"ABD Siyonist Saldırı Köpeğini Şimdilik Dize Getirdi"

"ABD Siyonist Saldırı Köpeğini Şimdilik Dize Getirdi"
Washington’un İran’a olan düşmanlığı, ABD hakimiyetindeki küresel kapitalizme hizmet eden Amerikan emperyalizminden ileri gelmektedir. ABD emperyalizmi, bağımsız ekonomik ve siyasi gelişme yolu izleyen her ülkeye düşmandır. İran da bu listenin başındadır. Bu nedenle, İran’a yaklaşım konusunda ABD ve İsrail arasındaki fark, strateji farkı değil, taktik farkıdır.

ABD Siyonist saldırı köpeğini şimdilik dize getirdi

 

Finian Cunningham

 

Press TV

 

ABD ve İran arasında ilginç bir dönem yaşanıyor. Amerikan hükümeti, 1979 İran Devrimi'nden bu yana geçen 34 yıllık düşmanlıktan sonra şimdi İslam Cumhuriyeti ile “görüşmelere hazır” olduğunu söylüyor. 


ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İran'a dayatılan ekonomik yaptırımların altı ay içinde kaldırılabileceğini söyledi.  
 

İlginç bir şekilde Amerikalı yetkililer, İsrail'in en son savaş tehdidine direnmiş gibi görünüyor. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bu hafta başlarında acele içinde Washington'a, İran'ın diplomatik açıklıklarının sadece bir oyun olduğu yönünde katı ikazlarda bulunmuştu.  
 

Netanyahu, BM Genel Kurulu huzurunda, İran'ın İsrail devletini yok etmek üzere gizlice nükleer bomba yaptığı yönündeki, kötü üne sahip eski malum iddialarını tekrarladı. İsrail gazetesi Haaretz'in alaycı manşetinin ortaya koyduğu gibi: “Netanyahu'nun BM konuşması İran retoriğiyle zenginleştirildi, fakat stoğu zayıf”. 
 

Günler sonra Netanyahu'yu tersliyor görünen, ABD'nin bir numaralı diplomatı John Kerry, Japonya'daki bir basın toplantısında ABD'nin İran'la diplomatik yolu izleme konusunda ısrarlı olduğunu söyledi.  
 

Şimdi ABD yetkililierinin, P5+1'in diğer üyeleriyle birlikte bu ayın sonlarında Cenevre'de İranlı mevkidaşlarıyla bir araya gelerek, nükleer ayrılığı, İran barışçıl nükleer geliştirme hakkına sahip olacak şekilde ve daha önemlisi ekonomik yaptırımlar kaldırılacak şekilde çözecek muhtemel diplomatik seçenekleri inceleyecek. 
 

O halde ABD ve İsrail dış politikası arasında tarihi bir ayrışma mı göreceğiz? Washington'un İran'a karşı kendi çıkarları temelinde daha açık fikirli şekilde yaklaşacağı ve kavgacı İsrail rejiminden gelen rüzgarları keseceği bir ayrışmadan söz ediyoruz.


Bu, ABD dış politikasını gerçekten hareketlendirecek bir test olacaktır. Bazı gözlemciler, Washington'un İran'a ve genel olarak Ortadoğu'ya karşı duruşunda çok uzun zamandır ölçüsüz bir İsrail etkisinden zarar gördüğünü öne sürüyor.
 

Bu bakış açısında, kavgacı İsrail'in Amerikan hükümetinin geniş dünyayla olan ilişkilerini gerçekten de çaldığı ve deforme ettiği ileri sürülüyor. Bu analizin sonucu, Washington'un bir şekilde İsrailli politikacıların ve güçlü Siyonist lobilerin yamultucu etkisinden kurtulabilmesi halinde, Amerika'nın özellikle İran konusunda daha dostane dış ilişkiler tesis edebileceğidir.


Geçen hafta yaptığı ABD ziyareti sırasında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin hayli pozitif şekilde karşılanması, böyle bir cezbedici yeni başlangıç anlamına gelebilir. BM Genel Kurulu sırasında John Kerry ile İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif arasında gerçekleşen sıcak buluşma da iyiye işarettir. Bundan sonra da Ruhani'nin İran'dan ayrıldığı sırada ABD Başkanı Barack Obama ile Ruhani arasında gerçekleşen, hatta Amerikan liderinin Farsça olarak hoşçakal dediği “tarihi” telefon görüşmesi yapılmıştır.
 

Netanyahu'nun Washington'a yaptığı seçim gezisi tarzı ziyaret ve BM'de yaptığı, Başkan Ruhani'ye sövüp sayan nutuğu da, Amerika-İran ilişkilerinde önemli bir yeni açılmanın olabileceğine, ABD'nin nihai olarak İsrailli savaş baronlarından bağımsız olarak ve makul bir şekilde hareket edebileceğine işaret ediyor.   
 

Elbette, diplomasiye bir şans vermek zorunluluktur. İran halkına dayatılan ekonomik yaptırımların yükü, nükleer ihtilafın çözümlenmesini zorunlu kılmaktadır.
 

Cumhurbaşkanı Ruhani'nin belirttiği gibi, 1953'te ABD tarafından düzenlenen darbeye kadar giden onyılların düşmanlığı bir gecede ve elbette birkaç telefon görüşmesi ve sıcak buluşmalar temelinde çözülemez.
 

İran'a karşı yüz kızartıcı Amerikan saldırganlığı tarihi, Wasgington'un görünüşteki dürüstlüğü konusunda güven inşa etmek için bazı samimi pratik adımları gerektirecektir. Yasadışı ABD yaptırımlarının derhal iptal edilmesi iyi bir başlangıç olacaktır ve burada mesuliyet Tahran'a değil, Washington'a aittir.


Fakat işte bu noktada bir ikazda bulunmak gerekiyor. Wasgington gerçekten de İran'a karşı İsrail'in ortaya koyduğu düşmanlıktan kendisini uzak tutabilir mi?

 

Soruyu başka şekilde soralım: Siyonist rejim, Washington'un devre dışı bırakılabilecek çirkin bir beden uzantısı mıdır yoksa ABD dış politikasının ayrılmaz bir parçası mıdır? İyimser görüş, Siyonist savaş baronlarının etkisi kesip atılabilirse, ABD'nin İran'la (ve diğer ülkelerle) daha etik dış ilişkiler yürütebileceği yönündedir.

 

Sorun şu ki, bu iyimser bakış İsrail'in ABD dış ilişkilerindeki temel rolünü görmüyor. İsrail yalnızca, aşırı düzeydeki Siyonist lobi gruplarının ve Kongre'ye yapılan şantajların sonucu olarak Washington'a sıkıntı yaşatan bir topluluk değildir. Elbette kısmen böyledir.

 

Ancak daha temel olarak İsrail, Ortadoğu'daki Amerikan emperyalist çıkarlarını ve iktidarını yansıtma işlevi görmektedir. Uluslararası hukukun ve insan haklarının İsrail rejimi tarafından tahkir edilmesi, İsrail'in beslediği çatışma ve savaşlar, ABD emperyalizminin Ortadoğu bölgesi çapında ve ötesinde hegemonyasını kurma biçiminin ayrılmaz parçası olan ihlallerdir.


Aynısı, Suud Hanedanı ve diğer Fars Körfezi diktatörlükleri için de geçerlidir. Bunların hepsi, Washington'un petrol zengini Ortadoğu'daki tahakkümünü güvence altına alan anti-demokratik yapının parçalarıdır. Bu tahakküm sadece petrol akışına ve çatışmalardan gelen devasa miktardaki silah satışına değil, aynı zamanda ve daha hayati olarak, batmış Amerikan Merkez Bankası'nı ayakta tutacak petrol dolarlarının akışına bağlıdır.


Bu, örneğin, İsrail ve Arap diktatörlüklerinin neden Suriye'de rejim değişikliği gerçekleştirmeye çalışan ABD kampında müttefikler olarak bir araya geldiklerini de izah etmektedir.
 

İsrail ve Suudi rejimi, varlıklarını İngiliz emperyalizmine borçlu olabilir, ancak benzeri bir şekilde süregiden mücrim varlıklarını da Amerikan emperyalizminin himayesine borçludurlar. 

 

Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın bu hafta Yahudi lobi grubu J Street'in Washington konferansında ağzından kaçırdığı gibi: “Eğer bir İsrail olmasaydı, [Ortadoğu'daki] ABD çıkarlarını korumak için bir İsrail icat etmemiz gerekirdi.” Biden, kolaylıkla Suudi Arabistan için de tam olarak aynı şeyi söyleyebilirdi.   
 

Temel mesele, Washington'un İran'a olan düşmanlığının İsrail (veya Suudi Arabistan) haydut devletinin çarpıttığı ve yanlış yere yönlendirdiği bir politikadan ileri gelmemesidir. Washington'un İran'a olan düşmanlığı, ABD hakimiyetindeki küresel kapitalizme hizmet eden Amerikan emperyalizminden ileri gelmektedir. Amerikan emperyalizmi, bağımsız ekonomik ve siyasi gelişme yolu izleyen her ülkeye düşmandır. İran da bu listenin başındadır.  

 

Bu nedenle, İran'a yaklaşım konusunda ABD ve İsrail arasındaki fark, strateji farkı değil, taktik farkıdır. İsrail militarizm dışında herhangi bir şey düşünemezken, ABD alternatif diplomasi ve politika taktiğine yönelebilecek yeterli inceliğe sahiptir. 
 

ABD'nin son diplomatik açıklıklara rağmen İran'a karşı geleneksel düşmanlığını koruduğuna dair göstergeler var. Bunlardan biri bu hafta Obama'nın Beyaz Saray'da Netanyahu'yla buluşmasında, ABD'nin İran'ın nükleer silah yapmasına izin vermeyeceğini ve “askeri seçenek de dâhil olmak üzere bütün seçeneklerin masada” olduğunu tekrar etmesiydi. Obama'nın Cumhurbaaşkanı Ruhani'yle yaptığı “lafazan” telefon görüşmesinde bunu söylemediği iddia ediliyor.
 

Bu, Siyonist kuyruğun Amerikan köpeğini salladığı bir örnek değil. 
 

Daha ziyade emperyalist efendi, Siyonist saldırı köpeğini dize getiriyor… şimdilik.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com