Cartalucci: NATO’nun Suriye Savaşı Daha da Kirli Hale Geldi

Cartalucci: NATO’nun Suriye Savaşı Daha da Kirli Hale Geldi
2007 gibi erken bir tarihte, ABD, İsrailliler ve Suudilerin Suriye hükümetini devirmek için El Kaide’yi vekil güç olarak kullanmayı planladığı ikazında bulunan Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh, “Kimin Sarini?” başlıklı yeni bir ezber bozucu makale yayınladı.

 

 

Tony Cartalucci

 

Press TV

 

 

2007 gibi erken bir tarihte, ABD, İsrailliler ve Suudilerin Suriye hükümetini devirmek için El Kaide'yi vekil güç olarak kullanmayı planladığı ikazında bulunan Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh, “Kimin Sarini?” başlıklı yeni bir ezber bozucu makale yayınladı. Hersh, bu makalede şunları söylüyor: 


“Barack Obama bu sonbaharda, Beşar Esad'ı 21 Ağustos'ta Şam yakınlarında meydana gelen kimyasal saldırıdan sorumlu tutmaya çalıştığı zaman, bütün hikayeyi anlatmıyordu. Bazı durumlarda önemli istihbarat bilgilerini gizledi, bazı durumlarda ise varsayımları gerçekler gibi sundu. En önemlisi, ABD istihbarat topluluğunun bildiği bir şeyi kabul edemedi: BM araştırmasının, sorumluluğun kime ait olduğunu belirtmeksizin, bir roket saldırısında kullanıldığını söylediği sarin sinir gazına erişimi olan tek taraf Suriye ordusu değildir.  Saldırıdan önceki aylarda, Amerikan istihbarat kuruluşları, formel bir Harekat Emri ile sonuçlanan oldukça gizli bir dizi rapor – bir kara müdahalesini önceleyen planlama belgeleri – hazırlamıştı ve bu raporlar, El Kaide bağlantılı bir cihadçı grup olan El Nusra Cephesi'nin sarin yapacak mekaniğe sahip  olduğuna ve bunlardan önemli miktarda üretebileceğine dair kanıtlar sunuyordu. Saldırı gerçekleştiği zaman El Nusra, şüphelilerden biri olmalıydı, ancak yönetim, istihbaratın içinden, Esad'a karşı bir saldırıyı meşrulaştıracak noktaları cımbızla seçti.”  

Uzun makalede ayrıntılar veriliyor ve Batılı liderlerin – Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için söylenen yalanlara ve Tonkin Körfezi olayı sonrasında Vietnam'da savaşın tırmanışına ürkütücü bir şekilde benzer tarzda – Suriye'ye askeri müdahaleyi meşrulaştırmak üzere istihbaratı kasten manipüle etme, hatta istihbarat üretme biçimlerini ele alıyor. 

Makale ayrıca ABD'li istihbarat kuruluşlarının çok önceden, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'nın kimyasal silahlara sahip olduğu tanımlaması yaptığını açığa çıkarıyor. Bunlar, Hersh'in 2007 yılında yayınlanan “Yeni Yönelim: Yönetimin yeni politikası terörizmle savaşta düşmanlarımızdan mı yararlanıyor?” başlıklı makalesinde ikazda bulunduğu teröristlerdir. Hersh bu makalesinde, kahincesine şunları belirtmişti: 

“Bush yönetimi, ağırlıklı olarak Şii İran'ı köşeye sıkıştırmak için Ortadoğu'daki önceliklerini yeniden belirlemeye karar verdi. Yönetim, Lübnan'da İran'ın desteklediği Şii Hizbullah'ı zayıflatmak için örtülü operasyonlarda Sünni Suudi Arabistan hükümetiyle işbirliği yapmaya başladı. ABD aynı zamanda İran ve Suriye'yi hedefleyen örtülü operasyonlarda da aktif olarak yer aldı. Bu faaliyetlerin yan ürünü, İslam'ın militan bir yorumunu benimseyen, ABD'ye muhalif, El Kaide'ye sempati besleyen aşırılıkçı Sünni grupları desteklemekti.”


Hersh şimdi ise kamuoyunu, hem Batı'nın (tam da yıllar önce öngördüğü gibi) Suriye'deki egemen hükümeti yıkmak için teröristleri kullanma komplosu hakkında, hem de onların kimyasal silah kullanması hakkında uyarıyor. Hersh ayrıca, Batı'nın 21 Ağustos 2013'te Guta'da gerçekleşen gaz saldırısı hakkında sistematik olarak yalan söyleme biçimini de ifşa etti.

Hersh, son makalesini özetlerken, hâlâ saldırının arkasında Suriye hükümetinin olduğunu ileri sürenlerin cevaplayamadığı temel önemde bir soru sordu:  
 

“Yönetimin sarin saldırısı etrafındaki olguları çarpıtması, kaçınılmaz bir soruya yol açıyor: Obama'nın Suriye'yi bombalamaya yönelik ‘kırmızı çizgi' tehdidinden nasıl geri adım attığına dair bütün hikayeyi biliyor muyuz? Zırhların giyildiğini iddia etmişti ama ansızın meseleyi Kongre'ye taşımayı kabul etti ve arkasından Esad'ın kimyasal silahlarının tasfiyesi önerisini kabul etti. Bir noktada çelişkili bilgilerle – onu saldırı planını iptal etmeye ve Cumhuriyetçilerden geleceği kesin olan eleştirileri karşılamaya ikna edecek kadar güçlü kanıtlarla – karşılaşmış olması muhtemel görünüyor.”


Batı, Suriye'ye askeri müdahale planlarını terk etti, çünkü dünya onların sunduğu anlatıyı reddetti ve Batı'nın açık istihbaratlara sahip olduğu konusunda teminat sunulmuş olsa da, aylar sonra kapağın üzeri hâlâ kapalı. Açıktır ki Batı, en kötü şekilde askeri müdahaleyi istedi ve eğer saldırıları Suriye hükümetiyle bağlantılandıran gerçek istihbarata sahip olsaydı, muhakkak ki bunu ortaya koyardı. Hersh'in işaret ettiği gibi, hiçbir zaman böyle istihbaratlara sahip olmadılar ve tamamen, kamuoyuna yeni bir yalanlar paketi satabilme yeteneklerine dayandılar.  

Koltuk “uzmanları” imdada yetişiyor 

Fakat Batı'nın Suriye'de şartlı olarak teslim olmasına ve geçen aylar boyunca inanılır bir kanıt kırıntısı sunulamamış olmasına rağmen, Batı medyasındaki ısmarlama yazarlar, başlangıçtaki anlatıyı sürdürüyorlar. Bunların arasında elbette Brookings Enstitüsü, Foreign Policy dergisi, Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) gibi şirket finansmanlı düşünce kuruluşları ile, Guardian gibi gazeteler var. En başlarında ise, Batı'nın propaganda 2.0 kampanyasının bir ifadesi olan, oturduğu yerden yazılar yazan, kendini silah uzmanı ilan etmiş Eliot Higgins geliyor. 

İngiltere merkezli Higgins işini kaybetti ve şimdi günlerini sosyal medya sitelerinde, daha sonra analiz edeceği ve hakkında raporlar yazacağı “kanıtlar” arayarak geçiriyor. Suriye'den sürgün edilen propagandacıları ve kanıt imal etme ve manipüle etme konusundaki küçültücü girişimleriyle bilinen çok sayıdaki Suriye içi “kaynağı”yla Batı medyası, Higgins'i hemen çekip çıkardı ve onu oturduğu yerden blog yazan bir “uzman analist” konumuna yükseltti. O tarihten sonra Higgins, bir diğer İngiltere merkezli birey olan ve Batı'nın Suriye anlatılarının dayandırıldığı, güvenilirliğini şimdiden kaybetmiş “Suriye İnsan Hakları Gözlemevi”ne katıldı.   

Higgins ve onun çalışmasıyla şüphe yaratan bir yakınlık kuran, Guardian gazetesinden Brian Whitaker, kısa süre önce saygın Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh'i kınayan, şaşkınlık verici bir yazı yayınladı. "Suriye'de kimyasal silahların araştırılması - Seymour Hersh ve Kahverengi Musa kafa kafaya gidiyor" ("Kahverengi Musa" Eliot Higgins'in lakabıdır) başlıklı yazıda Whitaker şu iddiada bulunuyor: 

“Mavi köşede, Amerika'nın en ünlü ve en yüksek gelir elde edilen araştırmacı gazetecilerinden Seymour Hersh, kırmızı köşede ise, İngiltere'deki taşra kasabasındaki evinde internet taraması yapan ve bulduklarını Kahverengi Musa adıyla blogda yazan ve tweet atan Eliot Higgins. 

Hersh, Pazar günü London Review of Books'ta yayınlanan 5000 kelimelik makalesinde, 21 Ağustos'ta Şam yakınlarından gerçekleşen kimyasal silah saldırısından rejimin değil, Suriyeli isyancıların sorumlu olabileceğini ileri sürdü.   

Higgins ise Pazartesi günü, Foreign Policy web sitesinde yayınlanan ve sadece 1,700 kelimeyle Hersh'in argümanının temelini yıkan bir yazıyla ona cevap verdi.  

Hersh'in makalesi, kimyasal silahlarla ilgili ‘kim yaptı' tartışmasını yeniden alevlendirmeye çalışırken, farkında olmadan araştırmacı gazeteciliğin değişen doğasına dair bir çok şeyi ortaya çıkardı. Hersh eski ekoldendir. O, gizli bağlantılar dünyasında yaşıyor – çoğu zaman anonim olan kaynaklar bilgi parçacıkları sunuyor ve o da bunların etrafında, hakim akla meydan okuyan bir makale hazırlıyor. 

Hersh tarzı gazeteciliğin elbette bir yeri var, ancak bu, internet çağında küçülen bir yer – Higgins'in ve diğerlerinin web tabanlı çalışmaları devamlı surette bunu gösteriyor.” 

Whitaker umutsuzca, sistemin yeni  propaganda 2.0 aracına – sosyal medyanın manipüle edilmesi – sarılmaya çalışıyor. Hersh'in tarif ettiği gibi bu yöntem, önceden belirlenmiş bir anlatıyı desteklemek için gerekli bir sonuç elde etmek üzere istihbaratın manipüle edilmesiyle örtüşüyor.  

Onun bahsetmediği şey, Higgins'in çalışmasının neredeyse tamamen, onun tanımadığı ve kim oldukları, ne yayınladıkları ve bunu yapma gerekçeleri konusunda gerçek olmayan şeyler söyleyebilecek insanlar tarafından online yayınlanan videolara dayalı olduğudur – internette anonomliğin doğası budur ve bu yüzden, daha büyük bir jeopolitik bağlam olmadan tek başına bu kanıt faydasızdır. 

Saldırıların arkasında Suriye hükümetinin olduğunu söyleyen Whitaker ve Higgins'in her ikisi de, bir başka apaçık gerçekten söz etmiyor. Bir yanıltma harekatı saldırısı, düşman tarafından yapılmış gibi görünecek şekilde tasarlanır. Bir başka deyişle, Suriye'deki teröristler suçu Suriye hükümetinin üzerine atacak teçhizatlar, üniformalar, silahlar ve taktikler kullanacaktır. Şu ana kadar Higgins'in kanıtladığı tek şey, ikna edici bir yanıltma harekatı saldırısı olarak gerçekletirilmiş bir operasyonun yüzeysel ayrıntılarıdır. 

Militanların kimyasal silah üretemeyeceği veya düzgün şekilde kullanamayacağı iddiaları gerçek dışıdır 

Whitaker, Higgins'in Foreign Policy'da yayınlanan ve mağrur bir şekilde "Sy Hersh'in kimyasal tutukluğu” başlığını taşıyan yazısını övüyor, ancak gerçekte Higgins'in yaptığı tek şey, saldırının, bazıları teyit edilmiş, bazıları zımnen anlaşılmış özelliklerini vurgulamaktır – bunlar hükümetin işi de olabilir, militanların işi de olabilir. Higgins'in yanıtlayamadığı soru şudur: hükümet hangi gerekçeyle, BM ekibi yalnızca birkaç mil uzaktayken ve hükümet güçleri savaşı konvansiyonel silahlarla neredeyse nihai olarak kazanacakken bu kimyasal saldırıları gerçekleştirsin?  Suriye hükümetinin çatışmayı kaybetmesine yol açabilecek tek mümkün senaryo, dış askeri müdahaleydi; bunun olmasını sağlamanın en iyi yolu da kimyasal silahların kullanılmasıydı.

Higgins, yazını sonlarına doğru, Guardian'daki diğer arkadaşları gibi ve Hersh'in makalesinin aksine, El Nusra'nın sarin üretmesinin mümkün olmadığını iddia ediyor. Higgins şu ifadeleri kullanıyor: 

“Kimyasal silah uzmanı Dan Kaszeta'ya bu konudaki fikrini sordum. El Nusra Cephesi'nin kimyasal silah kullanma olasılığını, sarin kullanılan bir başka terörist saldırıyla karşılaştırdı: 1996 yılında Tokyo metrosuna Aum Shinrikyo tarikatı tarafından gaz atılması.


Kaszeta şunları söyedi: ‘1994-1996 yıllarındaki Japonya deneyimi bize, milyonlarca dolar parayı, bunun için hazırlanmış büyük bir tesisi ve çok miktarda nitelikli emeği de içeren çok geniş ve sofistike çabaların bile, tonlarca değil, olsa olsa litrelerce sarin üretme sonucu vereceğini gösteriyor. 21 Ağustos saldırısı sadece sekiz Volcano roketiyle sınırlı gibi görünse de, Aum Shinrikyo girişiminin iki katı büyüklükte bir endüstriyel girişimden söz ediyoruz. Bu, basit olmayan ve çok maliyetli bir girişim ve ben burada bulunan devlet dışı aktörlerin bunu üretecek fabrikalara sahip olmasından ciddi bir şekilde şüphe ediyorum. Bu fabrika nerede? Atıkları nereye atılıyor? Bu miktarda materyal üretmek için gerekli onlarca kalifiye insan – tek bir El Kaide üyesi değil – nerede?" 

Elbette, El Nusra'yı devlet dışı bir aktör olarak adlandırmak tamamen yanlıştır. El Nusra ve Suriye içindeki diğer aşırıcı ağlar, en azından 2007 gibi erken bir tarihten beri ABD, Suudi Arabistan ve İsrail'in desteğine sahiptir. 2011'den beri Katar ve Türkiye de El Nusra'nın desteklenmesinde devasa rol oynamış, NATO üyesi Türkiye onlara sığınak ve hatta lojistik destek sağlamıştır. Kuşkusuz sarin gazı üretme ve Suriye içine taşıma veya El Nusra'ya Suriye içinde bunu yapacak malzeme ve personel sağlama kapasitesine sahipler.

Higgins ve onun “uzman”larının El Nusra'nın kulağa, kısıtlı bir bütçeyle faaliyet yürüten avanak mağara adamları gibi gelmesi için gösterdiği çabalara karşın, 2012 itibariyle ABD Dışişleri Bakanlığı bile bu terör örgütünün tüm ülkede faaliyet yürüttüğünü ve ülke çapında yüzlerce saldırı gerçekleştirdiğini kabul etmişti. Batı'nın El Kaide'ye verdiği desteğin Suriye içinde yaratığı büyüyen etkinin üzerini örtmek üzere, “Twitter bağışlarına” ilişkin çok sayıda hikaye, El Nusra'nın, Batı'dan ve bölgesel müttefiklerinden milyarlarca dolarlık teçhizat, eğitim, araç ve silah alan sözde ılımlılardan daha hızlı bir şekilde yayıldığını anlatmak üzere kullanıldı.  Gerçekte bu para ve tedarik akışı, kasıtlı olarak El Nusra ve diğer aşırıcı grupların eline gidiyordu. 

Açıktır ki Suriye'de hükümetin dışında kimyasal silah üretebilecek ve kullanabilecek bir güç varsa, o da El Nusra'dır. 

Higgins, Whitaker ve diğer gazeteciler ayrıca, Batı'nın, “kanıtlar” böyle gösterdiği ve militanlar kimyasal silaha sahip olmadığı için, ayrıca hükümetle savaşan militanların bu silahları kullanacak eğitime de sahip olmadığı için saldırıyı hükümetin  yaptığından emin oldukları yönündeki anlatısını da sürdürüyorlar. Higgins, militanların ihtiyaç duyduğu tek şeyin, bir açık kasa kamyon ile saldırıda kullanılan roketleri fırlatacak bir metal boru olduğunu kanıtlamak gibi mükemmel bir iş yaptı. Kimyasal silahların kullanılması için gerekli eğitime gelince, bizzat CNN, ABD'nin uzun süredir bununla ilgilendiğini açığa çıkardı.

CNN, Aralık 2012'de yayınlanan “Kaynaklar: ABD Suriyeli isyancılara kimyasal silah eğitimi verilmesine yardım ediyor” başlıklı makalede şunları aktarmıştı:  

 

“Önde gelen bir ABD yetkilisinin ve çok sayıda diplomatın Pazar günü CNN'e söylediğine göre, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupalı müttefikleri, Suriyeli isyancılara Suriye'deki kimyasal silah stoklarını nasıl ele geçireceklerine dair eğitim vermek üzere savunma anlaşması firmalarını kullanıyor.

 

Yetkililerden birinin belirttiğine göre Ürdün'de ve Türkiye'de gerçekleşen eğitim, stokların izlenmesini ve ele geçirilmesini ve silah tesisleriyle malzemelerinin kullanılmasını içeriyor. Yetkililerden birine göre, bazı anlaşma firmaları tesislerden bazılarını izlemek üzere Suriye'de sahada, isyancılarla birlikte çalışıyor.”

 

Suriye Elektronik Ordusu'nun e-mailleri, Batı medyasının hilebazlığını, ahlaksızlığını ortaya koyuyor 

Higgins ve şirketi, CNN'in haberini kaçırmış olabilir, fakat şimdi en azından Higgins ve pek çok başka gazeteciye Suriye içinde sahada bulunan bir Amerikalı girişimci tarafından militanların kimyasal silahlara erişim sağladığının ve daha önemlisi bir yanıltma harekatı saldırısı planladığının anlatıldığı ortaya çıktı – bu, Şam'daki 21 Ağustos saldırısından aylar önce olmuştu.

Suriye Elektronik Ordusu (SEA) bu hafta, Amerikalı girişimci Matthew Van Dyke ile, Higgins de dahil olmak üzere Batı medyası mensupları arasındaki e-mail yazışmalarını ortaya çıkardı. Bu e-mailler, militanların kimyasal silahlara sahip olduğunu ve Suriye hükümetini suçlayacak – böylelikle daha geniş yabancı müdahalesi için bahane işlevi görecek – şekilde kullanmayı planladığını gösteriyor. SEA'nın e-mailleri, kendi kendisini ele veren bir dizi tweet'te bizzat Higgins tarafından doğrulandı. Zira bu tweet'lerde adım adım, bu korkunç ifşalar için açıklama yapmaya çalışıyor.  

E-mailler, kimyasal silahların onları bir yanıltma harekatı için kullanmayı amaçlayan teröristlerin eline geçmesi, Higgins ve Van Dyke'in “DC yakınlarında” Virginia'da (Langley, Virginia?) bulunan ortak “velinimet”leri, Higgins'e STK'lardan ve hem Higgins hem Whitaker'ın kendilerinin de katıldığı yeni propaganda biçiminde kulanılan yeni moda terim olan “açık kaynak istihbaratı” sağlayan bir savunma anlaşması girişimcisinden gelen iş teklifleri hakkında bilgileri açığa çıkarıyor.   

Propagandacı olmak kârlıdır 

E-mailler kimyasal silahların, onları bir yanıltma harekatında kullanmayı amaçlayan teröristlerin eline geçtiğinin önceden bilindiğini ortaya koyuyor. Higgins ve diğerleri bu bilgiye sahiplerdi ve şimdi, Seymour Hersh'in makalesi de aynı noktaya işaret ediyor, anck onlar hâlâ, militanların saldırıları gerçekleştirecek beceriye de, araçlara da sahip olmadığı argümanını ileri sürüyorlar. Gerçekte, Batı medyası ve Higgins gibi onlara tabi olan kişiler, kavramı düşünülebilir olmaktan bile çıkarmak için özel zahmetlere katlanıyor gibi görünüyor. Bir başka deyişle söz konusu olan, ortaklaşa bir gizleme girişimidir. 

Yukarıda sözü edilen e-mailler ve ötekiler aynı zamanda, bu yalanların arkasındaki muhtemel motivasyonu da ortaya koyuyor. Batı'nın anlatısının satıcılığını yapan sözde gazeteciler ve araştırmacılara kârlı teklifler ve halihazırda yaptıkları işe devam etmeleri için finansman sunulduğu görülüyor. Bu elbette, onların anlatılarının, çekleri kesen kurum, şirket ve kişilerle uyumlu olduğu müddetçe geçerli. 

Neden Higgins, hevesle parçası olmaya çalıştığı sistemden uzaklaşmasına neden olacak şekilde bir yanıltma harekatı olasılığından söz etsin ki?  Foreign Policy'de yayınlanan son yazısı ve Guardian'ın devamlı surette onun çalışmasını övmesi, karşılık gerektiren şeylerdir – bu karşılık da söyleneni yapmak ve Higgins'in de, ötekilerin de hileye dayalı olduğunu bildikleri bir anlatıyı satmaktır.  

Higgins, Guardian ve Foreign Policy'nin kendi çıkarlarını korumak için kıdemli gazeteci Seymour Hersh'i sırtından bıçaklaması, Whitaker'ın övdüğü bu “yeni” medyanın içinde faaliyet yürüttüğü ahlaksızlığın derinliklerini görmemizi sağlıyor.  

Batı için en kötüsü şu ki, sahip olduklarını iddia ettikleri şeffaflık ve hesap verebilirlik, FBI'ın “teröristler” olarak gördüğü bir örgüt olan SEA tarafından sınanmıştır. Whitaker, Higgins, Van Dyke ve benzerleri bizden Suriye hükümeti ve onun destekçilerinin caniler olduğuna inanmamızı istiyor, fakat onların kendi sözlerinde ve eylemlerinde hakikatı görüyoruz.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com