin verirsen, ileride herhangi bir zamanda benim alakam yoktu diyemezsin.

 

Spiker: Afganistan örneği verdiniz. Bazıları da Irak gibi de olabilir diyor. Bu süreçte Irak-Şam İslam Devletinin durumu nedir?

 

E.N: Bu önemli bir konu. Biz bölgede, belirli despot yönetimlerin çöküşünden, kimliğe dayalı oluşumların doğuşuna şahit olacağız. Kuzey Afrika'da Amazigler ve Tuaregler devlet istiyor. Kıptiler ve Hıristiyanlar Mısır'da bir sorun. Tunus'ta laikler ve İslamcılar. Bizim bölgede Şiiler, Sünniler ve çeşitli mezhepler var. Her kimlik kendini tehlikede hissettiği anda savunmasını güçlendirmeye çalışır. Bu durumda sivrileşen kimlikleri ne yapacaksınız? Başını mı ezeceksiniz? Hayır. Buna karşılık olacak projenin bütün bölgenin sorunlarını çözmesi gerekirken bütün vatandaşlara sorunların çözümüne dair umut vermelidir. Bu çözüm Doğu Konfederasyonudur. İran, Irak, Suriye ve Lübnan'dan uzanan Türkiye ve Mısır'ı kapsayan bir proje. Esas şartı, sistemlerin meşruluğunu halkın iradesinin verecek olmasıdır. Avrupalıların kendi birlikleri için koyduğu şartlar gibi. Örneğin belli bir iktisadi düzey isterler.

 

Spiker: Arap Birliği için ne diyeceksiniz?

 

E.N: Arap Birliği sona erdi. İngilizler tarafından kurdurulduğundan beri birilerinin emri altında. İngilizler bunu kurarken, istedikleri gibi razı edemedikleri zaman Araplar birbirlerini razı etsin diye düşündü. Arap Liginin şartı ''Arap Birliğinin'' olmamasıdır. Çünkü birinci maddesinde ''Herhangi bir Arap rejimi bir diğer Arap rejimine karışamaz ve sınırlarına saygı duyar'' der. Mesela Suriye ve Irak'ı, tarihte oldukları gibi birleştirecek bir parmak çıkarsa Arap Liginin şartlarını ihlal etmiş olur. Dolayısı ile Arap Ligi başından beri İngilizler tarafından mayınlanmıştır. Arap Liginin şimdi Körfez parası ile Amerikan kararlarına imza attığını herkes biliyor. Arap Ligi bir Arap devletinin bombalanması için yabancılardan dış müdahale istedi. Bu nasıl bir Arap Ligidir? Ne işi vardır?

 

Spiker: Kimyasal uzlaşmanın ardından Arap Liginin olduğu gibi yoluna devam etmesi mümkün müdür?

 

E.N: Hayır. En büyük hata, bu kuruluşa tekrar itibar edilmesi olacaktır. Bundan sonra ben bu deneyimlere binaen yeni bir oluşuma gitmeliyim. Eski çimentoyu kullanarak bir şeyleri bina etmen demek insanlar gökdelen dikerken senin eski tarz ev yapmana benzer. Kürt, Türk ve Araplara milliyetçiliklerinin, artık insanlığın gelecek projelerinde yer alamayacağını söyleyelim. Aşiretler, önceden milliyetçi akımların tarihinde nasıl geçmişte kalmış idiyse milliyetçilik kavramı da insanlığın geleceğinde geçmişte kalacaktır. Buna en büyük delil ise şudur: Avrupa, milliyetçi fikirlerin sloganıyla iki dünya savaşı yaptı. Dünyayı savaşlarla tahrip ettiler ardından kalkıp Avrupa'yı kurdular. Ne yaptı Avrupa? Bütün milliyetçi akımları ezdi ve vatandaş kavramını yarattı. İnsana ve insanlığa saygı duyan müşterek kanunlar çıkarttı. Herkes için de beşeri-ekonomik kalkınma gerçekleştirdi. Şu an bizim benzer toplumsal oluşumlarımız var. İran'dan Lübnan ve Irak'a kadar. Şii, Dürzi, Sünni, Hıristiyan vs. İnsanlığın bütün tarihi buradan çıktı. Bundan sonra komşum Kürt iken anadilini konuşmasını engelleyip ''Arap Milliyetçiliği'' diyerek aptalca bir milliyetçilik ile yoluma devam edebilir miyim? Veya bugün, okullarında Kürtlerin anadilini öğrenmesini engelleyen Türkler? Kürtçe konuşsa ne olacak? Sen Arap olarak Amerika'ya gidip köfteni yemeğini yapıp evinde müziğini söylerken, Amerika'nın orta yerine televizyonunu da kurup Amerikan vatandaşlığı da alabiliyorken bu bölgede yaşadığın hurafeler de nedir?

 

Dolayısı ile biz insani şartları koyup, konfederasyonun kapsayacağı her ülke rejimi, meşruluğunu halkından almalı diyeceğiz. Niye birlik değil de konfederasyon? Haritalar değişmesin diye. Niye zikzaklar çizerek şu köyü şuraya dahil edelim, şunu da şuraya yerleştirelim diye şu çizgiyi çekelim? Mısırlı bir coğrafya uzmanının söylediği gibi ''Bu haritaları sarhoşun biri çizmiş!''

 

Spiker: Sayın Nakkaş bu saygı duyulması gereken güzel bir proje, lakin Arap halklarının bu bilinçte olduğunu düşünüyor ve güveniyor musunuz?

 

''Hak” fikrin zaferi sürekli olur. Bu proje de ''haklı'' bir projedir.  İnsani, dini, ahlaki ve ideolojik nasıl düşünürseniz düşünün kaçınılmaz olarak zafer kazanır. Buna delil de Avrupa'daki işleyişidir. Ben Arap halklarının acılarına da güveniyorum. Bu acılara çözüm konfederasyondur. Sen daha geniş ve büyüksün, sen şusun, sen azınlıksın diye bir şey diyemeyeceksin.

 

Rusya'ya bakın. Rusya içinde 15 cumhuriyetin olduğu bir federasyondur. Ayrıca 17 milliyetin dahil olduğu bir federasyon. Amerika ise “birleşik devletler”dir. Bugün 30 milyon Amerikalı İngilizce konuşmuyor. Obama'nın annesi Amerikan iken babası Müslüman ve şu an kendisi Amerikan'ın başkanı.

 

Spiker: Bugün en azından Mısır ve Suriye'nin arasındaki ilişkilerin aslına dönebilmesi, eskiden olduğu gibi sürdürülebilmesi...

 

E.N: Mısır şimdi bir role sahip olmak istiyorsa Suriye'nin yanında olması gerektiğini anladı ve uyandı. Mısır'ın her zaman bir rolü olacaktır çünkü bu süreçten sonra gelecekteki herhangi bir rejimin halktan meşruluğunu alması gerekecek. Suriye'ye bakın. Cumhurbaşkanı Esad başından beri ne ile tehdit ediyor? Orduyla değil seçimlerle tehdit ediyordu. İlk günden beri seçimler diyordu. O halk meşruluğuna ve Suriye halkının vereceği meşruluğa güveniyor. Çatışmalardan önce ve Katarlı şeytanlar Türkler ile ittifak kurmadan önce bölge bahsettiğim proje yönünde ilerliyordu. Suriye, Türkiye ve Lübnan arasında vizeler kalkmadı mı? İran ve Türkiye arasında yüzlerce milyon dolarlık anlaşmalar ve müşterek sanayilerden bahsedilmiyor muydu? Irak ve Türkiye ilişkileri? Bölge bu yolda ilerliyordu. İsimlerden bahsetmeye başlamıştık. Ben şahıs olarak değil. Toplumsal kuruluşlar, örgütler ve diğerleri olabilecek konfederalizm için verilebilecek isimleri düşünüyordu. Ortadoğu'daki Yeni Avrupa için. Şeytanlar, bütün bu anlaşmaları, bütün uzlaşıları, entegrasyonları ve ulaşabileceğimiz daha büyük birliktelikleri tahrip edip yıktılar. Bana göre bu uzlaşılar geri dönecek. Şartımızı koyuyoruz. Halktan meşruluğunu alan herhangi bir devlet buyursun. Bunun dışında kalacaklar ilk olarak bu aşiret hükümlerini sürdürenler olacaktır.

 

Spiker: Bu aşiret yönetimlerinin geleceği ne olacak?

 

E.N: Halkı düşünmeli bunu, lakin benim bahsettiğim modelde bu aileler benimle birlikte olamazlar. Ben bu modeli Mısır ve Türkiye ile gerçekleştirebilirsem Tunus'ta seçimler olur katılır, Libya'da keza seçimler olur ve katılır. İnsani standartları olana ehlen ve sehlen.

 

Spiker: Bu halde Türkiye'nin yönetiminin değişmesini de bekleyeceksiniz? Yeni Türkiye beklenecek, şimdiki hali ile değil öyle mi?

 

E.N: Yok yok benim yönetim ile alakam yok. Erdoğan bugün bir suç işledi ve yarın öbür gün herhangi bir şekilde düşebilir. Türkiye'den doğan Fırat ve Dicle'yi Türkiye'den çıkaramam. Türkiye'yi coğrafyanın dışına itemem. İran'dan Türkiye'ye, Türklerin ihtiyacı olan gazın geçişini iptal edemem. Transit geçişleri vesaire iptal edemem. 20 milyar dolar mal Suriye üzerinden Arap ülkelerine gidiyordu. Erdoğan'ın akılsızca Suriye rejimini haftalar içinde düşürebileceğini ve Suriye'ye sahip olabileceğini düşünmesinden dolayı bu geçişler iptal oldu. Açgözlülükle bir şeylere güvendi.

 

Spiker: Türkiye demişken, Şimdi Kuzey Suriye'de birbirleri ile savaşmaya başlayan silahlı gruplar var. Bu durum nereye varacak?

 

E.N: Bu silahlı gruplara destek veren ülkelerin şimdi siyasi çözümden bahsettiğini görüyorsunuz. Uluslararası bir ittifak oldu ve herkes bu siyasi çözümden bahsederken silahlı grupları nasıl tasfiye edeceklerini düşünüyorlar. Bu silahlı gruplara kart atarak Suriye'den çıkmalarını sağlayamazsınız. Sen getirdin, kışkırttın ve şu an sahada savaşıyorlar. Dolayısı ile iki ay önce de söyledim. Bu grupların tasfiyesinin bir kısmı aralarındaki savaş ile yapılacak. Bunu bilmeyenler de Afganistan tecrübesini okusun.

 

Spiker: Türkiye'de ünlü Milliyet gazetesi Türkiye'nin Pakistan, Suriye'nin Afganistan'a benzediğini yazdı.

 

E.N: Türkler bu şekilde hareket etmeye devam ederse evet katılırım. Türkiye tüm radikal unsurların giriş kapısıydı. Sonuçta çatışmalar ve şiddet genişleyip de bu gruplar üzerindeki kontrol ortadan kalktığı zaman bu çatışmalar Türkiye topraklarına taşınır. Türkiye'de radikalizm yeni değil. Önceden eylemleri vardı. Bunun yanında Kürt-Türk sorunu var. Suriye Kürtleri, Nusra'ya destek vermeye devam etmesi halinde Türk ordusuna cevap vermek isteyebilir. Türkler ile Kürtler arasındaki uzlaşı süreci donuk halde. Kürtler önümüzdeki ayda cepheleri yakmakla tehdit ediyor. Son 48 saattir bazı işaretler var. İlki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den geldi. Gül, eylem alanı genişleyen ve Türk milli güvenliğini tehdit eden terörist grupların varlığından bahsetti. Bu açıklama, İran'ın 2 yıl önce yaptığı uyarıları akla getiriyor. İran, bu şekilde davranmaya devam ederseniz şu sonuçlarla karşı karşıya kalacaksınız diye uyarmıştı. Türkiye bunun farkına yeni varıyor. Dolayısı ile Abdullah Gül şimdi yüksek sesle, Davutoğlu ve Erdoğan'dan bunun hesabını sorabilir. Çünkü daha önce Gül'e, biraz bekle bu stratejimizi uygulayalım denildi. Türkiye, Azaz ve İdlip kırsalındaki çatışmaların sonuca ulaşmasından sonra sınır kapılarını ve muhaliflere musluğunu kapatabilir. Radikallerin sınır kapılarına yakın bölgelerde kontrol sağlamasının ardından, sınıra yığdığı kuvvetlerden de anlıyoruz, Türkiye'nin sınırı kapatma olasılığı vardır.

 

Spiker: Kısa bir dönem sonra Cenevre'de oturacak olan Suriye muhalif Koalisyonu toplanıp geçici hükümete başkan seçti. Bu insanların kendileri dış müdahale isterken şimdi Suriye hükümeti ile oturmaya gidecekler? Bunu nasıl görüyorsunuz? Seçilen şahıs radikal İslamcı bir kişilik. Suriye halkı bunları nasıl kabul edebilecek? 2 yıldır acılar yaşatan bu insanlarla ortak hükümet kurmak nasıl bir fikir?

 

E.N: Öncelikle bu süreçte bu yapının fikirleri sürekli değişti. Cenevre'ye geldiğiniz zaman bu yapıya ateşkesi kabul ediyor musun denilecek. Kabul edince de ateşkesi sağla biz orduyu durdurabiliriz, sen de bu grupları durdur denilecek. Bunu yapabilecekler mi? Bugün bu yapıyı tanımadığını ilan eden kaç grup var Suriye'de? Koalisyon da kim soruları sorulmaya başlandı. Bu onların öncelikli sorunlarından. Diyelim ki bu süreci de aştılar ve hükümete ortak oldular. Bırakın Suriye halkı yarın öbür gün seçimlerde istediğini seçsin, istediğini de devirsin. Geçici hükümetler dünyanın sonu da değil başı da. Büyük Arap devrimlerine bakın. Kim gidip Fransız ve İngilizleri çağırıp bizi Türklerden kurtarın dedi, biz değil miydik? Başta bizi parçalayıp tuzağa düşürmediler mi? Arap milleti kendine sadık değil. Sorun burada. Ne zamandan beri kendine sadık değil biliyor musunuz? Hz. Resul'ün (s.a.a) zamanında beri. Okumuyoruz. Gerçeği okumaktan korkuyoruz. Sahabelerin birbirini nasıl öldürdüğünü söylemeye korkuyoruz. Sahabelerin yarısı birbirini öldürdü. Tarihi inkâr edemeyiz. Dolayısı ile bundan sonra bizim ilkeler için savaşmamız, gerekir kimlikler için değil. Miliyetçi veya mezhebi kimlikler için değil.

 

Spiker: Son olarak İran-Körfez ve İran-ABD gelişmeleri için ne düşünüyorsunuz?

 

E.N: İran'ın son 30 yılda Körfez ile edindiği deneyimleri var. Birden fazla defa çeşitli projeler için birbirlerine yaklaştılar ancak Amerikan baskısından dolayı bu projeler hep durdu. İranlılara Körfez ile ne yaptınız diye sorun. Size ''Körfez ile Amerika'nın izin verdiği ve kabul ettiği projeleri yapabildik” diyecekler. İran, Körfez'in bir iradesinin olmadığını bilir. Şimdi soru şu: Amerikan-İran yakınlaşması, ne zamana kadar İran-Suudi uzlaşılarına izin verecektir? Şimdi Suudiler kesinlikle olumlu bir pozisyonda olacak, çünkü görüşme talebinde bulunan Obama'dır. İran'ın 30 yıldır görüşmeler ve ilişkiler için şartları vardı. Öncelikle eşit seviyede olacaklardı. Sadece irade olarak değil, sahada da aynı şekilde. Yani güç dengeleri kurulmuş olacaktı. Daha önce Amerika mesela ''ne kadar güçlü olduğumu göstermek, seni ne kadar tehdit edebiliriz diye öğrenmek, sana nasıl ambargolar uygulayabiliriz'' gibi başlıklarla oturmak isterdi. Amerika'nın, talep ettiklerinin karşılanmaması halinde bir diğer ambargo paketini işleme koymaya hazır olduğu bilinirdi. İran böyle bir Amerika ile oturulamayacağını bilirdi. Ama şimdi ne ambargolarla, ne de savaşla tehdit edebilir. Bunlar geride kaldı. Suriye'ye ''sınırlı'' savaş bile açamama rezaletine uğramış Amerika İran'ı tehdit edemez artık. Analistler sürekli tekrarlıyor ''Suriye'ye küçük bir saldırı düzenleyemeyen Amerika İran'a savaş açabilir mi?'' Sonuçta tüm tahlillerimiz ve analizlerimizde Amerika'nın bölgeden çıktığını, bölgede herhangi bir yere savaş açma planlarından uzaklaştığını görüyoruz. Ve şimdi sorunların çözümünden bahseden kendileri. Amerika'nın önünde iki önemli sorun var. Öncelikle Amerika'nın iç ekonomik durumu. Obama'nın sürekli bahsettiği bir şey. Cenevre anlaşmasından sonra da Obama ''Ben artık Amerika'nın iç sorunlarına daha fazla önem verebilirim'' dedi. Amerika ve yönetim, bu kötü gidişatı durduramazlarsa ve sorunları çözmezlerse, ABD birliğini koruyamaz. Her bir eyalet artık kendi başının çaresine bakacak.

 

İkinci sorun ise Uzakdoğu tehdidi. Amerika Uzakdoğu'da ve Çin denizinde, müşterileri olan Japonya ve Güney Kore ile birlikte iktisadi ve güvenlikle ilgili konulara iştirak etmeye devam edecek mi yoksa bu bölge Çin hegemonyası altına mı girecek? Bu bölgede Çin'in tamamen hâkimiyeti demek Amerika'nın artık dünyanın hiç bir bölgesinde bir hâkimiyetinin olmaması demektir. Latin Amerika'da kontrolü yok, Ortadoğu'dan çıkıyor ve Avrupa'nın iktisadi durumu belli.

 

Spiker: Sayın Nakkaş programa iştirakiniz dolayısı ile teşekkür ediyoruz.

 

E.N: Ben teşekkür ederim.

 

Çev: Hasan Sivri

 

medyasafak.com