Suriye, İsrail-Hizbullah dinamiğini değiştiriyor

Suriye, İsrail-Hizbullah dinamiğini değiştiriyor
Suriye iç savaşı, Hizbullah ve İsrail arasındaki dinamik ilişkiyi kademeli olarak değiştiriyor. Son birkaç on yıl içinde bu ilişki, konvansiyonel bir ordu ile mezhebe dayalı bir milis gücü arasındaki asimetrik çatışmadan, bir devletle neredeyse ordu denebilecek bir güç arasında, fiilen karşılıklı caydırıcılığın hâkim olduğu, devamlı bir çatışmaya doğru başkalaşım geçirdi.

 

 

Benedetta Berti

 

The Daily Star

 

 

Suriye iç savaşı, Hizbullah ve İsrail arasındaki dinamik ilişkiyi kademeli olarak değiştiriyor. Son birkaç on yıl içinde bu ilişki, konvansiyonel bir ordu ile mezhebe dayalı bir milis gücü arasındaki asimetrik çatışmadan, bir devletle neredeyse ordu denebilecek bir güç arasında, fiilen karşılıklı caydırıcılığın hâkim olduğu, devamlı bir çatışmaya doğru başkalaşım geçirdi. Şimdi Hizbullah'ın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejimini kanlı iç savaşta desteklemesiyle, Lübnanlı Şii örgüt enerjisini Suriye cephesine odakladı.

 

İsrail, kendisi bakımından, Suriye'ye doğrudan müdahale etmekten kaçınarak kuzey komşularıyla sakin bir cepheyi korumayı amaçlayan, minimalist bir politika geliştirdi. Bu politika aynı zamanda –Suriye içindeki Hizbullah hedeflerine gerçekleştirilen, sahiplenilmemiş bir dizi hava saldırısının teyit ettiği gibi– aktif bir bileşeni de içeriyordu: İsrail, Hizbullah'a gelişmiş silah transferlerini durdurmak için müdahale etme isteğini ortaya koyarak, hem Hizbullah hem de Esad rejimine karşı açık bir kırmızıçizgi koydu.

 

Kuruluşundan beri Hizbullah'ın temel amacı, İsrail silahlı kuvvetlerinin Lübnan'daki varlığını püskürtmek yoluyla İsrail'le karşı karşıya gelmek oldu; daha geniş ideolojik tutkusu ise Filistin'in kurtuluşu için savaşmaktı. Lübnan İç Savaşı'nın bitiminin ardından, İsrail'le Hizbullah arasındaki çarpışmanın modeli, açık savaştan, özellikle İsrail işgali altındaki “güvenlik bölgesine” odaklanmış daha sınırlı çatışmaya doğru kaydı.

 

1990'lardaki iki tırmanıştan sonra angajman kuralları, 1996 yılında varılan, karşılıklı sınırlama temelli, imzalanmamış bir anlaşma üzerinden daha da fazla kurumsallaştı. Bu anlaşma, “Temmuz Savaşı” ile 2006 yazında ani denebilecek bir şekilde sona erdi. Bu savaş,  başlangıçtaki hesap hatasının muhtemel bir sonucu olmakla birlikte, angajman kurallarında bir kopuşu ifade ediyordu: İsrail, caydırıcılığında erozyon olarak gördüğü şeyi, yanıtı tırmandırarak ve geniş bir askeri operasyona girişerek değiştirmeye karar verdi. Bu savaşın sonundan beri, Hizbullah ve İsrail arasındaki ilişkilere karşılıklı caydırıcılık hâkim.

 

Her iki taraf da bir sonraki çatışma safhasının daha yıkıcı ve yoğun olmasının çok muhtemel olduğunun bilincinde olarak, tırmanışları önlemede ve gerilimleri dindirmede ortak çıkarının olduğunu gösterdi, ancak eş zamanlı olarak askeri düzeyde, bir sonraki çatışma safhasına sessizce hazırlandı.

 

Suriye iç savaşının başlamasıyla bile Hizbullah ve İsrail arasındaki angajman parametreleri, doğrudan bir sınır çatışmasından veya Lübnan'ın içine saldırmaktan kaçınmak bakımından büyük bir değişiklik göstermedi. İsrail, Hizbullah'a yönelik operasyonların menzilini ve kapsamını sadece Suriye'den Hizbullah'a yapılan gelişmiş silah transferlerini önleme operasyonlarıyla sınırlı tutarak, Güney Lübnan'daki “Mavi Hat” boyunca oyunun kurallarının değişmeden kalmasının çıkarına olduğunu gösterdi. İsrail'in de Hizbullah'ın da bu tür saldırıların gerçekleştiğini kabul etmemesi, tarafların mevcut çerçeveye bağlı kalmakta çıkarı olduğunu daha da fazla teyit etti.

 

Ancak 24 Şubat günü İsrail'in Lübnan içindeki Hizbullah hedeflerine düzenlediği aktarılan saldırı, önceden oluşturulan kurallardan ilk açık uzaklaşma anlamına geliyordu. Gerçi operasyonun kendisi, çatışmayı tırmandırma isteğinin göstergesi anlamına gelmek zorunda değildi. Daha ziyade operasyona, Hizbullah'ın Suriye'ye olan derin askeri müdahalesinin ve Lübnan'daki yerel Selefi-cihadçı hasımlarıyla büyüyen meşguliyetinin, onu sınırlı bir İsrail saldırısına güçlü bir şekilde karşı koymaktan alıkoyacağı algısı yön vermişti.

 

Ancak bu, İsrail için riskli bir hareketti. Her ne kadar Hizbullah başlangıçta saldırının meydana geldiğini inkâr etse de, sonradan tonunu değiştirdi ve misilleme sözü verdi. Ve geride kalan iki ay boyunca İsrail'e karşı, aralarında bir roket saldırısı, İsrail sınırına bir patlayıcı cihaz yerleştirme girişimi ve son olarak 18 Mart'ta gerekleşen ve dört İsrail askerinin yaralanmasına neden olan, başarılı bir bomba bırakma eylemi de dahil olmak üzere, muhtemelen Hizbullah tarafından örgütlenmiş olan bir dizi saldırı gerçekleştirildi.

 

Bu saldırıların hepsi Suriye'deki Golan Tepeleri'nden geldi ve her ne kadar Hizbullah bu operasyonlardan hiçbirini resmen üstlenmediyse de, İsrail silahlı kuvvetleri, grubu potansiyel suçlu olarak gösterdi – bu, önceki karşılıklı inkâr yolunda da bir değişim anlamına geliyordu. Hizbullah, İsrail'i Golan üzerinden hedef alarak İsrail'in Suriye'ye daha fazla müdahale etmesine karşı ikazda bulunmuş olabilir. İsrail ise 18 Mart saldırısına yanıt olarak Golan'da Suriye ordusunu hedef aldı ve Şam'ı, Suriye topraklarından hareketle silahlı saldırıların gerçekleştirilmesine izin vermemesi için uyardı. Ancak hem saldırının hem de İsrail'in yanıtının sınırlı niteliği, tarafların ikisinin de kasıtlı olarak çatışmayı tırmandırmaya çalışmadığını gösteriyordu.

 

Bu saldırılara ilave olarak 14 Mart'ta Şebaa Çiftlikleri bölgesinde yol kenarına bırakılmış bir bomba da infilak etti. Saldırı, eğer İsrail ordusunun şüphelendiği gibi Hizbullah tarafından gerçekleştirildiyse, Hizbullah'ın 24 Şubat'taki İsrail saldırısına yanıt verme isteğinin ve bunu yaparak da 2006 sonrası angajman kurallarını daha da fazla aşındırma isteğinin güçlü bir göstergesi anlamına gelecektir. Nitekim Temmuz 2006 savaşından bu yana Şebaa Çiftlikleri'ne hiçbir saldırı gerçekleştirilmemişti.

 

Şu anda durum son derece kırılgan ve yeni bir tam kapsamlı savaşı önleme konusunda ortak çıkarları olsa da, hem İsrail hem de Hizbullah'ın –ironik bir şekilde, karşılıklı caydırıcılığı restore etmeyi amaçlaması muhtemel olan– kısasa kısas saldırıları, tersine her iki tarafı istenmeyen yeni bir tırmanışa doğru yaklaştırıyor.

 

Benedetta Berti, Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nde araştırma görevlisi, Tel Aviv Üniversitesi'nde öğretim görevlisi ve “Armed Political Organizations” [“Silahlı Siyasi Örgütler”] kitabının yazarıdır. Bu makale ilk kez, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı tarafından çıkarılan online bir dergi olan Sada'da (www.carnegieendowment.org/sada) yayınlanmıştır.

 

medyasafak.com