Rus Gazetecinin Suriyeli Sünni Mülteci İzlenimleri / Bize Sadece Hizbullah Yardım Ediyor

Rus Gazetecinin Suriyeli Sünni Mülteci İzlenimleri / Bize Sadece Hizbullah Yardım Ediyor
"Hizbullah bizim bu umutsuz durumumuzu haber aldı. Sonra adamları gelip bize yemek getirdi. Ev için gerekli olan ne varsa bizim için satın aldılar, fırından yatağa kadar. Hizbullah Sünnilere ayrımcılık yapıyor diyenler yalan söylüyor. Hizbullah'tan gördüğümüz yardımı kimseden görmedik."

Suriye'de Mezhep Savaşı Niçin Mümkün Değil?

 

Nadezhda Kevorkova

 

Russia Today

 

Uluslararası medya Suriye'deki durumu sonu gelmez bir Sünni-Şii düşmanlığı ve Başkan Esad'a karşı bir nefret patlaması olarak resmediyor. Fakat binlerce Sünninin Şiilerin hakimiyetindeki Lübnan bölgelerinde nasıl olup dost bulabildiklerini anlatmada sessizliklerini koruyorlar.

 

Bunun yerine, Suriye hükümetine yapılan Sünni desteğinin Esad propagandasının sonucu olduğunu söylüyorlar.

 

Suriyeli Sünni mültecilerin durumu ise uluslararası medyanın yanlışlığını ispat ediyor. Tecrübeleri Şia'nın Sünnileri dost olarak kabul ettiklerini, yabancı militanların ise dini öfke saçtıklarını ve yıkımdan başka birşeye neden olmadıklarını gösteriyor.

 

Konuştuğum mültecilerin hiçbiri devlet memuru değildi. Bu insanların hepsinin evleri ve hayatları savaşla yıkıma uğramıştı.

 

Bunlardan bir kısmı başlangıçta devrime sempati besleyenlerdendi, fakat olaylar ilerledikçe fikirlerini değiştirdiler. Propaganda onlara Suriye hükümeti ve Şiiler aleyhinde konuşmalarını ve isyancıları, kurtarıcıları olarak övmelerini söylüyor. Fakat  bu insanlar Suriye ordusunu kurtarıcıları olarak görüyorlar ve Şiilere de müteşekkirler.

 

 

"Elbette Şiilerle ilişkilerimiz çok iyi. Onlara kaçıp sığınmışken başka nasıl olsun?"

 

35 yaşındaki Hatice Zehra, dokuz ay önce dört çocuğuyla birlikte Halep kırsalındaki Bustan el Kasr'dan kaçmış. Kocası ise onu bir Şii mıntıkası olan Bekaa vadisinin kuzeyinde bekliyormuş.

 

"Annem ve babam dahil olmak üzere yedi kişiydik, beşinci çocuk da yolda doğdu" diyor.

 

Halep'te kendilerine ait bir evleri varmış. Kocası bir kaynakçıymış. Bütün ailesi Sünni.

 

Halep'in isyancılar tarafından ele geçirilmesini, özgürleştirilmekten çok, çocuklarıyla birlikte Şii bölgesi olan Akrafiye'deki akrabalarının yanına kaçmasına neden olan bir kuşatma olarak nitelendiriyor.

 

"Çatışmanın buraya çok uzak olmayan El Nuktah Camisinde patlak verdiğini görüyorduk. Burada daha fazla kalmak intihar olurdu. Ramazan'ın ilk günü sabah beşte mahallemize girdiler ve herkesten evde kalmalarını istediler. Savaş zamanı hazırlıklarına benziyordu. Bir gün sonra da ordu geldi. Bugüne kadar da kontrolü sürdürüyorlardı. İsyancılar ise şimdi orayı tamamen ellerine geçirmişler" diyor.

 

Hatice isyancılar arasında pek çok Çeçen olduğuna inanıyor.

 

"Bize dokunmadılar. Fakat gözlerimizi kaçırıyor ve onlarla fazla konuşmuyorduk" diyor.

 

Hatice "Benim evim güvenli, fakat şimdi etrafı harabelerle çevrili. Komşuma benim evde yaşamasını söyledim. Kızkardeşim de orada kaldı. Her iki ayda bir birbirimizi arıyoruz" diyor.

 

Halep'in Firdevs bölgesinde yaşayan 28 yaşındaki görümcesi Samar Sabah "Bütün dükkanları ve eczaneleri yağmaladılar. Boş bir ev gördüklerinde sahipleri dönünceye kadar evi işgal ediyorlardı" diyor. Kocası bir marangozmuş. Üç çocuğu var. Savaş başlamak üzereyken, dört ay önce Halep'i terketmişler.

 

Hatice: "Eğer sizden bir şey isterler ve siz de yapmazsanız sizi öldürüyorlar. Onlar için çok basit bir şeydi. Mesela bir isyancı, dükkanınızın ona ait olduğunu söyler ve siz de yok derseniz öldürülürsünüz."

 

"Çok şükür biz Şiilerle her zaman barış içinde yaşadık ve şimdi de öyleyiz. Halep'teki komşularımız Şiiydi ve Akrafiye'ye kaçtığımızda da Şiilere sığındık" diyor.

 

Kendisine bütün dünyanın Suriye'de mezhebî bir savaş olduğuna inandığını söylemek zorunda kalıyorum.

 

"Mezhebî mi? Hayır mezhebî değil!" diye itiraz ediyor.

 

"Tuhaf sorular soruyorsun. Elbette Şiilerle ilişkilerimiz çok iyi. Kaçıp onlara sığınmışken aksi nasıl olabilir? Çok fazla görüştüğümüz yok ama bu aramızın soğukluğundan kaynaklanmıyor. Ailelerin fazla dışarı çıkmak istemeyişinden bu. Evlerimizde oturuyorduk, komşularımızı bile ziyaret etmiyorduk çünkü buna gerek yoktu, kocam ihtiyacım olan herşeyi getiriyordu zaten. Fakat şimdi para kazanmak için uzaklara gitti, bu nedenle çıkıp ihtiyacımız olan şeyleri kendimizin alması gerekiyor. İyiyiz böyle” diyor Hatice.

 

 

“Bütün akrabalarımız buraya gelmenin hayalini kuruyor”

 

Bu ailelerin yaşadığı yerde bir Sünni camisi yok. Fakat onlar bunu ayrımcılık olarak görmüyorlar.

 

Hatice açıklıyor: “Suriye'deki kadınlar camiye sadece Ramazan'da, bir de Kuran derslerimizin olduğu Pazartesi günleri giderdi. Evet burda bir Sünni camisi yok. Ee ne demek ki bu? Namazlarımızı evde kılıyoruz. Suriye'de de evde kılıyoruz.”

 

Kocası da Suriye'deyken Cuma namazına gidermiş, fakat artık gitmiyormuş.

 

“Evde kılıyor namazlarını. Savaş var sonuçta” diyor.

 

Sünni bir ailenin kaçıp Lübnan'daki Şiilere sığınmasının mesele olmasını bile anlıyamıyor.

 

“Onların burada ne kadar iyi bir şekilde yaşadıklarını biliyoruz. Kocamın kızkardeşi burada iki sene yaşadı, bize bura halkından bahsetti, biz de gelmek istedik” diyor.

 

Ona dünyadaki pek çok vaizin Şiileri münafık olarak nitelendirdiklerini ve onlara cihad ilan edip Hizbullah'a “şeytanın partisi” ismini taktıklarını söylüyor, bunu işitip işitmediğini soruyorum.

 

Oda birden sessizleşiyor. Kadın onunla dalga geçtiğimi zannediyor. İnternette propaganda yapmak başka, gerçek insanların arasındaki gerçek ilişkiler ise başka şeyler çünkü. Bu klişeleri dillendirmekle onların misafirperverliklerine hakarette bulunmuş oluyorum  aslında.

 

“Hizbullah'la aynı yerde olmaktan mutluyuz. Onlara karşı hiçbir düşmanlığımız yok. Hiçkimse bize karşı tek bir kaba söz bile kullanmadı. Elbette geri dönmek istiyoruz, orada evimiz var. İnşallah döneceğiz de. Fakat bize burada destek veren insanlara minnettarız ve niye böyle şeyler söylüyorlar anlamıyoruz” diyor.

 

Onlara, Şiilerle birlikte yaşadıkları için geri dönmeye korkup korkmadıklarını soruyorum, eğer insanlar bu nedenle sizi reddederse ne olur, diyorum.

 

“Şiilerle birlikte yaşamış olmamız gerçeği bizi asla tehlikeye sokmaz. Erkek kardeşime herşeyi söylüyorum. Ona buradaki hayatımızı anlatıyorum ve bütün akrabalarımız  şimdilerde buraya gelmeyi düşlüyor. Suriye'de hiçbir zaman dini ayrımcılık yaşanmadı, asla!” diye cevaplıyor.

 

 

“Pek Çok Sünninin Esad'ı Desteklediğini Bilmiyor musunuz?”

 

Samar, “El Arabiya ve El Cezire'ye göre Suriye'deki çatışma sadece mezheple ilgili. Şiilerin Sünnilere saldırdığından söz ediyorlar. Fakat bizim yaşadığımız yerde asla böyle birşey yok. Ne kardeşimizden, ne de diğer akrabalarımızdan böyle birşey işittik” diyor.

 

Halep'in neredeyse tamamen harabe halini almasından dolayı çok üzgünler. Propagandaya göre Esad ülkeyi mahvetmekle suçlanıyor.

 

Hatice “Ben onun iyi bir insan olduğuna inanıyorum. Dış güçlerin varlığından tamamen özgür olmayı diliyoruz. Pek çok Sünninin Esad'ı desteklediğini bilmiyor muydunuz? Akrabalarımız bütün bu olanları sonuna kadar bekleyemezler. Evlerimizde yabancılar oturuyor ve siz de bizden evlerimize dönmemize yardım eden kişiyi eleştimemizi mi istiyorsunuz?” diyor.

 

Kadın şaşırarak “Niçin bizim Sünni mi Şii mi olduğumuzu soruyorsunuz? Biz bunu düşünmüyor ve böyle yaşamıyoruz. Bu tarz problemlerden kaçınmaya çalışarak, barış içinde yaşadık hep” diyor.

 

Dış dünyanın çatışmayı Sünnilerle Şiilerin kavgası olarak yansıtmasına çok kızgınlar.

 

Hatice kendilerine yardım eden komşuları için “Bak, o adam bir Şii. Ve bizler karşı karşıya güzel bir biçimde yaşıyoruz” diyor.

 

Dünyadaki uzman sürüsünün aksine, hayat biçimlerinde de bugünkü trajediye yol açacak bir yanlışlık olmadığına inanıyorlar.

 

Samar “Bu büyük devletlerin bir oyunu” diyor.

 

Bu insanlar ülkelerini yıkıp hayatlarını mahvedenin Esad değil de bu “oyun” olduğuna inanıyorlar.

 

 

Mülteci çocuklar 10 yaşından itibaren çalışmaya zorlanıyorlar

 

Angelina Jolie medya eşliğinde ve “çocuk katilini devirme” çağrılarıyla birlikte durmadan Suriye mülteci kamplarını ziyaret ediyor. Fakat BM ve Arap devletleri mültecilere yardım etmiyor. Evlerini, okullarını ve yiyeceklerini onlarla paylaşmıyorlar. Fakat Şiiler paylaşıyor.

 

Okullar aşırı kalabalık olduğundan öğrenciler sabahçı ve öğleci olarak derslere girmek zorundalar. Hatice ve Samar en genç çocuğunu bu yıl okula kaydedebilmiş. Daha büyük olan çocuklar okulu bırakıp 14, 12 ve 10 yaşında çalışıp hayatlarını kazanmaya başlamak zorunda kalmışlar.

 

Hatice üzülerek “Suriye'de bir buçuk sene kaybettiler ve burada da derslerine yetişemediler” diyor.

 

Kızlar dahil tüm gençlerin Lübnan'da, özellikle Şii bölgelerinde yüksek tahsil gördüklerine dikkat çekiyorlar.

 

Hatice, “Suriye'de bu ailenize ve konumunuza bağlıdır” diyor.

 

Aynı zamanda, elinden geldiğince hep Suriye hakkında iyi şeyler söylemeye çalışıyor. Bu Suriye kültürünün bir özelliği.

 

“Suriye'de dokuz senelik eğitim zorunlu. 6. sınıfa kadar bütün çocuklar aynı okula gidiyor, fakat kızlar ayrı sınıflarda okuyorlar” diyor.

 

Çocukları bir sene kaybettikleri için çok üzgünler. Daha küçük öğrencilerle olmaktan da memnun değiller.

 

Gülerek “Hafif bir aksanla konuşuyoruz, fakat Lübnan'da her köyün aksanı ayrıdır” diyor.

 

 

Suriye'de şehit olmakla beyni yıkananlar

 

Gufran ise 20 yaşında, Sünni bir kadın. Halepli bir mülteci. Lübnan'da kendisi gibi Sünni olan bir mülteciyle evlenmiş. Gufran, Hizbullah'ın güney Lübnan'daki ana merkezi olan Nebatiye'nin banliyölerinde, kocasının akrabalarıyla birlikte yaşıyor.

 

Hamile olan Gufran “Burası tanıştığımız, nişanlandığımız ve dört ay sonra da evlendiğimiz yer. İnşallah yakında Suriye'ye döneceğiz ve bütün bu olup bitenler geride kalmış bir kabus gibi gözükecek” diyor.

 

Dünyanın Sünni-Şii ayrılığı yaratmak istemesine de çok öfkeli.

 

“İslam asla böyle birşey demiyor. Kardeş gibi yaşıyoruz, düşmanca değil. Aramızda savaş yok” diyor.

 

İsyancıların tasvir etmeye çalıştıkları gibi, Suriye'nin tüm sorunlarından Rusya'yı sorumlu tutup tutmadıklarını soruyorum ona.

 

Gufran afallıyor.

 

“Biz Rusya'yı gerçekten seviyoruz. Suriye'de yaşayan pek çok Rus kadın var. Bir akrabam bir Rus kadınla evli. Kadın başını örttü ve namaz kılıyor. Çünkü eşini seviyor ve ona saygı duyuyor. Pek çok Rusla tanıştık ve Rus malları satın aldık. Suriyeliler Rusları sever” diyor.

 

Yabancı paralı askerlere yaklaşımları ise olumsuz.

 

Gufran “El Nusra Cephesi savaşçılarını sık sık görürdük. Çok iğrenç ve kibirli davranıyorlar” diyor.

 

“İnsanları öldürüyor, kalplerini söküyorlar. Hiçbir Suriyeli, hatta Esad rejimi muhalifleri bile böyle birşeyi yapamazdı. Çok şükür Sünni ve Şii olarak bir arada yaşıyoruz. Aynı şekilde Hristiyanlarla da. Sadece Hristiyanların yaşadığı Süleymaniye'de isyancılardan birlikte saklanıyorduk. Aramızda dine dayalı bir ayrım yok. Değişik inançlar arasında ayrılık doğurmaya çalışanlar işgalciler” diyor.

 

Suriye'ye şehid olup cennete gitmek için geldiklerini söyleyen yabancı militanlarla ilgili haberleri hatırlatıyor.

 

“Suriye'de cennetteki yerlerini kazanacaklarına inandırılarak beyinleri yıkanmış. Muhalefeti yabancılar kontrol ediyor ve ideolojilerini yönetiyorlar” diyor.

 

Etrafında çocuklar olan pek çok yabancı militanın resmini gösterdiğimde, Gufran,  “Çocuklara şeker veriyorlar”, diyor.

 

“12-15 yaşındaki çocuklarla konuşuyor, onlara sigara içmeyi öğretiyorlar ve yürüyüşlere katılmaya ikna ediyorlar. İnsanlar Ramazan'da oruç tutarken çocuklara alkol veriyorlar. Düşün, Ramazan'da içki içmek!”

 

Gufran Suriyelilerin çoğunun son iki sene içersinde görüşlerini değiştirdiklerine inanıyor.

 

“Devrim başladığında, tek bir yerden bakıyorlardı. Sonra yabancılar geldiler ve halk, kendisini koruması için rejime başvurmaya başladı.”

 

Yabancı savaşçıların davranışlarının Suriye halkının düşten uyanmasına yardım ettiği fikrinde.

 

Gufran “Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu üyeleri genç kızları zorla karı olarak alıyorlar. Kızların kafasına ellerini koyup üç kez tekbir getiriyorlar sadece ve alıp gidiyorlar. Bunlar paralı askerler, Müslüman değiller. Okula gitmeleri halinde çocukları ölümle tehdit ettiler ve okul binalarını üsleri haline getirdiler” diyor.

 

Gufran "13 yaşındaki iki kız okula gitmek istedi, fakat Özgür Suriye Ordusu onları alıp anlatılmaz bir baskı ve eziyete maruz bıraktı. Erkek ve kadınları arzuları rağmına alıkoydular. Ne yazık ki bu taktikleri işe yaradı ve düşmanlık ve çatışmalarla neticelendi" diyor.

 

Ve devam ediyor: "Mahallemizde aileleriyle yaşayan subaylar vardı, Özgür Suriye Ordusu taraf değiştirtmek için bunların çocuklarını kaçırdı. Komşularımızdan birinin kızını kaçırdılar ve kendilerine katılmaması halinde ona kızının cesedini teslim edeceklerini söylediler. Bu adam televizyonda taraf değiştirdiğini söyledi, fakat biz gerçekte ne olduğunu biliyorduk."

 

"Gittikleri her yere kaos ve yıkım taşıdılar. Kuzenim ordudaydı, sonradan işadamı oldu. Onu kaçıranlar fidye istediler, ailesi de bunu ödedi ve serbest kaldı. Amcam kaybolalı ise yedi ay oldu. Ondan hiç haber alamadık. Lazkiye'ye gidiyordu ama oraya hiç varamadı. İşte isyancıların yaptıkları bunlar."

 

 

“BM bizi mülteci saymıyor, fakat Hizbullah bize yardım ediyor”

 

Emel 50 yaşında. Suriyeli olmasına rağmen, ailesi Şam'daki Yermük Filistin mülteci kampında yaşıyordu. O ve taksi şoförü olan kocası, iki çocuğu, kızı ve torunları Yermük'ü terk etmek zorunda kaldılar.

 

Emel'in ataları Hermel bölgesindenmiş, bu nedenle Lübnan'da pek çok akrabası var fakat kendisi Suriye doğumlu.

 

Üvey oğlu bir aşçı olarak çalışıyor. Beş ay önce hayatını kazanmak için Suriye'ye dönmüş. Şimdi erkek kardeşinin lokantasında günde 2-3 dolar kazanıyor ve bununla ailesini geçindirmesi mümkün değil.

 

Ailesinin Hermel'deki evine serseri bir roket isabet etmiş.

 

Emel "O gün televizyonda kocamı gördüm. Yıkıntılar üstünde ağlıyordu. Burada bile bizi füzeyle vurmayı başarmışlardı."

 

Emel'in kocası füze saldırısından sonra böbreklerinden çok kötü hasta olmuş, bir süre sonra da konuşma kaybı yaşamış. Böbrekleri rahatsızlanınca oğlu onu bir Sünni kasabası olan Cenine'deki bir hastaneye götürmüş.

 

Emel gerisini şöyle anlatıyor:

 

"Hastanede ona, eğer kamera karşısında Katar'a ve Saad Hariri'ye teşekkür edersen sana bakarız, demişler. Bunu yapmış mecburen. Fakat sonra Hizbullah durumu anlamış ve onu ordan alıp masraflarını da ödemiş. Ve televizyonda teşekkür etmesini de istememişler!"

 

"BM bize mülteci statüsü vermeyecek, bize yardım etmeyi reddediyorlar. Fakat Hizbullah bize yardım etti ve buna çok müteşekkiriz."

 

"Yermük'teki evimizin yağmalandığına eminiz. Hemen yanındaki ev de tahrip edildi. İki üç ay önce  komşularımı aradım, haberleri bu şekilde alabildim."

 

Emel 2012 yazını, Nusra savaşçılarının Yermük kampını ele geçirişini hatırlatıyor. Bugün hala oradalar. Emel'in komşusuna kendi evine son kez girme izni vermişler, sonra da onu kapı dışarı etmişler.

 

Emel, "Yermük'teki mahallemizin tamamını ellerine geçirmişler. Şimdi de orada toplanmaya devam ediyorlar. İsyancılar bizi hain olarak görüyorlar. Biz onların kara listesindeyiz. Üç ay boyunca mahallemizi sinsi sinsi gezmelerini izledim. Evimiz militanların kontrol noktası kurdukları bir  dört yol ağzında. Mahalleden genç insanları durdurup tutukladıklarını görüyordum arada sırada. Sonra da bu gençlerin idam edildiğini görüyorduk."

 

"İsyancılar nedeniyle ot yemek zorunda bile kaldık. İş ya da alışveriş için evimizi terkedemiyorduk. Çocuklarım dışarı çıkmaya korkuyorlardı. Dükkana gizlice gidip geri dönebildiğimiz günü uğurlu sayıyorduk."

 

 

Zoraki İsyan

 

Emel Yermük'teyken isyancıların mahalleyi nasıl idare ettiğini görebiliyormuş, elbette sadece pencereden bakmak suretiyle.

 

"El Nusra'nın adamları Arapça bilmiyorlar. Hepsi değişik ülkelerden gelen yabancılar. Sakallı, uzun gömlekli ve kısa pantolonlular. Kızkardeşimin kocası birkez dışarı çıkıp onlarla konuşmak istedi, fakat kendi evine girmesine bile izin vermediler. Geriye döndüğünde Arapça konuşamadıklarını doğruladı."

 

Emel, Nusra'nın Yermük'ü işgaline destek veren kamp ahalisinin isimlerini tek tek biliyor. İsyancı propagandasına rağmen, bu insanlar Filistinli değillermiş.

 

"Lakud olarak bilinen bir Suriyeli aile vardı, bunların aslı Havran bölgesinden olan Deraa'dır. Hükümete ilk karşı çıkanlar bunlardı. Silahlı bir şekilde sokak protestolarına katıldılar, havaya ateş açıyorlardı. Bir polis karakolunu yakmışlardı. Militanları kampa sokanlar işte bunlardır."

 

Emel protestocuların “İran ve Şii vekillerine karşı Suriyelileri silah başına çağıran” sloganlarını işittiğini söylüyor.

 

"Gösterilerine katılmayı ve onlar için silah satın almayı reddettiği için öldürmek amacıyla oğlumun peşine düştüler. Güç bela kurtarabildim onu."

 

İsyancılar oğlunu gıyabında iki kez idama mahkum etmişler.

 

"Biz Yermük'ü terkettikten sonra militanlar evimize girmişler. Keskin nişancılarını yerleştirmek için yer arıyorlardı. İçerde oğlumun askerde çekilmiş resmini görmüşler. Oğlum basit bir erdi sadece. İsyancılar resmin üstüne bıçak saplayıp gitmişler. Bunu bize komşularımız anlattı."

 

Emel'in ailesi Lübnan'a kaçınca orada burada dolaşmak zorunda kalmışlar, değişik akrabalarının yanında ikamet etmişler.

 

"Hizbullah bizim bu umutsuz durumumuzu haber aldı. Sonra adamları gelip bize yemek getirdi. Ev için gerekli olan ne varsa bizim için satın aldılar, fırından yatağa kadar. Hizbullah Sünnilere ayrımcılık yapıyor diyenler yalan söylüyor. Hizbullah'tan gördüğümüz yardımı kimseden görmedik."

 

Emel, Lübnan'daki NewTV kanalında izlediği bir haberle şok olduğunu söylüyor. Suriyeli bir mülteci, Leşker-i Tayyibe isimli bir teşkilatın, karısı ve kızını Katar'a "çalışmaya" gönderme karşılığında kendisine para teklif ettiğini söylemiş.

 

"Bu kadınları neye çevirmek istediklerini anlıyor musun? Bu grupların zerre hayası yok. İnsanları kaçırıyor, hayatlarını mahvediyorlar. İslam ve tüm Müslümanlar için yüzkarası bunlar."

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com