"Suriye Çatışmasındaki İsrail Faktörü Açığa Çıktı"

"Suriye Çatışmasındaki İsrail Faktörü Açığa Çıktı"
"Suriye ve Mısır’la olan 1973 savaşında ölen 3 bin civarında İsrail askeri için yapılan 40. Yıl anmasında konuşan Perez, başkanı olduğu devletin Suriye çatışmasından kazançlı çıkan başlıca aktör olduğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koydu."

Suriye çatışmasındaki İsrail faktörü açığa çıktı

 

Nicola Nasser

 

Information Clearing House

 

İki buçuk yıldan uzun zamandır varolan, İsrail'in Suriye çatışmasındaki görünüşteki tarafsızlığı ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Şam'da “rejim değişikliği” çağrısı yapan tantanalı retoriği ansızın kesildi ve İsrail faktörünün tüm çatışma boyunca her iki ülkenin de ana kaygısı olduğu ortaya çıktı.


Medya ve siyasetin “diktatörlüğe karşı demokrasi”ye ve Suriye'deki gittikçe ağırlaşan “insani kriz”i giderme amaçlı “koruma sorumluluğu” temelinde uluslararası topluma yapılan müdahale çağrılarına odaklanması, gerçekte dünya kamuoyunun dikkatini gerçek amaçtan, yani İsrail'in güvenliğinin korunması amacından uzaklaştırma amaçlıydı.


Onların "A Planı", “büyük ödül” olarak Suriye'de rejimin değişmesinin zorlanması ve yerine daha az tehdit edici, İsrail'le “barış anlaşması” yapmaya daha istekli bir rejimin geçirilmesiydi; şu anda olduğu üzere bu planın başarısız olması halinde izlenecek “B Planı”, “daha küçük ödül” olarak Suriye'nin kimyasal silahlardan arındırılması ve böylelikle İsrail'in devasa nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahları cephanesi karşısındaki temel stratejik savunma caydırıcılığından yoksun bırakılmasıydı. “A Planı”nın başarısız olduğu ortaya çıktı, ancak “B Planı” başarılı oldu.


Diğer yandan, öfkeli çatışmanın sürmesiyle Suriye'deki insani kriz hız kesmeden devam ederken Amerika Birleşik Devletleri'nin Suriye'deki statükonun “meşruiyetini” tanımaya bir giriş olarak Suriye'nin temel müttefikleri Rusya ve İran'la kademeli olarak anlaşmaya yanaşması, çatışmada ABD'nin güvenilirliğinden geriye her ne kalmışsa bunu ortadan kaldıran bir durum.


Geride bıraktığımız 24 Eylül günü BM Genel Kurulu'na hitap eden Başkan Baraсk Obama, gelinen noktayı şöyle haklı gösteriyordu: “Bunun sıfır sonuçlu bir çaba olmadığını hatırlayalım. Artık Soğuk Savaş'ta değiliz. Kazanılacak Büyük Oyun olmadığı gibi, insanlarının refahı, komşularının istikrarı, kimyasal silahlarının ortadan kaldırılması ve teröristler için bir güvenli sığınak haline gelmemesinin sağlanması dışında Suriye'de bir çıkarımız yoktur. Barışçıl bir çözüm getirebilecek bütün ülkelerin etkisine olumlu yaklaşıyorum.”  


ABD'nin yaptığı bu U dönüşü, ABD'nin Suriye halkını yahut Obama'nın onların “refahı” olarak adlandırdığı şeyi önemsiyor olabileceği yönündeki son şüpheleri de ortadan kaldırdı.


ABD'nin Rusya'yla birlikte “Cenevre 2” konferansını desteklemek yoluyla “siyasi çözüm” için telaffuz ettiği taahhüde gölge düşüren şey, bizzat ABD ve onun liderlik ettiği “Suriye'nin Dostları” tarafından yaratılan ve desteklenen “muhalefet”i birleştirmeyi ve bölgesel Türk ve Fars Körfezi müttefikleri tarafından silahlı çatışmaya gönderilmeye devam eden silah, para ve lojistik akışına hâkim olmayı görünüşte başaramamış olmasıdır; bu akış her türlü siyasi çözüme zarar vermekte  ve “Cenevre 2” konferansının toplanabilmesini sorgulanır hale getirmektedir.  


İsrail'in “cezalandırması”


Eşzamanlı olarak İsrail'in tarafsızlığına son veren, Cumhurbaşkanı Şimon Perez'den başkası değildir.


Suriye ve Mısır'la olan 1973 savaşında ölen 3 bin civarında İsrail askeri için yapılan 40. Yıl anmasında konuşan Perez, başkanı olduğu devletin Suriye çatışmasından kazançlı çıkan başlıca aktör olduğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koydu.


Perez, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın İsrail'le “uzlaşmayı reddettiği için cezalandırıldığını” ve “bunun bedelini Suriye halkının ödediğini” söyledi.  


Son gelişmelerle birlikte Suriye'de bir “rejim değişikliği” olmayacağı gibi Esad sonrası bir “yarın” da olmayacağının, ayrıca İsrail'in varlığının en büyük garantörü olan ABD'nin, Dışişleri Bakanı John Kerry'nin 6 Ekim konuşmasında askeri çözümü kabul edilemez” olarak tanımlayıp dışlamasında görülen şekliyle Suriye çatışmasında bir “U dönüşü” yaptığının veya yapmak üzere olduğunun apaçık hale gelmesiyle İsrail tahammülsüz hale geldi ve artık çatışmadaki İsrail faktörünü gizleyemiyor.  


Geride bıraktığımız 17 Eylül günü önde gelen haber ağları, “Açık bir değişimle İsrail, Esad'ın düşmesi çağrısı yaptı” başlığı altında İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesinden bir haber aktardı. Haberde İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Oren'in şu sözleri alıntılanıyordu: “Biz her zaman Beşar Esad'ın gitmesini istedik; her zaman için İran'ın desteklemediği kötü çocukları, İran'ın desteklediği kötü çocuklara tercih ettik.”  


Oren şunları ekledi: “İsrail'in karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, Tahran'dan Şam'a, oradan da Beyrut'a uzanan stratejik köprüdür. Ve biz, Esad rejiminin bu köprünün kilit taşı olduğunu gördük.”


Ve gerçekten de Suriye çatışmasının düğüm noktası budur: Bu “köprü”nün dağıtılması, tüm çatışma süreci boyunca, ABD'nin liderliğindeki, sözde “Suriye'nin Dostları”nın, gerçekte İsrail'in dostu olanların ifade edilen stratejisi olmuştur.


Çatışma süreci boyunca bu stratejinin amacı, Irak'taki İran yanlısı hükümet ve İsrail askeri işgaline karşı altmış yıldan uzun zamandır direnen Filistinli kurtuluş hareketleri tarafından da desteklenen ve Oren'in “köprüdeki kilit taşı” olarak tanımladığı Suriye rejimini değiştirmek, eğer bu yapılamıyorsa İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nin Suriye'ye dönüşünün önkoşulu olarak Perez'in İsrail'le “uzlaşma” diye adlandırdığı şeyde İsrail'in şartlarına koşulsuz olarak teslim olmaktan başka bir seçeneği kalmayıncaya kadar Suriye'nin kaynaklarını, altyapısını ve gücünü tüketmek olmuştur.


Uyumsuz rakam olarak Suriye

 

Bu stratejik amacı sis perdesi altında görünmez kılan şey, çatışmanın bir halk ayaklanması olarak başlayıp önce diktatörlüğe karşı silahlı isyana, sonra mezhepsel bir “iç savaşa”, arkasından tarihsel Arap-İran ve Sünni-Şii bölünmesi içinde bir vekâlet savaşına, en sonunda da çatışan bölgesel ve uluslararası jeopolitik çıkarların saha savaşına dönüşmesi olarak betimlenmesi oldu; ancak bütün bu süreç boyunca İsrail faktörü çatışmanın çekirdeğindeydi.

 
Aksi halde neden, ABD'nin öncülük ettiği “Suriye'nin & İsrail'in Dostları” petrol ve doğalgaz bakımından zengin olmayan bir ülkenin rejimiyle ilgilensin? Amerika Birleşik Devletleri tekrarla bunların “serbest” akışının “hayati” çıkarlarını ifade etmiş, Obama'da BM konuşmasında ülkesinin “çekirdek çıkarlarından” söz etmişti. İsrail'in güvenliği de “hayati” veya “çekirdek” bir çıkardır ve Obama bunu kendi kelimeleriyle “Amerika Birleşik Devletleri, İsrail'in güvenliğini sağlamak için askeri güç de dahil olmak üzere bütün güç unsurlarını kullanmaya hazırdır” diye ifade etmişti.


1997'de Oslo Üniversitesi'nde yapılan bir çalışmaya göre Soğuk Savaş'ın bitişi, Mısır-İsrail barış anlaşması hazırlamak için “fırsatlar penceresi” açtı. 1993 yılında da Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yahudi devleti arasında bir barış anlaşması imzalandı ve bunu ertesi yıl imzalanan İsrail-Ürdün barış anlaşması izledi. 1982'deki Lübnan işgali boyunca İsrail bu ülkeye benzeri bir anlaşmayı dayatmayı denese de, böyle bir gelişmeyi her zaman için engellemiş olan Suriye “nüfuzu” nedeniyle başarısız oldu.


Suriye, İsrail etrafında bir kemer oluşturarak Arap barışında uyumsuz rakam olarak kalmaktadır. Suriye olmadan hiçbir kapsamlı barış mümkün değildir; Şam, Filistinlilerin, Ürdünlülerin ve Mısırlıların İsrail'le yaptığı barış anlaşmalarının hayatta kalmasında bile anahtar konumundadır. İsrail işgal güçleri Suriye'den ve diğer Arap topraklarından çekilmeden ve “Filistin sorunu”na “adil” bir çözüm getirilmeden Suriye, bu anahtarı teslim etmeyecektir.


Bu, Pan-Arap Baas partisinin ve Esad hanedanının iktidara gelmesinden çok önce de Suriye'nin ulusal stratejisiydi.


Bu nedenle ABD ve İsrail'in “A Planı” her iki ülkenin de gündeminde kalacaktır ve yeni jeopolitik gündemler ufuktadır. 

 

Nicola Nasser, İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da , Birzeit'ta bulunan kıdemli bir Arap gazetecidir -nassernicola@ymail.com

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com