“Zamanının İmamını Tanımak” ile İlgili Hadisin Sıhhati

“Zamanının İmamını Tanımak” ile İlgili Hadisin Sıhhati
"Bu makalede, Ehlisünnet’in sahih ve güvenilir kabul ettiği kaynaklar çerçevesinde, bu hadisin itibarı ve bütün Müslümanlarca kabul edilebilirliği incelenmiştir. İleride görüleceği üzere hadisin sıhhatinden şüphe duyanların sayısı oldukça azdır ve inkârları ilmî temelden yoksundur."

 

 

Abdülmecid Zehadet

 

Tulu Dergisi, Yıl 9, Sayı 34 Kış 1389 s. 121-134

 

 

 

 

“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisi, Şia'nın ve Ehlisünnet'in naklettiği müşterek bir hadistir. Bu hadis, iki mezhebin muteber hadis kitaplarında farklı lafızlarla rivayet edilmiş ve sahih kabul edilmiştir.

 

Hadis, yukarıda naklettiğimiz lafızlarla, Kadı Abdülcebbar'ın Muğni'sinde, Hamidî'nin el-Cem beynu's-Sahiheyn'inde, Saadeddin Taftazanî'nin Şerhu Makasid'inde ve Nesefî'nin Akaid kitabına yazdığı Şerhu Akaid'inde, Ahmed b. Yahya Sananî'nin Bahru'l-zehar'ında, Molla Kari'nin Hatimetü'l-cevahir li-mudietü fi tabakati'l-Hanefiyye'sinde geçmektedir.

 

Bununla birlikte Ebu'l-Hasan Eşarî, Şehristanî, Safedî gibi kimi müellifler hadisin belli bir fırkaya özgü olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu müelliflerin iddiasının ötesine geçen İbn Teymiyye ise, Allah'a yemin ederek, hadisin bu lafızlarla varid olduğunu inkâr etmiştir. Nasıruddin Albanî hadisin zayıf olduğunu belirtir. Sami Neşşar'a göre ise hadis, kendisini sahih göstermek isteyen Şia mezhebince uydurulmuştur. Bütün bunlara rağmen hadisin kendisi, farklı varyantlara sahip olsa da, mazmunda birlik göstermesi bakımından münkirlerin iddialarını batıl etmektedir.

 

*

 

Müslümanlar arasındaki vahdetin ve gönül birliğinin önemli unsurlarından biri de, ortak noktaların ön plana çıkarılmasıdır. Mezhep müntesipleri arasında diyalog ve teamül sağlamanın tek yolu, herkesin kabul edeceği noktalar üzerinde durmaktır. “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisi bütün mezhep ve fırkalarca kabul görmüş müşterek hadislerdendir. Bu bakımdan hadisin muhtevası ve delaleti üzerinde tartışmak Müslümanların birbirine yakınlaşmasını sağlayacaktır.

 

Müellifler arasında küçük bir azınlık hadisin bu şekilde nakledildiğini inkâr etmiş ve hadisi İmamiyye'ye tahsis etmiştir. Hadisin mezhepler nezdindeki itibarını araştırmak, önce muhtevasını ve delaletini, sonrasında ise Resul-i Ekrem'in halifeliğini, imameti tartışmak için uygun bir zemin olacaktır.

 

Bu makalede, Ehlisünnet'in sahih ve güvenilir kabul ettiği kaynaklar çerçevesinde, bu hadisin itibarı ve bütün Müslümanlarca kabul edilebilirliği incelenmiştir. İleride görüleceği üzere hadisin sıhhatinden şüphe duyanların sayısı oldukça azdır ve inkârları ilmî temelden yoksundur.

 

 

1. İmamiyye'ye göre hadisin sıhhati

 

“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin Resul-i Ekrem'e ait olduğu İmamiyye'ye göre kesin ve tartışmasızdır. İmamiyye uleması; tezafür, istifaze, tevatür, ittifak, icma, genel kabul gibi hadis ıstılahlarına başvurarak hadisin iki mezhepçe makbul olduğunu ileri sürmüşlerdir.

 

Şeyh Müfid (öl. 413) el-İfsah'ında şöyle yazar: “Hz. Peygamber'den mütevatir olarak nakledilen ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisine gelince…” (Müfid, (b) 1412: 28) Hadisin metninde “lem-yarif” yerine “ve huve la-yarif” kullanılması aynı anlamda geldiği için tartışma konusu edilmemiştir.

 

Resail fi'l-gaybe adlı kitabında ise şöyle yazar: “Birisi sorusunda, kendisine Resul-i Ekrem'den ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' sözünün rivayet edildiğini, bu rivayetin sahih mi, yoksa uydurma mı olduğunu sormaktadır. Elcevap: Tevfik Allah'tandır. Ona şöyle cevap verildi:  Bu, sahih bir rivayettir ve eser sahiplerinin icmaı buna şehadet etmektedir. Ayrıca Kur'ân'ın sarih beyanı manasını güçlendirmektedir.” (Müfid, (c) 1414: 1/12)

 

Seyyid İbn Tavus (öl. 664) ise şunları kaydeder: “Nebevî şeriat sahibinden varid olan hadiste buyrulmuştur: ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür'.” (Seyyid İbn Tavus, 1415: 2/252)

 

Ali b. Yusuf Âmilî (öl.877) ise şöyle yazar: “Müslümanlar, [Hz. Peygamber'in] ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi üzerinde icma etmişlerdir.” (Âmilî, 1384: 1/111)

 

Şehid-i Sanî'nin hadis hakkındaki görüşü şu şekildedir: “Kuşkusuz bu hadis, Ehlisünnet ve Şia arasındaki meşhur rivayetlerdendir ve Ehlisünnet bu hadisi usul ve furu kitaplarına almıştır.” (Şehid-i Sanî, 1409: 151)

 

Muhakkik Erdebilî (öl. 993) şöyle yazar: “Rivayetlerin delalet ettiğine göre bunu (On İki İmam'ın imametini inkâr etmek) küfürdür. Bu husus, şu müstefid, hatta makbul haberde de bildirilmiştir: ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.'” (Erdebilî, 1414: 2/299) Şerhu Kuşçi'ye yazdığı haşiyede ise şunları söyler: “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi Şia ve Sünnî birçok tarikle rivayet edilmiştir ve neredeyse mütevatirdir ve yakin derecesindedir.” (Erdebilî, 14147: 179)

 

Şeyh Bahaî (öl. 1013) ise şunları yazar: “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, Ehlisünnet ve Şia'nın üzerinde ittifak ettiği bir hadistir.” (Şeyh Bahaî, 1422: 431)

 

Kadı Nurullah Tusterî (öl. 1019): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, üzerinde ittifak edilen meşhur bir hadistir.” (Tusterî, 1367: 89)

 

Allame Meclisî (öl. 1111) Biharu'l-envar'ında şöyle yazar: “'Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' hadisini Ehlisünnet ve Şia mütevatir olarak nakletmişlerdir.” (Allame Meclisî, 1403: 8/366, 29/38) Allame Meclisî aynı görüşünü Miratü'l-ukul'da da beyan etmiştir. (Allame Meclisî, 1421: 4/27, 7/113)

 

Mahuzî (öl. 1112): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi İslâm ulemasının üzerinde ittifak ettiği müstefid hadislerdendir.” (Mahuzî, 1417: 223)

 

Bahranî (öl. 1186): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' sözünden daha meşhuru yoktur.” (Bahranî, 1363: 5/16)

 

Kaşifülgıta (öl. 1228): “Muhammedî sünnetten iki canipten (nakledilen) ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisinden daha mütevatiri yoktur.” (Kaşifülgıta, (ty.): 1/6)

 

Yukarıda yaptığımız alıntılardan İmamiyye ulemasının çeşitli varyantlarındaki mana birliğinden dolayı hadisin iki mezhepçe makbul olduğuna inandıkları anlaşılmaktadır. Âlimlerin kullandıkları şöhret, istifaze, icma, tevatür terimleri aynı hususa işaret etmektedir.

 

 

2. Muhtelif Metinler

 

İmamî-Şiî kaynaklarda hadisin bilinen/meşhur metninin dışında (“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür”) farkı varyantları da mevcuttur:

 

“Kim zamanının imamını tanımadan ölürse Cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (Berkî, 1370: 1, 92, 154). Efsah ve İktisad'da da hadis bu ifadelerle nakledilmiştir. (Müfid, (b) 1414: 28; Tusî, 1400: 226)

 

“Birisi imamı ona bilinmeden ölürse Cahiliye ölümü üzere ölmüştür.” (Hilalî, (ty.): 452)

 

“Ümmetimden bir kimse ölür, ölümü de ümmetimden imam olanı tanımadan gerçekleşirse bu kimse Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Saduk, 1405: 414)

 

“İmamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Kuleynî, 1388: 1/377, 2/20) Hadis, aynı ifadelerle Fezailu Emiri'l-müminin'de (İbn Ukde Kufî, (ty.): 146), Delailü'l-İmamet'te (Taberî, 1413: 337) ve el-Gaybe'de (Numanî, 1422: 129) de geçer.

 

“Dehrinin hayatta olan imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Mağribî, 1383: 1/25) Camiü ehadisi'ş-Şia'da (Burucerdî, 1399: 26/56) Deaimü'l-İslâm'dan nakledilen bu hadiste “la yarif” yerine “lem yarif” lafzı kullanılmıştır. [Türkçe açısından bu kullanım herhangi bir anlam değişikliğine sebebiyet vermez –ç.n.]

 

Uyunu ahbari'r-Rıza'da ise hadis “Onları tanımadan ölen Cahiliye ölümü üzere ölmüştür” şeklinde nakledilir. (Saduk, 1404: 1/130)

 

“Geceleyin ölen kimsenin ölümü, o gece imamı tanımadan gerçekleşirse o kimse Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Numanî, 1422: 126)

 

 “İmamı olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Müfid, 1414: 268)

 

“Cemaat imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Berkî, 1370: 1/155)

 

“İmamı olmadan ölen kimsenin ölümü Cahiliye ölümüdür.” (Berkî, 1370: 1/155)

 

“Benim evladımdan bir imamı olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saduk, 1404: 1/63)

 

“Hidayet imamlarından bir imamı olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saffar, 1404: 529-530) Hadis benzer ifadelerle Kays b. Hilalî'nin Kitab'ında ve Kemalü'd-din'de de geçmektedir (Hilalî, (ty.): 425; Saduk, 1405: 412, 668) Mehasin'de (Berkî, 1370: 1/155) ise hadis, “İmamı olmadan ölenin ölümü Cahiliye ölümüdür” şeklindedir.

 

“İmamını dinlemeden ve ona muti olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saduk, 1414: 25; İhtisas'da da bu şekilde nakledilmiştir, bkz. Müfid, (a) 1414: 296)

 

“Boynunda imamın biati olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (ibn Tavus, 1416: 327) Benzer hadisler için bkz. Müfid, (d) 1414: 245; Keracekî, 1369: 152; İbn Batrik, 1407: 319.

 

“Üzerinde imam(a biat)ı bulunmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saffar, 1404: 279) Benzer hadisler için bkz. Ravendî, 1409: 2/861; İbn Şadan, 1363: 75.

 

“Hayatta olan imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Himyerî, 1413: 351)

 

“Üzerinde yaşayan zahir imama (biat) bulunmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Müfid, 1414: 268)

 

“Bu ümmetten kendisi için Allah azze ve celle (cihetin)den (olan) imam bulunmadan sabahlayan kimse dalalet ve avarelik üzere sabahlamış olur ve bu kimse bu hal üzere ölürse küfür ve nifak üzere ölmüş sayılır.” (Kuleynî, 1388: 1/184)

 

Farklı fakat birbirine yakın lafızlarla nakledilen, ancak aynı mazmuna sahip olan hadisler, anlatılmak istenen ana düşüncenin orijinalliğinin göstergesidir. Rivayetlerin metinlerindeki küçük farklılıkların, birtakım koşullardan ve muhatapların anlama kapasitelerinin çeşitliliğinden kaynaklandığı söylenebilir.

 

 

3. Diğer fırkaların kaynaklarında “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisi

 

Yahya b. el-Hüseyin'den (öl. 298) şöyle nakledilmiştir: “Hz. Peygamber buyurdu: “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Sudî, (ty.): 1/169)

 

Kadı Abdülcabbar (öl. 415) Muğni'sinde şöyle nakleder: ““Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” (Fakih İmanî, 1412: 34)

 

Hamidî'den (öl. 488) el-Cem beynu's-Sahiheyn'de şöyle nakledilir: “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Safî, 1397: 141)

 

Fahreddin Razî (öl. 606) Mesailü'l-hamsun kitabında şöyle yazar: İmama marifet elde etmek ve burhan yoluyla onu tanımak vaciptir. Nitekim Hz. Peygamber, “Zamanının imamını tanımadan ölen ister Yahudi ister Hıristiyan olarak ölsün.” buyurur. (Razî, (ty.): 71)

 

Molla Sadeddin Taftazanî (öl. 792) Şerhu Makasid'de imamın nasbedilmesinin lüzumunu tartıştıktan sonra ulülemr ayetini delil gösterir ve tartışmasız doğru olduğunu kabul ederek hadise istinad eder: “Hz. Peygamber'in buyurduğu gibi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.'” Daha sonra şöyle yazar: “İtaat ve marifet farz olunca, bunun gerçekleşmesi de farz olur.” (Taftazanî, 1422: 3/476)

 

Akaidü'n-Nesefî'de de halka imametin farz kılınmasının rivayetlere dayandığına işaret eder ve şöyle yazar: “Bu, halka rivayetlerle farz kılınmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, ‘Kıble ehlinden zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' buyurur.” (Taftazanî, (ty.): 232)

 

Ahmed b. Yahya Sananî (öl. 840) el-Bahrü'z-zehari'l-cami li-mezhebi'l-ulemai'l-emsar'da şunları yazar: “Hz. Peygamber, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi ile zamanın daîsini tanımanın ve ona tam manasıyla tabi olmanın farz oluşunu kastetmiştir.” (Sananî, (ty.): 16/110)

 

Molla Ali Karî Hanefî (öl. 1014) de şunları kaydeder: “Hz. Peygamber'in Müslim'in Sahih'inde geçen ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' sözü, ‘Kim kendisine iktida edilmesi farz olanı ve yaşadığı zaman diliminde kendisini hidayete götürecek olanı tanımazsa' anlamına gelir. Başka bir yerde ise şöyle yazar: “Müslim'in rivayet ettiği ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, Cahiliye ehlinin şeriatının olmadığını gösterir.” (Karî, (ty.): 2/457)

 

Mişkatü'l-mesabih'e yazdığı şerhi Miratü'l-mefatih'te ise “Boynunda biat olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” hadisini naklettikten sonra şöyle yazar: “Bu mana (hadisin bu varyantı) şöhret bulmamıştır; Sadeddin, Şerhu'l-akaid'inde hadisi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' şeklinde rivayet etmiştir.”   (Karî, 1422: 7/234)

 

Bursevî (öl. 1137), Ruhu'l-beyan adlı tefsirinde Neml Suresi'nin 19'uncu ayetle ilgili olarak şöyle yazar: “Zamanın imamını tanımak ve ona isteyerek bağlanmak gerekir. Nitekim Hz. Peygamber, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' buyurur.” (Bursevî, 1410: 6/245)

 

Kunduzî (öl. 1294) de Yenabiü'l-mevedde'sinde şunları kaydeder: “İsa b. es-Sırrî'nin senediyle naklolunan menkıbede şöyle denir: Cafer es-Sadık'a sordum… Resullah şöyle buyurur: ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' dedi.” (Kunduzî, 1416: 1/351)

 

İmamü'l-Haremeyn Cüveynî (öl. 478) de bu hadisi nakletmiştir. Lumatü'l-edille fî kavaidi Ehlisünnet ve'l-cemaat kitabında şöyle yazar: “Hilafetin ikamesi halka farzdır; Allah'a değil. Bu yüzden Hz. Peygamber, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' buyurur.” (Said Fude, (ty.): 12)

 

İbn Ebi'l-Hadid (öl. 656), İmam Ali'nin “Onları tanımadıkça cennet girmek olmaz!” sözünü şerh ederken hadisi, “İmamı olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” şeklinde rivayet eder ve şöyle yazar: “Ashabımızın tamamı bu hadisin sıhhatine kaildir. Bu sözü, İmamları tanımadıkça cennete girmek olmaz!' şeklinde okumak gerekir.” (İbn Ebi'l-Hadid, 1385: 9/155) O, bu ifadesinde “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisini kavramsal olarak kabul etmiştir.

 

 

4. Hadisin Sadır Olduğunu Kabul Etmeyenler

 

Nasıruddin Albanî, İbn Teymiyye'yi izleyerek, hadisin “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” lafzıyla sadır olduğunu kesin bir dille inkâr etmiştir. Silsiletü'z-zaife'de şöyle yazar: “Orijinali bu lafızlarla sadır olmamıştır. Nitekim Şeyh İbn Teymiyye, ‘Vallahi Resûlullah böyle söylememiştir.' der.” (Albanî, (ty.): 1/525, 5/87)

 

Bu ikisinden önce Eşarî (öl. 324) Makalatü'l-İslamiyyin'de, Şehristanî (öl. 548) el-Milel ve'n-Nihal'inde, Safedî (öl. 764) el-Vafi bi'l-vefeyat'ında imamı tanımanın farz olduğunu inancının belli bir fırkaya özgü bir inanç olduğunu belirtmişlerdir.

 

Eşarî şöyle yazar: “Rafıza imamların sayısında ihtilafa düşmüşlerdir… Dört fırkaya ayrılmışlardır. İlk fırka, imamı tanımanın farz olduğuna inanır. Onlara göre imamı tanımadan (imama cahil olarak) ölen Cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (Eşarî 1410: 1/49)

 

Şehristanî kitabının İsmailiyye ile ilgili bölümünde şunları yazar: “Onların mezhebine göre zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüş olur. Aynı şekilde (onlara göre) boynunda imamın biati bulunmadan ölen de Cahiliye üzere ölmüştür.” (Şehristanî, (ty.): 1/56)

 

Safedî de İsmailiyye konusuna geldiğinde şöyle yazar: “Onların mezhebince zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Safedî, 1420: 3/205)

 

İbn Teymiyye Minhacü's-sünnet'inde şunları kaydeder: “Altıncı söz şudur: Resûlullah, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.' buyurur. Ona şöyle denilir: Bu hadisi bu senetlerle kim rivayet etmiştir? İsnadı nerededir? İsnad zinciri olmaksızın Peygamber'in bu sözü söylediğini ispatlamak nasıl caiz olur? Hadis ehlinin nazarında bu hadisin bu lafızlarla varid olduğu meçhuldür.” (İbn Teymiyye, 1406: 1/110)

 

Sami Neşar ise şöyle yazar: “‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' Şiî kaynaklı bir hadistir.” (Sami Neşar, (ty.): 2/226)

 

 

5. Diğer Fırkaların Kitaplarında Hadisin Farklı Varyantları

 

Önceki bölümlerde, İmamî-Şiî kaynakların dışında, diğer fırkaların kitaplarında “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin farklı varyantlarının nakledildiğini ifade etmiştik. Bütün bu nakiller göz önüne alındığında hadisin mütevatir olduğu iddia edilebilir. Burada hadisin farklı varyantlarından örnekler nakledeceğiz:

 

“İmamı olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Davud, (ty.): 259; Ahmed b. Hanbel, (ty.): 4/96; Taberanî, (ty.): 19/388; Müttakî Hindî, 1409: 1/103) İmamî-Şiî kaynaklarda hadis bu şekliyle de nakledilmiştir. (Berkî, 1330: 1/155; Müfid, 1414: 186)

 

“Bir kimse ölür de imamı olmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” Hadisi bu lafızlarla, Abdullah b. Ömer'in Haccac'a biat etmesi hadisesinde naklolunmuştur. (İskafî, 1402: 24; Cahiz, 1374: 301)

 

“Bir kimse ölür de onun imamı bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Hilal, 1410: 1/81; İbn Habban, 1414: 10/343) Hadis, aynı ve benzer lafızlarla İmamî-Şiî kaynaklarda da rivayet edilmiştir.

 

“Bir kimse ölür de üzerinde imamın (biati) bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” (İbn Ebi Asım, 1413: 489; Ebu Yala, 1412: 13/366; Taberanî, 1415: 706; Heysemî, 1408: 5/225) Hadis, aynı ve benzer lafızlarla İmamî-Şiî kaynaklarda da rivayet edilmiştir.

 

“Bir kimse ölür de üzerinde cami (cem edici) imam(ın biati) bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Dulabî, 1421: 2/635)

 

“Üzerinde cemaat imamı bulunmadan ölen kimsenin ölümü kuşkusuz Cahiliye ölümüdür.” (Hakim Nişaburî, (ty.): 1/75, 1/117; Müttakî Hindî, 1409: 1/207) Hadisin bir başka varyantı, “Üzerinde cemaat imamı bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür” şeklindedir. (Nevevî, (ty.): 19/190)

 

“Üzerinde biat olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Sad, (ty.): 5/144; Taberanî, 1415: 1/79; Müttakî Hindî, 1409: 1/103) Bu hadis de Abdullah b. Ömer'in Haccac'a biat etmesi hadisesiyle ilgilidir.

 

“Boynunda biat olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” Müslim, (ty.) 6/22; Hamidî, 1423: 2/296; Beyhakî, (ty.): 8/156)

 

“Boynunda Müslümanların imamının biati bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Zemahşerî, 1412: 5/169)

 

“Boynunda imamın biati olmadan geceleyin ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Hazm, (ty.): 1/45)

 

“İtaat altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Ebi Şeybe, 1409: 7/457; İbn Ebi Asım, 1413: 2/504; Tarsusî, 1393: 1/28) [Bu hadisin Arapça metninde “la” olumsuzluk eki bulunmaktadır. Türkçe açısından aynı anlama gelen, ancak Arapça metninde “leyse” olumsuz eki bulunan hadisin kaynakları: Bağevî, 1410: 1/330; Ahmed b. Hanbel, (ty.): 3/446; Taberanî, 1417: 20/86)]

 

“Cemaat imamının itaati altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Ebi Asım, 1413: 2/486; Taberanî, 1417: 2/86)

 

“Cemaat emirinin itaati altında bulunmadan sabahlayan kimseyi Allah kıyamet gününde Cahiliye ölümünden diriltir.” (Heysemî, 1408: 5/219)

 

“İtaat altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Taberanî, 1415: 7/287)

 

 

6. Mülahazalar

 

a) “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin lafız bakımından mütevatir olduğu iddiası, hadisin mazmun ve manada birlik göstermesine dayanır. Hadis bu lafızla İmamî-Şiî olmayan âlimlerin kitaplarında nakledilmiş olsa da eldeki muteber hadis kaynaklarında bulunamamıştır. (fakat aynı anlama gelen değişik ifadeleri içeren pek çok rivayet mevcuttur; mesela “Boynunda imamın biati olmadan ölen…” vs. gibi)

 

İhkakü'l-hakk'ın “İkaz ve İzahetu İştibah” başlıklı on dördüncü cildinde, hadisin doğrudan, vasıtasız olarak Müslim'in Sahih'inden nakledilemediği teessüfle bildirilmiş; hadisin Müslim'in Sahih'inden doğrudan iktibası Şeyh Muhyiddin Ebu Muhammed Abdülkadir b. Ebi'l-Vefa'nın (öl. 775) el-Cavehirü'l-madia'sına nispet edilmiştir.

 

Elbette müellif burada Molla Ali Karî Hanefî'nin (öl. 1014) el-Cevahirü'l-madia fî tabakati'l-Hanefiyye'ye yazdığı hatimeyi kastetmiştir. Fakat Molla Ali'nin hatimedeki ifadeleriyle “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin mazmun bütünlüğünü kastetmesi mümkündür. Böyle düşünmemizi sağlayan şey, Molla Ali'nin Mirkatü'l-mefatih'e yazdığı şerhi Mişkatü'l-mesabih'indeki ifadesidir. Metinde hadis Müslim'in Sahih'inden nakledilmiştir. Molla Ali hadisi şerh ederken şöyle yazar: “Bu mana (hadisin bu varyantı) şöhret bulmamıştır; Sad, Şerhu'l-akaid'inde hadisi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' şeklinde rivayet etmiştir.”

 

Molla Ali'nin bu ifadeleri onun hadisin mazmun ve manada birlik gösterdiğine dair inancını kanıtlamaktadır. “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisini doğrudan Müslim'in Sahih'ine nispet etmeden Sadeddin Taftazanî'ye nispet etmesi, onun hadisi Sahih'e nispet ettiği durumda hadisin mana birliğine olan inancının göstergesidir.

 

b) Yukarıdaki açıklama göz önüne alındığında, el-İmam Ali b. Ebi Tâlib kitabında öne sürülen hadisin Müslim'in Sahih'inden hazfedilmiş veya tahrif edilmiş olabileceği ihtimali güçlü bir ihtimal olarak görünmemektedir. Söz konusu kitabın müellifi, Molla Karî'den alıntı yaptıktan sonra şöyle yazar: “Bu söz var olsa ve biz sözden haberdar olsak bile bu sözü iddiamıza delil olarak kullanamayız.” (Rahmanî, 1417: 565)

 

Müellif, hadisin “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” lafzıyla nakledilen varyantının Müslim'in Sahih'inde bulunmamasını, sadece hadisin Sahih'e isnad edilerek nakledildiği muteber bir kaynağa ulaştığında hazf veya tahrif ihtimalinden söz edebilir. Sırf Molla Ali vasıtasıyla hadisi Sahih'te bulamamak tahrif için yeterli delil sayılamaz.

 

c) İbn Teymiyye'nin Allah'a yemin ederek “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin sadır olmadığını iddia etmesi sadece onun Ehlibeyt düşmanlığının göstergesidir; ilmî bir cevap gerektiren ilmî bir iddia değildir. Çünkü “Vallahi Resûlullah böyle bir şey söylememiştir” sözü sadece Hz. Peygamber'e yoruma açık olmaksızın açıkça küfür veya batıl bir söz nispet edildiğinde kullanılabilir.

 

İbn Teymiyye'nin Ehlibeyt düşmanlığı aşikâr bir durumdur. Nitekim Lisanü'l-mizan'ın müellifi bu hususta şöyle yazar:

 

“İbnu'l-Mutahhar'ın kullandığı hadisleri reddetme konusunda onu çok gayretli gördüm. Mevzu hadisler konusunda bile böyle gayretkeşti. Fakat ulemanın hadis tasnifini göz önüne almadan reddetmede ileri gitti. Sadrında olana iktifa edecek kadar ezberde güçlü değildi. Zaten insan unutkandır. Rafızîlerin kelamını (iddialarını) tahkir etmede çok ileri gitti. Bu, Hz. Ali'nin küçümsenmesiyle sonuçlanacak bir durumu ortaya çıkardı.” (İbn Hacer Askalanî, 1390: 6/319)

 

Üstelik Selefiye'nin son dönem imamlarından olan ve İbn Teymiyye'nin düşüncelerini yayan Nasırüddin Albanî, Silsiletü sahiha'da “O benden sonraki bütün müminlerin velisidir.” hadisiyle ilgili olarak şöyle yazar: “Şeyhülislâm İbn Teymiyye'nin bu hadisi inkâra cüret etmesi ve Minhacü's-sünnet'inde hadisi tekzip etmesi hakikaten çok tuhaf şey!” Daha sonra rey ile tefsiri ve İbn Teymiyye'nin yorumunu kabul ederek şöyle yazar: “Hadisi ne açıdan tekzip ettiğini anlamış değilim! Görünen o ki tekzibin sebebi, Şia'yı inkârındaki abartısıdır.” (Albanî, (ty.): 5/260)

 

d) Hadisin Şiî kaynaklı ve belli bir fırkaya özgü olduğu iddiası yukarıdaki incelemeden sonra kabul edilebilir bir iddia değildir. Zira hadisi “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” lafzıyla nakleden İmamî-Şiî olmayan ulemanın büyükleri ya hadisi muteber bir kaynakta gördüklerini ya da muhteva ve mazmun açısından hadisin diğer hadislerle bütünlük gösterdiğini söylemişlerdir.

 

Kaynaklar

 

Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdullah Şeybanî, (ty.), Müsned, Beyrut

 

Albanî, Nasırüddin, (ty.), es-Silsiletü'z-zaife, Riyad

 

Amilî, Ali b. Yusuf, 1384, es-Sıratü'l-müstakim ila müstahkiü't-takdim, neşr: Muhammed Bakır Mahmudî, (yy.)

 

Bağavî, Abdullah b. Muhammed, 1417, Müsnedu İbnü'l-Cad, neşr: Amir Ahmed Haydar, Beyrut

 

Bahranî, Yusuf, 1363, el-Hadaikü'l-nadire, Kum

 

Berkî, Ahmed b. Halid, 1370, el-Mehasin, neşr: Seyyid Celaleddin Muhaddis, Tahran

 

Beyhakî, Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin b. Ali, (ty.), es-Sünenü'l-kübra, Beyrut

 

Bursevî, İsmail Hakkı, 1410, Tefsiru ruhi'l-beyan, Beyrut

 

Burucerdî, Hacı Aga Hüseyin, 1399, Camiu ehadisi'ş-Şia, Kum

 

Cahiz, Ebi Osman Amr b. Bahr, 1374, el-Osmaniyye, neşr: Abdüsselam Muhammed Harun, Mısır

 

Dulabî, Muhammed b. Ahmed, 1421, el-Küney ve'l-esma, neşr: Ebu Kuteybe el-Faryanî, Beyrut

 

Ebu Davud Tayalisî, Süleyman, (ty.), Müsned, Beyrut

 

Ebu Yala, Ahmed b. Ali b. Müsenna, 1412, Müsned, neşr: Hüseyin Selim Esed, Dımaşk

 

Erdebilî, Ahmed b. Muhammed, 1414, Mecmau'l-fevaid ve'l-burhan fi şerhi irşadü'l-ezhan, Kum

 

Erdebilî, Ahmed b. Muhammed, 1417, el-Haşiye ala'l-ilahiyati'l-şerhu'l-cedid li-Kuşçi, neşr: Ahmed Abidî, Kum

 

es-Sudî, Abdurrahman Muhammed b. Hamza, (ty.), Dürerü'l-ehadisi'n-Nebeviyye bi'l-esatidi'l-Yahyaviyye, neşr: Halid Muhammed, Sana

 

Eşarî, Ebu'l-Hasan, Makalatü'l-İslamiyyin ve ihtilafu'l-musallin, neşr: Helmut Ritter, Beyrut

 

Fakih İmanî, Mehdî, 1412, Şinaht-i İmam ya Razha-yi ez Merg-i Cahilî, Kum

 

Hakim Nişaburî, Ebi Abdullah, (ty.), el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, neşr: Yusuf Abdurrahman el-Maraşî, Beyrut

 

Hamidî, Muhammed b. Fütuh, 1423, el-Cem beyne's-Sahiheyn, Beyrut

 

Himyerî, Abdullah b. Cafer, 1413, Kurbu'l-esnad, Kum

 

Harranî, İbn Şube, 1404, Tuhafu'l-ukul an Âli'r-Resul, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Kum

 

Heysemî, Nureddin Ali b. Ebi Bekr, 1411, Mecmau'z-zevaid, Dımaşk

 

Hilal, Ahmed b. Harun, 1410, Kitabü's-sünne, Riyad

 

Hilalî, Süleym b. Kays, (ty.), Kitabü's-Süleym, neşr: Muhammed Bakır Ensarî Zencanî, (yy.)

 

İbn Batrik, Yahya b. Hasan Esedî, 1407, Umdetü uyuni sihahi'l-ahbar fi menakibi imamü'l-ebrar, Kum

 

İbn Ebi Asım, Ebi Bekr Amr, 1413, Kitabü's-sünne, neşr: Nasırüddin Albanî, Beyrut

 

İbn Ebi Şeybe Kufî, İbrahim b. Osman, 1409, el-Musannef, neşr: Said el-Leham, Beyrut

 

İbn Habban, Muhammed b. Ahmed Ebu Hatim et-Temimî, 1414, Sihahu İbn Habban, neşr: Şuayb Ernot, Beyrut

 

İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali, 1390, Lisanü'l-mizan, Beyrut

 

İbn Hazm, Ali b. Ahmed, (ty.), el-Muhalla, Beyrut

 

İbn Sad, Muhammed, (ty.), Tabakatü'l-kübra, Beyrut

 

İbn Şadan, Fazl, 1363, el-İzah, neşr: Seyyid Celeddin Muhaddis, Tahran

 

İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalim, 1406, Minhacü's-sünneti'n-Nebeviyye, neşr: Muhammed Reşad Salim, (y.y.)

 

İbn Ukde Kufî, Ebu'l-Abbas, (ty.), Fezailu Emiri'l-müminin, haz. Abdürrezzak Muhammed Hüseynî

 

İskafî, Ebu Cafer, 1402, el-Miyar ve'l-muvazene fî fezaili'l-İmam Emiri'l-müminin Ali b. Ebi Tâlib, neşr: Mahmudî

 

Karî Hanefî, Molla Ali, (ty.), Hatimetü'l-cevahirü'l-madia fî tabakati'l-Halnefiyye, Keraçi

 

Karî Hanefî, Molla Ali, 1422, Mirkatü'l-mefatih Şerhu Mişatü'l-mesabih, neşr: Cemal Aytanî, Beyrut

 

Kaşifülgita, Cafer, (ty.), Keşfü'l-gita an mübhemati şeriatu'l-garra, Isfahan

 

Keracekî, Ebü'l-Fütuh, 1369, Kenzü'l-fevaid, Kum

 

Kuleynî, Muhammed b. Yakub, 1388, Usulu Kâfi, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Tahran

 

Kunduzî, Süleyman b. İbrahim, 1416, Yenabiü'l-mevedde, neşr: Ali Cemal, Tahran

 

Mağribî, Numan b. Muhammed, 1383, Deaimü'l-İslâm, neşr: Asıf Ali Asgar, Kahire

 

Mahuzî, Süleyman b. Alim, 1417, el-Erbaun hadisen fî isbati imamet Emiri'l-müminin, neşr: Seyyid Mehdî Recaî, Kum

 

Meclisî, Muhammed Bakır, 1403, Biharü'l-envar, Beyrut

 

Meclisî, Muhammed Bakır, 1421, Miratü'l-ukul fî şerhi ahbaru'r-Resul, neşr: Seyyid Haşim Resulî Mahallatî, Tahran

 

Müfid, Muhammed b. Numan (a), 1414, el-İhtisas, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Beyrut

 

Müfid, Muhammed b. Numan (b), 1414, el-Efsah fî imameti'l-Emiri'l-müminin, neşr: komisyon, Kum

 

Müfid, Muhammed b. Numan (c), 1414, Resail fî'l-gaybet, neşr: Ala Âl-i Cafer, Beyrut

 

Müfid, Muhammed b. Numan (d), 1414, el-Fusulu'l-mutara, neşr: Seyyid Ali Şerifî, Beyrut

 

Müslim Nişaburî, İbn el-Hasan Müslim b. Haccac, (t.y) Sahih, Beyrut

 

Müttakî Hindî, Ali, 1409, Kenzü'l-imal fî süneni'l-akval ve'l-efal, Beyrut

 

Nevevî, Muhyiddin, (ty.), el-Mecmu, Beyrut

 

Numanî, Muhammed b. İbrahim, 1422, Kitabü'l-gaybet, neşr: Faris Hasun, Kum

 

Rahmanî, Ahmed, 1417, el-İmam Ali b. Ebi Tâlib, Tahran

 

Ravendî, Kutbeddin, 1409, el-Haraic ve'l-ceraih, neşr: Seyyid Muhammed Bakır Ebtehî, Kum

 

Razî, Fahreddin, el-Mesailu'l-hamsun fi usuli'd-din, neşr: Ahmed Hicazî es-Saka, Kahire

 

Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1404, Uyunu ahbari'r-Rıza, neşr: Şeyh Hüseyin Alemî, Beyrut

 

Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1405, Kemalü'd-din ve tamamü'n-nimet, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Kum

 

Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1414, el-Hidaye, neşr: komisyon, Kum

 

Safedî, Salahüddin Halil, 1420, el-Vafi bi'l-vefeyat, neşr: Ahmed el-Ernut, Beyrut

 

Saffar, Muhammed b. Hasan b. Furuh, 1404, Basairü'd-derecat, neşr: Mirza Muhsin Kuçebağî, Tahran

 

Safî, Lütfullah, 1397, Emanü'l-ümmet mine'l-ihtilaf, Kum

 

Said Fude, (ty.), el-Lemeat fî akaid tavzih li-kitabi lemau'l-edille fî akaidi'l-milleti'l-İmamu'l-haremeyn Cüveynî, (y.y)

 

Sami Neşar, Ali, (ty.), Neşetü'l-fikri'l-felsefî fi'l-İslâm, Kahire

 

Sananî, Ahmed b. Yahya el-Murtaza, (ty.), el-Bahru'z-zehar el-camiu'l-ulemai'l-emsar, Sana

 

Seyyid b. Tavus, Ali b. Musa b. Cafer, 1415, İkbalü'l-amal, neşr: Cevad Kayyumî, Kum

 

Seyyid b. Tavus, Ali b. Musa b. Cafer, 1416, el-Melahim ve'l-fiten, neşr: komisyon, Isfahan

 

Şehid-i Sanî, Zeynüddin b. Ahmed Amilî, 1409, Hakaikü'l-iman, neşr: Seyyid Mehdî Recaî, Kum

 

Şehristanî, Muhammed b. Abdülkerim, el-Milel ve'n-nihal, Beyrut

 

Şeyh Bahaî, Muhammed b. el-Hüseyin, 1422, el-Erbaune hadisen, Kum

 

Taberanî, 1415, el-Mucemü'l-evsat, neşr: Tarık b. Avazullah-Abdülhüseyin b. İbrahim, Kahire

 

Taberanî, Süleyman b. Ahmed, 1417, el-Mucemü'l-kebir, neşr: Abdülmecid Selefî, Kahire

 

Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir b. Rüstem, 1413, Delailü'l-imamet, neşr: komisyon, Kum

 

Taftazanî, Sadüddin, (ty.), Şerhu akaidü'n-Nesefiye, neşr: Adfan Derviş, Beyrut

 

Taftazanî, Sadüddin, 1422, Şerhu makasid, talik: İbrahim Şemseddin, Beyrut

 

Tarsusî, Muhammed b. İbrahim, 1393, Müsnedü Abdullah b. Ömer, Beyrut

 

Tusî, Muhammed b. el-Hasan, 1400, el-İktisadu'l-hadi ila tariki'l-irşad, neşr: komisyon, Tahran

 

Tusterî, Kadı Nurullah, 1367, es-Savarimu'l-muhrika fî cevabi's-savaiku'l-muhrika, neşr: Seyyid Celaleddin Muhaddis, Tahran

 

Zemahşerî, Ebu'l-Kasım Mahmud b. Amr, 1412, Rebiü'l-ebrar ve nususu'l-ahyar, neşr: Abdülemir el-Mehna, Beyrut

 

 

 

Çev: Ertuğrul Ertekin

 

medyasafak.com