Ekim 1973 Savaşı Dersleri / Siyonistler Rüya Görüyor

Ekim 1973 Savaşı Dersleri / Siyonistler Rüya Görüyor
"Ekim Savaşı hiçbir şüpheye yer olmaksızın şunu göstermişti ki İsrail ordusunun, dev Amerikan askeri yardımı ve açık çek mali desteği olmaksızın Siyonist koloniyi savunmasına imkan yoktur."

Ekim Savaşından 40 Yıl Sonra Siyonist Kolonide Kendini Kandırma Hakim

 

Franklin Lamb

 

Al Manar

 

Şam

 

Şam'da ve Suriye'nin diğer bölgelerinde vatandaşlar bu hafta sonu, 1967'de kanunsuz olarak işgal edilen Arap topraklarını geri almak amacıyla Suriye ve Mısır orduları tarafından 6 Ekim 1973'te başlatılmış olan 19 günlük savaşın başarılarını kutlayacaklar.

 

Suriye'deki bu merasimlerde çatışmada ölen 6000 Suriyelinin hatırası anılacak. Bunun için pek çok özel televizyon yayını, sanat sergileri, oyun ve film gösterimleri, konserler ve çelenk bırakma törenleri yapılacak; savaş tekrar değerlendirilecek. Şam'daki Kasiyun Dağı'nın zirvesinde bulunan anıtta hükümet yetkilileri görünecekler ve bugün de verilmekte olan kurbanları anmayı unutmayacaklar. “6 Ekim” Mısır'da da, Mısırlıların Ekim Savaşı'ndaki rollerini anma amacıyla Silahlı Kuvvetler günü olarak kutlanılıyor.

 

İki halk için de, İsrail'in 1967 saldırısından sonra içine girdiği yenilmezlik psikolojisini kırmış olmak yeterli bir zafer olarak görülüyor.

 

Savaşın sonuçları tarihin de kaydettiği gibi karışık, fakat politik ve askeri sonuçları hala silinmez izler bırakmış ve siyonist liderler de bu konuda zıt kutuplara ayrılmış durumdalar. İşgal edilmiş topraklardaki ve Amerika'daki pek çok analist ve siyonizm yanlısı think thank kuruluşu, kırk yıl önce neyin yanlış gittiğine dair geniş katılımlı seminerler düzenliyorlar. Yaklaşık 3000 İsrail askerinin ölümüyle sonuçlanan ve sözde Üçüncü Tapınağı yok etme tehlikesi yaşatan bu sürpriz savaş, 19. yy.dan kalma bu son sömürgeyi de yok olmanın kıyısına getirmişti. 1973'ten bu yana İsrail ordusu ve istihbarat topluluğunda bu savaşı ele alma amacıyla “akademik” seminerler ve profesyonel stratejik forumlar düzenleniyor.

 

Pek çok İsrailli o zamanın siyasi liderlerini, özellikle de zamanın başbakanı Golda Meir'ı ve 1967'den kalma ordu “kahramanlarını”, gerekli hazırlıklarını yapmamaları yüzünden vazifelerini savsaklamakla suçluyor. General Moşi Dayan'a yapılan, 1967'deki başarısından kaynaklı dalkavukluk Ekim 1973'teki kötü neticeye yol açtığı için, pek çok aile onu oğullarının ve kızlarının katili olarak tanımlayan aleyhte sloganlar atmış zamanında. Yevm Kippur (Ekim Savaşı) fiyaskosunun sonuçları her sene giderek yoğunlaşıyora benziyor ve pek çoğunun iddiasına göre bu, 6 Gün Savaşı'ndan doğan körlüğün ve kendini beğenmişliğin sonucu gerçekleşmiş.

 

İsrail ordusu hiçbir zaman General Dayan'ın Ekim Savaşı sırasında kimyasal silah kullanımı için bastırdığını inkar etmedi. Fakat Dayan, kullanmak için sadece kimyasal silah izni talep etmemişti. 10 Mart 2013'te New York Times'da yazan Monterey Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde profesör ve Silahsızlanma Araştırmaları Merkezi'nde araştırmacı olan Avner Cohen, 2008 yılında, o dönemin bakanlarından ve Golda Meir'ın en yakın politik müttefiklerinden olan Yirael Galili'nin güvenilir yardımcılarından ve sırdaşlarından Arnan Azaryahu ile yaptığı bir röportajı konu almıştı. Cohen söyle yazıyor: “Bay Azaryahu İsrail'in en hayati ve gizli kararlarına aşinaydı. 7 Ekim'in öğleden sonrasında Suriye güçleriyle şiddetli bir çatışma çıkmıştı ve İsrail ordusu Golan Tepeleri üzerindeki hakimiyetini kaybetmek üzereydi. Dayan, Azaryahu'nun da katıldığı bir kabine toplantısında Golda Meir'dan çok değerli olan zamanı kazanmalarını sağlamak için nükleer bomba kullanımı izni istemişti.”

 

Cohen'e göre iki üst düzey bakanıyla fikir uzlaşısına varan Başbakan Golda Meir, Dayan'a bunu unutmasını söylemiş, o da cevabında ikna olmadığını ama başbakanın kararına saygılı olduğunu belirtmiş. Yani Moşe Dayan kimyasal ya da nükleer silah kullanmaya çalışmış ama bu geri çevrilmiş.

 

Ekim Savaşı'ndan elde edilen ve tartışılmakta olan derslerden biri de 1967 Savaşı sonrasında doğan “yenilmez İsrail ordusu” ifadesinde tezahür eden kibrin ve büyüklenmenin iç tüketime dönük basit bir propaganda olduğudur; tıpkı 22 yıllık işgal süresince Güney Lübnan'daki pek çok çatışmanın ve 2006 33 Gün Savaşı'nın da gösterdiği gibi. Ekim Savaşı hiçbir şüpheye yer olmaksızın şunu gösterdi ki İsrail ordusunun, dev Amerikan askeri yardımı ve açık çek mali desteği olmaksızın Siyonist koloniyi savunmasına imkan yoktur. Ekim Savaşı esnasında Amerikan hükümeti Pentagon'a ve kamuoyuna haber vermeden İsrail ordusuna uçaklar dolusu silah gönderdi. Bunlar arasında Filipinler'deki ABD üssünden alınan 9 tür Amerikan misket bombası da bulunuyordu ve bunun üzerine bölgedeki Amerikalı komutan “bu depoları boşaltmak Vietnam'daki binlerce Amerikalı askerimizi riske sokuyor” diye istifa etmişti. Sonunda, Başkan Nixon Başbakan Golda Meir'den gelen baskıya teslim olmuştu ve raf ömrünün üzerinden otuz yıl geçen bu bombalardan yüzlercesi en son Temmuz 2006 savaşında Lübnan'da kullanıldı.

 

Nixon yönetimi İsrail'e çok daha önemli birşey, istihbarat sağladı. Amerikan casusluk uçağı SR-71 Blackbird (Kara Kuş) ile ilgili belgeler İsraillilerin Arap güçlerinin nerede yoğunlaştıklarını bildiklerini, zira bu uçakların savaş bölgesi üzerinde uçtuklarını gösteriyor. Bu bilgi sayesinde İsrailliler azami etkiyi yaratabilmek amacıyla birliklerini nereye sevk edeceklerini öğrenmiş oluyorlardı. Savaştan önce İsrail'in düşündüğü silah gelişiminde yeterlilik hayali terk edilmişti. Tel Aviv hayatta kalabilmek için Washington'un stratejik silahlarına ve finansına ihtiyaç duyduğunu öğrenmişti.

 

Ekim Savaşı'ndan sonraki Arap petrol boykotu İsrail'i bir parya haline getirmişti. Yahudi devletiyle diplomatik ilişkisi olan ülke sayısı, Filistin'in özgürlüğü ve tam dönüş hakkından başka birşey talep etmeyen FKÖ ile ilişki kuranlardan bile azdı. BM Genel Kurul Toplantısında Yaser Arafat ayakta alkışlanmış ve kısa bir süre sonra da BM, siyonizmi ırkçı bir ideoloji olarak nitelendirmişti. Netanyahu'nun geçen ay BM Genel Kurul Toplantısında yaptığı ve kendisinin sosyopat bir ırkçı olduğunu gösteren utanç verici konuşmasından sonra Avrupalı bir delege, “Eğer 1975 yılındaki Siyonizm Irkçılıktır Kararı (GAR 3379) tekrar acele bir oylamaya tabi tutulsaydı, bu kez daha büyük bir oranla kabul olurdu” demişti (11/10/1975'teki oylama 35'e karşı 72 ile geçmişti).

 

İsrail'in sabık savunma bakanı Ehud Barak, halk mitinglerinde ve AIPAC türü toplantılarda yaptığı konuşmalarda “Bizimkinden daha büyük ve daha güçlü olduğu varsayılan devletler bile sürpriz saldırılar sonucunda çöktüler ve biz 19732'te tam olarak zafer kazandık” iddiasında bulunuyor.

 

Tel Aviv Üniversitesi'ndeki Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü ve Bar-Ilan Üniversitesine bağlı Begin-Sadat Merkezi (BESA) gibi think thanklarda da  geniş katılımlı ulusal güvenlik tartışmaları yapıldı ve Netanyahu-Lieberman'ın hükümet politikalarına alternatifler sunuldu. Stratejist General Isaac Ben Israel, “Haumma” adlı küçük bir sağcı yayında “Düşmanlarına, İsrail ordusuna karşı galip gelme yetersizliklerini gösterdiği için İsrail'in bu savaştaki başarısı çok büyüktü” diye yazdı.

 

Bu iki beyefendi de kendilerini kandırıyorlar ve Filistin'in işgali karşısında giderek büyüyen küresel direnişi görmezden geliyor ve kırk yıl önce bu ay gerçekleşen şey hakkında yanlış beyanda bulunarak Kudüs'ün gaspedilmesine karşı çıkıldığını anlayamıyorlar. Daha gerçekçi bir açıklama ise geçen hafta üst düzey savunma yetkilileri ile yapılan bir görüşmede savunma bakanı Moşe Yaloon tarafından yapıldı: “Çatışmanın başındaki başarısızlığımızın nedenlerinden biri 1967 zaferi ardından içine girdiğimiz üstünlük psikolojisiydi. İsrail aşırı derecede bir kendine güvene, kibre ve tedbirsizliğe sahipti.”

 

Ekim Savaşı'nın şoku İsraillileri bugün bile etkileyecek şekilde ulusal psikolojilerinde derin yaralar bıraktı. İsrail birkez daha sürpriz bir saldırıyla vurulabileceği endişesini taşıyor.

 

Maariv gazetesinden askeri analist Amir Rapaort, “İsrail'in stratejik olarak tarihindeki her dönemden daha iyi bir durumda olduğu” sonuçlu bir raporun iddiası hakkında “En son kendimize aşırı güvendiğimizde de (2006) hiçbir şey 1973 sonbaharında olduğundan daha iyi değildi” diyor.

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com