Suriye’deki İsyancıların Arkasında Kim Var? Rahibe Agnes Mariam, ABD Medyasına Karşı

Suriye’deki İsyancıların Arkasında Kim Var? Rahibe Agnes Mariam, ABD Medyasına Karşı
Şam’ın kuzeyindeki Kalamun bölgesindeki Kara’da bulunan Aziz James Manastırı’nın başrahibesi Rahibe Agnes Mariam, ülkenin her yerine gittiği bir ABD ziyaretinin parçası olarak Denver’ı ziyaret etti. İki gün boyunca üç kamuya açık etkinlikte konuştuktan sonra uçakla geçtiği Lincoln- Nebraska’da da birkaç konuşma yaptı ve bu konuşmalar Nebraska basını tarafından yayınlandı.

 

 

Rob Prince

 

Global Research

 

Şam'ın kuzeyindeki Kalamun bölgesindeki Kara'da bulunan Aziz James Manastırı'nın başrahibesi Rahibe Agnes Mariam, ülkenin her yerine gittiği bir ABD ziyaretinin parçası olarak Denver'ı ziyaret etti. İki gün boyunca üç kamuya açık etkinlikte konuştuktan sonra uçakla geçtiği Lincoln- Nebraska'da da birkaç konuşma yaptı ve bu konuşmalar  Nebraska basını tarafından yayınlandı.

 

Başrahibenin Filistinli Hristiyan ailesi, şimdi İsrail'de bulunan ve 1948'de İsrail kurulduğu zaman mülteci konumuna düşerek sürüldükleri Nasıra'dan geliyor. Lübnan'da büyüyen başrahibe, ülkenin Maruni cemaatinden eğitim almış. Rahibe Agnes-Mariam, Melkit Rum Katolik düzenine girmeden önce gençliğinde Amerikalı bir hippi topluluğula birlikte hareket ettiğini söylüyor. Onların esrar içmelerine çok fazla dikkat etmeden, dünya barışına olan bağlılıklarını absorbe etmiş.

 

Onun konuşmasını dinleyen kişiler olarak, izzetine, tüm Suriye halkına ve barışa olan bağlılığından çok etkilendik. Tüm Suriyeliler için kaygı duyuyor ve yaklaşımı kesinlikle dinsel temelli değil. Rahibe Agnes-Mariam aynı zamanda haklı olarak hem Suriye'de hem de genel anlamda Ortadoğu Hristiyanlarının geleceğinden kaygı duyuyor. Mesih'in yaşadığı döneme kadar dayanan bu topluluk, Suriye'de, Mısır'da ve Selefi unsurların zengin, çeşitlilik arz eden bir mirası bulunan bu bölgeyi kültürel anlamda homojenleştirmek istediği her yerde kuşatma altındalar. Suriye'deki Hristiyan cemaat de, Hristiyanlığın kendisi kadar eski. Aziz Pavlus, Antakya Piskoposu idi. Rahibe Agnes-Mariam'ın yenilenmesine yardım ettiği Aziz James Manastırı beşinci yüzyılda, yani İslam'ın yükselişi öncesinde ve Haçlı Seferleri'nin başlamasından 700 yıl önce inşa edilmişti.  

 

Tıpkı Libya'da ve Mali'de olduğu gibi, Suriye direnişi de Selefi militan unsurlar tarafından gaspedildi

 

Onun “Esad'ın bir ajanı” olduğu yönündeki suçlama – ABD turunu karalama amaçlı ulusal bir kampanya vardı – bana göre, Suriye krizine müzakereye dayalı bir çözüm bulunması için var olan halk desteğinin altını oymak için yayılan sinsi bir saçmalıktan pek de fazlası değildi. Suriye'deki duruma ilişkin yaptığı çözümleme, ABD ana akım medyasında nadiren görülen şekilde, ülkede olanlar hakkında çok daha incelikli ve tam bir gerçekliği ortaya koyuyordu. Rahibe Agnes Mariam Esad hükümetinin taraftarı olmamakla birlikte – ki rejimin baskıcı karakterini açıkça eleştiriyordu – hükümetin ülke nüfusu arasında gerçek bir desteğinin olduğu ve ülkenin Hristiyan nüfusunun görmek istediği son şeyin radikal İslamcıların ülkeyi ele geçirmesi olduğunu söyledi.

 

Buna rağmen, başını kuma gömmüş olan bazı Amerikalı akademisyenler ve hatta barış grupları, isyancılara destek çizgisinde duruyor ve hâlâ isyancıların askeri zafer kazanması yönündeki kaçıkça hayali destekliyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu sözde insan hakları savunucuları, Suriye krizine müzakereye dayalı bir çözüm bulunmasına da karşı çıkıyor.

 

Suriyeli isyancı grupların Amerikalı destekçilerinin çoğu, isyancılara verdileri desteği insani müdahale çerçevesine yerleştiriyor ve böyle bir yaklaşımın, Libya'da olduğu gibi, büyük güçlerin askeri müdahalesi için bahaneden pek de fazlası olmadığını göremiyor. İnsani kaygıları olduğunu iddia ederken, sözde isyancıların işlediği, hepsi de kapsamlı bir şekilde belgelenmiş olan insanlığa karşı suçları, Suriye'nin sivil nüfusunu hedef almalarını, yanıltma harekatlarını (kimyasal silah olayları) hiç – ya da hemen hemen hiç – görmüyor.

 

Suriyeli isyancılara destek için insani zeminde askeri müdahaleyi destekleyenler, Suriye'de sadece “birkaç bin” yabancı savaşçı olduğunu iddia ederek, Suriye muhalefetinin Selefi-Vehhabi savaşçılar tarafından istila edilme düzeyini olduğundan az gösterme eğilimi taşıyorlar. Ancak bu iddialar kesinlikle eksikli ve yanıltıcı. Şu anda Suriye'de 20 binden fazla yabancı İslamcı silahlı milis var – kimse tam sayıyı bilmiyor. Bu Selefi unsurlar, Suriye'nin geleceğinde Hristiyanlar, Yahudiler ve Sünni olmayan Müslümanlar için gelecek görmedikleri için, 50 kilisenin – ki bunların içinde Şam'da bulunan, dünyanın en ibadethanelerinden biri olan, Mesih zamanından kalma 2000 yıllık Cobar Sinagogu da vardır – ve Dürzilere, Alevilere ve Şii İslam ile bağlantılı mezheplere ait 100'den fazla caminin yok edilmesini de içeren bir ölüm ve yıkım pratiği sergilediler.  

 

Gerçekten de militan İslamcı isyancı gruplar, Suriye çatışmasının karadaki seyir füzeleri versiyonudur. Irak'ta Amerika Birleşik Devletleri 1991'de başlayan ve Mart 2003'te ülkenin işgal edilmesiyle ivmelenen yoğun bombalama kampanyalarıyla altyapıyı ve sivil toplumu yok ederken, Suriye'de aynı amaçla sivil topluluklara, fabrikalara, okullara, dini kurumlara ve enerji istasyonlaına saldıran Selefi gerillalardır. Amaçları: hayatı Suriyeliler için yaşanılamaz hale getirmek, onları ya muhalefete katılamaya ya da sürgüne gitmeye zorlamak ve Irak'ta olduğu gibi Suriye'nin de bir devlet olarak varlığını sürdüremeyip çökmesini sağlayacak şekilde bir ülke olarak Suriye'yi mümkün olduğunca yıkmak ve bütün bunlar olurken yıkımdaki aslan payı için Suriye ordusunu suçlamak.

 

Rahibe Agnes-Mariam, Obama'nın söylemeye cesaretinin olmadığı şeyleri söylüyor

 

ABD ziyareti, Obama Yönetimi'nin hem Suriye iç savaşında hem de ABD-İran ilişkilerinde vites değiştirmeyi denemesinden, çatışma politikasından ABD ile Ortadoğu'daki başlıca iki muarızı arasındaki gerilimleri çözümlemek için uluslararası müzakere çağrısı yapmaya geçmesinden iki ay sonra geldi. ABD politikasında meydana gelen ve bölgesel ve küresel kaygıların tetiklediği değişim pek çok kişiyi şaşırttı ve ABD'nin Suriye'ye karşı askeri operasyonlarının eli kulağında görünmesinin arkasından geldi.

 

Amerikan kamuoyunda pek çok kişinin Obama yönetiminin Suriye krizi karşısındaki ani politika değişikliği karşısında şaşkın olduğu sır değil. Obama bir gün seyir füzeleri göndermekten, ertesi gün müzakerelerden bahsediyor. ABD'deki medya atmosferinin Suriye konusunda çok uzun zamandır ve aşikar bir şekilde zehirlenmesi, ana akım medyada pek çok çarpıtmanın meydana gelmesi ve bunun Obama yönetiminin sözcüsünden (ve başkanın kendisinden) gelen bir dizi savaş yanlısı ifadeyle desteklenmesi düşünüldüğünde, Amerikan kamuoyundaki pek çok kişinin politikada meydana gelen ani değişiklik karşısında kafa karışıklığı yaşaması anlaşılabilir. Rahibe Agnes-Mariam'ın ifade ettiği gibi: “Ana akım medyanın Suriye krizine yaklaşım biçimi skandaldır.”  

 

Washington'un değişen küresel öncelikleri

 

Washington'un Suriye'de savaştan barış taraftarlığına geçişini anlamak için ABD dış politikasını daha küresel bir perspektife yerleştirmek faydalı olabilir. Küresel düzeyde, Çin'in ekonomik ve siyasi etkisinin büyümesinden kaygı duyan Amerika Birleşik Devletleri, siyasi ve askeri dikkatini yeniden Doğu Asya'ya yönlendirmeye ve bir ölçüde Ortadoğu'dan uzaklaştırmaya çalışıyor.  Obama Yönetimi, sahada Şam'ın lehine olan mevcut askeri güçler dengesini tersine çevirmek için gerekli olan ABD askeri müdahalesinin büyük bir stratejik hata olacağı sonucuna vardı (ve bu muhtemelen aylar önce oldu). Ortadoğu'da bir diğer askeri bataklık, ABD'nin ihtiyaç duyduğu en son şey. Meselenin özü şu ki, İran'a yönelik yaptırımlar da, Suriye'de isyancılara verilen destek de, iki ülkede de arzu edilen, bazen açıkça telaffuz edilen, çoğu zaman inkar edilen sonucu – rejim değişikliğini – getirmedi.

 

Eğer Obama Yönetimi gözlerini Asya'ya dikiyorsa, Esad'ın Suriye'de iktidardan uzaklaştırılmasıyla uğraşamaz. Pek çok tanımlanmamış faktör devreye girer. Bu yüzden de, Ortadoğu ve Orta Asya'da kötü giden, Afganistan ve Irak'ta bölge için yıkıcı sonuçlar yaratan askeri faaliyetlere bir sınırlama getirme kararı alındı. İş Suriye'de bitti. Tüm değişkenler nedeniyle Suriye krizini askeri yoldan çözemeyen Obama, bilgelikle – değişime giderek – Suriye keşmekeşinden çıkmak için bir yol bulmaya ihtiyacı olduğunu anladı. ABD ve Rusya'nın Suriye hakkında altı aydan uzun zamandır “görüştüğüne” dair yeni raporlar ortaya çıkıyor. Bu tür görüşmelerin gerçekleşmiş olması beni şaşırtmaz. Obama Yönetimi için temel sorun, yüzünü kara çıkarmadan Suriye'den nasıl çıkılabileceği idi. Suriye krizindeki temel oyuncular olan Ruslar, Obama'ya bir tür planla ortaya çıkması için yardımcı olmuş gibi görünüyor.

 

Suriye muhalefetinin yapı sökümünü gerçekleştirmek

 

Rahibe Agnes-Mariam Amerikan halkına hükümetlerinin bütün bu süreç boyunca Suriye'de gerçekte ve esas olarak yaptıklarını, fakat bizzat Washington'un ilişkilendirmeye cesaret edemediği şeyi nazik bir şekilde anlatıyor. Rahibe Agnes-Mariam Amerika Birleşik Devletleri'ne, tam da Obama Yönetimi'nin Suriye politikasını yeniden şekillendirmeye çalıştığı bir zamanda geldi. Fakat Obama, Suriye muhalefetinin rolünü bu denli idealize etme konusunda köşeye sıkıştı. Rahibe Agnes-Mariam Denver'a hem bir mesajla – Suriye krizine müzakereye dayalı çözüm çağrısı – hem de bir ikazla geldi. İşte Obama Yönetimi'nin Amerikan halkına ilan etmesi gereken şey bu barış mesajıdır, fakat şu an itibariyle bunu yapacak cesarete sahip gibi görünmüyorlar ve bu yüzden de bir Karmelit rahibesinin arkasına saklanıp, eleştirileri onun almasını sağlıyorlar.

 

Yukarıda bahsedildiği gibi, kabul edilmelidir ki muhalefet içinde, bir çözümde kendisini ifade edecek meşru Suriyeli unsurlar mevcuttur. Fakat Amerika Birleşik Devletleri – bölgesel müttefikleri üzerinden – Suriye'de bazı çok yıkıcı güçleri ortalığa çıkardı ve şimdi, bu “cinleri” şişeye geri sokmak gibi müşkül bir görevle karşı karşıyalar. Politika değişikliği, Washington'un bölgesel müttefiklerini – İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye'yi – öfkelendirdi, belki de çileden çıkardı. Bu müttefikler politika değişikliği karşısında şaşırmış ve acı içinde bağırır haldeler ve pek bir şey yapamayacakları bu değişikliğe karşı açıkça öfke duyuyorlar.

 

“Barış mesajı” temel olarak, taraflardan hiçbirinin Suriye'de askeri çatışmayı “kazanamayacağı” ve şu an temel olarak bir iç savaş niteliği taşıyan krizin ancak, Esad hükümeti ile “Suriye temelli” (ki Agnes-Mariam bu formülasyonu özellikle vurguladı) muhalifler arasında müzakere yoluyla çözülebileceği mesajıydı.

 

“İkaz” ise Esad hükümetine karşı savaşan meşru bir Suriye muhalefeti varsa da, sözde isyanın önemli bir bölümünün Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye (ve diğerleri) tarafından silahlandırılan, eğitilen ve finanse edilen köktenciler tarafından gaspedildiği yönündeydi. Akan kanın ve terörün çoğundan – insanların kafasını kesmeye özel bir temayülleri var gibi görünüyor – sorumlu olan selefiler genellikle savaşmak üzere bölge çapından istihdam edilen yabancı unsurlar. Amaçları, Şeriat kanununa dayalı bir İslam devleti kurmak. Rahibe Agnes-Mariam, onların barış sürecine katılmasına karşı çıktı ve Suriye'den atılmaları çağrısı yaptı. Her ne kadar kesinlikle kolay bir hedef olmasa da, Amerika Birleşik Devletleri'nin – bulabileceği herhangi bir mekanizmayla – bu radikal unsurlara hakim olmaması durumunda, Suriye'de barış olmayacaktır.  

 

Suriye muhalefeti konusunda Rahibe Agnes-Mariam'ın temel vurgusu, Suriye muhalefetinin uzun süre önce radikal köktenci unsurlar tarafından gaspedildiği ve seküler, ülke içi muhalefetin savaşın dışına atıldığı idi. Benzer senaryolar kısa süre önce, muhalefet hareketlerinin Selefi-Vehhabi unsurlar tarafından çalındığı Libya ve Mali'de de yaşandı.

 

Rahibe Agnes-Mariam Suriye muhalefetinin sıkıntılarından söz ederken bahsettiği, ülke içinde bulunanlardı. Muhalefetin, Amerikan bölgesel müttefikleri olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'den lojistik ve mali destek ile askeri eğitim alan köktenciler tarafından gaspedilmesi karşısında derin bir kaygı duyduğunu ifade etti. Her ne kadar bahsetmemiş olsa da, Ürdün, Türkiye ve Kuzey Lübnan'da eğitilmiş olan bu fraksiyonlar, ABD Özel Kuvvetleri'nden de mali ve askeri destek aldı.

 

İsrail basınında, Fransız özel kuvvetlerinin ve İsrailli komandoların Suriyeli isyancıları eğittiğine ve desteklediğine dair haberler de var. Esad hükümetini devirmek amacıyla dışarıdan verilen tüm bu desteklere rağmen hükümet güçleri askeri çatışmayı kazanıyor ve Suriye nüfusunun temel unsurlarından güçlü bir siyasi destek alıyor. Suriye halkı Esad hükümeti hakkında çok sıcak duygular beslemiyor olabilir ve kusurlarını gayet iyi biliyor, fakat Esad'ı kesinlikle, Selefi-Vehhabilerin yönettiği bir siyasi sisteme tercih ediyorlar.

 

Tıpkı Libya'daki Kaddafi yönetimi gibi Esad hükümetinin de kağıttan kale gibi yıkılacağını söyleyenler (Washington, Paris, Riyad, Ankara, Doha'dakiler) stratejik bir hata yaptılar. Esad hala iktidarda ve toplumsal tabanı güçleniyor; muhalefet ise, bir barış sürecinin kapsaması gereken bazı meşru rahatsızlıklara rağmen, hem siyasi hem de askeri bakımdan yalpalıyor. Pek çok yorumcunun birkaç yıldır ikaz ettiği gibi, Suriye çatışmasının askeri bir çözümü olmayacaktır. Taraflardan hiçbiri savaş meydanında kazanmayacaktır. Yalnızca uluslararası denetim himayesinde varılacak müzakereye dayalı bir çözüm, ülkenin deneyimlediği yıkım, ölüm ve acıdan çıkış yolu yaratabilir.

 

Devam et, Rahibe Agnes-Mariam!

 

Rob Prince, Denver Üniversitesi Korbel Uluslararası Çalışmalar Okulu'nda öğretim görevlisidir. Son yıllarda Kuzey Afrika üzerine pek çok yazı yazmıştır. Aynı zamanda Colorado Progressive Jewish News isimli blogun yayıncısıdır.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com