"Mandela’nın Eseri Henüz Tamamlanmadı"

"Mandela’nın Eseri Henüz Tamamlanmadı"
İlave olarak Mandela, ABD’nin 2003’teki Irak işgalini yüksek sesle eleştirmiş ve “Eğer dünyada kelimelerle ifade edilemeyecek vahşetler işlemiş bir devlet varsa o da Amerika Birleşik Devletleri’dir. Onlar insanoğlunu önemsemezler” demiştir.

 

Harry J. Bentham

 

Press TV

 

 

Eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela'nın hayatını kaybetmesi nedeniyle dünya çapında insanlar üzüntülerini ifade ederken, asıl trajedi onun hayatını adamayı seçtiği sosyal ve siyasi amaçların henüz tam anlamıyla yerine gelmemiş olması olabilir.  


Tarihte Nelson Mandela'nın karşılaştığı türden zorluklara göğüs germiş direniş figürlerinin çoğu, şehit olarak anılır. Örneğin Mahatma Gandhi ve Martin Luther King Jr. gibi kişiler bunların arasındadır. Her ne kadar Nelson Mandela öteki direniş kahramanları gibi şehit olmamışsa da, dünyadaki eseri benzer bir şekilde, tamamlanmamış halde kalmıştır.   

Mandela'nın eserinin tamamlanmamışlığı, onun neyi temsil ettiğini anladığını iddia eden kişilere önemli görevler bırakıyor. Güney Afrika'da ve küresel çapta insanların, Mandela'nın temsil ettiği şeyi korumak için somut adımlar atması ve kendi fikirleri ve eylemleri için bir temel olarak ona referans göstermesi önemlidir.  

Hâkim tasvirlerde Nelson Mandela, Güney Afrika'nın “gökkuşağı ulusu”nun yaratılmasına yardım eden bir barış kahramanı olarak övülür. “Ulusun babası” olarak, Güney Afrika “ulusu” anlatısının ayrılmaz bir parçasıdır.

Mandela'nın değerleri onu ayrıca daha yakın zamanlarda, İsrail'in Filistinlilere olan muamelesine duyduğu öfke gibi, adaletsizliğe karşı mücadeleci duruşlara yöneltmiştir.   

Bu onun, “bizim özgürlüğümüz, Filistinlilerin özgürlüğü olmadan eksiktir” sözlerinde ve barışçıl araçların devamlı etkisiz kalması halinde silahlı direnişin meşru olduğu şeklindeki görüşünde de ifadesini bulmuştur (bu görüş Mahatma Gandhi tarafından da paylaşılır). 

İlave olarak Mandela, ABD'nin 2003'teki Irak işgalini yüksek sesle eleştirmiş ve “Eğer dünyada kelimelerle ifade edilemeyecek vahşetler işlemiş bir devlet varsa o da Amerika Birleşik Devletleri'dir. Onlar insanoğlunu önemsemezler” demiştir.   

Mandela'ya ister modern çağın olaylarına ilişkin bir yorumcu, ister apartheid sisteminin sona ermesinin simgesi olarak bakılsın, hayatının ve eserinin, Güney Afrika'nın dünya olayları karşısındaki duruşunun prensiplerine hayat vermiş ve onları sürdürmüş bir sacayak olduğundan pek şüphe yoktur. 

Hiç şüphesiz, günümüzün Güney Afrika devletinin sosyal temelleri için özgün bir tarihsel anlatıyı kabul edilir hale getirmiştir. 

Mandela'nın ulusal bir sembol olarak rolü akıllardayken, panik yayan bazı kişiler, Mandela'nın vefat etmesinin Güney Afrika devletinin sosyal temellerini yıkabileceği konusunda spekülasyonlar üretme konusunda aceleci davrandı.  

“Irksal gerilim” öngörüleri şimdiden medyada ilan ediliyor. Artık bir izleyici olarak Mandela yokken, Güney Afrika'nın ulusal söyleminin altının oyulması ve ülkenin toplumsal istikrarının tehdit altına girmesi akla yatkındır. 

Eğer Mandela etrafında bir tür kişi kültünün oluştuğu fikrini benimsersek, onun ölümünün Güney Afrika'nın istikrarını yıkacağı yönündeki negatif görüşün bir temeli olabilir. 

Kuşkusuz sorumlu ve zeki bir lider olarak Mandela'nın istemediği bir şey olan bu durum, gerçekten de onun ölümünü Güney Afrika'nın bütünlüğüne yönelik bir tehdit haline getirebilir. 

Yaşayan bir Mandela, Güney Afrika'nın ulusal söylemini koruması için gerçekten gerekli miydi? Herhalde buna yalnızca Güney Afrika vatandaşları, kendileri için cevap verebilir.

Günümüzün Hindistan devletinde Mahatma Gandhi'nin de benzeri bir anlama sahip olduğunu ve onun radikallerin elinde ölümünün bir ulus olarak Hindistan'ın sosyal temellerini gerçekte yıkmadığını belirtmekte fayda var.   

Ancak Gandhi, şehit edilmişti. Şehitlik, ülkesine öğütler vermek ve sembolize etmek için hayatta kalan liderlerin, ülkenin temel sacayağı haline gelen bir kişinin her zaman sahip olmadığı özel bir ölümsüzlük biçimi yaratır. 

Sosyologlar, kültürel, dini veya etnik kimlik bakımından hayli homojen olan ülkelerin, Güney Afrika veya Hindistan gibi zengin çeşitlilik arz eden ülkelerdeki açık çatlaklara sahip olmadığını bilirler.   

Bu onları, Güney Afrika veya Hindistan ulusuna dayanak oluşturan türden ulusal tarihsel anlatılara daha az bağlı hale getirir.   

Çok çeşitli toplulukları kaynaştıran devletler, uyumlu kalmak için güçlü bir ulusal söyleme hayli bağımlıdır; işte bu yüzden Güney Afrika ulusal söylemine yönelik bir tehdit, bir devlet olarak Güney Afrika'nın sosyal temellerine yönelik bir tehdide dönüşebilir. 

Eğer Güney Afrika'nın temelleri Mandela'nın yaşamını yitirmesiyle tehdit altına giriyorsa, bu, grevler ve sosyal sorunlar arasında daha fazla doğrudan dış yatırım çekmeye çabalayan ülke için ciddi ekonomik sorunlara da dönüşebilir. 

Güney Afrika'nın dış politikası da tehdit altına girebilir. Apartheid sonrası Güney Afrika'nın, ülkenin iç ve dış politikasına yansıyan değerleri, Nelson Mandela'nın etkisini taşıyordu. Mandela, devletin dünyadaki yerinin temel ideolojik belirleyisidir ve öyle kalmalıdır.

Bunun anlamı Güney Afrika'nın Bağlantısızlar Hareketi'nde (NAM) temel bir oyuncu işlevi görmeye devam etmesi ve dünyadaki hegemonyaya karşı direnişte bir kutup olmaya çalışması gerektiğidir.

Güney Afrika'nın NAM içinde kalması bilhassa önemlidir, zira modern Güney Afrika devleti, ancak apartheid rejimi yenilgiye uğratıldıktan sonra bir Batı rejimi olmaktan çıkıp gerçek bir Afrika ülkesi haline gelmiştir.   


Sömürgecilik sonrası dünyanın yerleşimci devletini yenmeye olan derin ilgisi nedeniyle ülke, Batı dışı dünya için bir odak noktasıdr ve bir bütün olarak insanlık için de böyle olduğu iddia edilebilir.

Önde gelen bir Batılı ekonomik ve askeri güçken önde gelen bir Batı dışı ekonomik ve askeri güce dönüşmüş tek ülke olarak Güney Afrika, potansiyel olarak dünya işlerinde eşsiz bir izleme noktasına sahiptir. 

Ekonomik ve askeri gücüyle, sömürgeciler iktidarı bıraktığı zaman önde gelen bir (nükleer) güç statüsünü miras almış tek Batı dışı devlet olma niteliğiyle Güney Afrika'yı var eden de budur. 


Tarih Güney Afrika'yı eski sömürgeciyle eski sömürge arasında bir kavşak noktası ve belki de dünyanın bir mikrokozmosu haline getiriyor. Böyle bir eşsiz izleme noktasıyla Güney Afrika, dünya işlerinde kendi fikirlerini öne sürmeye yönelebilir ve Bağlantısızlar Hareketi üyesi ülkeler arasında daha merkezi bir aktör haline gelmeye çabalayabilir; fakat bunu yalnızca Mandela'nın öngördüğü amaçlara bağlı kalırsa yapabilir. 

Güney Afrika'nın izleme noktası hükümeti, Mandela'nın fikirleriyle paralel bir şekilde yakın zamanlarda İsrail apartheid rejimine karşı cesur yorumlar yapmaya yöneltmiştir. Örneğin Güney Afrika, İsrail'in yasadışı yerleşim birimleri inşa etmesini ve diğer saldırganlık biçimlerini kınayan ülkelerin arasına katılmıştır. 

Ancak ülkenin dış politika konusundaki cüreti, doğal olarak, çoğu zaman onun dünya işlerinde ideal bir rol oynamasını engelleyen ekonomik ihtiyaçlar tarafından sınırlandırılmaktadır. 

Ne yazık ki Mandela bu dünyadan göçtü ve Güney Afrika, eşitsizlik düzeylerinin oluşmasının, derin sosyal bölünmelerin ve dikkat çekici işsizlik sorununun sıkıntılarını yaşıyor. 

İşsizlik ayrıca şiddet suçları ve düşürülen ücretler gibi sosyal sorunlara yol açıyor; grevlere ve doğrudan yabancı yatırımların yeniden azalmasına sebep oluyor.

Bunun ekonomik büyümeyi engelleyen bir kısır döngü olduğu iddia edilebilir ve mücadeleci bir dış politika, Güney Afrika liderleri böyle bir dış politikayı sevse bile, bu açıdan pek de işe yarar görünmeyebilir. 

Güney Afrika zaten, iç karartıcı işsizlik seviyelerini ortadan kaldırmak için şiddetle ihtiyaç duyulan doğrudan dış yatırımlarda bir azalma yaşıyor. 

Ülke, kendisini doğrudan dış yatırımlara azami düzeyde açık tutmak için şu anda, önde gelen ekonomik güçlerle, özellikle de Batı devletleriyle mümkün olan en iyi ilişkilere ihtiyaç duyuyor.

Böyle bir durum ülkenin Siyonizm'in suçlarına karşı olan öfkesini, benzeri bir sömürgeci karşıtı duruma sahip diğer bir önde gelen NAM gücü olan İran İslam Cumhuriyeti'ne benzer bir ölçekte ifade edebilmesini engelliyor.

Güney Afrika, Mandela'nın ideallerini dünyada büyük bir güç olarak savunma arzusu ile, kendi zorlu iç sosyal ve ekonomik sorunlarıyla mücadele ihtiyacı arasında kalabilir. 

BRICS bir yol sunuyor gibi görünebilir, fakat bu gruba üye olmak henüz ülkenin işsizlik ve sosyal gerilimlerle mücadelede duyduğu ihtiyaçlara gerçek anlamda karşılık veriyor gibi görünmüyor. 

Pek çok bakımdan Güney Afrika hâlâ, Batı dışı dünyanın geri kalanını güçlendirme konusunda güçlü bir potansiyele sahip olabilir, ancak ekonomik sorunları, bu yazgıyı yerine getirmesini engelliyor.

Batı sömürgeciliğinin önemli bir kalesini yıkmadaki unutulmayacak rolüne rağmen Güney Afrika, hâlâ Batılı ülkelerle olan ilişkilere bağlıdır ve halihazırda büyük olan ekonomik ve sosyal sorunlar, Mandela'nın ölümü nedeniyle ağırlaşabilir. 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com