"Mişel Süleyman, İstirham Ediyorum: Görevi Bırakın!"

"Mişel Süleyman, İstirham Ediyorum: Görevi Bırakın!"
Hizbullah’a, görev sürenizin uzatılmasını kabul ederlerse hükümetle bir uzlaşma sağlamaya hazır olduğunuzu yutturmaya çalıştığınızı, Lübnan’daki durumun istedikleri gibi gitmemesi halinde devreye girecek “Suudi öfkesi” diye bir öcü yarattığınızı inkar mı ediyorsunuz? Ve şimdi bizi, Suudilere kendinizi satmanızın, Lübnan’ın istikrarını korumanın bir gereği olduğuna ikna etmek mi istiyorsunuz?

 

İbrahim El Emin

 

El Ahbar

 

Mişel Süleyman ne bekliyor?

 

Mesela, ona teşekkür edilmesini mi? Kıyamet gününe kadar Cumhurbaşkanı kalması için bir milyon kişinin Cumhurbaşkanlığı sarayına yürümesini mi? Onunla birlikte, Arap Yarımadası'nın yöneticisinin veya Fransa Cumhurbaşkanı olan ırkçının dev resimlerinin ve pankartlarının taşınmasını mı? Bu bağışa minnet için yerde diz çökülmesini mi?

 

Ne yapıyorsunuz, Süleyman? Dün, “Baabda şimdi Suudi'dir” mi diyordunuz?

 

Lübnan, Suriye, Filistin ve Irak'ın en büyük iki düşmanını bir araya getiren bir zirvenin sözcüsü müsünüz?

 

Başka herkes başarısız olurken sizin, Suudi Arabistan'ı ve Fransa'yı, ülkenin egemenliğine ve halkının onuruna saldıranlarla mücadele etmek üzere orduya para ve silah sağlamaya ikna ettiğinize mi inanıyorsunuz?

 

Suudi-Fransız hayır kuruluşunun Lübnan ordusunun Lübnan'ın bağımsızlığını korumak için desteğe ve silaha ihtiyaç duyduğunu yeni anladığına inanıyor ve buna inanmamızı mı istiyorsunuz?

 

Suudilerin, kendilerinin fikirsel, askeri, mali destek ve medya desteği sunduğu teröristlerle mücadele etmeyi amaçlayan bir anlaşmayı finanse edeceğine inanıyor musunuz? 

 

Kendininkiler dışında Araplardan ve Müslümanlardan nefret eden François Hollande'ın Fransa'sı ABD için güvenilmez bir çırak gibi hareket ederken ve Suriye'deki pek çok terörist faaliyeti desteklerken, Lübnan'daki büyükelçiliği ise insanlığa karşı yüz kızartıcı eylemler gerçekleştirirken ve herşeyi sabote emek amacıyla heryere ajanlar gönderirken, nasıl olur da Lübnan ordusunun sınırlarındaki ve ülke içindeki bu unsurları ortadan kaldırabilir hale gelmesini gerçekten isteyebilir?

 

Sayın büyük Cumhurbaşkanı, Kral'ın rüyasında bir şeyler görüp uyandığında yardımcılarından Lübnan ordusunun ihtiyaçlarını araştırmasını istediğine, sonra da kapısında dilencilik yapan Fransızlardan “nakliye”nin büyüklüğünü arttırmalarını ve Suudilerle Fransa arasında yapılacak, İran'dan Irak'a ve Suriye'ye kadar ortak düşmanlarına karşı işbirliğini güçlendirmeyi amaçlayan muhtemel silah anlaşmasında Lübnan'ı da dikkate almalarını istediğine inanmamızı mı istiyorsunuz? Acaba bunu Saad Hariri Beyrut'tan ayrıldığından beri onun yatak odasının kapısında uyuduğu, Kralın ona bu bağışı yapması için yalvardığı ve dua ettiği için mi yapıyor?

 

Meşhur deyimle, gidici olanlar hayırlarını arttırmaya çalışır değil mi?

 

Elbette, mevkinizde kalacakmış gibi hareket ediyorsunuz. Aslında, bu mevkide kalmak için böyle hareket ediyorsunuz. Kesin olan şu ki, “Harameyn'in Bekçisi”nin ve onun Siyonist dostu Hollande'ın adına konuşmak da dahil olmak üzere, herşeyi yapmaya hazır olduğunuzu söylemeniz, mevkinizi korumak için. Fakat daha da kesin olan şey şu ki, Abdullah ve Hollande resmen Lübnanlılardan size bir dönem daha vermelerini veya belki de ebediyen orada kalmanızı isteyinceye kadar, sizden bir çok şey yapmanızın isteneceğini biliyorsunuz.  

 

Hizbullah'a, görev sürenizin uzatılmasını kabul ederlerse hükümetle bir uzlaşma sağlamaya hazır olduğunuzu yutturmaya çalıştığınızı, Lübnan'daki durumun istedikleri gibi gitmemesi halinde devreye girecek “Suudi öfkesi” diye bir öcü yarattığınızı inkar mı ediyorsunuz? Ve şimdi bizi, Suudilere kendinizi satmanızın, Lübnan'ın istikrarını korumanın bir gereği olduğuna ikna etmek mi istiyorsunuz?

 

Ne yapıyorsunuz, “sevgili lider”?

 

Kendisinin gönderdiği para, silahlar ve teröristler nedeniyle öldürülen onbinlerce Suriyelinin hayatı hakkında hiçbir kaygı duymayan ve üçte biri yoksulluk içinde yaşayan halkından çalınan parayla bağış yapan Yarımada yöneticisiyle işbirliği yapmaktan mutlu musunuz? Yahut, Fransız parlamentosunun Suriye'ye saldırıyı konuşmak üzere toplanmasını yasaklayan, halkına karar için ABD Kongresi'ni beklemelerini söyleyen Amerikan kuklası Hollande ile işbirliğinden mutlu musunuz?

 

Hollande'ın Cumhurbaşkanı olduğu günden bu yana – ki halkı şimdi keşke seçilmeseydi diyor – bildiği tek şey, Libya'da, Afrika'nın geri kalanında, Suriye'de, nasıl insan öldürüleceğidir.

 

Meseleleri ya olduğu gibi, ya da olması gerektiği gibi söyleyelim.

 

Riyad'a yaptığınız son ziyarette, bağışı yapan kişi size, ordunun görevinin Hizbullah'la savaşmak – onları silahsızlandırmak ve Suriye'ye gitmesini engellemek – olduğunu söyledi. Orduyu desteklemenin ön koşulunun bu olduğunu söyledi.

 

Fransa'ya yaptığınız son ziyarette Hollande size, Lübnan ordusunun ülkesi ile Suudiler arasındaki büyük bir anlaşmaya dahil edilebileceğini söyledi. Ancak sizden – Mişel Süleyman – Suudi Arabistan'a Lübnan'da bulunan vatandaşlarının geleceği hakkında teminat vermeniz, Hizbullah'a karşı sesinizi yükseltmeniz ve silahların başka yerde kullanılmayacağını temin etmeniz isteniyordu.

 

Silahların nerede kullanılması gerektiğini izah edebilir misiniz? Nehrü'l-Barid katliamı sonrasında Lübnan'daki bir başka kampın sakinlerinin bedenlerinin üzerindeki öfkenin bir kısmını ortadan kaldırabileceğinizi düşünüyorsanız tabi.

 

Herşeyin ötesinde, bu silahların direnişle çatışmaya hazır olan veya hazırlanan bazı tarafların eline geçmeyeceğini düşünüyor musunuz? Yahut bu silahlardan bazılarının İç Güvenlik Kuvvetleri'ne teslim edilmesi konusunda 14 Mart'la anlaşacak mısınız?

 

Siz Suudilere, onların tebaası gibi teşekkür ettiğinizden beri, size doğrudan söylenecek bir şey kalmadı. Şimdi gidin. Sarayı ve Cumhurbaşkanlığını terk edin.

 

Baabda'da hükümsüz kalmış biri, sizin orada kalmanızdan daha etkilidir. Allah sizin onurunuzu korusun, fakat artık gidin.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com