“Açık toplum” ve Batı hegemonyası

“Açık toplum” ve Batı hegemonyası
Başlangıçta Euromaidan hareketinden yayılan ayaklanmaya, Ulusal Demokrasi Vakfı, George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü ve Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü gibi gruplar tarafından koordine edilen şaşaalı halkla ilişkiler kampanyaları yön veriyordu ve zamanla halkla ilişkileri, haklarından yoksun bir gençliğin demokratik yoldan seçilmiş bir başkanın devrilmesine destek vermesi biçiminde yeterli cephanelik kazandı.

“Açık toplum” ve Batı hegemonyası

 

Haneul Na'avi

 

Press TV

 

 

Ukrayna'da yankılanan savaş trampetleri, alışık olduğumuz eski bir sesle – son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir sesle çaldı.

 

Neo-liberal güçlerin Doğu Avrupa'ya karşı gerçekleştirdiği darbe, Donetsk ve Luhansk şehirlerini yeni saldırıyla, IMF ve Dünya Bankası köleliği yönünde yeni hamlelerle ve topraklar üzerinde oligarşik kontrol yönündeki gayretlerin yenilenmesiyle tehdit etti.

 

17 Nisan Salı günü, Ukrayna'daki gelişmeler bakımındna önemli bir gündü. O gün Dnipropetrovsk valisi, Privatbank'ın müşterek sahibi ve enerji sektörü aristokratı  Igor Kolomoisky,  Donetsk Oblast'taki Mariupol'da bulunan Ukrayna askerlerine ve güvenlik güçlerine ateş açmaktan sorumlu tutulan “Rus sabotajcılarla” savaşacak kiralık katil cuntacılarının para kayıplarının telafi edilmesini önerdi.

 

Bir Reuters haberinde, “Geçen ay Kiev'deki yeni hükümet tarafından sanayi bölgesi Dnipropetrovsk'u yönetmek üzere atanan, bankacılık ve enerji alanlarında faaliyet yürüten büyük işadamı Igor Kolomoisky'nin yardımcıları ayrıca, yerel otoritelere teslim edilen silahlar için ödeme yapılmasını ve işgal edilen bir kamu binasını ‘kurtaran' herkese  200,000 ABD doları ödül verilmesini önerdi” ifadelerine yer verildi.

 

Kısa süre önce internette ortaya çıkan bir Twitter iletisi, ABD doları cinsinden sunulan ve şu andaki Ukrayna yönetiminin tutkuları hakkında açık bir gösterge sunan Privatbank bağışını doğruladı: Ukrayna Gazprom faturalar arkasında ne kadar meteliksiz hale gelmiş olursa olsun,  Privatbank halen ABD Merkez Bankası'nın nezaketi olarak, haydutlara cömert miktarlarda ödeme yapabilecek kadar paraya sahip.


 
Reuters haberinin aktardığına göre yeni oluşan bölgesel milis gücünün sözcüsü Yuri Bereza, krizi daha da alevlemek için, ülkenin doğusundaki Rusya yanlısı direniş hareketlerine saldırmak üzere yeni istihdamlar için para desteği sunma sözünü tekrarladığı bir video açıklaması yayınladı. Bereza, “Dnipropetrovsk bölgesi teslim edilen her sabotajcı için 10,000 ABD doları ödül verileceğini açıklıyor” dedi.

 

16 Nisan günü Donetsk'te, NATO askeri müdahalesini desteklemek, Rusya Federasyonu'nu lekelemek ve Ukrayna'nın Rusya yanlısı doğu kısımları ile Neo-Nazi işgali altındaki batı kısımları arasındaki büyüyen çatışmaya daha da fazla gerilim ekmek amacıyla Donetsk'teki Yahudi cemaati üyelerine bildiriler dağıtılması sonrasında yeni bir propaganda dalgası başladı. Londra merkezli Guardian gazetesi şunları aktardı: “ABD Dışişleri Bakanı John Kerry kısa süre sonra bu kağıt parçası hakkındaki medya fırtınasını sert bir dille eleştirerek bunu ‘anlamsız' ve ‘kabul edilemezin de ötesinde' olarak tanımladı. Ancak Cuma günü hem Donetsk Halk Cumhuriyeti Başkanı, hem de şehrin hahambaşısı bildirinin, sözde cumhuriyeti veya Yahudi cemaatini itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir hile olduğunu söyledi.” Bunun içerideki güçler tarafından mı, ABD hükümeti tarafından mı yoksa Rusya tarafından mı imal edildiği, gizli kaldı.

 

Açıktır ki burada sözü kabul gören kişiler Ukrayna'nın sesi değildir ve “yerel otoriteler” bir kez daha ülke çapından işe yarar insanları kendi kirli işlerini yapmaya çağırmaktadırlar. Dış politikanın görünmez elleri yeni bir Arkham daha dünyaya getirmiştir ve John McCain, Victoria Nuland ve Lindsey Graham gibi yeni-muhafazakâr güçler tarafından finanse edilen ABD destekli Euromaidan keskin nişancılarının ifşa olmasından sonra bile dünya, yerel otoritenin ne kadar çabuk sesini değiştirebildiğini görmüştür.

 

Bu çatışmanın çekirdeğindeki nedenlerden veya AB ve Amerikan büyükelçileri tarafından hazırlanan darbenin açıkça ifşa olmasından bağımsız olarak Batılı şirket medyasından pek çok propagandacı, adeta yönetim şiddet yoluyla yıkılmamış, sinagoglara zarar verilmemiş, azınlıklara yönelik saldırılar ve cinayetler yaşanmamış gibi, Svoboda'nın Ukrayna parlamentosunda ve Sağ Sektör'ün Doğu Ukrayna sokaklarında kurduğu neo-faşist kontrolü küstahça, “meşru otorite” olarak tanımaya devam etti.

 

Dezenformasyon o denli aşırı bir şekilde büyüdü ki, Pravda.ru sitesine yayınlanan bir makale, Birleşmiş Milletler'in yaynladığı ve çatışmanın bütün taraflarına medya haberleri konusunda objektif olma çağrısı yapan bir raporu vurguladı. Rapor “bütün taraflara yanlış bilgi yayınlamaktan imtina etme” çağrısı yapıyordu; BM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Navi Pillay ise “Sahadaki olguların, birbirinden radikal derecede farklı anlatıların siyasi amaçlarla kullanlması riskini azaltacak şekilde oluşturulması gerekiyor. İnsanlar, yaygın yanlış bilgilerin ve aynı zamanda ulusal, dini veya ırksal temellerde nefreti körüklemeyi amaçlayan konuşmaların ne olduğunu anlamak için güvenilir bir bakış açısına ihtiyaç duyuyor” değerlendirmelerini yaptı.

 

Rapor ayrıca çatışmanın bütün taraflarının, hikaye hakkındaki kendi perspektifleri için milliyetçi düzenbazlıklara dahil olduğunu, ancak Batı medyasındaki dezenformasyonun, pek çok takipçisinin kolektif zihinlerinde faşizmin bütün izlerini ortadan kaldırdığını kabul ediyor. Rapor ayrıca Berkut özel polis güçleri ile, onların eylemlerinin ülkeni doğu bölgelerinde Rusya yanlısı muhalefeti nasıl radikalize ettiğini başarılı bir şekilde birbirine bağlıyor.

 

Rapor göre Berkut özel polisinin ve diğer güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanımı, protesto hareketinin radikalleşmesine yol açtı. Raporda, “Meydan protestocularıyla ilintili ihlaller soruşturulmalı ve faillerin sorumluluğunu ortaya koyacak şekilde değerlendirilmelidir” ifadelerine yer verildi.

 

Şu ana kadar toplanan bilgiler, Aralık 2013-Şubat 2014 arasında 121 kişinin öldüğünü gösteriyor. Vahşice dövme, işkence ve diğer gaddar, insanlık dışı ve alçaltıcı muamelelerin çoğunun Berkut'a atfedildiği aktarılıyor.

 

İlave olarak 17 Nisan tarihli bir AGİT raporuyla, Batı medyasının başlangıçtaki Euromaidan hareketinin AB yanlısı hislerine dair sunduğu resmin, açık bir ikiyüzlülük olduğu kanıtlanmıştır. Kuruluşa ait birkaç izleme misyonu, halk protestosunun çok sayıda temsilcisinin, ülkeyi şekillendiren yeni politikalardan, ilave olarak da büyüyen ekonomik ve siyasal istikrarsızlıktan sıkıntı duyduğunu kaydetmiştir.


 
Raporda belirtildiğine göre yerel nüfusun temsilcileri daha önceden, Ukrayna'nın Avrupa Birliği'yle bütünleşme anlaşması imzalamasının ve şu andaki siyasi istikrarsızlığın bölgedeki işler ve emek piyasası için olumsuz etkiler yarattığı şeklindeki kaygılarını ifade etmişlerdi. “Euromaidan” hareketini temsil eden bir yerel muhatapa göre Ukrayna Güvenlik Servisi ve yerel polis binalarını işgal edenler “yerel seçkinler” tarafından kontrol ediliyordu ve binaları işgal eden kişiler ağırlıklı olarak Luhansk ilçesindeki Stakhanov ve Alchevsk kasabalarından geliyordu.

 

Başlangıçta Euromaidan hareketinden yayılan ayaklanmaya, Ulusal Demokrasi Vakfı, George Soros'un Açık Toplum Enstitüsü ve Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü gibi gruplar tarafından koordine edilen şaşaalı halkla ilişkiler kampanyaları yön veriyordu ve zamanla halkla ilişkileri, haklarından yoksun bir gençliğin demokratik yoldan seçilmiş bir başkanın devrilmesine destek vermesi biçiminde yeterli cephanelik kazandı.

 

Infowars sitesinden Paul Joseph Watson tarafından kaleme alınan bir makale, yabancı destekli STK'larla Euromaidan hareketi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koyuyor. Buna ilişkin olarak, protesto hareketini destekleyen, hayli popüler bir video ortaya çıktı. “Ben bir Ukraynalıyım” başlığını taşıyan video, Mısır, Malezya, Ukrayna, Venezuela ve Zimbabve'deki protesto hareketlerine dair hazırlanan “Bir Fısıltıdan Bir Kükreyişe” başlıklı propaganda filminin yönetmeni tarafından çekildi. Ancak Watson'un film, kökenleri ve yapımcıları arasında kurduğu bağlantılar, kamuoyunun elitist kuruluşlar tarafından yönlendirilmesine dair rahatsız edici bir trendi ortaya koyuyor.

 

Videonun kökenlerini, pek de iddia edildiği gibi ‘taban hareketi' oluşturmuyor. Klip, Fas Prensi Mulay Hişam tarafından finanse edilen, dünya çapındaki “demokrasi mücadelelerini” ele alan “Bir Fısıltıdan Bir Kükreyişe” adlı belgeselin arkasındaki ekip tarafından hazırlandı. Belgeselin arkasındaki “esin kaynağı”, bir Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi olan Larry Diamond'dan başkası değildi.  Dış İlişkiler Konseyi, Amerika'nın “dış politika alanındaki en etkili düşünce kuruluşu” olarak görülüyor ve ABD Dışişleri Bakanlığı ile derin bağlantılara sahip.

 

Diamond ayrıca Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ile yakın temas içinde çalıştı. Ulusal Demokrasi Vakfı, CIA'in “sivil kolu” olarak görülüyor ve 1983 yılındaki kuruluşundan beri sayısız kışkırtılmış ayaklanmaya, darbe girişimlerine ve yeni sömürgeci rejim değişikliği eylemlerine derin bir şekilde bulaştı. Bunların arasında Ukrayna'da ABD kuklası Viktor Yuşenko'yu iktidara taşıyan zorlama “Turuncu Devrim” de bulunuyor.

 

Euromaidan hareketi, Sırbistan'daki Otpor Hareketi'ni, Gürcistan'daki Gül Devrimi'ni, Libya ve Suriye'nin Arap Baharlarını organize edenlerin jeopolitik tutkularını izleyen, dünya çapındaki çok sayıda tayin edilmiş sokak hareketlerinden biridir. Protestoların çoğu, Stratfor'un rolü hakkında toplanan binlerce yazışma üzerinden Wikileaks Küresel İstihbarat dosyaları tarafından ifşa edilen, CANVAS isimli bir program tarafından organize edilmişti. Yazışmalar, Stratfor'un yerel aktivist gruplarından bilgi toplama ve karşılığında istihbarat kuruluşları ve çok uluslu savunma şirketleri için doğurdan yatırım yapma rolünü ortaya çıkarıyor.

   

Stratfor'un istihbarat için içeriden kişileri kullanması kısa süre içinde yasallığı sorgulanabilir bir para getirici projeye dönüştü. E-mailler, 2009 yılında dönemin  Goldman Sachs Genel Müdürü Shea Morenz ve Stratfor CEO'su George Friedman'ın, kısıtlı bir stratejik yatırım fonu başlatmak için içerideki ağdan gelen “istihbaratı kullanma” fikrini ortaya attıklarını gösteriyor. Wikileaks'e göre CEO George Friedman, üzerinde PAYLAŞMAYINIZ VE TARTIŞMAYINIZ yazan Ağustos 2011 tarihli gizli bir belgede şu açıklamayı yapmıştı: “StratCap'in yapacağı şey, bir dizi jeopolitik araçla, özellikle hükümet bonoları, döviz kurları ve benzerleriyle ticaret yapmak üzere Stratfor'umuzun istihbaratını ve analizini kullanmaktır.”  

 

Srdja Popovic, CANVAS'ın – bir tür şişirilmiş COINTEL-PRO – İcra Direktörü ve temsilcisi ve Doğu Avrupa ülkelerinde rejim değişikliği ve jeopolitik muhbirlik konularında özel bir rol oynuyor,  Zbigniew Brzezinsk'in “Büyük Satranç Tahtası” isimli kitabında ana hatlarını çizdiği politikaların arkasındaki güç işlevi görüyor. Onun özgün rolü, dünya çapında aktivist hareketlerini örgütlemek, kamuoyunu yönlendirmek ve daha fazla sömürü için özelleştirilmiş topluluklar için istihbarat toplamak. Sonuç, direniş hareketlerinin ve ilgili ülkelerin iç yüzünün anlaşılması, bunların dağıtılması ve şirket topluluklarının kamu kaynaklarına ve doğal kaynaklara daha fazla el koymasıdır.

 

Occupy hareketinden Carl Gibson ve Steve Horn'un kaleme aldığı çığır açıcı bir makale,  Wikileaks'in küresel istihbarat dosyalarının sızdırılan belgelerinde görülen bağlantıları daha da ileriye götürüyor.  Yazarlar şunu ortaya koyuyorlar: “e-mail yazışmaları Popovic'in, jeopolitik olaylarla ilgili istihbaratı toplayan Austin-Teksas merkezli bir özel firma olan  Stratfor'la ve aktivistlerle,  Amerikan Petrol Enstitüsü ve Archer Daniels Midland'den, Dow Chemical, Duke Energy, Northrop Grumman, Intel ve Coca-Cola'ya kadar uzanan müşteriler için çalıştığını ortaya koyuyor.


 
Makalede şu ifadelere yer veriliyor: “[Eski Stratfor Avrasya Analisti Marko] Papic, bir e-mailde ‘Onlar... diktatörleri ve otokratik hükümetleri (yani ABD'nin sevmediklerini) devirmek için dünyanın her yerine gidiyorlar' diyor. Bu maile gelen bir karşılığa cevap olarak ise ‘Basitçe bir ülkeye gidip dükkan açıyorlar ve hükümeti alaşağı etmeye çalışıyorlar. Bunlar, düzgün kullanıldıklarında uçak gemisine sahip bir savaş grubundan daha etkilidirler' diyor.”

 

Ukrayna'daki yabancı destekli devrimin arkasındaki amacı anlamak için gerekli yanıtlara ulaşmak için, temel önemdeki başka bir ülkeya bakmak gerekiyor: Gürcistan. Zengin kaynaklara sahip, Güney Kafkasya'da stratejik bir konumda bulunan bu ülke, 2003'de Edvard Şevardnadze'ye karşı kendi Gül Devrimi'ni deneyimledi ve onun tasfiyesinin ardından ABD dostu, Ulusal Hareket Partisi adayı Mihail Sakaşvili hızlıca, bunun arkasından Ukrayna'daki Turuncu Devrim protestolarında da araçlık yapan aynı elit gruplar tarafından iktidara taşındı ve bunu kısa süre sonra bir neo-liberal politikalar dalgası izledi.

 

Şevardnadze'nin Gül Devrimi'yle devrilmesinin getirdiği başarılar, 2008'deki Güney Osetya savaşının ve politika üretimindeki yeni gerilemelerin gölgesinde kaldı. Devrim sonrası Gürcistan'ın ilk dönemlerinde halka verilen sahte umut, Saakaşvili'nin gazetecilere ve siyasi muhaliflere karşı uyguladığı aşikar insan hakları ihlalleri ve 2005'te, yeni Batı yanlısı hükümet tarafından doğrudan ortaklarına ve destekçi rejimlere – Türkiye, Azerbaycan, ABD ve Avrupa – verilen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının açılması nedeniyle hayal kırıklığına dönüştü.

 

Bir AP makelesinde söylendiği gibi, “Gürcistan, dev Rusya'nın omuz başında, İran'dan uzak olmayan bir yerde ve zengin Hazar Denizi bölgesinin büyüyen refahı için en önemli kavşak noktalarından birinin ucunda, zorlu bir noktada oturuyor. ABD destekli bir petrol boru hattı Gürcistan üzerindne çalışıyor ve Batı'nın, Rusya ve İran'ı by-pass ederek Ortadoğu petrolüne olan bağlılığını azaltmasına olanak veriyor.”

 

Azerbaycan Bakü-Tiflis-Ceyhan Limited şirketine göre, boru hattının en büyük ortakları, %30.10'luk kâr payıyla, Meksika Körfezi derin su afet donanımından sorumlu olan  British Petroleum (BP) şirketine ait ve bunu  Azerbaycan (BTC) Limited (%25), Chevron (%8.90), Statoil (%8.71) ve diğerleri takip ediyor.

 

Vladimer Papava, Johns Hopkins Üniversitesi Orta Asya-Kafkas Enstitüsü İpek Yolları Çalışma Programı'ndan çıkan bir yayınında, BTC boru hattının inşa edilme gerekçesini açıkça ortaya koyuyor ve Batı'nın, Gürcistan'da rejim değişikliği gerçekleştirilmesindeki çıkarlarını teyit ediyor:

 

Hazar petrolünün Batı'ya taşınması ve (Rusya ve İran topraklarından uzak durmak yoluyla) BTC boru hattının inşa edilmesi fikrinin ortaya çıkmasından neredeyse hemen sonra Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye, ABD'den kaydadeğer destek alan bir “ekip” kurdu.

 

Bunun, ABD'nin bölgedeki temel siyasi hedefleriyle mükemmel şekilde uyumlu olduğu kanıtlandı: bu hedefler İran'ın tecrit edilmesi, Rusya'nın bölgedeki tek kutuplu pozisyonunu yeniden kurmasının engellenmesi, Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu arttırma çabalarının teşvik edilmesi ve ABD şirketlerinin bölgede yatırım yapmasının desteklenmesiydi.


 
Bu ittifak Şevardnadze'nin devrilmesinden önce de yoldaydı ve ABD ve çokuluslu şirketlerle birlikte bizzat kendisi de dahil olmak üzere bölgedeki temel oyunclar tarafından imzalanan birkaç önemli anlaşma vardı. Ancak bunun faydalılığının doğal seyrinde gittiğini gören İstanbul Deklarasyonu'nun öteki imzacıları, BTC projesini desteklemek üzere IMF finansmanını sağlayacak uluslararası standartlara tartışmasız bir şekilde uyan bir aday yerleştirmeye ihtiyaç duyuyorlardı. Bütün bu anlaşmalar, Gül Devrimi'nin aktive edilmesi sırasında zirve noktasına ulaştı.

 

Azerbaycan BTC Limited şirketinin web sitesinde şunlar belirtiliyor: “18 Kasım 1999 günü düzenlenen AGİT'in İstanbul toplantısı sırasında, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye'nin devlet başkanları ‘Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhracat Boru Hattı aracılığıyla Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden ham petrol taşınması' hakkında anlaşmayı imzaladı. Aynı gün Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Kazakistan ve Amerika Birleşik Devletleri'nin devlet başkanları, projeye destek sunan ‘İstanbul deklarasyonu'nu imzaladı. Bu, Haydar Aliyev'in Azerbaycan için sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlamayı amaçlayan petrol stratejisinde önemli bir adımdı.”  

 

Devrim sonrası Gürcistanındaki insan hakları ihlallerindne bahsetmek gerekirse, Mart 2006'da iki kişi hayatını kaybetti. Aynı yıl Der Spiegel dergisinde yayınlanan bir makalede “tutuklamalar […] Sakaşvili'nin temizlik operasyonları kapsamında sıradan hale geldi. Toplam 4 milyonluk nüfus içinde yaklaşık 9 bin Gürcistanlı, şu anda ülkenin kapasitesinin üstüne çıkmış hapishanelerini dolduruyor ve bu tutuklulardan üçte ikisi, mahkemeyi bekler halde tutuklu bulunduruluyor” ifadeleri kullanılıyordu.

 

Bu protestolar ve tutuklamalar karşısında ABD yetkilileri sessiz kaldı. Bu ağırlıklı olarak, BTC boru hattını açılışı sırasında Saakaşvili ile yapılan anlaşmalardan ve karşılıklı kazanç sağlayacak şekilde ülkeye silah ve cephanelik satılmasından kaynaklıydı. İlave olarak ve en önemlisi, Bireysel Ortaklık Eylem Planı (IPAP) kapsamında Gürcistan'ın NATO ile yakın işbirliği içinde bir partner olarak tanınması yoldaydı ve ülkedeki insan hakları ihlallerinin ortaya çıkması, hem ABD-Avrupa askeri ittifakının imajını zedeleyecek, hem de Gürcistan yönetiminin iktidara daha da öfkeli bir şekilde tutunmasına yol açacaktı.

 

Belirtilmesi gereken temel nokta, Rusya yanlısı bir bürokrat olan Şevardnadze iktidardayken Gürcistan'ın NATO üyesi olmasının mümkün olmadığıdır. Ancak Saakaşvili yönetimi altında NATO'nun Gürcistan'daki beklentileri, Güney Osetya ve Abhazya savaşları nedeniyle ateş altına girmiştir. Yazar James Nixey, Chatham House'dan çıkan bir yayınında, “Ağustos 2008 çatışması, Gürcistan için yıkıcıydı. Can, toprak, prestij ve ABD de dahil olmak üzere Batı nezdinde güvenilirlik kaybetti. Aynı zamanda Gürcistan'ın Gül Devrimi'nden beri bir numaralı dış politika önceliğine – NATO üyeliği – ciddi bir biçimde zarar verdi” diye yazmıştır.  

 

Hem Gürcistan hem de Ukrayna'nın geleceği belirsiz, fakat şimdi dünya çapındaki insanların, milyonlarca insanın hayatının söz konusu olduğu bir jeopolitik oyunda unsurlar arasında bağlantı kurması zorunlu hale gelmiştir. Şu an Ukrayna'da yaşanan krizin tanıkları, şimdiki demokratik katılım düzeylerini gerçek anlamda değerlendirmek için diğer tayin edilmiş devletlerin, özellikle de Ukrayna'nın hatalarından öğrenmelidir.

 

Doğu Avrupa'daki bu çatışma, daha büyük bir Dünya Savaşı'nın temel taşı ve açıkça önceki yönetimlerin imalatı olup, suç doğrudan Yanukoviç yönetimine ait değildir.

 

Açıktı ki bölgede siyasi kurumları şekillendirenlerin amacı demokrasi değil, Svoboda'nın ABD ile işbirliğinde de görüldüğü gibi, siyasi bağlılıklardan bağımsız olarak siyasi ittifaklar kurmak ve böylelikle Brzezinski'nin Orta Avrupa ve Asya kaynak hegemonyası hayalini gerçeğe çevirmektir.

 

World Socialist websitesinde yayınlanan bir yazıda belirtildiği gibi, “Bu ‘demokratların' ve ‘devrimcilerin' Amerikan yapımı kökeni, salt siyasi veya ideolojik bağlılıkların ötesine gidiyor.” Ukrayna'da yalan üstüne yalan söylenmesi, neo-faşist ve oligarşik kontrolü asla meşrulaştıramaz.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com