Cartalucci: İki Protesto Öyküsü; Ukrayna ve Tayland

Cartalucci: İki Protesto Öyküsü; Ukrayna ve Tayland
Hem Ukrayna hem de Tayland’da süregiden protestolar, hükümet binalarına saldırma ve buraları ele geçirme girişimlerine sahne oldu. Her iki örnekte de protestocular, kendi ülkelerindeki hükümetlerin devrilmesi amaçlanıyor. Ancak Batı, bunlardan birini soylu bulurken, diğerini bulmuyor.

 

Tony Cartalucci

 

Press TV

 

Bir protesto ne zaman iyi, adil ve savunulabilir niteliktedir? Buna bir dizi objektif ölçü üzerinden verilebilecek tek bir yanıt olduğu düşünülebilir. Fakat gerçekte, Batı'ya göre, protestolar yalnızca onların çıkarlarına hizmet ettiğinde iyidir.

 

Hem Ukrayna hem de Tayland'da süregiden protestolar, hükümet binalarına saldırma ve buraları ele geçirme girişimlerine sahne oldu. Her iki örnekte de protestocular, ele geçiremeyecekleri binaları uzun süre kuşatmaya hazırlanıyor ve her iki örnekte de kendi ülkelerindeki hükümetlerin devrilmesi amaçlanıyor. Ancak Batı, bunlardan birini soylu bulurken, diğerini bulmuyor.

  
“Soylu” Ukrayna protestoları

 
CNN, ikiyüzlülüğünü bize açıkça gösteriyor. “Ukrayna polisi AB yanlısı protestolara şiddetle saldırmakla suçlanıyor” başlıklı yazıda CNN, şu iddialarda bulunuyor:


“Ukrayna'nın Avrupa Birliği'yle önemli bir ticaret anlaşmasını imzalamayı reddetmesine karşı çıkan yaklaşık 10 bin gösterici, polisin önceki protestolara saldırısına yanıt olarak Cumartesi günü erken saatlerde bir manastır yakınlarındaki bir meydana indi. 

 

Cesaretlenen göstericiler Ukrayna ve AB bayrakları taşıdı ve Aziz Michael Altın Kubbe Manastırı önünde ulusal marşı söyledi. Protestocular daha önce toplum polisinin Bağımsızlık Meydanı'nda yedi kişiyi hastanelik etmesinden ve onlarcasını gözaltına almasından sonra buradan çekilmişti. Vitaliy Klitsko, Arseniy Yatsenyuk ve Oleg Tyagnybok tarafından yayınlanan bir açıklamaya göre önde gelen üç muhalefet lideri, Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in istifa etmesini ve yeni başkanlık ve parlamento seçimlerinin yapılmasını istedi.” 


“Şiddetli saldırı”ya gelince, CNN başlıktaki ifadeyi şöyle açıklıyor:


“...Polonya Dışişleri Bakanlığı'nın verdiği bilgilere göre toplum polisi Cumartesi günü erken saatlerde müdahalede bulunarak, Ukrayna'nın AB ile entegrasyonuna destek için barışçıl gösteri yapan yüzlerce kişiyi ‘vahşice dağıttı'.  


Bakanlık sözcüsü Marcin Wojciechowski, ‘Barışçıl göstericilerin güç yoluyla dağıtılması, Ukrayna'nın Avrupa'yla entegrasyonu davasına yardımcı olmaz. Ukrayna yetkililerini, bunun öngörülemez ve geri çevrilemez sonuçları olabileceğini belirterek, güç kullanmaya karşı uyarıyoruz' dedi.

 

 Amerika Birlişik Devletleri, Kiev'deki büyükelçiliğinin online olarak yayınladığı bir açıklamada, ‘protestoculara karşı şiddet' olarak tanımladığı şeyi kınadı. 
Cumartesi günü ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bir açıklamada ise ‘Ukrayna liderlerine halklarının ifade ve toplanma özgürlüklerine saygı gösterme çağrısı yapıyoruz… Ukrayna Hükümeti'ne, sivil toplum için pozitif bir çevreyi teşvik etme ve tüm Ukraynalıların ülkenin geleceği hakkındaki fikirlerini [Kiev'de] ve ülkenin diğer kısımlarında yapıcı ve barışçıl bir tarzda ifade etme haklarını koruma çağrısı yapıyoruz. Bugünün Ukrayna'sında şiddete ve gözdağına yer olmamalıdır.” 


Hem UK Independent hem de BBC tarafından aktarıldığına göre Ukraynalı protestocular, polis barikatlarını aşmak için ateş ve hatta buldozer kullandı.

 
Elbette ABD, İngiltere ve her birinin hükümetlerini yöneten Fortune 500 çıkar gruplarının protestocuların arkasında olması ve onların pek çok faaliyetini fiilen finanse etmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Avrupa Birliği basit bir şekilde tanımlanırsa, Avrupa'nın kolektifleştirilmesi, güçlü çok uluslu şirketlere ayak bağı teşkil eden korumacılığın azaltılmasıdır ve şirketler tarafından finanse edilen politika yapıcılara bir seferde bütün uluslara uygulanacak bir program yaratabilme olanağı sunmaktadır. Bunu tek noktadan yönetilen şirket faşizmi olarak tanımlamak uygundur. 


“Kötü” Tayland protestoları

 
Tüm bunlarla keskin bir karşıtlık içinde, ABD, Tayland'da Thaksin Shinawatra ve onun akraba kayırmasıyla atanan kızkardeşi Başbakan Yingluck Shinawatra'nın rejimine karşı süregiden protestoları kaba bir şekilde şöyle tanımladı: 


“Şiddet ve kamusal veya özel mülkiyete el konulması, siyasi farklılıkların çözülmesinin kabul edilebilir araçları değildir.”


İlave bir iki yüzlülük, bir diğer “saygın” Batılı kaynak haber kaynağı olan Guardian gazetesinde okunabilir. Tayland'da gerçekleşen benzer bir protestoyu ele alan gazete, bu protestocuları şiddet yanlısı, antidemokratik bir güruh olarak ele alıyor. Protestocuların hedefi mi? Wall Street destekli Thaksin Shinawatra ve Başbakan Yingluck Shinawatra rejimi. 


Guardian'da yayınlanan, “Tayland çatışmaları: Şiddet yanlısı gösteriler tırmanırken Başbakan kaçmak zorunda kaldı” başlıklı makalede şunları söylendi:


“Pazar günü Bangkok'taki protestolarda Tayland hükümetinin bir destekçisinin vurularak öldürülmesiyle ölü sayısı ikiye yükselirken, protestocular bir polis yerleşkesini işgal etti ve Başbakan Yingluck Shinawatra'yı bilinmeyen bir yere götürülmeye zorladı. Hükümet karşıtı göstericilerin Thai PBS yayın kuruluşunu ele geçirdiği yönünde haberler var.

 

Ordunun da destek verdiği polis, Yingluck ve milyarder kardeşi, devrilen eski başbakan Thaksin Shinawatra'nın destekçileri ve karşıtları arasında gerçekleşen ölümlü sokak çatışmaları arasında, hükümet binalarını korumaya çalışıyordu.” 


Reuters'a tanıklık yapan bir kişi polisin, Yingluck'un ofisinin bulunduğu Hükümet Konutu yakınlarında protestoculara göz yaşartıcı gaz attığını söyledi.

 
Guardian kasıtlı olarak, hepsi de öğrenci olan ve hepsi de “hükümet destekçisi”nin öldürülmesinden önce öldürüldüğü teyit edilen başka 3 kişinin ölümlerini, protestocuları katil bir çete olarak resmetmek amacıyla gizliyor.

 
Şiddet gerçekte, süregiden rekim karşıtı protestolardan uzakta, rejimin kendi “karşı gösteri”sini gerçekleştirdiği Bangkok'un diğer tarafında gerçekleşti. Yakınlardaki bir üniversiteden binlerce öğrenci, bir hafta boyunca, günde 24 saat devam eden, hayatı felç eden bir eylem başlattı. Rejim liderleri, öğrencileri dağılmaları yönünde uyardıktan sonra, siyahlara bürünmüş militanları saldı. Videolarda ve fotoğraflarda bunların öğrencilere ateş açtığı görülüyor. Saatler boyunca öğrenciler kuşatma altında tutuldu ve kendilerine devamlı olarak ateş açıldı; çembere alınmış öğrenciler çıkış bulup kaçmaya çalışırken çatışmalar sürdü. Ölümler protestolarda değil, bu çatışmalarda meydana geldi – bu, günlük haberlerini Guardian'dan alan ve okuduklarını sorgulamayan bir okuyucunun bilemeyeceği bir gerçek.

 
Batı basını Ukrayna'daki ayaklanma önlemlerinden “şiddete dayalı” diye bahsederken, Tayland'daki protestolardaki benzeri “şiddetli saldırılar”a Batı basınında herhangi bir atıf yok. Oysa rejim hem Ukrayna'nın kitle kontrol metodlarını, hem de şimdiden pek çok can almış olan silahlı militanları kullanıyor. 

 

Neden Batı Tayland rejimini savunuyor?

 
Thaksin Shinawatra ve kızkardeşi Yingluck Shinawatra'nın rejimi, yaklaşık on yıldır Batı tarafından destekleniyor, hatta erkek kardeş Thaksin 2001'de iktidara gelmesinden önce de destekleniyordu. 


Thaksin, 2001-2006 yılları arasında başbakanlık yaptı. Tayland'ın başbakanı olmadan çok önce Thaksin Shinwatra, Wall Street-Londra'nın fırsat merdivenlerini tırmanmaya çalışıyor, eş zamanlı olarak da Tayland siyasetinde kendine bir yol açıyordu. Kamu görevi yaptığı sırada Carlyle Group tarafından danışmanlığa atandı ve bağlantılarını, siyasi imajını geliştirmek üzere kullandı. Tayland'da İngilizce olarak yayınlanan The Nation gazetesinde Thanong Khanthong, 2001 yılında şunları yazmıştı: 


“Nisan 1998'de, Tayland'ın hala derin bir ekonomik bataklığa saplanmış vaziyette olduğu sırada Thaksin, Thai Rak Thai Partisini kurarken siyasi imajını geliştirmek üzere Amerikalı bağlantılarını kullanmaya çalıştı. Baba Bush'u Bangkok'u ve evini ziyaret etmeye çağırdı ve misyonunun ABD öz sermaye fonları ile Taylandlı iş adamları arasında ‘ulusal çöpçatanlık' olduğunu söyledi. Mart ayında ayrıca, Baba Bush yönetiminin Dışişleri Bakanı James Baker'ı Tayland'daki konutunda ağırladı.” 


2001'de başbakan olduktan sonra Thaksin, Batılı sponsorlarından aldığı desteğin karşılığını ödemeye başlayacaktı. 2003'te, Tayland ordusundan ve kamuyoundan gelen yaygın tepkilerine rağmen Tayland askerlerini Irak'taki ABD işgaline gönderecekti. Thaksin ayrıca CIA'in Tayland'ı, iğrenç uluslararası gözaltı programı için kullanmasına izin verecekti. 


2004'te Thaksin, ABD-Asya İş Konseyi tarafından desteklenen, parlamento onayı almamış bir ABD-Tayland  Serbest Ticaret Anlaşması'yla namlusunu temizlemeye çalıştı. Konsey, Yingluck Shinawatra'yı iktidara getiren 2011 seçimlerinden önce Thaksin'in “kırmızı gömlekli” “Diktatörlüğe Karşı Birleşik Demokrasi Cephesi”ne (UDD) ev sahipliği yapmıştı.


Konsey 2004'te 3M'yi, zavaş zengini Bechtel, Boeing, Cargill, Citigroup, General Electric, IBM'i, kötü şöhretli Monsanto'yu içine aldı ve halen Goldman Sachs ve JP Morgan bankalarını, Lockheed Martin, Raytheon, Chevron, Exxon, BP, Glaxo Smith Kline, Merck, Northrop Grumman'ı, Monsanto'nun genetiği değiştirilmiş ikizi Syngenta'yı ve Phillip Morris'i barındırıyor.

 
Thaksin, Eylül 2006'ya kadar görevde kalacaktı. Onu deviren askeri darbenin arefesinde Thaksin, New York City'de, Fortune 500 tarafından finanse edilen Dış İlişkiler Konseyi'nin huzurunda bir ilerleme raporu veriyordu.

  
Rejiminin 2006 darbesiyle devrilmesinden bu yana Thaksin, lobi firmaları aracılığıyla ABD şirket-finans elitleri tarafından temsil ediliyor. Bunlara Edelman PR firmasından (Özgürlükler Evi, Uluslararası Kriz Grubu, PNAC) Kenneth Adelman, Baker Botts (CFR) firmasından James Baker, Barbour Griffith & Rogers (CFR) firmasından Robert Blackwill, Kobre & Kim, ve şu anda Amsterdam & Peroff (Chatham House) firmasından Robert Amsterdam dahildir. 


Amsterdam & Peroff'tan Robert Amsterdam, eş zamanlı olarak Thaksin'in “kırmızı gömlekli” UDD hareketini de temsil etti ve ağırlıklı olarak Thaksin yanlısı kırmızı gömleklilerin (toplantıda gerçek anlamda kırmızı gömlek giyiyorlardı) katıldığı sözde “akademik” Nitirat grubunun ilk toplantısında hazırdı. Thaksin'e ve UDD sokak cephesine, Ulusal Demokrasi Vakfı'nın finanse ettiği “STK” Prachatai üzerinden ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan da ilave destek sağlandı. 


Batı'nın Shinwatra rejimine astronomik düzeylerde kaynak ve zaman yatırımı yaptığı açıktır ve rejim karşıtı protestoları kınaması, herhangi bir “hukuk devleti” veya “demokrasi” idealinden değil, yatırımlarını korumak istemesinden ileri gelmektedir.


Taylandlılar Ukrayna protestolarından ne öğrenebilir?


Ukrayna'daki AB yanlısı protestocular, polis barikatlarını yıkmak için buldozerleri kullandı. Bu Batı tarafından kınanmadı ve Taylandlı protestocular kendi taraftarlarının ve polisin canlarını korudukları müddetçe, benzer önlemler kesinlikle “kabul edilebilir” uluslararası “normlar” olarak görülmelidir.

 
Ancak Taylandlı protestocular bakımından kendi yurttaşlarına karşı buldozer sürmekten fayda sağlamaları, hatta bunu arzu etmeleri beklenemez ve bunun yerine, hükümet binalarına erişim sağlamak için polisin savunamayacağı yerlerde duvarları yıkmak için büyük araçlar kullanabilirler.


Ateş de kabul edilebilir bir protesto aracı olarak görülüyor. Hem Ukrayna'da gerçekleşen, hem de daha önce Tayland'da hükümete destek için gerçekleşen gösterilerde ABD ve diğer AB yanlısı hükümetler tarafından “barışçıl” olarak adlandırılan ateş, polisin ilerlemesini durduracak barikatlarda kullanılabilir (ve sadece bunun için kullanılmalıdır). Bu tür barikatlar, yıkmak için uzun hazırlıklar yapmaya zorlayacak şekilde, polisten epey uzağa kurulmalıdır. Bu zaman aralığında protestocular hedeflerine ulaşmak için daha iyi stratejik pozisyonlara geçebilirler. 


“Uluslararası toplum” tarafından desteklenen Ukrayna protestoları Taylandılara neler yapabilecekleri konusunda pek çok ipucu verirken, onlara daha iyi olduklarını gösterme fırsatı da veriyor.


Tayland protestoları barışçıl kalmalıdır. Etki altına alınan polislere onurlu bir şekilde yaklaşılmalı ve onlara kendi yurttaşları oldukları ve protestolarının gerçek hedefleri olmadıkları, amaçlarının – ki bu hepimizin amacıdır – uzaklardan dikte edilen şirket-finans çıkarlarının ortadan kaldırılması olduğu hatırlatılmalıdır.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com