"Demokrasiyi Yıkan Komplo Teorileri Değil Komplolar"

"Demokrasiyi Yıkan Komplo Teorileri Değil Komplolar"
Profesör DeHaven-Smith, “Conspiracy Theory in America” [“Amerika’da Komplo Teorisi”] isimli çalışmasında, “komplo teorisyeni” teriminin 1960’larda CIA tarafından, Teşkilat’ın binlerce medya kuruluşunun kullanılmasıyla dolaşıma sokulduğunu ortaya koyuyor.

Demokrasiyi Yıkan Komplo Teorileri Değil Komplolar

 

Kevin Barrett

 

Press TV

 

Yakın zamanda BBC'de yayınlanan bir makale şöyle başlıyor:  


“Hükümetler ve şirketler hakkında ne kadar bilgiye sahip olduğumuz, onlara ne kadar az güveniyor göründüğümüze bağlıdır. Komplo teorileri eninde sonunda demokrasiyi yok mu edecek?”

BBC, demokrasiyi yok edecek olan sözde komplo teorilerinde endişe etmemelidir. Bunun yerine, komploların kendisinden endişe etmelidir.  

Komploları ifşa edenler ve komplocularla onların fino köpeği medyaları tarafından sözde komplo teorisyenleri olarak hakir görülenler, sadece elçilerdir. 

Elçilere zeval olmaz! 

BBC'nin makalesi, eski İngiliz başbakanı Gordon Brown'a tehlikeli komplo teorilerinin destekçisi diyerek saldırıyor: 

“...Bay Brown – ki Kennedy suikastının hevesli bir öğrencisi olduğu söylenir – bir şey gördüğünde komplo olduğunu biliyordu. (Cambridge Üniversitesi siyaset bilimi profesörü David) Runciman, ‘Orada komplolar gördüğünü biliyorsunuz, çünkü komplo teorisyenlerinden farklı olmayan bir zihniyeti var' diyor.” 

Gerçekte Brown, Blair'in savaş suçları – en büyük savaş suçu olan saldırı dahil – işlemek için George W. Bush'la birlikte komplo kurduğunu biliyordu. Downing Street kayıtlarının ortaya çıkardığı üzere, Irak işgaline giden süreç boyunca Bush ve Blair “olguları politika etrafında şekillendirme” yönünde komplo kurmuşlardı. Bugün bütün dünyanın bildiği üzere Bush ve Blair, savaş için sahte gerekçeler icat etmek için dünyaya yalan söyleme komplosu kurdular.”  
 

Bush ve Blair'in komploları ve yalanları demokrasiyi yok etti. Bir demokraside, savaşa girip girmeme kararını halk ve onların demokratik yoldan seçilmiş temsilcileri verir. Halkın kararı da kesin bilgiye dayanmalıdır, başka türlüsünün bir anlamı yoktur.  


BBC tarafından Kennedy suikastı obsesyonu olan bir komplo teorisyeni olarak resmedilen Gordon Brown, savaş suçlusu ve demokrasinin yok edicisi Tony Blair'i deviren İşçi Partisi isyanına liderlik etti. 

Fakat BBC, Kennedy suikastı nedeniyle Brown'ın “bir şey gördüğünde komplo olduğunu bildiğini” ileri sürerek neyi kastetmektedir?  

Belki Brown, Kennedy suikastının ve arkasından gelen Tonkin Körfezi yanıltma saldırısının Vietnam Savaşı'nı başlattığını biliyordu – tıpkı 11 Eylül'ün ve Irak'ın kitle imha silahları hakkındaki yalanlarının Irak savaşını başlatması gibi.  

James Douglass'ın “JFK and the Unspeakable” (“JFK [John F. Kennedy] ve konuşulamayan”) başlıklı kitabı, Kennedy suikastının (11 Eylül gibi) savaş baronları tarafından gerçekleştirilen bir darbe olduğuna dair yoğun kanıtlar sunuyor. Başkan Kennedy 1963 baharında “barışa doğru radikal bir dönüş” yapmıştı ve siyasi bakımdan yapılabilir hale geldiği andan itibaren Vietnam'daki ABD güçlerini geri çekmeyi planlıyordu. Askeri-endüstriyel blok içindeki tutucular, Vietnam'daki savaşın önünü açabilmek için, Kennedy'yi iktidardan uzaklaştırmaya ihtiyaç duyuyorlardı. Halkın çılgınca desteklediği Kennedy'yi iktidardan uzaklaştırmanın tek yolu onu öldürmekti.

11 Eylül, savaş baronlarının farklı türden bir darbesiydi. Amerika'nın en üst düzeydeki liderliğini değiştirmekten ziyade, siyasi atmosferini radikal bir şekilde değiştirdi. Aynı zamanda yeni muhafazakârları da iktidara getirdi; bu yeni muhafazakârlar, saldırılardan tam bir yıl önce yayınlanan bir belgede 11 Eylül gibi bir “Yeni Pearl Harbor” için çağrı yapmıştı ve uzun süredir Araplara ve Müslümanlara karşı saldırı savaşları için çağrı yapıyorlardı. 

1964'teki sahte Tonkin Körfezi saldırısı – bir Amerikan gemisine yönelik, var olmayan bir saldırı – görece küçük bir yalandı. Bu nedenle tamamen ifşa edildi.

Irak'ın kitle imha silahlarıyla ilgili yalanlar da görece küçük yalanlardı. Hiçkimse liderlerinin bu tür yalanlar söylemesini düşünemeyecek durumda değildir. Bu tür yalanların ifşa olması, ABD ve İngiliz toplumlarının istikrarını tehdit etmez.

Fakat içeriden gelen 11 Eylül ve 7 Temmuz [7 Temmuz 2005'te Londra'da meydana gelen intihar saldırıları – Ç.N.] işleri, tıpkı içeriden gelen Kennedy suikastı gibi, büyük yalanlardı. ABD ve İngiliz hükümetleri (İsrailli dostlarının yardımıyla) kendi halklarından çok sayıda insanı katletti, bu çarpıcı kitle katliamları için düşmanlarını suçladı ve buradan doğan savaş histerisini Irak ve Afganistan'da bir milyondan fazla masum insanı öldürmek için kullandı. 

Pek çok Amerikan ve İngiliz vatandaşı, “büyük hayasızlığın” böyle bir şey olduğunu tahayyül edemez… Oysa Avrupa Parlamentosu ABD-NATO ittifakının Soğuk Savaş sırasında Gladyo Operasyonu olarak bilinen yanıltma harekatı terörü dalgasında kendi halklarından binlerce kişiyi katlettiğini kesin olarak ortaya koymuştur; hatta bütünüyle gerçek dokümanlar, bütün bir ABD Genelkurmayı'nın 1962'de Northwoods Operasyonu adında, ABD vatandaşlarına yönelik 11 Eylül tarzı bir kitle katliamı gerçekleştirmeye hazır olduğunu kanıtlamıştır. 

Cambridge Üniversitesi'nin komplo teorilerinin demokrasi üzerindeki etkilerini araştırma projesindeki önde gelen bir araştırmacı olan John Naughton, Kennedy suikastının ve 11 Eylül'ün korkunç büyük yalanlar olduğunu hemen hemen kabul ediyor:  “Kennedy meselesine ve 11 Eylül meselesine girdiğiniz anda, yaşama isteğinizi kaybetmeye başlıyorsunuz.” 
 

Belki Naughton gibi, yozlaşmış Batılı siyasi liderlere tapmak üzere beyni yıkanmış kişiler, Kennedy suikastı ve 11 Eylül hakkında gerçekliği keşfettikleri zaman “yaşama isteklerini kaybederler.”

Fakat ABD'de ve İngiltere'de, bu olaylarla ilgili gerçekliği keşfettiği zaman “yaşama isteğini kaybetmeyen”, gitgide artan sayıda insan var. 

Bu insanlar, ayağa kalkıp doğru olan şey için savaşacak kadar güçlü, cesur, yurtsever, idealist; aynı zamanda hakikat, adalet, şeffaflık ve demokrasi davalarına yeterince bağlı. Bu insanlar enerjilerini hakikatten alıyor. Büyük yalanlar ifşa oluncaya ve demokrasi restore edilinceye kadar durmayacaklar.

Bu insanlardan bazılarına 11 Eylül Gerçeğinin Peşindeki Mimarlar ve Mühendisler grubunda, PatriotsQuestion911.com sitesinde veya Mike Palecek'in yeni kitabı “Dynamic Duo: A White Rose Blooms in Wisconsin”da [Dinamik Çift: Wisconsin'da Beyaz Bir Gül Çiçek Açıyor”] bulabilirsiniz. 

Demokrasiyi yok edenler, hakikat ve adalet için savaşan insanlar – BBC'nin “komplo teorisyenleri” dediği insanlar – değildir. Hayli gerçek komplolarla işbirliği yapan medya kuruluşlarıdır… BBC'nin kendisi gibi.

BBC, Dünya Ticaret Merkezi'nin 7 no'lu binasının “çöküş”ünü, gerçekleşmesinden 20 dakika önce aktardı. Dünyaya sadece bu prematüre bilginin nereden geldiğini söyleyerek, bir 11 Eylül suçlusunu yakalayabilir ve ifşa edebilirdi.   

BBC bunun yerine, “komplo teorisyenlerine” karşı propaganda yapmak üzere 11 Eylül “Demokrasiye Karşı Devlet Suçu”nun (yahut SCAD; Florida Devlet Üniversitesi'nden Profesör Lance DeHaven-Smith'in çığır açan çalışmasında tanımladığı bir suç kategorisi) faillerine katıldı.

Profesör DeHaven-Smith, “Conspiracy Theory in America” [“Amerika'da Komplo Teorisi”] isimli çalışmasında, “komplo teorisyeni” teriminin 1960'larda CIA tarafından, Teşkilat'ın binlerce medya kuruluşunun kullanılmasıyla dolaşıma sokulduğunu ortaya koyuyor. “Komplo teorileri” teriminin kullanılması başlangıçta, Kennedy suikastı soruşturulurken halka karşı yürütülen bir psikolojik savaş operasyonuydu. Şimdi aynı güçler tarafından, 11 Eylül gerçeğini açığa çıkarma hareketine karşı kullanılıyor. 

“Komplo teorisi” veya “komplo teorisyeni” terimlerini, bu terimlerin “Demokrasiye Karşı Devlet Suçları”nın failleri tarafından yürütülen psikolojik savaş operasyonunun parçası olduğunu izah etmeksizin kullanan her medya kuruluşu, bu suçlara iştirak etmektedir.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com