Irak’ta Şii Merciliğinin siyasi rolü ve IŞİD’e karşı verilen fetva

Irak’ta Şii Merciliğinin siyasi rolü ve IŞİD’e karşı verilen fetva
Ayetullah Sistani'nin Irak'taki cihad fetvası mezhep savaşı anlamına mı geliyor? Şia Merciliğinin Ehl-i Sünnet halkları lehinde tarih boyunca işgalcilere karşı verdikleri fetvalar... Dr. Ziya Abbas'tan önemli bir analiz...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yakınçağ Irak tarihinde Şii Mercilerinin bugün IŞİD'e karşı cihat fetvası gibi bazı örnekler görmek mümkündür. Nitekim Şii Mercileri 1911 yılında İtalyanların Trablus Garp işgaline karşı verdiği fetvada tüm Müslümanların işgal bitene kadar cihat zorunluluğunu dile getirmiştir. Başta Merciler olmak üzere tüm ileri gelen Şii uleması, İtalya'ya karşı cihat fetvaları yayınlamışlardır. Şii Merciliği Trablus Garp'ta İtalyanlara karşı büyük bir kampanya yürütmüş ve savaşa gitmek isteyen gönüllüleri organize etmiştir. İngiliz ve Irak kaynakları bu fetvaların ülke içinde oldukça büyük etki yarattığı konusunda hem fikirdirler. Cihat fetvalarından etkilenen toplum, Şii mercilerinin başını çektiği mitingler ve gösteriler düzenleyerek İtalya'ya karşı savaş için bağış toplamaya başlamışlar ve Libya'yı savunmak için komiteler kurmuşlardır. Fetvaların etkisi özellikle Bağdat, Kazımeyn, Samarra ve Hille gibi Şiiler ile Sünnilerin yakından temas ettiği karma şehirlerde güçlü olmuştur.

 

Ekim 1911'de İngilizler ile Rusların İran'ı güney ve kuzeyden işgal etmeye başlaması ile birlikte Irak'taki Şii Mercileri acilen “İslam diyarını” savunmak için harekete geçmek üzere “Müslümanları, can ve mallarını feda etmeye” çağıran bir cihat fetvası yayınlamıştır. Özellikle Büyük Merci Muhammed Kazım El-Horasani'nin kendisi İran'a gidecek birliklere önderlik etmeyi planladığı haberlerinin yayılması Şii toplumun büyük çoğunluğunu harekete geçirmiştir. Kabile şeyhleri, bu girişime var güçleriyle destek verme sözünde bulunmuşlardır. Gerçekten de silahlar toplanıp ağırlıklı olarak kabile bireylerinden oluşan gönüllü askerler toplandı ve cihat için harekete geçmek üzere tüm hazırlıklar tamamlandı. Ancak el-Horasanî'nin aniden vefatı seferin iptal edilmesine neden olmuştur.

 

I. Dünya Savaşı'nda İngilizler 1 Kasım 1914 tarihinde Irak'ın Fau kıyılarına çıkarma yapmaya başlamıştır. Şeyhülislam Hayri Efendi 7 Kasım 1914 tarihinde düşmanlara karşı tüm Müslümanları cihada çağıran bir fetva vermiştir. İngiliz işgalinin ilk günlerinden itibaren büyük Şii mercileri, işgale karşı mücadele etmekle Osmanlı Devleti'ni destekleme konusunda cihat fetvaları yayınlamışlardır. Şii mercileri, şehirlerdeki insanlarla aşiret üyelerini savaşa hazırlamaya başlamış, onları cihada çağırmış ve gönüllüleri organize ederek savaş meydanlarında mücahitleri yönetmişlerdir. Bu mücadele, önemli bir tecrübe olmakla birlikte 1918'de Necef Ayaklanması ile 1920 yılındaki büyük ayaklanmanın yaşandığı iki büyük silahlı mücadeleyi de beraberinde getirmiştir. Ancak bu tecrübeyi diğerlerinden farklı kılan Osmanlı Devleti'nin ilan ettiği cihat çerçevesinde olduğundan mücadelenin entelektüel ve siyasi anlam taşımasıydı.

 

Şii mercilerin fetvaları Irak genelinde büyük ölçüde halk kitlelerinden yanıt bulmuş, çok sayıda vatandaş, mücahitlere katılmıştır. Bu durum, toplumun hissiyatını yansıtan, cihat harekâtının tek lideri ve olayları büyük ölçüde yönlendiren Şii Mercilerinin Irak halkı üzerinde ne kadar etkili olduklarını gösteriyordu. Cihat harekâtı sadece Şii Merciliğinin kurumsal yanı olan Havza'nın merkezi sayılan Kerbela ve Necef'te başlamamış, aynı zamanda Şiilerin yoğun olduğu tüm Irak şehirlerinde patlak vermişti.

 

1970'li yılların başında Molla Mustafa Barzani'nin isyanını bastırmak için Baas yönetimi Şii Mercileri Kürtlere karşı savaşmak ve onların katledilmesinin meşru kılınmasını sağlayan fetva vermeleri için baskı yapmıştır. Baas yönetiminin bu fetvanın oldukça büyük etki yaratacağının bilincinde olduğundan dolayı Şii mercilere baskı yapmıştır. Ancak Şii merciler, Kürtler vatandaşımız ve bizim gibi Müslümanlar dolayısıyla bunlara karşı en ufak tutum kesinlikle yasaktır şeklinde fetva vererek Baas yönetimini karşısına almıştır ve söz konusu yönetim 2003'de devrilene kadar Şii mercilerini birer tehdit ve düşman olarak algılamıştır.

 

Yukarıdaki tarihsel bilgilerden de anlaşılacağı üzere Irak'ta Şii mercilerinin cihat fetvası ilk değil. Bu fetvayı “Sünnilere karşı savaş” ilanı şeklinde algılamak büyük bir yanlıştır. İşin aslına bakacak olursak Seyyid Sistanî savunma amaçlı Cihad çağrısında bulunmuştur. Ve söz konusu bu çağrı çok ciddi siyasî bir hamledir. Seyyid Sistanî benzeri bir hamleyi, 2004 yılının Ağustos'unda Seyyid Mukteda Sadr'ın yürüttüğü mücadeleyi bahane ederek Necef'e kadar girip Şiilerin refleksini denemeye kalkışan ABD'ye karşı da yapmıştır. "Herkes Necef'i savunsun ve Necef'e yürüsün” diyen Sistanî'nin çağrısına binaen yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle 11 milyon kişi Necef'e yürümüştü. Bunların arasında çocuklar da vardı. Bugün IŞİD'e karşı verilen fetvanın mahiyetini de bu paralelde değerlendirmek lazımdır.

 

IŞİD gibi ülkeyi bu derecede tehdit eden bir oluşuma karşı mücadelenin zaferle sonuçlanması için iktidarda kim olursa olsun bu fetvadan en iyi şeklide yararlanacaktır. Bununla birlikte Sünni olan Irak meclis başkanı Usame el-Nuceyfî'nin de bu fetvayı, belli hassasiyetler dikkate alınma koşuluyla olumlu karşıladığı görülmektedir. Unutmamak gerekir ki, Şii mercilerinin yanı sıra Irak'ta önemli ölçüde Sünni din adamı da cihat fetvası niteliğinde görüş bildirerek IŞİD'e karşı mücadele vermenin bir dini vecibe oluğunu vurgulamıştır. Bunların başında Irak Sünni Vakfı, Basra'daki Sünni Irak Âlimler Heyeti gibi oluşumların yanı sıra Arap dünyasının ileri gelen Sünni din adamları ve aynı zamanda Iraklı olan Ahmet el-Kubeysî gibi önemli isimler de yer almaktadır. Kaldı ki, Şii mercileri ülkenin toprak bütünlüğü, vatanı ve Irak halkını savunmak için çıkardıkları bu fetvada ayrım gözetmeksizin Irak'ın tüm etnik ve dini kesimlerinin bu fetvaya uymaları ve birbirini savunmaları gerektiğini vurgulamıştır. Fetvada ayrıca, halkla IŞİD veya terör örgütlerini birbirinden ayırmak gerektiği ve çatışmalarda sivillerin can ve mal güvenliklerinin korunmasına özen gösterilmesi istenmiştir. Özetle Şii merciliğinin Irak'taki gelişmeleri yakından takip ettiği, siyasete müdahil olmadan yumuşak güçle sorunları çözmeye çalıştığı ve milletin bekasını tehdit eden tehlikeler söz konusu olduğunda tüm imkânlarını seferber ettiği söylenebilir. Kısacası, Şii merciler geçmişte olduğu gibi Irak'ın emniyet supabı konumunda olmuştur ve bugün de o rolü üstlenmektedir.

 

 

Dr. Ziya Abbas

 

 

intizar.web.tr