"İsrail’in Son Cinayetini Kim Kolaylaştırdı?"

"İsrail’in Son Cinayetini Kim Kolaylaştırdı?"
"Fazla zorlanmadan, gerçek rolünü, mücadeledeki önemini sadece Direniş’te onunla doğrudan çalışan yoldaşları ya da meydanda onun ateşiyle yanan birilerinin bildiği bir adamın şehid edilmesinin sorumluluğunu İsrail’e yüklemekteyiz."

 

Emin Hutayt

 

El Binaa

 

 

İsrail ile Lübnanlı direnişin arasındaki açık savaşta, her iki tarafın eli uzandığı her yerde hasmına eziyet edip acı verecek birşeyleri yapması her zaman beklenir. Bu yüzden, Direniş'in askeri komutanlarından birisinin suikaste uğraması ihtimal dışında olan bir mesele değildir. Nitekim, bu savaş koşullarında saldırganın bu veya şu komutana ulaşma, istediğini elde etme imkanı olduğu düşüncesini göz ardı edemeyiz. Ancak, özellikle bu günlerde, iç ve dış çevrelerin zorladığı bu koşullarda direnişçi lider Hassan El Lekkis'in şehid edilmesinin özel bir anlamı var. Karşı mücadele ve genel sahnede yer alan yeni unsurlar açısından gayet karmaşık bir yeni dönem tasavvur edebilir, farklı gelişmeler bekleyebiliriz.

 

Suikast, Beyrut'tan başlayarak Lübnan'ı vuran bir dizi terör eylemi zincirinden sonra gerçekleşmiştir. Aynı eylemler şu an Trablus'ta, “Direniş'i birincil görevinden uzaklaştırmak için bir fitne ve içsavaş çıkartmak için birileri çaba sarfediyor” dedirtecek özel bir çerçevede devam etmektedir. Bu yüzden, suikasti üstlenen, Sünnilerin adına konuşmaya çalışarak töhmeti İsrail'den uzaklaştırmaya çalışmıştır.

 

Öte yandan suikast, bölgede özel bir önem arz eden bir gelişmenin akabinde gerçekleşmiştir. İran ve Direniş paktına düşmanlıkta birleşen Siyonist rejim ve Suudi Arabistan'ın arasındaki aleni ittifakın açığa çıkmasıdır bu. Siyonizm – Suud ilişkilerinin hiç bir zaman kesilmediği, yenilendiği doğrudur. Ancak bugün, ilişkinin ittifaka benzeyen bir şekilde açıklanmasıyla onun yeni bir evresine şahit olmaktayız. Taraflar bu ittifaktan dolayı utanç duymamaktadırlar. Bilakis bununla gurur duyup, Perez'in kendisini alkışlayan Araplara hitap etmesinde görüldüğü gibi diğer Arapları da ona dahil etmeye çalışıyorlar.

 

Bu ittifakın açığa çıkmasının, birçok kişi Suudi Arabistan ile İsrail ilişkilerinin eski olduğunu, açıklanmasalar da aralarında gizli bir ittifak olduğunu düşünmesine rağmen, Direniş'e ve Direniş eksenine karşı açılan savaşı yeni bir boyuta sokacak sonuçları olacaktır. Nitekim Suudi Arabistan'ın İsrail'in yanında Direniş karşıtı savaşta açıkça yer alması, Siyonistlere Direniş liderlerine karşı terör eylemlerinde başarılı olmaları için daha geniş fırsatlar yaratacaktır. Meydanda yüzleşmenin sonuçlarının Direniş'in biriktirdiği güç sayesinde güvence altına alınamaması İsrail için savaş kararı meselesini karmaşık bir hale getirmiştir.

 

Direniş açısından, İsrail ile Suudi Arabistan'la yüzleşmenin doğuracağı tehlikeler tek başına İsrail ile yüzleşmenin doğurduğu tehlikelerden farklıdır.

 

Bunu, iki tarafın ilişkisinin bugün başlamış olmamasına rağmen söylemekteyiz. Tarihe dönüp Batı ve Siyonizmin Suud ailesi krallığını kurmadaki rolleri hakkında, Suudi Arabistan'ın “İsrail Devleti”ni kurma çalışmalarına yardım ederek buna karşı çıkan tüm Arapçı ve ulusal çabaları baltalaması hakkında yazılanların üzerinde durmaya gerek görmüyoruz. İsrail ile Suudi Arabistan ilişkisinin gelişmesi ve Direniş'e, Direniş eksenine, eksenin adamları ve unsurlarına, Direniş düşüncesini uygulayan bölge ve ülkelerin istikrarına karşı yürütülen birleşik harekat konusunda güvenlik teşkilatlarının ispat ettiği, medya organlarının dillendirdiği gerçeklerle yetineceğiz.

 

Suudi – Siyonist ilişkisinin seyrini hızlı bir şekilde gözden geçirirken, İran nükleer dosyası üzerine varılan mutabakatın birkaç hafta öncesinde Suudi İstihbarat Şefi Bender bin Sultan ile Siyonist rejimin Başbakanı Netenyahu'nun Eylat'ta yaptığı görüşmenin üzerinde biraz duralım. Mutabakat, İran'ın haklarını tanımış ve ona karşı Batılı ve İsrailli bir savaş ihtimalini, Suud – İsrail müşterek beklentisinin aksine ortadan kaldırmıştır. Anlaşıldığı gibi toplantı iki tarafın, ortak düşman olarak gördüğü Direniş ekseninin unsurları olan İran, Suriye ve Hizbullah'a karşı istihbarat ve harekat alanlarında işbirliği yapmada anlaşmasıyla sonuçlanmıştır. Suudi Emir Velid bin Talal ise Suudi Arabistan'ın İsrail'e düşman olmadığını açıklamada gecikmemiştir. Çünkü Suudiler, düşmanlıklarını Ehl-i Sünnet karşıtı olduğunu iddia ettikleri İran'a yönlendirdiler. Oysa İran'ın dünya genelinde Sünnilerle ilişkisinin normalden daha iyi olduğunu bilenler, bunun doğru olmadığını çok iyi bilirler. Ancak bu iddianın zamanlaması, İsrail ile Suudi Arabistan'ın açık işbirliğinin, Filistin'i işgal eden, halkını sürgün eden İsrail'in İslam ve Arap dünyasının gerçek düşmanı olduğunu, aynı zamanda İran'ın Filistin'in halkına geri dönmesi için çaba sarfettiğini bilen Ehl-i Sünnet'in gözüne normal gözükmesi için özel olarak seçildi.

 

Toplantıdan sonra, Suudi – Siyonist işbirliğinin ilk sonucu olarak İran'ın Beyrut büyükelçiliğe karşı intihar saldırısı gerçekleşti. Bu eylem, stratejik ve pratik ölçümler açısından verdiği büyük insani ve mali kayıplara rağmen başarısız oldu. Daha sonra 3500 militanın Şam'ın Doğu Guta'sına Suudilerin doğrudan komutası altında ve İsrail'in teknik, istihbari ve elektronik yardımıyla sokulduğu saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da istedikleri hedeflere ulaştırmada başarısız oldu. Silahlı militanlar açısından adeta bir katliam yaşandı; ölenlerin sayısı 600, yaralanların 400, esir alınanların sayısı ise 300'ü Suudi Arabistanlı olmak üzere 450'dir. Eş zamanda Lübnan'ın kuzeyinde Trablus'ta adeta bir terör deliliği yaşandı. Suudilerin finanse edip yönettiği çeteler, şehri işgal ederek burayı Suriye'deki teröristlere yardım ve ikmal üssü haline getirmek için terör estirdiler. Ancak bu terör dalgası da Lübnan devletinin güvenliği koruma ve vatandaşını savunmada sergilediği başlardaki gevşek tutuma rağmen başarısızlıkla sonuçlandı.

 

Bu başarısızlığın çatısı altında Direniş'in düşmanları ona karşı sızmada başarılı oldu. Yönetici Hassan El Lekkis'e ulaşıp Beyrut'un güney mahallesinin kenarlarında ona bir suikast düzenlediler. Birr El Abd ve Ruvayyes patlamalarının arkasında Suudi Arabistan'ın ve onun emrindeki bazı teröristlerin olduğunun öğrenilmesi üzerine Güney bölgesi, birkaç aydır, daha fazla bombalı araçla hedef alınmamasını sağlayan güvenli bir çevre kurmada başarılı olmuştu.

 

Fazla zorlanmadan, gerçek rolünü, mücadeledeki önemini sadece Direniş'te onunla doğrudan çalışan yoldaşları ya da meydanda onun ateşiyle yanan birilerinin bildiği bir adamın şehid edilmesinin sorumluluğunu İsrail'e yüklemekteyiz. Şehid olmasının hemen ardından İsrailli Haaretz gazetesinin El Lekkis'i “kompleks bir harekat ve araştırma görevi üstlenen üstün bir akıl” olarak tanıtması, hedefin İsrail tarafından seçildiğini, operasyonu onun planladığını, duruma göre bazen günler veya aylarca beklemeyi gerektiren uygun koşulları gözlediğini, araçları hazırladığını göstermektedir. Böylece, İsrail, Suudi Arabistan yüzünden kızışmış iç koşullardan, açık ittifak ilişkisinden faydalanarak zamanlamayı bu hedefler için seçti:

 

1. Direniş'te önemli askeri meziyetlere, ona karşı mücadelede endişe yaratacak birikimlere sahip, öldürülmesinin düşmanını ürküten üstün bir akıldan kurtulmak olduğunu düşündüğü bir adamı yok etmek.

 

2. Bombalı araç şeklindeki terör eylemlere karşı yüksek bir direnç kurabilen Direniş toplumunu karıştırmak. Bombalı araç yollama başarısızlığı suikast terörüne başvurmaya neden olmuş olur.

 

3. İsrail ve Suudi Arabistan'ın Sayda'dan Trablus'a kadar yıllarca çabaladığı bir içsavaş kopartma başarısızlığı karşısında yeni bir mezhepsel çatışma unsurları icad etmek. Eylemi üstlenenin Sünnilerin adına çalıştığını iddia etmesi, onların adına konuşmasının arkasındaki sır budur.

 

4. Suudi müttefiğine; onu Suriye'de başarısız yapan, Suriye projesini sabote eden Direniş'e karşı baskı uygulamak için onunla aynı zamanda, aynı hendekte yer aldığı içeriğinde bir mesaj göndermek.

 

Çev: Somer Sultan

 

medyasafak.com