Suriye’nin zaferi, ABD-NATO için gerileme, Batı’nın küresel hegemonyası için dönüm noktası

Suriye’nin zaferi, ABD-NATO için gerileme, Batı’nın küresel hegemonyası için dönüm noktası
2011’den bu yana Suriye, Batı destekli bir rejim değişikliği girişiminin hedefi oldu. ABD’nin hazırladığı “Arap Baharı”nın ivmesine dayanan protestocular, Suriye çapında sokaklara çıkarak, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın en azından 2007 gibi erken bir tarihten beri – kayıt altına alındığı üzere – hazırladığı silahlı militanlar için örtü işlevi gördü.

 

 

Tony Cartalucci

 

Global Research

 

 

2011'den bu yana Suriye, Batı destekli bir rejim değişikliği girişiminin hedefi oldu.  ABD'nin hazırladığı “Arap Baharı”nın ivmesine dayanan protestocular, Suriye çapında sokaklara çıkarak, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın en azından 2007 gibi erken bir tarihten beri – kayıt altına alındığı üzere – hazırladığı silahlı militanlar için örtü işlevi gördü.  

 

Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh'in 2007 tarihli “Yeni Yönelim: Yönetim'in yeni politikası terörizmle savaşta düşmanlarımızdan mı yararanıyor?” başlıklı makale, kahincesine şunları belirtmişti (vurgular bizim): 

 

“Bush yönetimi, ağırlıklı olarak Şii İran'ı köşeye sıkıştırmak için Ortadoğu'daki önceliklerini yeniden belirlemeye karar verdi. Yönetim, Lübnan'da İran'ın desteklediği Şii Hizbullah'ı zayıflatmak için örtülü operasyonlarda Sünni Suudi Arabistan hükümetiyle işbirliği yapmaya başladı. ABD aynı zamanda İran ve Suriye'yi hedefleyen örtülü operasyonlarda da aktif olarak yer aldı. Bu faaliyetlerin yan ürünü, İslam'ın militan bir yorumunu benimseyen, ABD'ye muhalif, El Kaide'ye sempati besleyen aşırılıkçı Sünni grupları desteklemekti.

 

Suriye'nin istikrarsızlaştırılması, Tunus, Libya ve Mısır dahil başka Arap ülkeleriyle birlikte ilerliyordu. Tunus ve Mısır'da bunun yansıması, sınırlı sokak şiddetiyle birlikte siyasiydi. Libya'da ise mutlak bir kırılma yaşandı – ülke, daha ileride Libya İslami Savaş Grubu'ndan (LIFG) El Kaide militanları olduğu ortaya çıkacak olan sözde “özgürlük savaşçıları” tarafından gerçek anlamda parçalandı.

 

Batı'nın Kuzey Afrika ve Ortadoğu çapındaki yıldırım harekatı, pek çok ülkeyi gafil avladı. Hazırlanmış “renkli devrime” etkili bir şekilde yanıt verememeleri, 3 yıl süren bölgesel istikrarsızlık, rejim değişikliği ve hatta savaş sonucunu verdi.

 

Suriye'de ise hükümet ve halk bekledi ve ardından buna karşı mücadele etmeye başladı.

 

Ocak 2013 itibariyle Suriye güvenlik güçlerinin, 2 yıldır sınırdan içeri sızan ve bu Ortadoğu ülkesinin her yerinde ölümcül kaos eken yabancı destekli militanlara karşı gidişatı kendi lehine çevirdiği açıktı. Kuzeyde Suriye'nin en büyük şehri Halep'ten, bütün Lübnan sınırına ve özellikle de sözde “ayaklanmanın doğum yeri” olan güneydeki Deraa şehrine kadar her yerde, geri dönüşü olmayan kazanımlar elde ediliyordu.  

 

Batı medyası Suriye'deki durumu değişken olarak resmetmeye, Suriye hükümetinin sendelediğini, militan vekillerinin ise bir atılım yapmanın eşiğinde olduğunu söylemeye devam ediyordu. Gerçekte ise Washington, Londra, Riyad ve Tel Aviv'de umutsuzluk hakim olmuştu. Suriye toprağına doğrudan İsrail saldırılarıyla daha geniş bir savaşı provoke etme girişimleri gerçekleştirildi, ancak sonuç vermedi ve Ağustos 2013 itibariyle Batı, bocalayan vekil güçlerini kurtarmak üzere doğrudan müdahale konusunda o denli çaresiz hale gelmişti ki, Şam eteklerinde yanıltma harekatı niteliğinde bir kimyasal saldırı bile düzenlediler. Ancak Batı'nın korktuğu şey oldu; yanıltma saldırısı onlara doğrudan müdahale için ihtiyaç duydukları bahaneyi veremediği gibi, güvenilirliklerine ve uluslararası duruşlarını da ciddi bir şekilde, belki de onarılmaz bir şekilde köstek vurdu.

 

Suriye'nin zaferi artık gizlenemiyor

 

Suriye'nin Batı'nın vekil militan işgalcilerine karşı elde ettiği son kazanımlar en açık olarak bu ay, Şam'ın 80 kilometre kuzeybatısında yer alan ve sınır boyunca hem Suriyelilere hem de Lübnanlılara karşı gerçekleştirilen militan kampanyaları için stratejik özellik taşıyan Yabrud şehrinde görülebilir. Yabrud şehrinin çatışma süresince sıkı bir şekilde militanların elinde olduğu düşünülüyordu. Yabrud'da düzenin restore edilmesi ve militan grupların kitlesel halde çöküşleriyle birlikte, Suriye'ye yönelik geniş kapsamlı askeri operasyonlar büyük ölçüde bitmiş ve düşük yoğunluklu bir terörist kampanyasına doğru yönelmiş görünüyor.  

 

Batı, militan vekillerini siyasi, sosyal ve şimdi stratejik bakımlardan, sürdürülebilir bir muhalefer gücü olarak betimleyemiyor. Suriye kuvvetleri, militanları Suriye'nin sınır bölgelerine kadar sürdü.

 

Daha birkaç gün önce Türkiye, Suriye kuvvetlerinin sınır boyunca militanlarla çatıştığı bir sırada bir Suriye savaş uçağına ateş açtı ve uçağı düşürdüğünü iddia etti. Güneyde, Suriye-Ürdün sınırı yakınlarındaki Deraa şehrinde, 49 militan gruptan oluştuğu düşünülen ve saflarında yaklaşık 30 bin savaşçının olduğunu iddia eden sözde “Güney Cephesi”, Batı kaynaklarının bile “kağıt üstünde bir ittifak” diye adlandırmasıyla, gerçekten böyle olduğu konusunda şüpheye düşürdü.

 

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı, Ürdün'den Suriye'ye akan, ABD ve Suudi Arabistan tarafından silahlandırılan ve finanse edilen – her ne kadar her ikisi de kısa süre önce Katar'ı aynı şeyi yaptığı için cezalandırmış numarası yapsa da – teröristlere yönelik süregiden askeri destek hakkında rahatsız edici bir rapor yayınladı. “'Güney Cephesi' mevcut mu?” başlıklı raporda şunlar iddia edildi: 

 

“Çok sayıda kaynağa göre, Şubat ayından beri güneydeki isyancılara verilen destekte halen bir artış var. İsyancı maaşları için büyük miktarlarda paralar harcanıyor ve Suudi kamyonları, Ürdün-Suriye sınırına kargolar götürüyor. Fakat destekte büyük bir artış olmadan ve muhtemelen uçaksavar füzeleri gibi nitelikli silahlar ilave edilmeden, isyancıların çok fazla ilerleyebileceklerini – yahut tek bir liderlik etrafında birleşebileceklerini – tahayyül etmek zordur.”

 

Bu, sağlam ve güçlü Suriye ordusuna karşı tükenmiş bir gücü son kez, umutsuzca itme çabası gibi görünüyor. Batı'nın halen Suriye'de kargaşayı ateşlemeye çalıştığı kesinse de, Suriye ordusunun kazanımları, hiçbir dolaylı yardım miktarının tersine çeviremeyeceği devrilme noktasına ulaşmıştır. Batı güçlerinin doğrudan geniş çaplı askeri müdahalesinin olmaması nedeniyle, vekalet savaşı etkin bir şekilde kaybedilmiştir.

 

Suriye'nin zaferi Batı hegemonyası için ne anlama geliyor?

 

Batı hegemonyasının modern işleyişi, Soğuk Savaş sonuna kadar gider. Bu tarihte Wall Street ve Londra, herhangi bir kaydadeğer karşı süper gücün yokluğunda gezegeni kendi kontrolleri altında yeniden düzene sokmanın mümkün olduğuna inanmışlardı.  Doğu Avrupa çapında gerçekleşen renkli devrimler, 1990'larda Rusya'nın yağmalanması, Birinci Irak Savaşı ve Balkanların parçalanması, bu yeniden düzenlemenin yolunda gittiğine işaret eder gibi görünüyordu. Ancak Rusya, Çin, Hindistan ve diğer gelişmekte olan ülkeler çok kısa süre içinde toparlandı ve Batı'nın hevesleri yavaş yavaş kontrol altına alındı.

 

Bugün Batı'nın Irak'tan çıkarılması, Afganistan'da bataklığa saplanması, Libya'da yağmacı saldırganlar olarak hilelerinin ortaya çıkarılması ve hem Suriye hem de Ukrayna'da şaşkına dönmesiyle, Batı'nın hevesleri kontrol altına alınmış göründüğü gibi, tersine dönme tehlikesiyle de karşı karşıya görünüyor.

 

Batı'nın Suriye'deki başarısızlığı, Batı müdahalesinin diğer hedeflerine de bir mesaj gönderiyor. Batı'nın, hedef almaya niyetlendiği ülkelerin ellerini bağlamak için hayata geçirdiği anlaşmaları kabul etmeye veya bunlar için müzakere etmeye, yahut bu anlaşmaların istediklerini vermeye gerek yok. Gerçekte bir ülke, böyle yaparak yalnızca kendisini daha savunmasız hale getirecektir, çünkü onlar Batı'nın başkalarının kabul etmesini ısrarla istediği, fakat kendisinin kasten ihlal ettiği kurallara uymaya çalışmaktadırlar.

 

Batı, küresel hegemonyaya ulaşma temelinde inşa edilen başarısız tek kutuplu modelinin izlenmesinde ısrar ederek büyüyen güçsüzlüğünü küresel çapta arttırırken, Rusya ve Çin gibi ülkeler çok kutuplu bir dünyada başka ülkelerle karşılıklı ortaklıklar konusunda ısrar ediyor – sınırlarının ötesinde hiçbir ülkenin egemenliğini ihlal etmiyor veya kendi egemenliğini dikte etmiyor.

 

Batı'nın Suriye'deki başarısızlığı, gücünün ve etkisinin azaldığının göstergesidir ve bir imparatorluğun azami sınırlarına ulaştıktan sonra tarihsel olarak karşı karşıya kaldığı tehlikelerin modern bir temsilidir. Batı Suriye'deki başarısızlıklarını tersine çevirebilse bile, ünü ve meşruiyeti o derece topallamıştır ki, Suriye'nin ötesinde herhangi bir jepolitik adım imkansız olacaktır.

 

Batılı köşe yazarları ve politika üreticileri, Batı üstünlüğünün “geri çekilmesinin” matemini tutuyorlar – fakat sadece “geri çekilmekte”dir zira ilk önce savaşçı olmayı seçmektedir. Uluslararası düzeyde pozitif, yapıcı bir rol oynayan bir ülke, karşılıklı etkileşimde olduğu ülkelere saygı gösterir ve değişimi çekici bir örnek ortaya koyarak gerçekleştirirse, etkili olmaya devam edebilir. Bat ve onun başkalarını kendine tabi kılarak geçirdiği yüzyıllar düşünüldüğünde bu konsept onlara yabancı olduğu gibi, göründüğü kadarıyla şu an yönettikleri çöken düzene göre daha az tercih edilir niteliktedir.

 

Suriye'nin yükselen zaferi, Batı yakın gelecekte başka ülkeleri yağmalayabilir durumda olsa da, gücünün ve etkisinin vektör toplamının kalıcı bir gerileme içinde olacağı anlamına gelmektedir.

 

Suriye ve sınırları içinde aynı potansiyel istikrarsızlaştırmayla karşı karşıya olan diğer ülkeler bakımından, Batı heveslerini yatıştırma konusunda maliyetli bir ders edinilmiştir. En baştan itibaren morali yüksek tutmak ve dünyaya hikayeyi kendi taraflarından anlatmak üzere, uluslararası izleyici kitlesine hitap eden, İran'ın Press TV'si veya Rusya'nın RT'si gibi ülke içi medya araçlarına sahip olmak, hedefteki bir ülkenin dik durmasını ve gerektiğinde karşılık verebilmesini sağlamaktadır. Batı'nın küresel üstünlüğe ulaşmak için hayata geçirdiği sistemi – BM, onun insan hakları curcunası ve uluslararası medya dahil – kullanmaya çalışmak, Batı'nın oyununu, onların kurallarıyla ve çok açık ve devasa dezavantaj sağlayacak şekilde onların belirlediği koşullarda oynamak anlamına gelecektir.

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com