"Putin, Yeni Dünya Düzeni’ne Tanrı korkusunu getirdi"

"Putin, Yeni Dünya Düzeni’ne Tanrı korkusunu getirdi"
Yeni Dünya Düzeni – tek bir dünya diktatörlüğü kurma peşinde olan karanlık bir küresel banka oligarkları grubu – yeryüzünde kendisine direnen her lideri devirmeye çalışıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin direniyor. İşte bu yüzden Batılı propaganda makinesi onun için böyle adlandırmalara gidiyor. Rusya ve İran’ın – Yeni Dünya Düzeni’nin rejim değişikliklerine en başarılı şekilde direnen iki ülke – bunu Tanrı’nın adına yaptıklarını belirtmekte fayda var.

Putin, Yeni Dünya Düzeni'ne Tanrı korkusunu getirdi

 

Dr. Kevin Barrett

 

Press TV

 

 

 

Kırım'ın bağımsızlık referandumundan hemen sonra Hillary Clinton, Rusya Devlet Başkanı Putin'in "yeni Hitler" olduğunu söyledi. Aynı fikirde olan eski Ulusal Güvenlik Danışmanı  Zbigniew Brezezinski, Putin'i yalnızca yeni bir Hitler olarak değil, aynı zamanda bir eşkıya, bir tehdit, bir mafya gangsteri ve bir Mussolini olarak tanımladı. Batılı ana akım medya da, bu çocukça adlandırmaları tekrar ediyor.

 

Bütün bir Batılı dış politika yapısı neden Putin'den bu kadar korkuyor?

 

Çünkü Putin Batı saldırganlığının karşısında duruyor – sadece Ukrayna'da değil, aynı zamanda Suriye ve İran'da da bunu yapıyor. Batının bu ülkeleri ve diğer ülkeleri istikrarsızlaştırma yönündeki süregiden çabaları yalnızca, on yılların saldırganlık yolunun en yeni örnekleridir. Uzun vadeli hedef ise geleneksel ülkelerin ve değerlerin tamamen yıkılması ve Yeni Dünya Düzeni küresel diktatörlüğünün kurulmasıdır.

 

1953 yılında İran'da gerçekleşen CIA-MI6 darbesinden bu yana Batı, meşru fakat kendileriyle işbirliği yapmayan liderleri devirmek için aynı formülü kullandı: Önce, ülke ekonomisinin sabote edilmesi; arkasından yozlaşmış askerlere ve haydutlara rüşvet verilmesi ve sokaklarda kaos yaratmak için kiralık çetelere para verilmesi; daha sonra (bu aşama opsiyoneldir) kitlelere ateş açması için keskin nişancılara para ödenerek şiddetin teşvik edilmesi, belki beraberinde birkaç bomba patlatılması; ve nihayet hedef ülkenin meşru liderinin devrilmesi için yoz askeri birimlerin ve gangsterlerin gönderilmesi, destekçilerinin katledilmesi veya hapsedilmesi, yerine bir Batı kuklasının geçirilmesi ve “düzenin yeniden tesis edildiğinin” açıklanması.

 

CIA bunu 1953'te İran'ın demokratik yoldan seçilmiş başbakanı Musaddık'a, 1965'te Endonezya Devlet Başkanı Sukarno'ya ve 11 Eylül 1973'te Şili Başbakanı Allende'ye yaptı. Birkaç hafta önce Ukrayna'nın meşru devlet başkanı Viktor Yanukoviç'e de aynısını yaptılar. Neo-con rejim değişikliği aparatçiği Victoria Nuland'ın (ABD Dışişleri Bakanı yardımcısı) Ukrayna'nın demokratik yoldan seçilmiş hükümetini devirmek için ABD'nin beş milyar dolar harcadığını kabul ettiği görüldü ve AB Dış İlişkiler Şefi Catherine Ashton'un Meydan'daki sniperların ABD destekli darbenin parçası olduğu yönündeki “haberleri” tartıştığına dair ses kayıtları duyuldu.

 

Ukrayna halkı endişelenmelidir. ABD destekli darbeler çok kısa süre içinde çok kanlı hale gelebilir.

 

CIA'in 1965 Endonezya darbesi, tarihteki en büyük katliamlardan biriydi. Jakarta Globe'un sözlerine yer verdiği Princeton Üniversitesi tarih profesörü Bradley Simpson, "ABD ve İngiliz hükümetleri, Endonezya ordusunun kitle katlamlarını gerçekleştirebilmesi için elinden geleni yaptı” diyor. Sukarno'ya karşı yapılan bu darbenin arkasından bir milyondan fazla insan katledildi. Kurbanların çoğuna, öldürülmelerinden önce işkence edildi. İşkence edilecek ve öldürülecek kişilerin listesi CIA'e, onların kiraladığı Endonezyalı eşkıyalar tarafından verildi. Tüm bunlar olurken beş yaşındaki Barrack Obama, Amerikan kitle katliamcıları için çalışan üvey babası Lolo Soetoro ile birlikte Endonezya'da yaşıyordu.

 

Bu doğru: Obama'nın üvey babası bir soykırım failiydi.

 

1971'de, Şili'deki CIA darbesinin arsından Amerikan maşası Pinochet 3 bin kişiyi öldürdü ve 30 bin kişiye işkence yaptı. Bu eylemler Pinochet'nin, eşkıyaları ve işkencecileri eğiten ve onlara para ödeyen Amerikalı sponsorları tarafından tamamen desteklendi.

 

Suriye'deki katliam da en iyi şekilde, bir başka ABD destekli darbe girişimi olarak anlaşılabilir.

 

Yeni Dünya Düzeni'nin yönlendirdiği Amerikalılar ve onların Batılı müttefikleri, bu darbelerde, müdahalelerde, istikrarsızlaştırma kampanyalarında, ilan edilmemiş savaşlarda on milyonlarca kişiyi öldürdü. André Vltchek ve Noam Chomsky'nin “On Western Terrorism” [“Batı Terörizmi Üzerine”] kitabına göre, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana öldürülen toplam insan sayısı 50 milyonun üzerindedir. Eğer bu sayıya işkence edilen,  vahşice muamele edilen, haksız yere hapse atılan, mülteci hayatına zorlanan veya hayatları Batı terörizmi nedeniyle yıkıma uğrayan insanları da eklersek, kurbanların sayısı yüz milyonlara ulaşır.

 

Bugün Amerikalı teröristler ve onların NATO müttefikleri, bütün ülkeyi kaosa sürüklemeye nazaran, kukla hükümetler kurmaya daha az ilgi gösteriyor gibi görünüyorlar. Kaddafi'ye karşı gerçekleşen CIA-NATO darbesi, modern bir ulus-devlet olarak Libya'yı yıktı. Irak'taki Batı destekli yanıltma terörü ülkeyi parçalıyor. Esad'ı devrimek için gerçekleştirilen Batı destekli girişim, Suriye'yi kırıp geçiriyor. Venezuela da, CIA destekli bir darbe girişimiyle istikrarsızlaştırılıyor.

 

Kısacası, Yeni Dünya Düzeni  – tek bir dünya diktatörlüğü kurma peşinde olan karanlık bir küresel banka oligarkları grubu – yeryüzünde kendisine direnen her lideri devirmeye çalışıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin direniyor. İşte bu yüzden Batılı propaganda makinesi onun için böyle adlandırmalara gidiyor.

 

Rusya ve İran'ın – Yeni Dünya Düzeni'nin rejim değişikliklerine en başarılı şekilde direnen iki ülke – bunu Tanrı'nın adına yaptıklarını belirtmekte fayda var.

 

Katolik aydın E. Michael Jones'a göre 1979 İran Devrimi, sekülarizmin geleneksel değerleri yıkmasına karşı küresel bir karşı çıkışın açılış salvosuydu. 1980'de (Amerikalıların sözde cinsel devrim karşısında duydukları tiksintinin sonucu olarak) Ronald Reagan'ın seçilmesi ve Polonya'da (komünist ateizme karşı çıkan) Dayanışma hareketinin yükselişi gibi, İran İslam Cumhuriyeti'nin kurulması da 20. Yüzyıl'ın sekülarizm ve ateizm dalgasının sonuna ve geleneksel dinin canlanmasına işaret eden bir simgeydi.

   

Başkan Putin Rusya'da, geleneksel dini değerleri savunması nedeniyle büyük bir popülerliğe sahip. Geçtiğimiz Aralık ayında yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında Putin, “Pek çok Avrupa-Atlantik ülkesi, Hristiyan değerleri de dahil olmak üzere kendi köklerinden uzaklaştı… Çok çocuklu bir aileyi ve eşcinsel bir çifti, Tanrı inancını ve Şeytan inancını aynı düzeye getiren politikalar izleniyor” dedi.

 

Putin'in Satanizm'e gönderme yapması, yıkmaya çalıştıkları toplumlara militan sekülarizmi dayatmalarına rağmen gerçekte gizli Satanistler olan Yeni Dünya Düzeni elitlerine keskin bir tepkidir. Bu söylediğimizden şüphe edenler, bir arama motoruna "Yarbay Michael Aquino" adını yazabilirler. Açık bir Satanist ve kanıtlarla suçlanan bir çocuk istismarcısı olan Aquino, ABD Ordusu Psikolojik Savaş Şefi olarak atanarak, çocuklara karşı işlediği suçlardan ötürü ödüllendirilmişti. (Satanist uluslararası bankacılık eliti ve bunların Batılı kuruluşlar üzerindeki neredeyse tam kontrolü hakkında bir arka plan için, Nick Bryant'ın “The Franklin Scandal” kitabına ve Kanadalı araştırmacı Henry Makow'un çalışmasına bakınız.)

 

Yeni Dünya Düzeni'nin dine ve geleneğe karşı (ve Rusya ile İran'a karşı) savaşlarındaki hücum kıtaları, yeni-muhafazakârlardır. Operasyon Gladio teröristi Michael Ledeen, şunları söylüyor: "Yaratıcı yıkıcılık, hem toplumumuz içinde hem de ülke dışında bizim ikinci adımızdır. Her gün eski düzeni, iş alanından bilime, edebiyattan sanata, mimariden sinemaya, siyasetten hukuka kadar her alanda yerle bir ederiz. Düşmanlarımız her zaman, onların geleneklerini (her ne ise) tehdit eden ve onları buna ayak uyduramamaları nedeniyle utandıran enerjimizin ve yaratıcılığımızın bu kasırgasından nefret etmişlerdir… Tarihi misyonumuzu ilerletmek için onları yok etmeliyiz.” 

 

Putin, Suriye'de ve Ukrayna'da Yeni Dünya Düzeni'nin “yaratıcı yıkıcılığını” durduruyor. O, Yeni Dünya Düzenine karşı çıkan, sadece dini gelenekçilerden değil, aynı zamanda Latin Amerika'da Hugo Chavez'in esin verdiği anti-emperyalistler de dahil olmak üzere ilerici küreselleşme karşıtı güçlerden oluşan, büyüyen koalisyonun bir parçasıdır.

 

Adalet ve ahlak gibi kutsal değerleri destekleyenler ile, bütün değerleri yok etmek isteyenler arasındaki, destansı bir mücadeleye tanık oluyoruz.

 

Tanrı, Yeni Dünya Düzeni'ne Tanrı korkusunu getiren Putin'i korusun.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com