Suriye savaşı: IŞİD’in şimdiye kadarki en başarılı yatırımı

Suriye savaşı: IŞİD’in şimdiye kadarki en başarılı yatırımı
El Ahbar’a konuşan bir cihadçı kaynağa göre Bağdadi, “dost bir Sünni Müslüman ülkeden Suriye’ye girmek için teşvik edici sinyaller ve bu amaç doğrultusunda mali destek sözü” aldı. Her ne kadar kaynak bu ülkenin adını vermese de, Suudi Arabistan mı yoksa Katar mı olduğu sorulduğu zaman “bu ikisinden biri” yanıtını verdi.

 

 

Suhayb Ancarini

 

 

El Ahbar

 

 

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak bilinen örgüt, şüphesiz Suriye çatışmasından en fazla kazanç sağlayanlar arasındadır. İlk bakışta sahip olunabilecek izlenimin aksine, IŞİD Suriye'de hemen hemen hiçbir şey kaybetmedi. Her ne kadar radikal İslamcı örgütten pek çok kişi orada öldürülmüş olsa da ve IŞİD Suriye'de – ücretler, silahlar ve cephanelik için – devasa miktarda para harcamış olsa da, bütün olgular Suriye'deki savaşın IŞİD için başarılı bir yatırım olduğunu, El Kaide'den kopmuş olan bu örgütün maliyesini yeniden dengelemesine, savaş kapasitelerini arttırmasına ve saflarını giderek daha fazla sayıda “mücahitle” doldurmasına yardımcı olduğunu gösteriyor.

 

2006 yılı, cihadçı sahnesinde bir dönüm noktasıydı. O yılın Haziran ayında, küresel “cihadın” en önde gelen liderlerinden biri olan Ebu Musab el-Zerkavi (Ahmed Fadıl el-Halayle) öldürüldü.

 

Aralık 2005'te Zerkavi, bütün silahlı Sünni grupların tek bayrak altında, sözde “Mücahidin Şura Konseyi” altında birleşmesi çağrısı yapmıştı. Zerkavi, konseyin fahri lideri konumundaydı, gerçek lideri ise daha ileride Ebu Ömer el Bağdadi olarak bilinecek olan  Ebu Abdullah Reşid el-Bağdadi (1959 doğumlu Hamid Davud Muhammed Halil el-Zavi) idi. Konsey, Muzaffer Fırka Ordusu, Ensar el-Tevhid Tugayları, İslami Cihad Tugayları, El-Gureba Tugayları, El-Ahval Tugayları ve Ceyş-i Ehlel Sünne vel-Cemaah'dan oluşuyordu.

 

15 Ekim 2006 günü, Irak Mücahidin Şura Konseyi, Cund el-Sahabe ve Mezopotamya El Kaidesi'nin birleşmesiyle Irak İslam Devleti'nin (IİD) kurulduğu ilan edildi. IİD Bakuba'yı “başkenti” olarak görürken, Ebu Ömer el-Bağdadi de “devletin” emiri ilan edildi.

 

Bağdadi, yahut Zavi, geçmişte Irak güvenlik güçleri içinde çalışmış, 1985 yılında ise Selefi ideolojiyi benimsemesi sonrasında buradan ayrılmış ve Selefi ideolojinin en önde gelen savunucularından biri haline gelmişti. 2010 yılında, “Irak İslam Devleti Şeriat Komisyonları Bakanlığı”, Bağdadi'nin öldüğü haberini verdi. Ardından Mücahidin Şura Konseyi, Ebu Bekir el-Bağdadi'yi onun halefi ve IİD'nin emiri ilan etti.

 

 

Suriye'ye doğru

 

Bağdadi kendisini, kötü haldeki bir örgütün başına buldu. Dış finansman kaynakları kurumuş, “terörle savaş” küresel bir öncelik haline gelmiş, bunların da IİD'nin silahlanması ve istihdam çabaları üzerinde olumsuz etkileri olmuştu. Bu açıdan Suriye krizi, durumu iyileştirmek için iyi bir fırsat işlevi gördü. Nitekim kaos çoğu zaman, cihadçılar için verimli bir zemin sağlar.

 

Radikal grup, bölgedeki istihbarat servisleriyle olan bağlantılar da dahil olmak üzere, iyi bağlantılara sahipti. El Ahbar'a konuşan bir cihadçı kaynağa göre Bağdadi, “dost bir Sünni Müslüman ülkeden Suriye'ye girmek için teşvik edici sinyaller ve bu amaç doğrultusunda mali destek sözü” aldı. Her ne kadar kaynak bu ülkenin adını vermese de, Suudi Arabistan mı yoksa Katar mı olduğu sorulduğu zaman “bu ikisinden biri” yanıtını verdi.

 

Kaynak, Suriye'ye gitmenin Bağdadi'nin fikri olduğunu ekledi ve “[Bağdadi] bunu kutlu bir adım olarak gören Zevahiri'ye (El Kaide liderine) danıştı” dedi. Bağdadi başlangıçta, “en azndan mücahitler daha güçlü hale gelinceye kadar” Suriye'ye dikkat çekmeden girme konusunda bölgesel destekçileriyle anlaştı. Bu nedenle Bağdadi, (şu anda bilindiği üzere) El Nusra Cephesi'nin kurulmasında temel bir rol oynadı.

 

 

Culani ve Bağdadi arasındaki çatışma

 

9 Nisan 2013 günü Bağdadi, artık meşhur olan açıklamasını yapıp El Nusra Cephesi'nin lağvedilerek IİD'ye katıldığını ve grubun artık IŞİD adını taşıdığını ilan ettiği zaman, “kül halindeki kor” alevlendi.

 

Cihadçı kaynağa göre Bağdadi ile El Nusra lideri Ebu Muhammed Culani arasındaki ayrışma “tamamen ideolojik” idi. Kaynak, Bağdadi'nin yaklaşımının Culani'nin yaklaşmından radikal derecede farklı olduğunu söyledi. Söylediğine göre o, öncelikle hemen bir İslam devletini ilan etmek, nihai otorite olacak bir emir yerleştirmek ve kontrolü altındaki bölgeler için hem Suriyeli hem de Suriyeli olmayan valiler atamak gerektiğini düşünüyordu. Bağdadi, öteki İslami gruplar tarafından kurulan Şeriat Komisyonu'nu tanımadı, zira o sadece IŞİD'in kanunlarının geçerli olduğunu ve tüm öteki İslami grupların IŞİD'e biat etmesi gerektiğini, aksi halde Allah'ın otoritesine karşı gelmiş kabul edileceklerini düşünüyordu.

   

Dahası Bağdadi, kendisine biat etmiş olan gruplar dışında kimseyle askeri işbirliğini kabul etmedi ve camilerde yerel din adamlarının değil, sadece IŞİD vaizlerinin vaaz vermesi gerektiğine inandı. İlave olarak bütün savaş ganimetlerinin ve gelirlerin sadece IŞİD'in kasasına gitmesini istiyordu.

 

Öte yandan başka bir cihadçı kaynak, bu anlaşmazlığın çatışma için yalnızca dolaylı bir sebep olduğunu söyledi. “Culani ve Bağdadi, El-Nusra'nın izlediği stratejiler konusunda anlaşıyordu. Her ne kadar Bağdadi onlar tarafından tam olarak ikna edilmemişse de, geçici olarak bu stratejileri benimsemeyi kabul etti ve Culani'nin, Suriye halkından daha fazla kabul görecekleri yönündeki iddialarına razı geldi ” şeklinde konuşan kaynak, arkasından şunları ekledi: “ihtilafın gerçek nedeni, destekçilerin doğrudan Culani'yle muhatap olmaya başlaması ve Emir Bağdadi'ye giden finansmanların kesilmesiydi.”

 

Kaynak, “Culani dinine ve emirine ihanet etti” iddiasında bulundu.

 

Bağdadi'nin açıklamasından kısa süre sonra IŞİD Suriye'de güçlü bir şekilde ortaya çıktı, açık merkezler kurdu ve çok fazla savaşmadan geniş bölgeleri zaptetti; bunun için de El Nusra saflarından IŞİD'e geçmiş yerel savaşçılardan yararlandı. Bazıları, içlerinden çoğu Suriyeli olmayan yabancı cihadçılar olmak üzere, El Nusra savaşçılarının yaklaşık yüzde 65'inin IŞİD safına geçtiğini tahmin ediyor.  Ebu el-Esir el-Absi liderliğindeki Mücahidin Şura Konseyi ve Ömer el-Şişani liderliğindeki Muhacirin ve Ensar Ordusu gibi, bir bütün halinde IŞİD'e katılan müfrezeler de oldu. 

 

IŞİD ve El Nusra arasındaki ihtilafın kapsamı büyüyüp El Kaide'nin kendisini de içine çekti ve El Kaide, El Nusra'nın yanında yer aldı. Kavga, İslami Cephe'nin ve Suriye'deki öteki silahlı grupların çoğunun IŞİD'e karşı El Nusra'nın yanında yer aldığı bir cihadçı “iç savaşına” dönüştü.

 

 

IŞİD'in kazanımları

 

IŞİD, Suriye müdahalesi üzerinden büyük kazanımlar elde etti; Biladüşşam'da cihad hedefiyle cezbedilmiş Suriyelilerden ve yabancılardan oluşan binlerce “mücahidi” istihdam etti. Grup aynı zamanda petrol sahalarını kontrol ederek çok kârlı finansman kaynaklarına el koyabildi (bunların kontrolü, cihadçı iç savaşının arkasındaki en önemli faktörlerden biri olarak görülüyor).

 

IŞİD şu anda pek çok petrol sahasını kontrolü altında tutuyor ve başka sahalar için de savaşıyor. El Nusra kaynaklarına göre Rakka'nın güneyindeki bir petrol kuyusu günde 1,3 milyon dolara varan gelir getirirken, Zamle, El-Tabaka ve Kuniko gib, Rakka dolaylarındaki diğer sahalar günde 500 bin dolar getiriyor. Buna Cezel ve Şair petrol sahaları ile El-Cefra'dan (petrol ve doğalgaz) gelen bilinmeyen gelirleri de eklemek gerekiyor.

 

IŞİD aynı zamanda yerel sakinler ve gazeteciler de dahil olmak üzere binlerce kişinin kaçırılmasından ve fidye istenmesinden, arkeolojik alanlar ve fabrikalar dahil pek çok yerin soyulmasından ve yağmalanmasından da kazanç elde ediyor. IŞİD örneğin Halep'teki büyük fabrikaların kontrolünü ele geçirdi ve buna hükümet mülkiyetindeki demiryolu ve kablo fabrikası, bir akü fabrikası ve bir traktör fabrikası da dahil. Bazı vakalarda IŞİD, ekipmanları ve makineleri parçalarına ayırıp sattı. El Nusra kaynakları, bunlardan gelen gelirin ayda 1 milyon dolar olduğunu söylüyor.

 

İlave olarak IŞİD, doğu bölgelerindeki tahıl ve pamuk üretiminin de kontrolünü ele egeçirdi. Bir örnek olarak El Nusra, IŞİD'in en önde gelen figürlerinden olan Amir el-Rafdan'ı, sadece Deyrüzzor'da 5 milyon dolar değerinde pamuk çalmakla suçluyor. Diğer yandan El Nusra kaynakları, IŞİD'in El-Haseke bölgesindeki Alia tahıl silolarından 25 milyon dolardan fazla gelir elde ettiğini söylüyor.

 

Suriye'deki çatışma ayrıca IŞİD'in hem savaşta elde edilen silahlardan, hem de her zaman herkese silah satmak isteyen silah tüccarlarından doğrudan doğruya satın alınan silahlardan oluşan geniş bir cephaneliğe sahip olmasına olanak verdi.

 

 

Ebu Bekir el-Bağdadi

 

Gerçek ismi İbrahim bin Avad bin İbrahim el-Bedri. 1971 yılında Irak-Samarra'da doğdu. Kullandığı müstear isimler arasında el-Karrar ve Abu Duaa da bulunuyor. Bağdat İslam Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede master ve doktora dereceleri aldı. Gücünün kaynaklarından biri, Budabri aşiretinden olmasından geliyor.

 

Aralık 2012'de bir Irak İçişleri Bakanlığı yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre Bağdadi daha önce Basra'daki Bukka hapishanesinde tutuklu bulundu. Bağdadi, aralarında Ceyş-i Ehlel Sünne vel- Cemaah'nın da bulunduğu çok sayıda cihadçı grubun kurucuları arasında yer aldı. Daha sonra Mücahidin Şura Konseyi üyeliğine atandı ve Irak İslam Devleti'nin kurucusu Ebu Ömer el Bağdadi'ye yakındı; 16 Mayıs 2010 tarihinde Ömer'in ölümü üzerine kendisinin yerini aldı.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com