Suud - İsrail İttifakının Tarihi

Suud - İsrail İttifakının Tarihi
"Siyonist hareketin daha en başından itibaren, Suudi kraliyet ailesi Yahudi devleti projesine pratikte kayıtsız, hatta neredeyse sempatik bir tavırla yaklaşmıştır. Kral Abdülaziz son tahlilde İngiliz sömürge güçlerinin tam bir uşağıydı ve efendilerine olan sadakatini ispatlamak için hiç vakit kaybetmedi."

 

Esad Ebu Halil

 

Al Akhbar

 

Suud-İsrail ilişkilerinin tarihi yeni değildir. Bugünlerde ise Siyonist rejim ile, kendilerine göre devletlerinin meşruiyeti Müslümanların kutsal mekanlarının sözde savunuculuğundan gelen Suudiler arasındaki yakın ilişkiye (her ne kadar bu resmen açıklanmasa ve Suud hanedanı tarafından açıkça kabul edilmese de) daha fazla dikkat çekiliyor. Suud sarayı ile İsrail arasındaki bu politik cephe yakınlaşması hiç şaşırtıcı olmamalı. Gerçekte İsrail her zaman dünyadaki sağ kanat diktatörlüklerle (Güney Afrika'daki Apartheid rejiminden İran şahına, Zaire'deki Mobuto'dan Latin Amerika diktatörlüklerine kadar) çok yakın ilişki içersinde olmuştur ve sürekli olarak bu rejimlere solcu muhaliflerini suikastla öldürebilmeleri için istihbari ve askeri destek sağlamıştır. Aksine, Suud hanedanı ile Yahudi devletinin yakınlaşmaması şaşırtıcı olurdu!

 

Siyonist hareketin daha en başından itibaren, Suudi kraliyet ailesi Yahudi devleti projesine pratikte kayıtsız, hatta neredeyse sempatik bir tavırla yaklaşmıştır. Kral Abdülaziz son tahlilde İngiliz sömürge güçlerinin tam bir uşağıydı ve efendilerine olan sadakatini ispatlamak için hiç vakit kaybetmedi. Petrol gelirleri akmaya başlayınca da (çoğu Amerikan ve İngiliz petrol şirketlerine olmak üzere) Suudi kralı bu finansal gücünü Batılı sponsorlarının çıkarlarına uygun gelecek şekilde Arap politikasını etkilemede kullandı. 1936-1939 yılındaki Filistin ayaklanmasında Suud kralı, Hacı Emin Hüseyin'e bu hareketini durdurması ve İngiliz hükümetinin iyi niyet göstermesine imkan vermesi için en fazla baskı uygulayan Arap liderlerinden biriydi. 1937'de imzalanan ve ayaklanmanın bu dönemini sonlandıran anlaşma, Siyonistlere ve İngilizlere inisiyatif elde etme imkanı sağlaması ve Filistinlilerin umutlarını kendi aralarında fitnelere yol açmak suretiyle sonlandırma fırsatı vermesi açısından hayati önem arz ediyordu. Devrim kısa süre içinde küçük bir Filistin iç savaşına dönüşerek dejenere oldu. Haşimi ve Neşhaşibi ailelerinin ikisi de (ikisinin de adları Siyonistlerin maaş bordrolarında mevcuttu) bunda çok büyük rol oynadılar.

 

Aynı şekilde Kral Abdülaziz'in danışmanı St. John Philby'ın Siyonist liderlerle olan sıkı ilişkilerinin bu anlaşmadaki şüpheli rolü -ki hala tam olarak ifşa edilmemiştir- de bilinmektedir. Philby'ın biyografisini yazan kişi onun Suudi kralını Siyonistlerin lehine rüşvete bağlama planından bahseder. Bu plan ve Philby tarafından yürütülen bu müzakerelerde Suudi kralının kendisine onay yetkisi verip vermediği hakkında fazla bir şey bilinmiyor.

 

Suudi kralı Filistinlilerin başına gelecek felaketlerden yana endişe etmek için de fazla vakit harcamadı. Daha çok, önce İngiliz sonra da Franklin D. Roosevelt yönetimindeki Amerikan hükümetiyle olan ilişkilerini güçlendirme peşindeydi o. Böylece ABD ile yabancı bir ülke (gerçekte aşırı bir diktatörlükle, fakat bu Amerikan dış politikasında hiç bir zaman sıra dışı olmamıştır) arasında mevcut olan en uzun "stratejik" ilişkiyi kurmuş oluyordu.

 

Birkaç sene sonra da İsrail kuruldu. Suudi kraliyet ailesinin ve bütün o İngiliz yanlısı Arap derebeylerinin Filistin davasına destekte herhangi bir rolleri olmamıştır. Bu sırada Cemal Abdünnasır Arap birlikçisi ve Suud hanedanına rakip bir lider olarak ortaya çıktı. Arap Soğuk Savaşı başlamıştı ve Suud hanedanlığı en başından itibaren İsrail ile Batılı güçlerle aynı kampta yer aldı. Körfez'deki diktatörlükleri korumakla aklını bozmuş olan Batılı güçlerin Suud hanedanlığının Ortadoğu'daki komplolarda ne rol üstlendiği hakkındaki belgeleri ifşa etmelerine hâlâ çok vakit var elbette.

 

Yemen iç savaşının patlak vermesi, İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki koordinasyonu daha güçlü ve zorunlu kıldı. Batı ya da İsrail başkentlerindeki gizli arşivlerde bu konuyla ilgili ne olduğunu da fazla bilmiyoruz, fakat sezgimiz (ve bazı kanıtlar) Yemenli monarşist isyancıların İsrail yardımı aldıklarını söylüyor. (İsrail her zaman cumhuriyetçi ve ilerici muhalifler karşısında monarşilerin tarafını tutar ve bu durum bugün de değişmemiştir.) Takip eden yıllarda İsrail ve Suudi Arabistan, halkları karşısında yer alan Ürdünlü ve Faslı idarecilerin yanında (ve aynı şekilde Ürdün meselesinde de Filistinlilerin karşısında) yer almıştır. Ve ikisi de Güney Yemen'de kurulmuş olan ilk Arap Marksist cumhuriyete şiddetle karşıydılar.

 

İki rejim arasındaki ilişkiler 11 Eylül'den sonra daha üst seviyelere tırmandı. Suudi kraliyet ailesi tüm dünyadaki fanatik hareketlere verdiği finansal destek nedeniyle kamuoyu, medya ve Kongre'den gelen büyük bir baskıya maruz kaldı. (Sanki ABD bunun ortağı değilmiş gibi, en azından 1990'lı yıllara dek.) Bunun üzerine Suudi kraliyet ailesi, Amerikan Kongre onayını tekrar edinmek amacıyla İsrail ile gizli ve yarı açık ilişkilerini daha da geliştirme kararı aldı. Plan işe yaramıştı. Suud kralı barış planını kustu ve Thomas Friedman ve Kongre Siyonistleri bundan çok etkilendiler.

 

İsrail-Suudi işbirliği son Arap ayaklanmalarından sonra tekrar arttı. Suudi ve İsrail dış politikası Mısır ve İran meselelerinde birbirinin aynısıydı. Suriye konusunda da birebir aynı olmamakla birlikte ikisi de Özgür Suriye Ordusu'na güveniyor gözükmektedir. Bununla birlikte bu iki rejim arasındaki sıradışı yakınlığın, Suudi kraliyet ailesi için bugün veya yarın ağır bir bedele yol açmaksızın gerçekleşmesi düşünülemez.

 

İsrail ile Suudi hükümeti arasındaki ilişkilere ABD tarafından da kolaylık sağlanmıştır. Hem İsrail hem de Suudi Arabistan, sadece dünyanın dört bir yanındaki komünistler ve solcular karşısında değil, Latin Amerika'dan Vietnam'a kadarki tüm kurtuluş mücadeleleri aleyhinde de Amerika ile aynı tarafta yer almıştır. Elbette İsrail ve Suudi Arabistan'ın doğrudan ne ölçüde koordinasyon içinde olduklarını bilemiyoruz, fakat örneğin bir Kral Faysal'ın anti semitizminin ABD ve İsrail'deki Siyonistleri teskin etmesine engel olduğunu düşünmemiz aptalca olur. Bu bağlamda Henry Kissenger ile ilişkisi oldukça açıklayıcıdır. Suudi kraliyet ailesi ve Vahhabi din bilginleri kendi anti semitizmleri ile İsrail devletiyle işbirliği yapmaları arasında hiçbir zaman çelişki görmemişlerdir, özellikle de bu işbirliği Amerikan dış politika planlarında Suudi konumunu güçlendirdiği zaman.

 

Enver Sedat İsrail'i ziyaret ettiğinde Arap politikasında yeni bir kopuş yaşanmıştı. Sedat, Amerikan yardımı ve sponsorluğunda İsrail ile bir anlaşma (Camp David) imzaladı (bu anlaşma Hüsnü Mübarek zamanında gelişerek izlenmeye devam etti). Yanlış bir şekilde bütün Arap dünyasının bu anlaşmada Sedat'a karşı çıktığı düşünülür. Oysa Ürdün Kralı Hüseyin ve Kral Fahd'ın Sedat ile yakın bir ilişki içersinde olduğu ve onu bu tasfiyeci planlarında cesaretlendirdiğini biliyoruz. Ve Sedat'ın suikastla öldürülmesinden sonra, Camp David'deki Mısır-İsrail anlaşmasında hiçbir değişiklik olmaksızın Mısır rejiminin Arap dünyası ile yeniden entegre edilmesine yardım eden de Suudi rejimi olmuştur.

 

Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi ise bu ilişkiyi Suudi Arabistan'ın İsrail'i Saddam Hüseyin'in füzelerine cevap vermeden caydırma seviyesine getirmişti. Fakat iki rejim arasındaki ilişkiyi en üst seviyeye çeken şey 11 Eylül hadiseleri olmuştur.

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

medyasafak.com