Cenevre-2, Batı’nın Esad ile Terörizme Karşı İttifakı mı Olacak?

Cenevre-2, Batı’nın Esad ile Terörizme Karşı İttifakı mı Olacak?
Dün New York Times'ın yayınladığı bir makalede Muhammed Bin Nevvaf bin Abdülaziz El-Suud şöyle demiş: ''Suudi Arabistan, Batılı müttefiklerimiz yanımızda olsa da olmasa da elinden geleni yapacaktır. Özgür Suriye Ordusu’nu ve muhalefeti desteklemeye devam edeceğiz. El-Kaide'nin eylemleri, harekete geçmemizi engellememeli.''

 

Sami Klib

 

Al-Akhbar

 

Uluslararası ilişkilerde duygusallık beklemeyin, etik aramayın. Bu ilişkilerde öncelikli olarak çıkarlar vardır. Bunun için, en son İran ile Batı arasındaki uzlaşıya bakabilirsiniz.  Ne İsrail'in, ne de Körfez ülkelerinin Amerika'ya yaptığı caydırıcı baskılar işe yaradı. Aynı durum -sızan son bilgilere göre- yakında başlayacak olan Suriye ile Batı arasındaki ilişkilere de uyarlanabilir.

 

Bu sızıntılar arasında, son zamanlarda Suriye muhalefeti ile görüşen iki Amerikalı yetkilinin, muhaliflere yaptığı uyarılar da var:

 

1- Öncelikle, Esad'ın, Cenevre-2'den önce bırakmasını unutmanız gerek. Belki de, bir kısmı alenen, çoğu ise Amerika-Rusya ve Amerika-İran arasında gözlerden uzak gerçekleşecek olan fakat kısa dönemli olmaması muhtemel müzakereler boyunca, Esad yönetiminde yaşamanız gerekecek.

 

2- Amerika ve İran arasındaki uzlaşı, bazılarının düşündüğünden de ciddi. Dolayısıyla Tahran'ın, Suriye hususunda, uluslararası ve bölgesel müzakerelerde rol oynayacağı fikrine kesinlikle alışmak gerek. Suriye konusunda, İran'ın, çıkarlarını tehdit ettiğini düşündüğü hiç bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. İran, hali hazırda, teröre karşı mücadelede çok yardımcı oluyor.

 

3- Suriye ordusu, küresel terörizme karşı mücadelede, bariz bir rol üstlenmiş durumda. En iyi seçenek olarak, acil bir şekilde, ılımlı silahlı muhalifler, Özgür Suriye Ordusu ile Suriye Ordusu arasında bir uzlaşıya varan formül bulunmalı. Bu talep, nüfuzunu genişletebilecek terörizme karşı Batılıların acil talebidir. Rus Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov bir süre önce Amerikalılar ile üzerinde anlaştıkları noktayı ilan etmişti: ''Yönetim ve muhalefetin, terörü tasfiye edecek bir mekanizma üzerinde uzlaşmaları gerekir.''

 

4- Terörün Lübnan'a yansımalarını engellemek gerekir. Savaş da şu iki sebepten ötürü Lübnan'a taşınmamalı: Öncelikle, Batılıların ülkeyi koruma arzusu, diğeri de savaşı şu anda Lübnan'a taşımak dikkatleri Suriye üzerinden çekmek demektir.

 

Fransa son zamanlarda, Lübnan konusunda Washington'a çok baskı yaptı. Paris'in pozisyonu  ''Cumhurbaşkanlığının yenilenmesi ve İran'ın bu konuda Amerika tarafından ikna edilmesi gerekir'' diyor. Tahran ikna olmuş değil ve bu konuyu, müttefiki Hizbullah'a bırakmış durumda. Esad da aynı şekilde konuyu Seyyid Hasan Nasrallah'a bırakmış.

 

Toplantıda hazır bulunan bazı muhalifler, Amerikalıların sözlerine itiraz etti. Birisi ''Bu söyledikleriniz, Washington ve Batı'nın, Esad'ın kalışını kabul ettikleri anlamına mı geliyor?'' diye soruyor. Cevap açıktı: ''Obama, Esad'ın bırakması konusundaki düşüncelerini değiştirmiş değil fakat bunun, dış müdahale veya askeri çözüm ile değil müzakere ve seçim sonucu ile olmasını istiyor. Çözümün siyasi yollarla olacağı açık ve bu uluslararası uzlaşının odak noktasıdır. Dolayısıyla şu an öncelik terörle mücadeledir. ''Washington, muhalefetin, endişeye mahal vermeyen askeri güç oluşturmasında başarısız olduğuna ikna oldu ve sahayı IŞİD, Nusra ve takipçilerine bıraktı.

 

Bu sızıntılar, ulaşması gereken yerlere ulaştı. Cevap Suudilerin İngiltere elçisinden geldi. Dün New York Times'ın yayınladığı bir makalede Muhammed Bin Nevvaf bin Abdülaziz El-Suud şöyle demiş: ''Suudi Arabistan, Batılı müttefiklerimiz yanımızda olsa da olmasa da elinden geleni yapacaktır. Özgür Suriye Ordusu'nu ve muhalefeti desteklemeye devam edeceğiz. El-Kaide'nin eylemleri, harekete geçmemizi engellememeli.'' Arabistan, Suriye'deki rolünü kaybetmeyi göze alamıyor. Katar göze aldı ve değişim yaşadı. Katar elçisi son zamanlarda Hizbullah liderlerine önemli sözler söyledi. Bununla ilgili herhangi bir sızıntı yok.

 

Aynı gazete (New York Times) kısa bir dönem önce şu soruyu sormuştu: ''Amerika Birleşik Devletleri, Suud-i Arabistan'ı, bölgede istikrarı sağlayan güçlerden biri olarak görmeye devam mı edecek yoksa daha çok kanın akmasına neden olan tehlikeli bir müttefik olarak mı görecek?''

 

İran ile uzlaşıdan sonra Amerika'da değişen bir atmosferden bahsedilebilir. Buna mukabil Suud ve Katar gibi ülkelerin  kızgınlığının artışta olduğu bir iklim var. Bu da herkes tarafından görülmekte. Aynı iklimin, birkaç hafta sonra İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yi kabul edecek olan Türkiye'de de var olduğunu söyleyelim. Öte yandan Recep Tayyip Erdoğan şu an, hükümetini sarsan bir yolsuzluk skandalına gark olmuş durumda.

 

Türkiye mevcut durumda bölgede, konumunu güçlendirmek için İran'dan daha iyi bir ülkeyi bulamaz. İran ise Suriye'deki silahlı gruplara silah akışını durdurmak için Türkiye'den daha iyi bir ülke bulamaz. Yine aynı şekilde iki ülke, Suudi Arabistan'a karşı baskıda birbirinden daha iyisini bulamaz.

 

İran, Körfez ülkeleri yakınlaşma hususunda yeni bir yol katetti. Bahreyn ile İran arasındaki uçuşlar tekrar başladı. İran'ın; Suudi Arabistan'ın güvenlik dosyası olarak gördüğü ve rejimin devrilmesini önlemek için ''Yarımada Kalkanı''nı kurduğu bir devlet ile yakınlaşması garip değil mi?

 

Oyunun hatları daha açık bir şekilde görülmeye başlandı. Rusya ve Batı arasındaki Ukrayna sebepli tırmanış, Vladimir Putin'in tekrar ateşli sözler sarfetmesine neden oldu: ''İran'ın nükleer problemi yavaş yavaş kayboluyor ve füze kalkanı yerinde kalacaktır, aksi kabul edilemez.'' Lavrov ise elinin sallayarak: ''Soğuk savaş aklı halen bazı NATO ülkelerine hakim durumda.''

 

Washington'un, küresel hassasiyetlerin mevcut olduğu bu dönemde, Rusya ile arasını açacağını düşünmek zor. Avrupalı müttefiklerine, Ukrayna üzerindeki baskıları hafifletmeleri amacıyla baskı yapması gerekecek. Uzlaşılan noktaları muhafaza etmek elzemdir. Bu uzlaşılarda İran ve Rusya'nın, müttefikleri Suriye'yi terk etmeleri mümkün görünmüyor.  Bu uzlaşılar bağlamında, Batılı yetkililer Suriye yolunda gidip gelmeye devam edecek. Diplomatik görevlilerin düzeylerinin arttırılacağı da görülüyor.

 

Kim, Suriye muhalefetinde öne çıkanlardan komünist Mişel Kilo'nun, Suudilerin en bariz müttefiki olacağını ve Riyad'a gitmeden önce Koalisyon içindeki Müslüman Kardeşler'e darbe vuracağını düşünebilirdi?

 

Çev: Hasan Sivri

 

medyasafak.com