"Anlaşma Olsun veya Olmasın, İran’ın Yükselişi Sürecek"

"Anlaşma Olsun veya Olmasın, İran’ın Yükselişi Sürecek"
Cenevre’de müzakere masasından bir anlaşma çıksın veya çıkmasın, Ortadoğu’da yeni bir döneme girdik. İran, sözü geçen bütün taraflar için önemli olan herşeyin merkezinde. Bugün, İslam Cumhuriyeti’nin işbirliği olmaksızın bölgedeki önde gelen herhangi bir askeri veya siyasi sahnede, sonuç alıcı hiçbir şey yapılamaz.

 

Şermin Nervani

 

El Ahbar

 

Cenevre'de yapılan son dramatik nükleer görüşmeler çok dikkat çekiciydi, bu kesin. Eski hasımlar konferans salonları arasında mekik dokudu, koridorlarda dostça sohbet etti, tartışmalarının ayrıntılarını meraklı küresel medyadan korumak için işbirliği yaptı.

 

Yetkililerden çıkan her ifade, her tebessüm, yüz buruşturma ve mimik, çoğu aktarılacak malzeme yokluğu nedeniyle hayal kırıklığına uğramış dış politika yapıcılarının ve yorumcularının twitter hesaplarına yansıdı. 

 

İran'la P5+1 arasında bir anlaşma somutlanamadığı zaman, uzmanlar daha fazla detay çıkarmaya başladı: Anlaşmayı kim bozdu? Masadaki anlaşma koşulları neydi? Neden Suudiler, İsrailliler, Kongre ve Fransızlar bu şekilde oyunbozan oldu?

 

Durun biraz.

 

Ortadoğu'da Batı politikalarını eleştirmeye adanmış herkes için, bu son durum hayret vericiydi. Bir değişim için, hiçkimse İranlıları suçlamıyordu. Tersine, alışılagelmişin dışındaki bir dizi kişi ve taraf, “bozguncular” olarak sorumlu tutuluyordu.

 

Gerçekten de o anda, dünyanın bir kısmı daha hızlı döndü. Bizi geleceğe getirdi.

 

Çünkü gerçek anlaşma burada: Cenevre'de müzakere masasından bir anlaşma çıksın veya çıkmasın, Ortadoğu'da yeni bir döneme girdik. İran, sözü geçen bütün taraflar için önemli olan herşeyin merkezinde.  Bugün, İslam Cumhuriyeti'nin işbirliği olmaksızın bölgedeki önde gelen herhangi bir askeri veya siyasi sahnede, sonuç alıcı hiçbir şey yapılamaz. 

 

Suriye, Irak, Lübnan, İsrail-Filistin, Fars Körfezi, Afganistan, Pakistan, Yemen, Bahreyn… Eğer Washington Ortadoğu'daki karmaşalar yumağından, arkasında daha fazla kaos bırakmadan çıkmak istiyorsa, istikrarı geliştirecek prestije sahip yerel bir aracıya ihtiyaç duyacaktır. Müttefiklerinden hiçbiri bu işi yapamaz – ekonomik sıkıntılar içindeki Batılı partnerleri de, savaş temkinlisi NATO da, tecrit olmuş İsrail de, mezhepçi Suudi Arabistan da, siyasi gücü azalmış Türkiye de, karmaşa halindeki Mısır da.

 

Anlaşma olsun veya olmasın, Cenevre'deki birinci aşama şimdiden başarıdır. Bir sonraki aşama için sahneyi etkin bir biçimde hazırladı. Farkedip farketmemenizden bağımsız olarak, Ortadoğu'daki iyi çocuklara ve kötü çocuklara bakışınız, İsviçre'deki bir konferans salonunda değişti. Siz İran'la tarihi bir anlaşmayı teşvik ederken, dünya sınıfı dışişleri bakanlarının bu önemin anını dikkate alarak kasabaya gelişlerini izlerken, gözlerinizi İsrail Başbakanı Netanyahu'nun tepkilerine çevirirken ve Fransa'nın Suudi parası için “barış” ticareti yapmasından şüphe ederken, algılarınız yer değiştirdi.

 

Ve hiçkimse takip eden günlerde bu algı değişikliği konusunda sizi pek de düzeltmedi.

 

Cenevre'de anlaşma yok

 

Bu ayın başında İran nükleer müzakerelerinin kıyısında, Suriye ve diğer bölgesel meseleler hakkında görüşmeler sürüyordu. Bunlar gündem sapması değildi; Cenevre televizyon gösterisinin gerçek amaçları bunlardı.

 

Washington ve Tahran – 30 yıldan uzun ayrılıkta iki ana kutup – şimdiden, karşı tarafın en zor destek gruplarını tatmin etmek ve biraz zaferle yola devam etmek için masaya yeterince şey koymaları gerektiğini anladılar. 

 

Eğer oyunbozanlar varsa – ki tarihi bir yakınlaşmanın altını oymada çıkarı olan çok sayıda oyunbozan var  – bir anlaşmaya varılamayabilir, fakat yine de ABD ve İran arasında, ilerlemelerini ve her iki taraf için kritik olan bölgesel tehlikelerin üstesinden gelmeyi sağlayacak bir dizi yeni anlayış olacaktır.

 

İran bir süre daha yaptırımlarla yaşayabilir. Tek taraflı yaptırımlar karşısındaki uluslararası tolerans bir biçimde yol aldı, bazı mahkemeler geri döndü ve İran'ın ticaret ortakları, diğerlerini by-pass edecek yeni yollar buldu. Eğer Cenevre'den anlaşma çıkmazsa, ABD Hazine Bakanlığı  Beyaz Saray'ın iradesiyle – Kongre savaşçı kalsa bile – yaptırım ihlallerine verdiği yanıtları yumuşatabilir.

 

Washington da bir süre daha İran'ın nükleer programıyla yaşayabilir. Cenevre görüşmeleri, İran'ın iyi niyeti konusunda bir ölçüde kamuoyu güveni doğurdu – ve İran nükleer şeffaflık konusunda UAEK ile daha fazla anlaşma kararlaştırarak bu ivmeyi yakaladı.

 

ABD ve İran'ın yapacak daha büyük işleri var. Anlaşma olsun veya olmasın, dikkat başka alanlara kaymıştır.

 

Bazı büyük sorunların çözülmesi

 

ABD, Suriye'de 32 aydır devam eden çatışma boyunca bu ülkeye doğrudan askeri müdahale konusunda tereddüt içinde olduysa da, Eylül ayında “vurma” kartını oynadı – ve kaybetti.

 

Washington yanıp söndü, çünkü askeri vuruşların “sonuç”larını öngöremedi. Bu tırmanıştan sonra geriye kalan tek seçenek “çıkış”tı ve bunu hızlı bir şekilde, Rusya'nın Suriye'nin kimyasal silah cephaneliğinin tasfiyesi için sunduğu öneri izledi.

 

Fakat bölgesel öncelikler ve ittifaklar konusunda çok daha büyük bir stratejik değişim hazırlanıyordu:

 

On yıldır süren “terörizmle savaş”a rağmen, Ortadoğu'da hiçbir zaman bugün olduğundan daha büyük bir aşırıcılık tehdidi olmadı. Arap ayaklanmalarının doğurduğu iktidar boşlukları hızlıca, birbiriyle sert rekabet içinde olan çıkar grupları tarafından – ve giderek artan oranda, kaos yaratmada becerikli İslamcı militanlar tarafından – dolduruldu.

 

Ayaklanmaların dokunduğu her ülkede cihadçılar var ve cezalandırılmaksızın, komşuları istikrarsızlaştırmak üzere sınırları geçiyorlar. Her ne kadar bir düzeyde “kontrollü istikrarsızlık”, müşteri devletleri ve hasımları kontrol altında tutmak için Batı'nın her zaman tercih ettiği bir kaldıraç ise de, bölgesel manzara aniden, “kontrolsüz” ve büyük ölçüde öngörülemez bir alana dönüştü.

 

ABD'nin geleneksel bölgesel partnerleri de artık, bu eğilimi tersine çevirebilecek konumda değiller. İsrail, Arap istikrarsızlığında kendisi için çıkar görüyor – çatışmanın komşularını zayıflatacağına ve böleceğine, Arapları İsrail'in bölgedeki siyasi ve ekonomik hegemonyasına karşı çıkamaz hale getireceğine inanıyor.

 

Suudi Arabistan, terör ve istikrarsızlaştırma faaliyetlerinin içinde bulunan Selefi aşırıcı grupların başlıca finansörü ve destekçisi. Suudiler, dost rejimlerdeki ayaklanmaları bastırmak ve hasım olanları da yerinden etmek için, bölgedeki çeşitli çatışmaları saldırgan bir şekilde askerileştirmeye çalıştı. Ve tek bir şeyi düşünerek, Washington'un etkide bulunamadığını ve tersine çeviremediğini düşünerek, bu politikaları izlemeye devam ediyorlar.

 

ABD'de sonsuz bir hayalkırıklığı yaratacak şekilde İsrailliler ve Suudiler, Amerikalıların bölgeden çıkıp ülke içindeki meselelere daha fazla odaklanmaya niyetli olduğu bir dönemde Washington'u, kendi Ortadoğu gündemlerine öncülük etmeye sürüklemeye de çalıştı.

 

Fakat bölgede Washington'un bu yeni önceliklerini paylaşan kim var? Ortadoğu'da hangi ülke militan cihadçılarla boy ölçüşmeyi, istikrarı geliştirmeyi, stratejik Doğu Akdeniz ve Fars Körfezi bölgelerinde bir güvenlik zemini sunmayı istiyor ve bunu yapabilir?

 

Irak, Afganistan, Pakistan, Türkiye ve Körfez devletleriyle komşu olan İran, tehlike bölgesini kolları arasına alıyor ve etkisini, diğer iki sıcak nokta olan Suriye ve Lübnan'a da yayıyor. Bölgedeki daha ileri ve istikrarlı demokrasilerden biri olduğu ileri sürülebilecek İran'ın liderliği, pek çok ABD'li analist tarafından siyasi hesaplarında pragmatik, fırsatçı, rasyonel ve kurnaz olarak tanımlanıyor. Geçen iki yıl içinde İran aynı zamanda Rusya, Çin ve diğer BRICS devletlerinin koruyucu şemsiyesi altına girdi; Rusya ve Çin ayrıca kendi bölgelerinde Selefi terör ağının bulunmasından ve etkisinin artmasından ciddi kaygılar duydu.

 

En yeni bölgesel müttefiki Irak'la birlikte İran, Ortadoğu'nun başlıca enerji merkezi haline gelmeye koyuldu. Bu, bir sonraki nesil küresel ekonomik güç merkezleri olarak yüksele ülkeler için de devasa bir stratejik çıkar anlamına geliyor.

 

İranlılar ayrıca Suriye ve Lübnan içinde siyasi çözümlerin yaratılmasını, “Sünni” çözümler gerektiğinde Türkiye'nin prestijinin güçlendirilmesini, giderek artan düzeyde savaşçı nitelikteki Suudi Arabistan'ın haydutça davranışlarının engellenmesini, Katar'ın büyüklenmelerinin kontrol edilmesini, Kürtlerle ve Kürtler için arabuluculuk yapılmasını, Yemen'deki çatışmanın aşağıya çekilmesini, Fars Körfezi'nin güvenliğinin garanti edilmesini ve İsrail'in bölgesel saldırılarını caydıracak gerekli “sopa”nın sallanmasını sağlayabilir.

 

Kısacası, komşularının sorunlarını giderme, arabuluculuk yapma, ikna etme ve eyleme geçirme konusunda İran kadar iyi bir konumda olan başka bir Ortadoğu devleti yoktur.

 

Ve Washington şimdi, “faydalı” müttefiklerden yoksun. Hoşlarına gitsin veya gitmesin, başlıca bölgesel hasımları olan İran, bir dizi sorun karşısında tek çözümleridir.

 

Henüz tehlike atlatılmış değil

 

Geçen hafta Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, ABD-İran anlaşmasına varılamaması durumunda bölgenin bir savaşa sürüklenebileceği uyarısında bulundu. Bu kulağa çok dramatik geliyor, bir daha düşünmek gerek. Ortadoğu şu anda bir kav halindedir -  herhangi bir olaylar kümesi, pek çok ülkede yangına yol açabilir ve şu anda bu sonucu isteyen taraflar var.

 

Salı günü Beyrut'ta bunu tattık: Cenevre'deki İran nükleer müzakerelerinin arefesinde İran büyükelçiliği yakınında gerçekleşen büyük bir intihar saldırısı, Doğu Akdeniz ve Fars Körfezi'nde hararetin bir kez daha yükselmesi tehdidini ortaya çıkardı.

 

ABD, en yakın bölgesel müttefikleri olan İsrail ve Suudi Arabistan'ın gidişatı kendi lehlerine çevirmek için bir son çare savaşını herşeyden daha fazla isteyeceğinin, hoşnutsuzca farkında. Her iki ülke de iki ay önce Washington'u, hevesle Suriye'de felaketin eşiğine itmişti.

 

Gerçeklik şu ki, Cenevre'nin birinci aşaması düzgün geçse bile, oyunbozanların İran'ın nükleer programıyla ilgili nihai bir anlaşmayı sabote etmeye çalışabileceği en az altı aylık bir dönem var. Burada kendi kendimizi kandırmayalım: onyılların düşmanlığından sonra Batı'nın ve İran'ın çok az ortak şeyi vardır – sadece birkaç acil karşılıklı çıkar ve farklılıklardan yararlanmak için biraz daha olanak.

 

Eş zamanlı olarak, bölgesel tehlikeler saati ilerliyor – ABD, Ruslar ve İranlılar da, bunları ortadan kaldırmak için iş konuşmaya başlamak istiyor.

 

Evet, İran'ın nükleer dosyasıyla ilgili bir anlaşma yolun düzgünleştirilmesine yardımcı olacaktır, fakat yeni öncelikler ve deneme ittifakları zaten, İsviçre'deki konferans salonlarından hayli uzakta hazırlanmıştır. Vardıkları karar mı? İran bugün Ortadoğu'da gerekli bir partnerdir. Bu hafta Cenevre'de yapılacak görüşmelerin bir sonraki turunda – anlaşma olsun veya olmasın – bu gerçeklik gidilecek yolu tanımlayacaktır.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com