Şii karşıtı terörizm, Pakistan’ın geleceği için büyük bir tehlike

Şii karşıtı terörizm, Pakistan’ın geleceği için büyük bir tehlike
Pakistan’daki en büyük Şii siyasi örgütü Meclis-i Vahdet-i Müslimin’in genel sekreter yardımcısı Seyyid Şafakat Hüseyin Şirazi ise, kısa süre önce verdiği bir röportajda şunları söyledi: Karaçi’de, Peşaver’de ve Pakistan’ın tüm şehirlerinde bir şehidin verilmediği tek bir gün bile geçmiyor. Bir ayda otuz gün varsa, biz her ay 100’den fazla şehit veriyoruz.

 

 

Yusuf Fernandez

 

El Menar

 

 

20 Ocak günü ağır silahlarla donanmış kişiler, Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peşaver kentinde, önde gelen Şii lider Allame Alim El-Musvi'yi öldürdü. Medya kuruluşları, yerel bir güvenlik yetkilisinin “İki silahlı adam, evinden çıkıp camiye yürüdüğü sırada alime ateş açıp kaçtı” dediğini aktardı.

 

Henüz cinayeti üstlenen bir grup olmadı, fakat geçmişteki benzeri mezhepçi saldırılar nedeniyle Vahhabi ve Taliban yanlısı gruplar suçlandı. Cinayetin arkasından Peşaver'de ve ülke çapındaki çok sayıda protestocu sokaklara dökülerek, Pakistan nüfusunun %20'sini oluşturan Şii Müslümanlara karşı uygulanan şiddeti ifşa etti.

 

Bu tür Şii karşıtı eylemler, 2013 yılında çarpıcı bir artış gösterdi. Pakistan Barış Çalışmaları Enstitüsü'ne göre geçen yıl Pakistan'da 687 mezhepçi cinayet meydana geldi ve bu, 2012 yılına göre %22'lik bir artış anlamına geliyor. 10 Ocak ve 16 Şubat tarihlerinde gerçekleşen iki büyük terörist saldırı 200 Şii Hazara'nın ölümüne, yüzlercesinin de yaralanmasına yol açtı.

 

Geçen yıl 26 Temmuz tarihinde iki intihar saldırganı Paraçinar'daki bir Şii camiine saldırarak camide ibadet eden kişileri ve yakınlardaki pazar yerindeki insanları hedef aldı. En az 57 kişi öldü ve 167 kişi yaralandı.

 

Pakistan, 2014 yılında da artan düzeyde terörist faaliyetlerle karşı karşıya. Mezhepçi saldırıların artış kaydettiği doğudaki Pencap eyaletinden eski bir Parlamento üyesi olan Şeyh  Vakas Akram, Washington Post'a “hiçbir şey daha iyi olmayacak, belki daha da kötü olacak” dedi.

 

Şii entelektüeller ve profesyoneller de suikast girişimlerinin hedefi oldu. Washington Post'un yazdığına göre “Geçen yılın kurbanları arasında, Karaçi'den önde gelen bir şair, doğudaki Lahor kentinden saygın bir doktor ve doğudaki Gucrat şehrinden bir üniversite lideri de var”. İslamabad merkezli bir düşünce kuruluşu olan Cinnah Enstitüsü'nün müdür yardımcısı Selman Zaidi'nin söylediğine göre aşırıcılar, eğitimli Şiileri yıldırıp ülkeyi terk etmeye zorlamaya, “zorla beyin göçü” gerçekleştirmeye çalışıyor.

 

Bu yıl 5 Ocak tarihinde bir Şii hekim, Pencap eyaletinde bulunan Multan'daki hastanesinden eve dönerken öldürüldü. İki gün sonra Pakistan medyasının haberlerine göre bir Şii bankasının şube müdürü, kuzeybatıdaki Peşaver kentinde ölümcül bir şekilde yaralandı.

 

6 Ocak günü bir intihar bombacısı kuzeybatıdaki Şii çoğunluklu bir bölgede, yüzlerce öğrencinin olduğu bir okula girmeye çalıştı, fakat bir öğrenci tarafından durduruldu ve kavga sırasında bombanın infilak etmesiyle hayatını kaybeden bu öğrenci, ulusal bir kahraman ilan edildi.

 

Hazaralar saldırı altında

 

Terörist saldırıların kurbanlarının önemli bir bölümü, Kuetta şehrindeki iki gettoda yaşamaya corlanan Hazara Şiileri. 10 Ocak 2013 tarihinde gerçekleşen çok sayıda patlamada, yaklaşık 90 Hazara Şiisi yaşamını yitirdi. Bazı Hazaralara şimdi, çocuklarına dini kimliklerini açıkça gösterecek isimler vermemeleri tavsiye ediliyor. Ancak ırksal özelliklerini gizlemeleri mümkün değil ve çoğu kez, otobüslerde seyahat ederken aşırıcı silahlı kişiler tarafından hedef alınıyorlar.

 

Durum, Hazara çocuklarının eğitimini etkilemeye başladı. Bu gruptan insanlarda okur yazarlık oranı %90 seviyesinde ve kızlar okumaya ve çalışmaya teşvik ediliyor. Ancak dışarı çıkmaya giderek daha fazla çekindikleri için, Hazara Şiileri arasındaki okul ve koleje gitme oranı düşmeye başladı.

 

Vehhabizm enerji biriktirdikçe, pek çok Sünni de kendisini güvende hissetmiyor. Örneğin Sufi Müslümanlar da, aşırıcı grupların hedefi haline geldi. Pakistan'ın en büyük şehri olan Karaçi, kısa süre önce bir Sufi türbesi yakınlarında altı kişi infaz edilmiş halde bulunduğunda büyük bir şok yaşadı. Bütün kurbanların boğazı kesilmiş ve adamlardan en az ikisinin kafası uçurulmuştu. Cesetlerin yanında, başkalarını türbeyi ziyaret etmeme konusunda uyaran bir not bulundu. Saldırının sorumluluğunu Pakistan Talibanı üstlendi.

 

Birkaç gün sonra kuzeybatıdaki Merdan şehrinde iki kişi, bir Sufi türbesi içinde uyurken öldürüldü. Sufi müslümanlar İslam'ın mistik bir biçimini uygularlar ve yıllardır aşırıcıların saldırılarına uğramaktadırlar.

 

Vahhabi ve Taliban yanlısı gruplar saldırıları üstleniyor

 

Pakistan'ın, her ikisi de El Kaide ve Taliban'la bağlantısı olan Vahhabi grupları Sipah-i-Sahabe (SSP) – kısa süre önce adını Ehli Sünnet vel Cemaat olarak değiştirmiştir – ve Leşker-i-Cengvi (LeJ), son yıllarda Şii Müslümanlara karşı şiddet kampanyasını başlatanlardır. Tehrik-i-Taliban Pakistan'ın üst düzey liderlerinin – örneğin intihar saldırısı eğitim mangasının son lideri Kari Hüseyin ve TTP'nin şu andaki sözcüsü İhsanullah İhsan- çoğu, TTP'nin parçası haline gelmeden önce Pencap'ta Leşker-i-Cengvi'nin üyesiydi.

 

Yerel kaynaklar, bu terörist grupların son yıllarda ülkede binlerce Şii Müslümanı öldürdüklerini ileri sürüyorlar. Ravalpindi'den bir Pakistan Talibanı komutanı kısa süre önce Sünnilere, “ayağa kalkma ve Şiileri öldürme, onların yetkililerini öldürme ve işyerlerini hedef alma” çağrısı yaptı. Aynı zamanda Şiilerin Pakistan devleti tarafından “gayrimüslim” ilan edilmelerini istiyorlar.

 

Pakistan'daki en büyük Şii siyasi örgütü Meclis-i Vahdet-i Müslimin'in genel sekreter yardımcısı Seyyid Şafakat Hüseyin Şirazi ise, kısa süre önce verdiği bir röportajda şunları söyledi: “Karaçi'de, Peşaver'de ve Pakistan'ın tüm şehirlerinde bir şehidin verilmediği tek bir gün bile geçmiyor. Bir ayda otuz gün varsa, biz her ay 100'den fazla şehit veriyoruz. Ve bu insanlar Suudi desteğiyle öldürülüyorlar. Suudi Arabistan, bu saldırıların arkasındaki kişileri destekliyor…”

 

Eski Pakistan İçişleri Bakanı Rehman Malik'e göre yukarıda sözü edilen ve Suudi Arabistan tarafından desteklendiği aktarılan Leşker-i Cengvi, ülkedeki terörist olayların %80'inin içinde yer aldı. Güvenilir raporlar, grubun Belucistan'daki uzak bir bölge olan Mastung'da çok sayıda eğitim kampı kurduğuna, buradan hareketle Şii ziyaretçileri İran'daki kutsal bölgelere taşıyan otobüslere saldırılar düzenlediklerine işaret ediyor.

 

Bir hoşgörü tarihi

 

Pakistan'da Şiilerin katledilmesi, uluslararası düzeyde öfkeye yol açtı ve hak grupları ile bölge ülkeleri, yaşananlara dair kaygılarını ifade etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Eylül 2013'te Pakistan hükümetinden, topraklarındaki Şii Müslümanları korumak üzere “acil eyleme geçmesini” isteyen bir açıklama yayınladı.

 

Gerçekte, ülkedeki mezhepçi terörizm yeni bir olgudur. Pakistan tarihinin ilk on yıllarında Şii ve Sünni cemaatleri arasında ender olarak gerilim görülüyordu. Ülkenin kurucusu Muhammad Ali Cinna da hoşgörüyü vurguluyordu. Ancak 1980'lerden itibaren Pakistan hükümeti, Şii çoğunluklu İran'ın etkisini zayıflatmak ve Afganistan'daki Sovyet askeri varlığına karşı savaşmak üzere militan grupların kurulmasını teşvik etti. Pakistan'ın bir dış politika aracı olarak aşırıcı örgütleri kullanma politikası son yıllarda geri tepti ve Pakistan'ın kendisi için ciddi bir sorun haline geldi.

 

Pakistan yetkilileri mezhepçi şiddetin, 2001'de Afganistan'ın ABD tarafından işgal edilmesi sonrasında yoğunlaştığını ileri sürüyorlar. O yıl bu ülkedeki Taliban rejimi devrilmiş ve savaşçıları Pakistan'a geçmişti. Peşaver'deki bir Şii lider olan Hulab Hüseyin Tori, Washington Post'a, “2007'den önce bölgemizde Sünni-Şii meselesi yoktu. Hepimiz kardeş gibiydik, fakat ne yazık ki durum, 2001'de militanların gelmesinden bu yana değişti” şeklinde konuştu.

 

Şii dini liderler ise yetkililere, mezhepçi cinayetlere bulaşan terörist gruplarına karşı kati eyleme geçme çağrısında bulundu. Bu liderler ayırca hükümeti, cemaatleri için güvenlik sağlayamamakla suçluyorlar. 2013 yılında hükümetin bu saldırıları durduracak ciddi önlemler almaya ilgi göstermiyor gibi görünmesi nedeniyle pek çok protesto gösterisi gerçekleşti ve bu durum kötüleşmeye devam ediyor.

 

Gazeteci Necam Sethi, başında şu anda Başbakan Navaz Şerif'in partisinin bulunduğu Pencap hükümetinin, temel olarak bu bölgede bulunan SSP ve LeJ'in faaliyetlerini, “40 kadar seçim bölgesinde LeJ seçmenlerinin Pakistan Müslüman Birilği (Navaz) için oy vermesi için varılan zımni bir anlaşmaya karşılık olarak” görmezden geldiğini iddia etti. Pakistan Müslüman Birliği-Navaz ise bu örgütlerle herhangi bir bağlantısı olduğunu güçlü bir dille inkar etti ve suçlamaları, Pencap hükümetine karşı yöneltilmiş temelsiz propaganda olarak nitelendirdi.

 

İlave olarak yetkililerin ve polisin, SSP ve LeJ'nin misillemesinden korktukları için terörist gruplara karşı büyük soruşturmalar yürütmekten korktukları açıktır. Bu yıllarda bazı polis memurları ve yargıçlar öldürüldü. Ancak bu şekilde cezasız kalmak, teröristlere cesaret veriyor.

 

Pakistan'daki Şii Müslümanlar, hükümetle Tehrik-i-Taliban Pakistan arasındaki müzakereleri de kınadılar. Meclis-i Vahdet-i-Müslimin, Karaçi'de ve başka şehirlerde, bu görüşmeleri protesto amaçlı gösteriler düzenledi. Müzakerelerin başarısızlığa mahkum olduğunu ve tek sonucunun, teröristlere ülke çapında Şii Müslümanlara karşı yeni saldırılar düzenlemek üzere zaman kazandırmak olacağını söyledi.

 

Bu Şii örgütünün bir üyesi olan Ali Hüseyin, Navaz Şerif hükümetinin militanlara “masum sivilleri öldürmek için yeni bir şans” verdiğini iddia ediyor. Hüseyin, Pakistan hükümetine, “bu aşırıcı unsurlara karşı tam güç kullanma ve bu anlamsızlığı Pakistan'dan söküp atma” çağrısında bulundu.

 

Bu nedenle, Şiilere ve diğer dini gruplara karşı tekrar eden saldırılar, Pakistan devletinin yurttaşlarını, özellikle de en savunmasız durumda olanları koruma konusundaki başarısızlığını yansıtıyor. Şu ana kadar, bazı yüzeysel eylemler ve birkaç sembolik tutuklama dışında, hem bilinen hem de suçlarını açık bir şekilde işleyen teröristlere karşı hiçbir anlamlı adım atılmadı. Şu andaki koşullar ise, Pakistan hükümetinin olağanüstü adımlar atmasını gerektiriyor. Son kertede, terörizm musibetiyle sıkı ve sonuç alıcı bir şekilde mücadele edilmediği sürece, ciddi bir risk altında olan bizzat Pakistan demokrasisidir.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com