Enis Nakkaş: İsrail sahaya girerse Direniş Ekseni kaçmayacak

Enis Nakkaş: İsrail sahaya girerse Direniş Ekseni kaçmayacak
Ben her zaman bu çağrıyı yaparım. 5 yıldan beridir, Amerika'nın bölgeden çekileceğini dillendirip bir ağ oluşturmaya, paylaşıma veya en azından bir diyaloğa çağrı yapıyorduk. Hala yapıyoruz. Bir ağ oluşturmanız, müşterek çalışmalarınız aranızdaki çatışmaları önleyecektir. Ülkeler arasında olduğu kadar ülke içinde de bir ağ kurabilirsiniz.

 

 

Spiker: Şam'dan herkese merhabalar. Bugün birçok başlığımız var. Şam'dan başlayıp, İran'dan Körfez ülkelerinde olan bitene bakıp,  Türkiye ve yaşadığı süreci, Ürdün'ü konuşacağız. Daha sonra, bu dönemde rol almak zorunda kalan İsrail'i ve gelişmeleri tartışacağız.

 

Bu başlıklarla ilgili soracağımız çok şey var. Bölge neye doğru sürükleniyor? Stüdyodaki değerli konuğum Güvenlik ve Strateji Kurumu Koordinatörü Sayın Enis Nakkaş. Hoş geldiniz.

 

Enis Nakkaş: Ehlen ve sehlen.

 

Sahne karmaşık bir hal aldı. Parçalara ayırmakta zorluk çekiyoruz. Körfez ülkeleri, Katar'daki elçilerini geri çekti. İsrail, açıkça silahlı grupların yanında yerini aldı. Ne diyorsunuz?

 

Enis Nakkaş: Karmaşa yok aslında. Gelişmelerin yansımaları da mantıklı. Küresel medya yüzünü Ukrayna'ya çevirmiş halde. Bugünün olayı ise elçilerin Katar'dan çekilmesi. Tabiri caizse başlıklar, ilk sayfada yer almak amacıyla bir yarışın içindeler. Bütün bu gelişmelerin arkasında yatan neden, dengelerin yeniden kurulmaya çalışılmasıdır. Mesela büyük bir gücün kaybettiği yerlerde oluşan boşluğu doldurmaya çalışan bölgesel ülkeler görüyoruz. Bir hareketliliğe şahit oluyoruz. İnsanlar bu hareketliliğe yeni olmasından dolayı alışmış değil. Yeni dengelerin kurulması bazı yerlerde şiddet ile gerçekleşiyorken bazı yerlerde iktisadi-siyasi hamlelere tanık oluyoruz. Maalesef ki bizim bölgemizdeki hareketlilik çok şiddetli yaşanıyor; Irak, Suriye, Yemen, Libya, Mısır vs. Diğer bölgelerde, mesela Avrupa ve Ukrayna'da, şiddetin derecesi biraz daha düşük. Bununla birlikte bazı ülkelerin boşluğu doldurmaya, pay alıp güçlenmeye çalıştıklarını görüyoruz. Rusya, nüfusuna sahip çıkmak ve Federasyonunu korumak istiyor. Batı ise, Federasyonun etrafındaki cumhuriyetlere ayak basmak suretiyle, Rusya'nın zayıflaması için bu federasyonun parçalanmasından yana. Körfez ülkeleri ise esas müttefiklerinin zayıfladığını, bölgeden çekilmeye ve İran ile müzakereye başladığını, Suriye'yi onlarca defa tehdit etmesine rağmen bir şey yapamadığını görüyorlar. Dengeler bozulurken Körfez ülkelerinde bir korku hakim. Bir siyaset geliştirmeye çalışırlarken, herhangi yeni bir program üzerinde birleşemediklerini fark ediyorlar. Küllerin altındaki köz, elçilerin çekilmesiyle ortaya çıktı. Bütün bunlar, uluslararası dengesizliklerle de ilgili.

 

Giriş kısmında “networking”den (şebeke kurma) bahsettiniz. Ben her zaman bu çağrıyı yaparım. 5 yıldan beridir, Amerika'nın bölgeden çekileceğini dillendirip bir ağ oluşturmaya, paylaşıma veya en azından bir diyaloğa çağrı yapıyorduk. Hala yapıyoruz. Bir ağ oluşturmanız, müşterek çalışmalarınız aranızdaki çatışmaları önleyecektir. Ülkeler arasında olduğu kadar ülke içinde de bir ağ kurabilirsiniz. Bugün, bu kriz ortamından uzak bir ülke yok. Hatta bölge ülkeleri ile istediği gibi oynayabileceğini düşünen Türkiye de bu krizden kurtulamadı. Şiddetli bir kriz olmasa da Kürt dosyası patlarsa bu kriz şiddetli olacaktır. Ekonomik kriz ile birlikte yolsuzluk rezaleti, hâkim partiyi tehdit ediyor. Irak ve Suriye her gün patlıyor. Mısır'da istikrar yok. Teröristlerin eylemleri ile birlikte Mısır'da ekonomik kriz var. Bu krizin önüne geçmek için acele etmezlerse, Mısır istediği kadar ''ben en güçlü Arap devletiyim'' desin, sadece milliyetçi rolünü değil, istikrarlı bir yönetimi de kazanamaz.

 

Sonuç olarak ağ oluşturma yerine çatışmayı seçtiler. Çatışma sürerse, herkes kaybedecek. Kaçınılmaz olarak, herkes zararlı çıksa da, güçlü olduğu için kazanacak bir taraf da olacak. 1. Dünya Savaşı'ndan sonraki sahneyi, Türkiye dâhil, yaşayabiliriz. Devrim yaptık, çatıştık, kavga ettik derken parçalanabiliriz ve Batı kazanabilir.

 

Spiker: Şimdi siz de hazır burada iken bu önemli başlıklar hakkında sormak istiyorum.  Suriye askeri sahasından başlamak istiyorum. Askeri sahayı nasıl görüyorsunuz? İlerleme var mı?

 

Enis Nakkaş: Öncelikle, aylar önce Suriye meselesine bir faktör daha dâhil oldu. Askeri çözüm gücüne sahip olunmadığını ve çözümün siyasi olması gerektiğini herkes kabul etti. Bir diğer yandan, Suriye ordusunun inisiyatifi eline aldığını söyleyebiliriz. Kendini güçlendirdi ve birçok bölgeyi kurtardı. Bugün, askeri hareketliliğe baktığımız zaman elimizde üç başlık var. En önemlisi ve birincisi, uzlaşılar. Uzlaşılar, rasyonelliği tekrar sokağa dâhil etti. Bu çatışmalı halin bir netice doğurmayacağını anlayan insanlar, yanılsamalardan kurtuldular. Ayrıca bu uzlaşılarla kan dökülmesinin önüne geçildi. İkinci nokta ise, Suriye ordusunun stratejik bölgelerde birden çok eksende ilerleyişidir. Savunmacı veya rastgele alınan pozisyonlardan bahsetmiyorum. Kontrol altına aldığı bölgelerin dairesini genişleterek, kalıcılığı esas alıyor. Üçüncü nokta, muhalefetin sadece siyasi arenada değil, askeri sahada da en vahşi savaş ile paramparça oluşu. İki ay içinde, kendi aralarındaki savaşta 3 bin civarında militanları öldü.  Bu rakam gerçekten ciddi bir rakamdır. Bu savaş, tüm sloganlarını devre dışı bıraktı. İki taraf da Allah-u Ekber diye tekbir getiriyor. İki taraf da şeriat ve hilafet getirme peşinde. İki taraf da Kuran'ın arkasına saklanıyor. Ve iki taraf da en şiddetli şekilde savaşmaya devam ediyor. İslami kimlik taşıdığını dillendiren iki taraf da kendi aralarında bir uzlaşı noktası bulamıyor. Askeri olarak zayıfladıkları gibi siyasi olarak da keşfediliyorlar. Ben bu üç önemli noktanın, Suriye halkının yararına olduğunu düşünüyorum.

 

Spiker: Ordunun önemli ilerlemeler sağladığını belirttiğiniz ikinci hususla ilgili konuşalım. Şimdi Yabrud'daki gelişmelerin de Lübnan'a yansımaları olacak gibi görünüyor.  El-Sehel beldesi ve Yabrud'a bakan tepeler alındı. Yabrud'un alınmasının önemi nedir? Kontrol altına alınması halinde, Kalamun dağlarından Lübnan'a doğru tüm yardım yolları kesiliyor mu?

 

Enis Nakkaş: Esas silahlı gruplar ve isyanı komuta edenler, her zaman, arkalarını dayanabilecekleri ve destek görebilecekleri belirli bir noktada konumlanırlar. Misal kuzeyde Azaz ve İdlip kırsalında komuta merkezleri vardır. Dayanak noktaları da Türkiye'dir. Rakka ve Irak sınırlarına yakın bölgelerde de aynı şekilde bir komuta merkezleri ve dayanak noktaları var. Güneyde Deraa kırsalında konumlandıkları merkezler var ve Ürdün'den gelen destek var. Batı cephesinde ise Kusayr ve Kalamun bölgeleri vardı. Şam'ı tehdit eden ve Lübnan'dan destek gören bölgelerdi. Kusayr'de çok sert bir darbe yediler. Şimdi Kalamun da alınırsa, Lübnan sınırındaki karargâhın bir önemi kalmayacak. Kuzeyde ordunun operasyonları kırsalda yoğunlaştırdığına dikkat etmişsinizdir. Sebebi nedir sizce? Halep hiç bir zaman muhalif olmadı, silahlıları kucaklamak istemedi. Saldırı her zaman, Türkiye'ye dayanan kırsaldan geldi. Kuzey kırsalını kapatırsanız, Halep'in kuzeydeki karargâhla iletişimini kesersiniz. Dolayısıyla Suriye Arap ordusu entegre ve stratejik bir operasyon gerçekleştiriyor. Kontrol dairelerini genişletip, merkez komutalarla, içerideki muhaliflerin arasındaki iletişimi kesmeye çalışıyor.

 

Spiker: Kalamun'un kontrol altına alınma sürecinin çok uzadığını söyleyenler var. Ayrıca silahlıların bu bölgede çok güçlü oldukları aktarılıyor. Ellerinde Kornet ve farklı modellerde füzeler olduğu da biliniyor. Bunlar belirleyiciliği zorluyor mu?

 

Enis Nakkaş: Öncelikle Yabrud'un bir köy olmadığını söyleyelim. Yabrud başlı başına bir kent. İki seneden uzun süredir bu bölgede konumlanmışlar. Tüneller kazdılar, burada güçlerine güç kattılar. Her türlü silahın ellerinde olduğunu düşünüyorum. Önemli olan, kentin etrafındaki tepeleri kaybetmiş olmaları. Bir kuşatma altındalar. Düşündüğünüz zaman, kuşatma altında olduklarından dıştan yardım alamıyor. Tepeleri kaybettiklerinden, kuşatmayı kıracak bir strateji geliştiremiyorlar. Bu silahlıların bir kısmı, daha önce Şam'ın kırsallarında olduğu gibi diyalog sonrası teslim olabilirler. Teslim olmazlarsa da lojistik ve silahlanma imkânlarını kaybettiklerinden, bu savaşı da kaybetmiş sayılabilirler. Kalamun etrafına tesirleri yok artık diyebiliriz. Kalamun cephesinin felce uğratıldığını söyleyebiliriz.

 

Spiker: Halep'ten bahsederken, Türkiye'nin silahlılar için bir dayanak noktası olduğunu zikrettiniz. Türkiye için, şu ana kadar esas faktörlerden biri olduğunu söyleyebilir misiniz? Türkiye'nin askeri ve istihbarat ilişkileri aynı şekilde devam ediyor mu?

 

Enis Nakkaş: Şimdi Türkiye'nin, kaçınılmaz olarak, nispeten geri adım attığını söyleyebiliriz. Türkiye, rejimin devrilmesine dair umutlarını kaybetti. Sonuçta coşkusu ve umutları olan biri, daha çok çalışır, çabalar ve sarf eder. Türkiye bugün bu umudu ve coşkuyu kaybetmiş durumda.  Umutlarını kaybetmeleri de, silahlılarla olan ilişkilerini tamamen kestikleri anlamına gelmez. İpler yerinde duruyor. Silahlılar, Türkiye'de tıbbi yardım, silah ve mühimmat yardımı almaya devam ediyor. Türkiye önceden esas motor gücüydü. Şu an gidişata karışmadan, sahayı olduğu gibi terk etmiş durumda. Hatta yakın zamanda, cihadçıları takip etmek amacıyla, Suriye yönetimi ile koordinasyon kurmak zorunda kalabilir.

 

Spiker: Ne zaman olabilir bu koordinasyon? İran'ın müdahil oluşu, Türkiye'nin duruşunu ne kadar değiştirebilir?

 

Enis Nakkaş: Tehlike ona daha çok yaklaştığı zaman. Hesaplarını tekrar gözden geçirecek ve deviremediği, Şam'ı yönetmeye devam eden rejimle işbirliği yapmak zorunda kalacak. Rejimi devirme mevzusunun sona erdiğini anladığı zaman, Türkiye'nin geleceği, ticari ilişkileri ve transit geçişleri için, rejimle diyalog kurma ihtiyacı hissedecek. İçte buna dair bir ikna yaşandığını söyleyebiliriz ama siyasi hesaplardan dolayı uygulamaya geçirilemiyor. Liderlerinin siyaseti, 180 derece değişti. Önlerinde seçimler var. Kısmi olarak itiraf etse de Adalet ve Kalkınma Partisi hata yaptığını ilan edecek güçte değil.

 

Spiker: Türkiye ile devam edelim. Türkiye'nin işbirliği olmadan, Halep'teki savaşın sonucu hakkında bir şeyler söyleyebilir miyiz?

 

Enis Nakkaş: Evet söyleyebiliriz. Bakın Türkiye sahnesi Türk-Çeçen, Türk-Libyalı, Türk-Tunuslu, Türk-Suudi, Türk-Katarlı ve ila ahiri idi. Türkiye, başta tek başına değildi. Bütün bu saydığımız dış faktörlerle birlikteydi. Bugün bakıyorsunuz Türkiye Dış İşleri Bakanı, Tunus Dış İşleri Bakanı yanında durup ''Ben Türkiye'ye gelip, sınırı geçmelerine izin vermeyeceğim'' derken Tunus Dış İşleri de 5000 kişinin Suriye'ye gidişini engelledik diyor. Bugün Tunus hükümetinin en çok önem verdiği mevzu, Şam'da büyükelçiliğini açarak Suriye'de sahada veya hapiste kim varsa ülkesine geri almak. Aynı şekilde olayların başında esas ihracatçı olan ve binlerce militanını gönderen Libya iç işlerine gark olmuş durumda. Bu militanlar Ürdün ve Türkiye'deki otelleri dolduruyordu. Bugün iki ülkenin de otellerini gidip denetleyelim, eskisi gibi dolu değiller.

 

Spiker: Benim sormak istediğim şuydu: Suriye ordusu, Türkiye'nin yardımı olmadan kuzey Halep'teki savaşı nihai olarak bitirebilir mi?

 

Enis Nakkaş: Mümkündür. Türkiye bu silahlı militanları desteklemediği ve bu mevzuda tarafsız kaldığı sürece mümkündür. Bundan daha fazlasını da konuşalım. Türkiye'nin bu tutumu sürerse, bölge güçleri ve faktörleri, dengeleri sağlamak adına devreye girebilir. Şimdi İranlılar Türklerle bir diyaloğa girmiş durumda. Bir ileri bir geri gittiniz ama artık var olan durumun ötesinde, bir şeyler patlak vermesin, dediler. Bölgenin jeopolitiği ve demografisi, akıllı olunmasını ve bir şeylerin patlak vermemesini talep eder, dediler. Lakin bu tutumunda ısrar eder ve kırmızıçizgileri tekrar aşarsa o zaman bölge güç dengeleri değişir. Sadece Türkiye'nin değil, herkesin elinde ortaya süreceği bir kart vardır.

 

Spiker: Tahran, Erdoğan'ın son ziyaretinde Ankara'dan sözler almadı mı?

 

Enis Nakkaş: Türkiye'den, siyasetini tamamen değiştireceğine dair sözler almadı.

 

Spiker: İran'ın buna gücü mü yok, yoksa Türkiye mi istemiyor?

 

Enis Nakkaş: Tahran bugün, Türkiye'nin 180 derece dönecek güce sahip olmadığını biliyor. Tahran Türkiye'den, hesaplarındaki ciddi yanlışlara dair itiraflar aldı. Bu gerçekten önemli bir nokta. Ayrıca, bölgenin geleceğinde alınacak herhangi bir kararda koordinasyon halinde çalışma kararı da alındı. Bu aşamada bu gelişmeler ikili açısından önemli. Yerel seçimlerden sonra Erdoğan rahatlarsa, bu konuda daha iyi adımlar atılabilir. Mühim olan da bu, şimdi bölgede huzur aranan bir strateji ile ilerliyoruz.

 

Spiker: Suriye'nin güneyine, Kunaytra ve Deraa'daki gelişmelere bakarsak, gerçekten bir huzurdan bahsedebilir miyiz? Çünkü İsrail'in açık bir şekilde bu hatta dâhil olduğunu görüyoruz. Ayrıca Ürdün'ün, silahlıların her ihtiyacını karşılamaktan çekinmediğini görüyoruz.

 

Enis Nakkaş: Ben gerçekten sahada görmeye başladığımız huzurdan bahsettim. Şam'daki uzlaşılar ve kurtarılan bölgelere dönmeye başlayan ailelerden. Lakin bu, bölgenin tamamen güvenli hale geleceği anlamına da gelmez. Halen önümüzde ciddi konular ve savaşlar var. Güney cephesine dönecek olursak ben İsrail faktörünün, çatışma hattına açık bir şekilde dâhil olduğunu düşünüyorum.  İsrail baştan beri sahadaydı, buna dair şüphemiz yok. Birden çok alanda farklı şekillerde dâhil oldular. Ama bugün, açık bir şekilde girip bu muhalefeti desteklediğini ilan ediyor. İnsani diyorlar, tıbbi diyorlar vesaire. Özgür Suriye Ordusu'nun başına getirilen liderin, çok kısa bir süre önce İsrail'de tedavi gördüğünü kendileri sızdırdılar. Bugün İsrail'in sınırda açıkça saldırıları oluyor. Ateşin içine girdiler. Daha önceki hava saldırılarında olduğu gibi burada ateşe girdiler.  Bu saldırılardan sonra tekbir getiren muhaliflerin özünü ve bağlantılarını açıkça gördük. İsrail faktörünün gelecekte daha da genişleyeceğini düşünüyorum. İsrail daha büyük bir rol üstlenecek. Bu aslında ciddi anlamda doğal bir gelişme. Sebebi ise, Batının da hedeflerini açıklarken çekinmeden dillendirdikleridir. Suriye, baştan beri Mukavemet'e destek verdiği pozisyondan, İsrail'e teslimiyet pozisyonuna çekilmek istendi. Bu projede başarısız olunca, yani ''alternatif'' başarısız olunca, ''asıl'' olan, çıkarlarını savunma üzere devreye giriyor. İsrail bugün, bu silahlı grupları destekleyebileceği kadar destekleme kararı verip, sahaya derece derece girecek. Silahlı gruplarla, şimdi olduğu gibi, bazı konularda müşterek hareket edecekler, ortaklaşacaklar, iletişim ve koordinasyonlarını arttıracaklar. Geçen haftaki havan topları saldırısında, sınır polislerinden yaralılar var. Bunu bazı bahaneler ile gerekçelendirirken bir diğer gün görüyoruz ki silahlı gruplar o noktada ilerleme sağlamış. Sonra da İsrail'in saldırısının, bir silahlı grubun ilerlemesini kolaylaştıran bir hazırlık olduğunu görüyoruz. Burada önemli olan, İsrail'in daha önce gizli olan müdahilliği, şu an ilan açıkça ilan edilmiş durumda.

 

Spiker: Suriye ordusunun, İsrail'in bu hamlelerine karşı hazır olduğunu, bir stratejiye sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Enis Nakkaş: Suriye ordusu, belli oranda yüzleşebilecek kabiliyette. Bu sorduğunuz sorunun cevabını, İsrail'e biz de sorarak verebiliriz: Güneydeki bu hamleleriniz, Suriye Arap Mukavemeti ile karşılaşırsa ne olacak? İsrail'in, Lübnan'dakine benzer bir savaşla karşılaşabileceğini anlaması gerekir. 2006'daki gibi zararlı çıkar. Kaçınılmaz olarak zararlı çıkar. Asıl oyuncu olarak hatta giren İsrail ile olacak savaşın, klasik bir savaş olması gerekmiyor. Sende direkt operasyon gücü var ve Suriye ordusu da birden çok cepheye yayılmış bir savaş vermekte. Meşgul. Olsun, neyi değiştirir ki? Lübnan'daki savaşta ordu hiç yoktu. Önemli olan bizim teslim olmamamız ve düşmana karşı koymakta bize yardımı olacak yöntemler geliştirmemizdir.

 

Spiker: İsrail, hesaplarını yapmış ve tüm önlemleri almış bir şekilde bu hatta girerken, askeri üstünlüğünü ve Suriye ordusunun birden çok cephede savaşırken zayıf düştüğünü şiar edinmiş, değil mi? Böyle bir okumanın doğru olduğunu düşünüyor musunuz? İsrail, Suriye'nin askeri cevabından korkuyorsa, niye bu hatta girdi?

 

Enis Nakkaş: Sorunuzda iki şık var. Birinci şıkta, İsrail'in hesaplarını gözden geçirdiğini ve önlemleri aldığını söylediniz. İkinci şıkta da, kendisi üstünlüğünden ve gücünden bahsederken aynı zamanda karşıdakinin (Suriye ordusu) zayıflığını dillendiriyor. Ve bu iki şık arasında farklar var. Birinci şık için diyebilirim ki İsrail hatalı. Hesaplarını, iyice gözden geçirmiş değil, tıpkı Lübnan savaşında yaptığı gibi. Şaron, Beyrut'u sarıp kuşattığında, Filistin'deki Mukavemet'ten ve Fetih'ten daha sert bir direniş (Hizbullah) ile karşılaşacağını düşünebiliyor muydu? Kesinlikle hayır. Ama biz o dönemde onlara yapabileceklerimizi biliyorduk. Bugün İsrail hesaplarını yaptığını düşünüyorsa, ben o hesapların hepsinin hatalı olduğunu söyleyeyim. Lakin Suriye ordusunun meşgul ve zayıf olduğunu dillendiriyorsa bu konuda haklı ama bunu dillendirirken de hayaller satıyor. Evet, ordu zayıf ve cephelere yayılmış ama İsrail ortaya çıkacak diğer faktörleri es geçiyor. Savaşta belirleyici olan da bu faktörlerdir. Önemli olan bizim dar pencereden bakmamamız. Teslim olmama ve mücadele etme iradesi var oldukça, yöntemleri geliştirip daha fazla tefekkür edeceğiz. Bu şekilde geliştireceğimiz yöntemlerle güçlendireceğimiz mücadele iradesinden sonra İsrail parmaklarını ısırıp ''Böyle bir savaşa girişmeseydim'' diyerek pişmanlığını dile getirecektir.

 

Spiker: İsrail, bundan daha fazla müdahil olursa, zararlı çıkacağı bir savaşa mı girmiş olur? Ne düşünüyorsunuz?

 

Enis Nakkaş: Suriye'nin yarısı neden yıkıma uğratıldı? Sebep neydi? Pusula sapmıştı. Şimdi pusula, gerçek yönünü göstermeye başladı. ''Asıl'' olan taraf, savaşı, vekâleten yürütenlerin elinden almaya geliyor. Buradaki vekilleri de istediğiniz gibi isimlendirirseniz. Bazıları çete diyor, bazıları aptal vesaire. Kuran ayetlerini ve İslami sloganları taşırlarken, onları finanse edenlere ve Amerika ve İsrail'in politikalarına hizmet ediyorlar. Şimdi ''asıl'' olan devreye direkt olarak girince, bizim teslim olmama iradesine sahip olmamız ve Suriye'yi korurken ödediğimiz bedelleri düşünmemiz gerekiyor. İsrail ile çarpışmak çok pahalıya patlamayacak. Aksine bu çarpışma, sadece Suriye'ye değil hem Arap milleti ve Müslüman ümmetine hem de tüm Mukavemet ekseninin çıkarına olacaktır.

 

Spiker: İsrail; Mukavemet'in, askeri olarak kıymeti sıfır olsa da bir noktasını vurdu ve bu hassas dönemde Mukavemet'e tekrar saldırmış oldu.

 

Enis Nakkaş (Araya girerek): İsrail'in yapmış olduğu hesaplara geri dönüp bakın. Hizbullah'ın şu an Suriye'de meşgul olduğunu hesaplayıp, bu saldırılara sessiz kalacağını düşünüyordu. Hizbullah sert bir beyan ile uygun zaman ve koşullarda cevap vereceğini açıkladı (röportajdan bir süre sonra gerekli yanıtın verildiğini biliyoruz; Medya Şafak). Bir de baktık ki tüm cephelerinde alarm vererek önlemler almaya başladılar. Darbenin ne zaman geleceğini bilmiyor.

 

Spiker: Lakin bu dönemde İran, Suriye ve Hizbullah, çatışma merkezlerini değiştirirler mi? Buna izin verirler mi?

 

Enis Nakkaş: Öncelikle bu eksenin hedefinin, İsrail olduğu bilinmekle birlikte ''asıl'' olan sahaya indiği zaman Mukavemet ekseninin kaçacağını mı sanıyorsunuz? Tam aksine, bu çarpışmaya tüm imkânları ile girecek. İsrail, üstünlük, güç ve istediğimi yaparım şiarlarını edinmiş halde hayal satıyor ama hesaplarında hatalı olduğundan emin olabilirsiniz.

 

Spiker: Yediot Ahronot gazetesi, İsrail'in denizdeki gelişmelerinden bahsetti.  İsrail askeri alanda, söylendiği üzere gerçekten en iyi döneminde mi?

 

Enis Nakkaş: Denizdeki askeri faaliyetlerde ne tür ilerlemeler sağladılar? Denizden gaz çıkarma yatırımları dışında?

 

Spiker: Bugün baktığımız zaman İran yalanlasa da...

 

Enis Nakkaş (araya girerek): Hayır, hayır, hayır... Bu İsrail için yeni bir şey değil. İsrail daha önce Akabe Körfezi'nde ve Kızıl Deniz'de, binlerce mil uzaklıkta korsanlık yaparak gemilere el koydu. Çünkü maalesef uluslararası kanun, İsrail için devreye giremiyor! Yeni olan ise, İsrailli yetkilinin ağzından çıkan ''Yakhont füzelerinin Hizbullah'a ulaştığını, ulaşmamışsa bile yolda olduklarını düşünüyorum'' yorumudur. Bir başka İsrailli yetkili açıklamasında da ''300 km menzilli balistik füzelere sahip oldular'' dedi. Sonuç olarak bu füzeler tüm sahili kapsıyor. Hakiki dönüşüm işte buradadır. İsrail'in denizaltı veya gemi sayılarını arttırmasında değil. Her şeyden öte, Mukavemet'in Seyyidi (Hasan Nasrallah) vaat etti: Tüm İsrail sahili kapsama alanında.

 

Spiker: Siz İsrail'in korsanlığı yeni değil diyerek İran gemisine el koyma hadisesini doğrulamış mı oldunuz? İran bunu reddetmişti?

 

Enis Nakkaş: Burada iki mesele var. Korsanlık yaparak bir gemiyi ele geçirdiler mi? Evet, hatta fotoğraflayıp gösterdiler. Bu geminin içi gerçekten silahla dolu muydu, İran'dan mı geliyordu? Bu sorular da başka bir mesele.

 

Spiker: Ama üzerinde tarihi ile birlikte ''Made in Iran'' yazan füzeleri de gösterdiler…

 

Enis Nakkaş: Hayır, yazan şey çimento. İran çimentosu. Örneğin bir yerde ölen bir askerin,  cesedinin yanına herhangi bir ülkenin liderinin fotoğrafını koyarlar ve ölen askeri filan ülkenin askeri diye sunarlar. Ama fotoğrafın tamamını görünce, olayın bambaşka olduğunu anlarsınız. Gemi, silah ve füze fotoğrafları hadisesi de öyle. Bir gemi bulup içine silah koymak çok basit olsa gerek. Birkaç poşet de çimento bulmuşlar.

 

Spiker: Netanyahu tam da bu anda Amerika'da bir dizi görüşme gerçekleştiriyordu. İsrail çok mu zeki? Bu gemi hadisesini kullanmak mı istediler? Amerika'da Yahudi lobileri ile de görüştüler.

 

Enis Nakkaş: Bundan önceki gemiyi hatırlayın. Ele geçirdikleri gemiden Ebu Ammar'ı (Yaser Arafat) sorumlu tuttular. O dönemde de aynı şekilde Amerika'da idi ve Amerikalılara ''bu adam bitti, barış ile işi olmaz'' mesajı verdiler.  Ve şu anda yine Washington'da görüşmeler gerçekleştirirlerken aynı senaryoyu oynuyorlar. Önemli olan şudur: Ne İran ne de Suriye, Gazze'deki Mukavemet'i silahlandırmaktan utanacak değiller, utanmıyorlar da. Hizbullah da, Gazze ile koordinasyonunu sürdürüp onları silahlandırmaktan utanıyor değil. İsrail'in bu senaryosu gerçek mi, yalan mı? Soru burada.

 

Spiker: Peki İsrail bu fabrikasyon haberle Amerika'nın kararını etkileyebilir mi?

 

Enis Nakkaş: Dünya kamuoyunu medya yoluyla etkiler. Ama bugün bölgede yeni cepheler açmak, çatışmalara girmek istemeyen ve Netanyahu'yu barışçıl bir çözüme ikna etmeye çalışan bir Amerikan kararı var. Şu ana kadar barışçıl çözümde başarısızlar. Dolayısıyla kararlarını değiştirmek için füze dolu gemi senaryosunu beklemiyorlar.

 

Spiker: Tekrar güney bölgelerine, Kunaytra ve Deraa'ya döneceğim. Kunaytra'da gerginliğin tırmanabileceğini söyleyebilir miyiz?

 

Enis Nakkaş: Güney cephesinde özellikle İsrail ile gerginlik tırmanabilir.

 

Spiker: İsrail tam olarak niye müdahil oldu? Özellikle sonradan çekilen güçlerden boşalan alanı doldurmak için mi?

 

Enis Nakkaş: Çünkü vekilleri başarısız oldu. İsrail, Arap desteği ve parası ile hareket eden silahlı grupların, Suriye rejimini devirip ülkeyi ele geçirebileceklerini düşünüyordu. Tam aksine Mukavemet cephesi birbirine daha çok yaklaşıp daha güçlü oldu. Yeni Sykes Picot ile parçalanmış olanı negatif şekilde daha çok parçalamak istediler ama Mukavemet sınırları aşıp Sykes Picot'u pozitif anlamda parçalayıp tek cephe olduğunu gösterdi.

 

Spiker: Ürdün?

 

Benim bölgeyi stratejik okumamda, Ürdünlü kardeşler darılmasın bana ama Ürdün ile Siyonist İsrail'i o harita ile birbirinden ayırmıyorum. Arap halka tahakküm için belli oranda müdahil olanlar var sadece. Bu göstermelik haritanın Ürdün halkı ile alakası yoktur. Ben halkı kastetmiyorum. Rejimle ilgili bir şeyden bahsediyorum. Bu rejim tarihi boyunca, Batının, İngiltere'nin, Amerika'nın ve büyük oranda İsrail'in yararına iş yapan bir karakol niteliğindedir. Oysa bugün bir devlet olarak çıkarlarının peşindeyse bu çatışmada yer almaması gerekiyor. Lakin kararları kendileri veremiyorlar. Dolayısıyla hitaplarında ikiyüzlülük görürsünüz. Kral Hüseyin ''İstikrar isteriz, Saddam'ın yanındayız, Irak işgaline karşıyız'' dedi ama topraklarını da, Irak'taki Scud füzeleri depolarını vurmak üzere Amerikan özel kuvvetlerine açtı. Kral Hüseyin, Abdülnasır'ın yanına gidip ''Ben senin yanındayım, asker istiyorsan da veririm'' der, Amman'a dönüp helikopterine binip Golda Meir'e (İsrail eski başbakanı) ''Dikkatli ol, Araplar savaş hazırlığı yapıyor'' demeye İsrail'e gider. Tarih bize bunu söylüyor. İftira atmıyorum. Suudi kralı, 67 Savaşı'ndan önce Amerikan Birleşik Devletlerine mektup yazdı. Bugün artık sır değil bu söylediğim. Gizli belgeler açığa çıktı. Suudi kral Amerika'ya ''Mısır ve Suriye'yi acilen vurmanız gerekiyor. İsrail'den bunu yapmasını istemelisiniz. Devrim sloganları ile hareket eden bu iki ülkeyi ortadan kaldıramazsak, krallıktaki petrole ulaşacaklar ve çıkarlarınız zarar görecek'' diyor. Suudi Krallığı, Amerika'yı Araplara karşı kışkırtıyor! Hatta Mısır ordusu Yemen'de meşgul, Mısır'ı vurmanın tam zamanı, diyor. Bakın, lisan hiç bir zaman birleştirmez. Arapça biliyoruz, Arapça konuşuyoruz ama siyasetlerimiz farklı. Bizi birleştiren nokta ise siyasettir. Ben Arapça konuşuyorum, o da Arapça konuşuyor ama o on yıllardır Amerika ile müttefik, ben ise bölgedeki ülkelerin kurtuluşu ile müttefikim. Ben Türkçe, İngilizce, Farsça ve hangi dilde istersen konuşabilirim ama önemli olan direnişe devam etmektir. Biz bu Arap Devletleri Birliği ile kendimizi aldattık. İç savaşta Suudiler para akıttı, Irak ve İran savaşında yıktı, Amerika'nın bir Arap devleti olan Irak'a saldırısında para yardımı yapıp müdahil oldu. Bugün Irak ve Suriye'nin iç savaşlarla yıkıma uğratılmaya çalışılması, Libya'ya komplolar... NATO'nun Libya'ya girişine kim karar verdi? Amr Musa değil mi? Arap Devletleri Birliği değil mi?

 

Ürdün'e dönelim. Eğitim verilen yerler var Ürdün'de. Eğitim merkezleri var. Ürdünlüler bilmiyor tabi. Anlaşmalara göre yabancılar girebiliyor, istediklerini yapabiliyor ve istedikleri kişiyi getirip kimseye sormadan eğitebiliyor. Şimdi yetkili biri veya bir bakan çıkıp ''Biz kimseye eğitim vermiyoruz'' der ama inanın bana haberi olmadığındandır. Anlaşmalara göre, misal bir bakanın, bu merkezlere veya anlaşmada bahsi geçen bölgelere kimin girip çıktığını öğrenmesi gerekli değildir. Önüne liste gelmez. Bu kampın idaresi aslında bir Amerikalı subayın elindedir. Denetimi de Amerikalıların elinde. İttifaka göre bu kamp NATO kampı diye geçiyor. Fransa, İngiltere, Batı ve diğerleri istediklerini getirip bu kampta eğitebilirler demektir bu. İsrail de kısmi olarak denetim yapabilir. Yani bu kampta teröristlere özgür bir ortam yaratmışlar. Dolayısıyla Ürdün'ün rolü pozitif değildir. Arada sırada şu kadar silahlı militanı eğittik denilen haberlerin de kısmi gerçekliğiyle birlikte gözdağı olabileceğini de düşünüyorum.

 

Spiker: Ürdünlü yetkili iddiaları yalanlarken aslında açık bir çatışmadan mı kaçıyor?

 

Enis Nakkaş: Ben bu yetkilinin olan bitenden haberi olmadığını biliyorum. Bu yetkilinin sağ kolu, sol kolunun ne yaptığını da bilmiyor. Bu yetkililerin sorunu, Ürdün istihbaratı ile İsrail istihbaratı arasındaki gizli anlaşmaları bilmelerine rağmen susmalarıdır. İstihbaratçılarının İsrail'de eğitim gördüklerini unutuyorlar. Güvenlik stratejilerini CIA'nin belirlediğini unutuyorlar. İstihbarat servislerinin bütçesi de CIA'den geliyor. Şimdi bir devletin istihbarat servisi bütçesi, niye yabancıdan gelir? Hediye mi ediyorlar yoksa? Yemen'de, Afganistan'da, Filistin'de, Suriye'de ve her yerde o yabancılara yardım ediyorlar.

 

Spiker: Önümüzdeki günlerde güneydeki gerginliğin ana başlığı ne olacak?

 

Enis Nakkaş: Ürdün tarafından, kriz başından beri Suriye'yi bir şekilde etkileyen girişimleri gördük. Bugünlerde üzerinde durmamız gereken şey, bu cephede olayları tırmandıranın düşman İsrail olduğunu bilmektir. Bugün Ürdün'den çok İsrail'in hamleleri önemlidir. Ürdün'den bir şey geldiği zaman, Amerika, Batı ve İsrail'in burada doğal olarak tek cephe olduğu unutulmamalı.

 

Spiker: İsrail'in cepheye girişi, kendi kararı mıdır yoksa diğer cephelerdeki başarısızlıklardan sonra birileri tarafından alınan karar mıdır? Mevzu Türkiye için başarısızlığa uğramıştır, Irak'a güvenemiyorlar, Lübnan sınırındaki gelişmeleri de biliyoruz.

 

Enis Nakkaş: İsrail, projenin Suriye'de başarısızlığa uğramasının, kendine yönelecek bölgesel bir savaş anlamına geldiğini biliyor. Buradayım diyor. Arapların, Amerika'nın ve dünyanın beni rahatlatmak için kalkıştıkları proje başarısızlığa uğradı, o zaman ben müdahil oluyorum, dedi.

 

Spiker: Kendisi mi karar verdi, yoksa Batı mı etken rol oynadı?

 

Enis Nakkaş: Hayır, hayır. Kendi kararıdır. İsrail, Arap ülkelerinde iç savaşı kışkırtarak rahatlamaya çalışır. Bu savaşların bitmez savaşlar olduğunu biliyor. İç savaşlar, düşmanını yenemez. Bakın az önce aynı lisanı konuşmak sorunu çözmez demiştim. Yine hatırlatayım, aynı dili konuşuyor olmamız sorunları çözmez.

 

Spiker: Peki. Bugün Körfez ülkelerindeki gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Elçilerin çekilmesi ile Körfez ülkeleri bir gerginliğe doğru yol alıyor.

 

Enis Nakkaş: Dikkat edin, hepsi Körfez ülkesi ve Arapça konuşuyor. Birbirlerinin elçilerini kovdular. Bakın ders alın. Ebu Leheb, Haşimidir ve Resûlullah'ın (s.a.a.) amcasıdır. Kimliklerden kurtulup siyasete bakalım artık. Kimliklerimizle kavga etmeye devam ediyoruz.

 

Spiker: Körfez ülkeleri hangi esasa göre çekti elçilerini? Son gelişmelere baktığımız zaman aralarındaki çatışmaların tepe noktasına ulaştığını görüyoruz. Programımızı sonlandırırken kısaca bunun cevabını alabilir miyiz?

 

Enis Nakkaş: İki taraf beyanat verdi. İki beyanı bir araya getirin, olayı anlarsınız. Biri, diğer taraf için ''Körfez ülkelerinin çıkarlarını koruyacağımız, güvenlik anlaşmalarına bağlı kalmadı'' dedi. Diğeri de ''Hayır, mesele Körfez ülkelerinin çıkarları değil, Körfez dışındaki siyasetlerle ilgilidir'' dedi. Yani Mısır, Suriye, Lübnan ve Mısır gibi, Körfez dışındaki ülkelerle aralarındaki ilişkilerden bahsediyor. Yani diyor ki: ''Diğer ülkeleri yakıp yıkmada müttefikken niye bana darılıyorsun.'' Bu sözler Katarlıların. Suud ise cevaben ''Benim bölgedeki nüfuzum; Mısır ve diğer ülkelerle ilgili söyleyeceklerime, ortak siyasetlere bağlı'' diyor. İki taraf da, bölgedeki roller üzerinden kapışıyor. Batının ve İsrail'in hizmetinde fonksiyonel devletler bunlar. Biri farklı yollarla hizmet ederken, diğeri de ben şu yolla hizmet ederim diyor. Başka bir mesele yok.

 

Spiker: Enis Nakkaş, çok teşekkürler.

 

 

Çev: Hasan Sivri

 

medyasafak.com