IŞİD ve Körfez İşbirliği Konseyi: Nasıl bir stratejik ittifak?

IŞİD ve Körfez İşbirliği Konseyi: Nasıl bir stratejik ittifak?
Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri uzun süreden beri, Ortadoğu’da ve ötesinde faaliyet yürüten aşırıcı grupları doğrudan ve dolaylı, örtülü ve açık şekilde, sözle ve eylemle destekledi. Bu grupların arasında Taliban, El Kaide ve El Kaide’nin en son tecessümü olan Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) de bulunuyor.

 

 

Ranni Amiri

 

 

Counterpunch.org

 

 

 

“İnanın bana, büyücünün büyüsü kendisine dönecek.”

 

– Seyyid Hasan Nasrallah, isim vermeden Körfez ülkelerinin Irak krizindeki rolünden bahsederken

 

 

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri uzun süreden beri, Ortadoğu'da ve ötesinde faaliyet yürüten aşırıcı grupları doğrudan ve dolaylı, örtülü ve açık şekilde, sözle ve eylemle destekledi. Bu grupların arasında Taliban, El Kaide ve El Kaide'nin en son tecessümü olan Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) de bulunuyor.

 

KİK olarak bilinen, altı ülkeden oluşan ekonomik ve siyasi bloğun, Suriye iç savaşında yer alan tekfirci örgütlerin desteklenmesi açısından başını Suudi Arabistan ve Katar çekiyor. Şimdi bu tayfanın en öne çıkan unsuru, adına uygun bir şekilde, Musul ve yakınlarındaki şehirleri ele geçirmek suretiyle Irak sahnesine geçti.

 

Öngörülebilir bir şekilde Suudi Arabistan ve Katar, neredeyse aynı denebilecek açıklamalar yayınlayarak, IŞİD'in gerçekleştirdiği ve içinde mezhepçi katliamların, yargısız infazların, kilise ve camilerin yıkılmasının, kafa kesmelerin, bombalı araç ve intihar saldırıların da bulunduğu kıyımlardan ötürü Irak Başbakanı Nuri el Maliki'yi suçladı. 

 

Şüphesiz Maliki, görevde olduğu süre zarfında uyumlu, kapsayıcı bir koalisyon hükümeti kurma konusunda beceriksiz kalmıştır. Her ne kadar Saddam dönemindeki Baasçı yönetimin hala hafızalarda taze olan korkunçlukları nedeniyle bunun kısmen mazur görülebilir olduğu düşünülebilirse de, sosyal desteklerin yokluğu ve kemikleşmiş, her yere nüfuz etmiş yolsuzluk, ülkenin işgal sonrasında ilerlemesine kayda değer düzeyde köstek olmuştur.

 

Bununla birlikte, IŞİD'in Musul'a gerçekleştirdiği, iyi silahlanmış, iyi finanse edilmiş ve koordine edilmiş saldırısı bununla açıklanamaz. Sınırlı savaşçıları ile Irak'ın ikinci büyük şehrini ele geçirmeleri, daha ziyade sahip oldukları destekle olmuştur; bu desteği veren ise, yabancı işgalciler ve onların getirdiği dini yasalar nedeniyle yaşadıkları yerden itilen sıradan Sünniler değil, ortak bir vizyonu paylaşan bölgesel güçlerdir: özel olarak Maliki yönetiminin, daha genel olarak da Irak'taki Şii çoğunluklu yönetimin devrilmesi. Eski Devlet Başkanı Yardımcısı İzzet İbrahim el-Duri'nin Yeni Baas Partisi ve onunla ilişkili Nakşabendi Ordusu gibi oportünist Saddamcı partilerin sunduğu taktik destek de önemsiz değildir.

 

Maliki'nin yönetiminin yozluğu ve işlevsizliğinin yanında, bazı Körfez ülkeleri Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra (ki Kuveyt'i işgal etmiş olmasına rağmen halk tarafından seçilen herhangi bir lidere kesinlikle tercih edilirdi) işlerin değişiminden, özellikle de Maliki'nin İran'la olan yakın ilişkilerinden memnuniyetsiz oldu.

 

Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri, IŞİD, El Nusra Cephesi ve öteki gruplardan militanların kendi sınırlarından uzakta faaliyet yürüttüklerini görmekten memnunlar, ancak yarattıkları Frankenstein'ların, fırsat verilmesi halinde bir anda kendilerine döneceğinin de gayet farkındalar. Bu yüzden bu cihadçı gruplar belli bir mesafede tutuluyor, intikam saldırıları için kullanılıyor ve gruplar, Lübnan'da, Suriye'de ve Irak'ta finansörlerinin mezhep savaşını yürütüyor. Fakat erken gelişmeler şimdiden IŞİD-KİK ittifakının kaçınılmaz olarak getireceği, hem Kral Abdullah'ı hem de Katar Emiri'ni sıkıntıya sokan sonuçlara işaret ediyor. Gerçekten de, kısa süre önce Hasan Nasrallah'ın söylediği gibi, büyücünün büyüsü kendisine dönebilir.

 

Her ne kadar umulan şey Maliki hükümetinin düşmesi ve İran'la olan dostane ilişkilerin bozulması olsa da, IŞİD gibi grupların ortaya koyduğu tehdidin anlaşılması ancak, ortak bir düşmana sahip oldukları için Amerika Birleşik Devletleri ve İran arasında bir yakınlaşmaya sebep olabilir. ABD ve İran kuvvetlerinin ortak askeri eyleme girişebileceği düşüncesi hayal mahsulüdür, ancak medyanın bundan bahsetmesi bile Doha ve Riyad'da (ve de Tel Aviv'de) şok dalgaları yayıyor olmalıdır. İlave olarak Birleşik Krallık şimdiden, Tahran'daki büyükelçiliğinin sınırlı bir personelle yeniden açılacağını ilan etmiştir.

 

IŞİD'in yabani, gaddar davranışları gözle görülür hale geldikten sonra – ki bu olacaktır – sahip oldukları desteğin aldatıcı olduğu ortaya çıkacaktır, zira Sünni Arap aşiretler kendilerine karşı dönecektir. Öte yandan Sünniler muhtemelen Maliki'den anlamlı siyasi tavizler isteyecek, Maliki de uzlaşı için fırsattan yararlanabilecektir. Sünni ve Şii Iraklılar arasında böyle bir işbirliği, ülkenin bölünüp çökmesini planlayanlar için lanetli bir sonuç olacak ve hem IŞİD'e hem de KİK'e dersini verecektir.

 

 

medyasafak.com