Analist: Husiler Batı emperyalizmi ile savaşıyor

Analist: Husiler Batı emperyalizmi ile savaşıyor
Press TV, Yemen’de Selefi militanlar ve Husi savaşçılar arasında yaşanan çatışmaları tartışmak üzere, Orlando’dan, eski bir Amerikan istihbaratı dil uzmanı olan Scott Rickard’la bir röportaj yaptı.

 

Press TV

 

Press TV, Yemen'de Selefi militanlar ve Husi savaşçılar arasında yaşanan çatışmaları tartışmak üzere, Orlando'dan, eski bir Amerikan istihbaratı dil uzmanı olan Scott Rickard'la bir röportaj yaptı.

 

Aşağıda bu röportajın yaklaşık bir çözümlemesi sunulmaktadır.

 

Press TV: Londra'daki konuğumuz [Ebu Baraa] temel olarak, Şii Husilerin Amerikalılar ve İsraillier tarafından desteklendiğini ve temelde Sünnilere karşı savaştığını söylüyor. Ancak Yemen'de sahadaki duruma bakarsak, Husi topluluğunun geleneksel olarak aşırı bir ayrımcılığa maruz kaldığını görüyoruz. Bu konudaki görüşünüzü almak isterim. 

 

Rickard: Husi topluluğu kuzeydeki temel topluluktur. Eğer Yemen tarihini biliyorsanız, bu bölgenin British Petroleum ve Amerikan petrol imparatorluğu tarafından inanılmaz derecede kontrol edildiğini bilirsiniz. Petrol varlıklarının geliştirilmesine Hollandalılar da katılmıştır.

 

Yemen yılda yaklaşık 15 milyar dolar petrol elde ediyor ve bu da hükümet işlemlerinin yaklaşık yüzde 70'ine tekabül ediyor.

 

Bu yüzden bu ülke, tıpkı Suudi Arabistan gibi, yoğun bir şekilde Batı imparatorluğu tarafından kontrol edildi ve Kuzey'deki yöneticiler, Batı'ya ve onların Arabistan Yarımadası'ndaki petrol faaliyetlerine karşı geçen uzun muhalefet dönemlerinin ardından 1962'de devrildi.

 

Çok uzağa bakmanıza gerek yok, bu geçen yüzyılda Ortadoğu'da gerçekleşti. Arap Yarımadası'nda, Irak'ta oldu, aynı şey Afrika'da, Fars bölgesi çapında ve Asya çapında da oldu.

 

Bu yüzden burada gerçek bir sorun var ve bunun altındaki mesele Yemen'de ve Arap Yarımadasında petrolün ve diğer kaynakların sömürülmesidir. Buna ilişkin ayrıntılar da verebilirim, ama meselenin özü esasen budur.

 

Press TV: Londra'daki konuğumuz Husilerin İsrail'le ve ABD'yle ittifak içinde olduğunu söylemişti ve son birkaç yıldır olanlara baktığımızda Husilerin hem eski hükümete hem de şimdiki hükümete direndiğini görüyoruz. Bu konudaki görüşünüz nedir?

 

Rickard: Görüşüm, Londra'daki beyefendinin meselelerin gerçek boyutları hakkında epey karmaşa yarattığıdır. Biliyorsunuz, Ebu Baraa veya Mizanur Rahman - kendisini ne şekilde adlandırıyorsa artık – isimli bu beyefendi, inanılmaz bir şiddeti teşvik etti. Ben onun Batı karşıtlığına saygı duyuyorum, fakat şiddete dayalı bir karşıtlığı desteklemesine hiçbir şekilde saygı göstermiyorum.

 

Şimdi, Arap Yarımadası'nda olan biten gerçek olgulara bakarsanız, Husilerin Batı'ya karşı savaştığı çok açıktır. Husilerin Türkiye gibi, Libya gibi, elbette İran gibi ve başka bazı yerler gibi, Batı emperyalizmiyle savaşmaya çalışan örgütleri de destekleyen yerler tarafından desteklendiği çok açıktır.

 

Selefiler veya Vehhabiler ile Şiiler ve Sünniler arasındaki ayrımı Batı körüklüyor, bu ayrım Bay Baraa veya Rahman gibi kişiler tarafından körükleniyor. Bu tür körükleme eylemleri gerçekten de Batı'ya fayda sağlıyor, böylelikle Arapların ve Müslüman halkların birbiriyle savaşmasını sürdürebiliyorlar ve kaosa kendi katkılarını asgariye indirebiliyorlar.

 

Bu tür gruplar her zaman ve her zaman Batı tarafından eğitildi. Arap Yarımadası ve Ortadoğu çapında çok farklı türden “özgürlük savaşçıları”, mücahitler, yani El Kaide yarım asırdan fazla zamandır varlık gösteriyor.

 

O yüzden bu genç adama şunu söylemek istiyorum: elbette dini inancına saygısızlık etmiyorum, fakat bazı şeyleri gençken öğrendiğini anlıyorum, o genç bir adam. Öğrenmenizi sağlayan insanlara daha derinden bakın, belki de yol boyunca kandırılmışsınızdır.

 

Press TV: Duruma baktığımız zaman, Husilerin ayrımcılığa uğramış bir topluluk olduğunu görüyoruz, Londra'daki konuğumuz ise ne yazık ki bunu bir Şii-Sünni çatışmasına dönüştürmek istiyor. Sizce bu bir mezhep meselesi mi yoksa bu azınlık grubuyla ilgili bir temel insan hakları meselesinden mi söz ediyoruz?

 

Rickard: Evet, daha önce de söylediğim gibi, buradaki meselenin özü petrol ve kaynak sorunudur. Bunlar Yemen'in yurtiçi milli hasılasının çeyreğini oluşturuyor. Yemen'deki insanların çoğu tarımla, koyun ve keçi çobanlığıyla meşguldür, alt sınıflar bakımından çok yoksul bir toplumdur.

 

1990'larda ülke para birimini riyale çevirdiğinde, 1 Dolar yaklaşık 12 Riyal'di, şimdi ise 1 Dolar aşağı yukarı 215-220 riyale eşit. Yemen'deki para sistemin değerinin düşmesi ve ülkenin mevcut kaynaklarının iğfal edilmesi, tamamen Batı'nın kontrolüyle gerçekleşti. Batı, tarımsal faaliyetin çoğunu yapan, ülkedeki gıdaların çoğunu üreten bu azınlık bireyleri, toplumun en alt sınıfları arasında tuttu.

 

Bir tarafta bir yılda 2500 - 3000 dolardan az kazanan insanlar, bir tarafta Batı tarafından kontrol edilen çok zengin bir toplum var. Bu yüzden evet, burada insanlıkla ilgili bir durum var, temel olarak birileri yoksul sınıf içindeki kişilerden yararlandı, bu kişileri tecrit etti ve bombaladı ve şimdi de Batı destekli gelişmiş savaş araçlarıyla bu kişilere karşı inanılmaz bir savaş yürütüyorlar.

 

Press TV: Bay Rickard, bütün bunlarda Suudilerin de rolüne değinmenizi istiyorum. Yemen halkını kendi kaderine karar vermesi için Suudi Arabistan'ın bu çatışmaya müdahalesini durdurmak için ne yapmak gerekir, veya bu ne kadar önemlidir?

 

Rickard: Mesele sadece Suudi Arabistan değil; Pakistan, Fas, Birleşik Arap Emirlikleri de var, yarım asırdan fazla zamandır Yemen'de var olan Batı iktidarını destekleyen bir çok provokatör var.

 

Bu çatışmada yer alan kişiler aynı oranda desteğe sahip değiller; bunlar asgari miktarla savaşan kişiler, fakat savaşıyorlar çünkü kendilerinden alınmış olan şeyi koruyorlar.

 

Bunlar olurken, Husilerin savaştığı kukla Yemen hükümetinin ordusundan kaçan pek çok general ve pek çok asker de var.

 

Bu yüzden, halk, her ne kadar azınlık olsalar da Husilerin arkasında. Bunun İslami bir savaş olmadığını, dini olmaktan ziyade ekonomik olduğunu anlıyorlar. Bu meselenin dini boyutlarına odaklanılması da, bu zavallı genç beyefendinin örneğinde olduğu gibi, Sünniler ve Şiiler arasında bölünme yaratmak isteyen Batı'nın propagandasına aldanmak anlamına gelir.

 

medyasafak.com