İhvan ve İran: Bölünmeye karşı İslami bir ittifak mı?

İhvan ve İran: Bölünmeye karşı İslami bir ittifak mı?
İran’ın uzun vadeli stratejisi hâlâ aynıdır: İslam dünyası birleşmelidir. Tahran, yeni bir küresel ittifak yaratmak için Sünni-Şii ilişkilerini geliştirmeyi umuyor. Bölgedeki mezhepsel bölünmenin ana nedenlerinden birinin, kendi rolüne ve müttefiklerine yönelik olduğunu biliyor.

 

 

Sami Kleib

 

El Ahbar

 

 

Arap Baharı'nın ilk kırlangıçları Tunus ve Mısır'da ötmeye başladığı zaman İran, devrimleri İslam uyanışı olarak tanımladı. Şubat 2011'deki bir hutbesinde İran'ın ruhani lideri Ali Hamaney, “Arap devrimleri İran İslam Devrimi'nin ruhundan ve modelinden ilham almıştır ve bu yüzden de onun devamıdır” dedi. İran lideri, Müslüman Kardeşler'e yabancı değildi, zira Seyid Kutub'un kitaplarını Farsça'ya çeviren ve okunmalarını teşvik eden ilk kişi olmuştu.

 

O tarihte İran, Müslüman Kardeşler'in bu övgüye benzeri bir coşkuyla yanıt vermesini beklemişti. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin İran'a yaptığı ilk ziyaret hayal kırıklığı oldu. Müslüman Kardeşler üyesi Cumhurbaşkanı, Bağlantısızlar Zirvesi sahnesini, İran'ın konukseverliğiyle çelişecek mezhepçi bir konuşma yapmak için kullandı. Görevdeyken yaptığı son iş, İran'ın müttefiki Suriye'yle ilişkileri kesmek oldu.

 

Devrimler ve ayaklanmalarla geçen üç yıldan sonra, Müslüman Kardeşler'in durumuna pek de gıpta edilemez. ABD ve Batı ülkeleri, bir flört döneminden sonra onlara sırt çevirdi. Washington , Mısır'a yaptığı yardımın bir kısmını kestiğini iddia etti, ancak perde arkasında yeni Mısır liderliğine, “endişelenmeyin, bu sadece bir söz ve hiçbir şey değişmeyecek” diyor.

 

Körfez ülkelerinin çoğu İhvan'a karşı saldırıya geçti. Suudiler, örgütü terör listesine koydu. Hamas ve Türkiye, Mısır ve Suriye'de suçlamalara maruz kaldı.

 

Eğer Tunus ve Mısır üzerinde öten kırlangıç hâlâ yaşıyor olsaydı, durumun bu denli hızlı şekilde değişmesi karşısında şok olurdu. Bir devrim kendi çocuklarını yedi. Diğeri bölünme ve bölgeselciliğe doğru döndü. Üçüncüsü bölündü. Dördüncüsü terörizm ve tekfircilik dalgasına battı ve beşincisi, başlangıçta neden patlak verdiğini unuttu.

 

Bugün başka bir resim şekilleniyor. İran ve Türkiye'nin çıkarları, dostane ilişkilerin restore edilmesini gerektiriyor. Hamaney kısa süre önce Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ağırlarken, “İran ve Türkiye arasında asırlardır şimdi olduğu kadar kardeşlik, sevgi ve dostluk olmadı” dedi. Erdoğan ise “Ben buraya ikinci ülkemi ziyaret etmeye geldim” dedi.

 

Suriye krizi boyunca Tahran ve Ankara arasındaki ilişkiler sarsılmadı. Sitemler, ilişkilerini koparmadı. İki ülkenin şu anda sahip olduğu iyi ilişkilerin büyük stratejik boyutları var.

 

Bunu, önce Katar dışişleri bakanının, sonra da bir Hamas heyetinin Tahran ziyareti izledi. Ziyaretler arasında Tahran, Mısır'da Mursi'nin devrilmesiyle ilgili şerhlerini ve Müslüman Kardeşler'le olan bağlarını sürdürdü.

 

İran'ın uzun vadeli stratejisi hâlâ aynıdır: İslam dünyası birleşmelidir. Tahran, yeni bir küresel ittifak yaratmak için Sünni-Şii ilişkilerini geliştirmeyi umuyor. Bölgedeki mezhepsel bölünmenin ana nedenlerinden birinin, kendi rolüne ve müttefiklerine yönelik olduğunu biliyor.

 

Kısa vadede İran, en yüksek çıkarlarının Müslüman Kardeşler de dahil olmak üzere bölgedeki ılımlı Sünni akımlarla yakınlaşmakta yattığına inanıyor. Bu, Suriye'deki savaşı durduracak, mezhepçi bölünmeye bir son verecek, İran'ın nükleer program hakkındaki müzakerelerdeki konumunu geliştirecek ve Suudilerle baş edilmesine yardımcı olacaktır.

 

Pek çok kişi Suudilerin Müslüman Kardeşler'i terör örgütleri listesine eklemesi için makul bir neden görmüyor. Fakat Tahran, Türkiye'den Katar'a ve Yemen'deki önemli aktörlere kadar Suudi saldırısının zarar verdiği aktörlerin yöneldiği yer haline geldiği için, bütün bunlardan en büyük faydayı İran sağlayabilir.

 

Geçtiğimiz günlerde, İslami Cihad'ın İsrail'e füzeler yağdırmasından birkaç gün sonra, bir Hamas yetkilisi ve Gazze hükümetinin başı olan İsmail Haniye İsrail'i açıkça karşısına alıp savaş ve şehadet çağrısı yaptı.

 

Tehditlerden ve roketlerden önce iki önemli ziyaretçi Tahran'a gelmişti: İran'la ilişkilerin normal ve iyi olduğunu söyleyen, Hamas uluslararası ilişkiler şefi Usame Hamdan ve İslami Cihad genel sekreteri Ramazan Abdullah Şallah.

 

Mısır, İran karşıtı retoriğini kısa sürede yumuşattı. Roketlerin ve tehditlerin arasında Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi Beyrut'ta, İran'la ilişkileri restore etmenin öneminden söz etti. Suudilerle olan ilişki ve seçim öncesindeki uluslararası baskılar nedeniyle meselenin kamuoyuna duyurulması uygun olmayabilir. Ancak Mısır'ın İran'a ve Rusya'ya karşı açık olması, şu anda çok gerekli gibi görünüyor.

   

Ne değişti?

 

Son üç yıldır İran, Müslüman Kardeşler'le ciddi ve güçlü ilişkiler kurmanın yollarını arıyordu. Bugün Müslüman Kardeşler, bu yakınlaşmaya ihtiyaç duyan taraf gibi görünüyor. Geçmişte bu tür ilişkiler Batı'yı kızdırırdı. Fakat bugün İran'ın kendisi Batı'yla müzakere yürütüyor.

 

İsrail endişeli ve ciddiyet içinde gelişmeleri yakından izliyor. Katar aracılığıyla, Hamas siyasi büro şefi Halid Meşal'in İran'ı ziyaret etmeye hazır olduğu bilgisini kasten sızdırdı. Hamas, bunu yalanlamak zorunda kaldı.

 

Şüphesiz Suudilerin Müslüman Kardeşler karşıtı kararı, Körfez'de bile telaş yaratıyor. Kuveyt'teki Müslüman Kardeşler kolu, savaşılamayacak olan karmaşık bir bileşimin parçası. Bahreyn'de, ülke iç sorununu Şiilerle [Sünni] otoriteler arasındaki bir çatışma olarak resmetmeye çalıştığından, Müslüman Kardeşler hassas bir durumda.

 

Bahreyn dışişleri bakanı, ülkedeki Müslüman Kardeşler'in terörist bir grup olmadığını söylediğini inkar etmek zorunda kaldı. Ülkesinin Suudi Arabistan ve BAE ile yanyana olduğunu, onların düşmanının Bahreyn'in de düşmanı olduğunu söyleyerek geri adım attı.

 

Sıkıntı, Suriye ve Filistin'deki Müslüman Kardeşler'e sıçradı. Yemen'de İhvan, Suudilerin onların liderliği konumundaki El-Ahmar aşiretine kapıları kapamasının ardından kendini, Husilerle karşı karşıya gelemeyecek kadar zayıf halde buldu.

 

İran bunları, gerçek bir İslami uyanış fikrini yeniden canlandıracak bir fırsat olarak görebilir. Bu, özel olarak, İslam Cumhuriyeti'nde birbirine yaklaşan Şii ve Sünni blokları temelinde olacaktır.

 

Öte yandan Araplar ise, birbirinin toprakları üzerinde mücadele yürütüyor. Suriye'nin Arap Birliği'ndeki koltuğunu, sahada artık pek bir şey ifade etmeyen muhalefete verip vermemeyi tartışıyor. Daha güzel günleri mi bekliyorlar? Kırlangıçlar, bahar çiçeklenmeden öldü.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com