Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (36)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (36)
"Müslim sahih nasslarda olduğu gibi rivayeti nakletmiş, kendisinden sonra ilgili hadisle oynanmıştır. İşte çağdaş Vehhabilerin tutunduğu manen rivayet budur. İşaret ettiğimiz gibi rivayetteki zayıflığı gösteren noktalar bulunmaktadır."

 

 

-Rahman Rahim Allah'ın Adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salât ve selam Allah'ın sadık elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine, seçkin değerli sahabelerine olsun.

 

Değerli Kevser TV izleyenleri sizleri selamların en güzeliyle selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun. “Utruhetü'l-Mehdeviyye” programının yeni bir bölümünde, “Sened ve delalet açısından Sekaleyn hadisi” konusunun otuz altıncı kısmında sizlerle birlikteyiz. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

 

- Hoş bulduk.

 

- Efendim başlangıçta şunu söyleyeyim. Sizler son iki programda bazı delillere değindiniz. Acaba Sekaleyn hadisinin “Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünün sahihliğini ispatlayan başka deliller ve kanıtlar bulunmakta mıdır?

   

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olanın Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

İbn Teymiyye ve bağlılarının, Sekaleyn hadisinin “Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünün sahih bir isnad zinciriyle aktarılmadığını ispatlamaya yönelik tamahkâr çalışmaları bulunmaktadır. Allah-u Teâlâ'ya hamdüsenalar olsun ki önceki iki programda ve diğer programlarda detaylı bir şekilde, durumun sunulduğu gibi olmadığını, Müslüman bilginler arasında hakkında ittifak bulunan Sekaleyn hadisinin özünü, ana eksenini ve hulasasını oluşturan ilgili bölümün sahihliğini gösteren başka kanalların olduğunu ispatlamıştık. Önceki programda konuyla ilgili Taberanî'nin el-Mucemü'l-Kebir'inde işaret edilen iki kanalın mevcudiyetini dile getirdiğimiz hatırlanacaktır. Ayrıca iki kanalın da sahih, hatta üst düzeyde bir sahihliğe sahip olduğunu da belirtmiştik. İki senedin ravilerinin sika oluşu hakkında cerh ve tadil sahasının bilginleri arasında görüş ayrılığı yoktur. İki isnad zincirinin ortak bazı ravileri içerdiği gibi kendilerine özgü ravilerinin olduğunu da açıklamıştık. Ancak bu programda Taberanî'de geçen aynı isnad zinciriyle varid olan bu haberin başka eserlerde de geçtiğine işaret etmek istiyorum. Rivayet Zeyd b. Erkam'dandır. O şöyle diyor: Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: Ben size iki ağır emanet bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve itretim Ehl-i Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır.[1]

 

Bu rivayetin metni Ebu Yusuf el-Fesevî'nin (h. 277) el-Marifetü ve't-Tarih adlı eserinde de geçmektedir.

 

Rivayet şöyledir: Bize Yahya (Fesevî'nin şeyhidir, seyyid) rivayet etti ve dedi ki bize Cerir'in Hasan b. Ubeydullah'tan, onun Ebu'd-Duha'dan, onun da Zeyd İbn Erkam'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: Ben aranızda tutundukça asla sapmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve itretim Ehl-i Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır.[2]

 

Bu isnad zincirinde bulunan Cerir, Hasan b. Ubeydullah, Ebu'd-Duha ve Zeyd b. Erkam Taberanî'nin el-Mucemü'l-Kebir'inde geçen hadisin isnad zincirinde de bulunmaktaydı. Bunları ele almıştık. Öyleyse sadece Yahya ile eserin sahibi Fesevî'nin sika olup olmadığını ortaya koymamız ve onları tanımamız gerekiyor.

 

İlk şahısla -yani Fesevî ile- bağlantılı olduğundan ötürü her ikisine birlikte işaret etmek istiyorum. Geçen hafta değindiğimiz bir kaynaktan, Zehebî'nin el-Kâşif'inden bilgi aktarmak istiyorum. Hafız Zehebî, el-Kâşif adlı eserinde şöyle diyor: Yakub b. Süfyan Ebu Yusuf el-Fesevî Hafız; Ebu Asım ve Ebu Nuaym'dan nakilde bulunmuş, kendisinden de Nesaî ile Tirmizî rivayet nakletmiştir. Abdullah b. Durusteveyh onun hakkında “O, sikadır, musanniftir, hayırlı ve salih bir kişidir” der. Bu Fesevî'ye yönelik ilk tevsiktir.[3]

 

İkinci tevsiki İbn Hacer el-Askalanî'nin Takribü't-Tehzib'inden aktaracağım. O şöyle der: Yakub b. Süfyan el-Farisî Ebu Yusuf el-Fesevî; sika ve hafızdır.[4] Bu ifadeye göre el-Fesevî hem hafız hem de sikadır. Sonuç itibariyle el-Marifetü ve't-Tarih adlı eserin müellifi el-Fesevî salih ve sika bir kişiliktir.

 

Şimdi ise el-Fesevî'nin şeyhinin tercüme-i haline geçiyoruz. Onun tercüme-i hali için yine Hafız Zehebî'nin el-Kâşif'ine müracaat ediyoruz. O şöyle diyor: Yahya b. Yahya b. Bekir et-Temimî en-Nişaburî Ebu Zekeriyya; büyük bilginlerden birisidir. Malik ve Zuheyr b. Muaviye'den rivayette bulunmuş, kendisinden de Buharî, Müslim, Davud b. el-Huseyn el-Beyhakî rivayet etmiştir. İmam Ahmed şöyle der: Horasan diyarı İbn Mübarek'ten sonra onun gibisini yetiştirmiş değildir.

 

İbn Rahuveyh ise “Ben onun gibisini görmüş değilim… Sebttir, fakihtir, sahibü'l-hadistir[5], ancak çokça hadis rivayet etmiş değildir” der.

 

Hafız Zehebî daha sonra onun tercüme-i halinin sonuna “H. M. T” işaretlerini koyar ki bu Buharî, Müslim ve Tirmizî'nin kendisinden rivayette bulunduğu anlamına gelmektedir.[6]

 

Bu ifadelerin aynısını Askalanî'nin Takribü't-Tehzib'inde de görmekteyiz.

 

O şöyle der: Yahya b. Yahya b. Bekir b. Abdurrahman et-Temimî Ebu Zekeriyya en-Nişaburî; Nişabur'un reyhanı, sika, sebt ve imam.[7]

 

Hafız Zehebî ile İbn Kesir'in bu şahsı sika saydığını anladığımıza göre daha fazla araştırmaya ihtiyaç kalmamaktadır. Değerli izleyicilerden hadisin metnine dikkat etmelerini istirham ediyorum.

 

Bu hadiste önemli olan, bundan sonra da üzerinde duracağımız gibi rivayetin “Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünün yanı sıra “Ben aranızda size tutundukça asla sapmayacağınız şey/ler/i bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im' ifadelerini de barındırmasıdır. Öyleyse Sahih-ü Müslim'de geçtiği şekildeki gibi (Ehl-i Beyt'im hakkında sizlere Allah'ı hatırlatırım) değil, temessük (sımsıkı sarılma) ifadesiyle geçmektedir. Nitekim Sekaleyn hadisinin başka metinlerinde ise A-H-Z maddesi geçmekteydi. Bu noktayı iyice belleyiniz. Hadisin delaletini ve fıkhını incelerken bu konuyu da ele alacağız.

 

Bu açıklamalar ışığında Taberanî'nin el-Mucemü'l-Kebir'inden ve Fesevî'nin el-Marifetü ve't-Tarih adlı eserlerinden aktardığımız hadislerin sahih isnad zincirlerine sahip rivayetler olduğu anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerin isnad zincirinde herhangi bir kuşku yoktur. Hatta Allame Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde isnad zincirinde Atıyye el-Avfî'nin bulunduğu rivayeti inceler. Bilginlerin Atıyye'nin Şiî oluşu dolayısıyla hadisi zayıf saydığını belirtir. Ancak kendisi söz konusu rivayetin, şahitleri nedeniyle dayanak olarak alınması mümkün olan hasen hadis kategorisinde olduğunu belirtir. O şöyle der: Atıyye el-Avfî'nin Ebu Said el-Hudrî'den aktardığı “Kuşkusuz aranızda. … bırakıyorum… Âgâh olun bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” hadisi, isnadı bulunan şahitlerden dolayı hasendir.[8]

 

Rivayetin, Taberanî'nin el-Mucemü'l-Kebir'inden ve Fesevî'nin el-Marifetü ve't-Tarih adlı eserlerinden aktardığımız ve isnad zincirlerinde Atıyye el-Avfî'nin bulunmadığı hadislerden dolayı da temel olarak alınması mümkündür.

 

Hatta Allame Albanî Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünü içinde barındıran hadisleri çeşitli eserlerinde sahih saymıştır.

 

O, Sahihü'l-Camii's-Sağir adlı eserinde şöyle der: Hz. Resûlullah şöyle buyurmaktadır: Bu ikisi (kıyamet günü) havuzun yanına gelinceye kadar, birbirlerinden ayrılmayacaklar. Benden sonra onlar hakkında nasıl davranacağınıza bakın. Allame Albanî şöyle der: Hadis sahihtir. [9]

 

Öyleyse Allame Albanî, Kitab ile İtret'in havuzun başında Hz. Peygamber'e varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklarını bildiren bu bölümü içeren hadisin sahihliğini kabul ediyor.

 

Hatta Allame Albanî, Sahih-ü Süneni't-Tirmizî adlı eserinde şöyle der: Hz. Resûlullah şöyle buyurdular: Ben size bir şey bırakacağım ki buna sarıldığınızda benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Biri diğerinden daha büyüktür. Allah'ın Kitab'ı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.

 

Allame Albanî der ki: Bu rivayet sahihtir.[10]

 

Değerli izleyicilerin açık ve dakik bir şekilde sunacağım şu hakikate dikkat etmelerini istiyorum. Eğer hadisin bu bölümü sahih olmamış olsaydı Allame Albanî “Ancak şu bölümü hariç…” şeklinde diğer rivayetlerde yaptığı gibi buna dikkat çekerdi. Sizlere bazı örnekler vereceğim.

 

Allame Albanî, Sahih-ü Süneni't-Tirmizî'de Ebû Hüreyre tarafından rivayet edilen “Allah'ım bana öğrettiğin ilimle beni yararlandır, bana yarayacak olan ilmi bana öğret, ilmimi artır. Her zaman ve zeminde sana hamdolsun. Cehennemliklerin halinden Allah'a sığınırım” hadisini aktardıktan sonra şöyle der: Her zaman ve zeminde sana hamdolsun” bölümü hariç hadis sahihtir.[11]

 

Eserin bir başka yerinde ise şöyle not düşer: Hz. Resûlullah şöyle buyurdu: Allah'a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya ahirete saklanır yahut da dua ettiği miktarca günahı hafifletilmek suretiyle olur. Yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş ya da acele etmemiş olsun. “Ey Allah'ın Resulü! Acele etmek nasıldır?” diye sorduklarında O “Dua ettim de neticesini görmedim” demektir…

 

Hadis “Yahut da dua ettiği miktarca günahı hafifletilmek suretiyle olur” bölümü hariç sahihtir.[12]

 

Eserin bir başka yerinde şöyle der: Bir bedevî Allah'ın Resulüne gelip şöyle dedi: “Senin Peygamber olduğunu ben nerden bileyim?” Hz. Resûlullah “Bak şimdi şu hurma salkımını çağıraca­ğım ve benim Allah Resulü olduğumu söyleyecek ve şehadette bulunacaktır” buyurdu ve hurma salkımını çağırdı. Hurma salkımı ağacından inmeye başladı; gelip Hz. Peygamber'in (s.a.a.) önüne düştü ve şehadette bulundu. Resûlullah (s.a.a.) ona “Haydi yerine dön” dedi. Salkım gidip yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bunun üzerine bedevî hemen Müslüman oldu.” “Bunun üzerine bedevî hemen Müslüman oldu” bölümü hariç hadis sahihtir.

 

Allame Albanî'nin Sahih-ü Süneni't-Tirmizî'de bu metodu uyguladığı onlarca yer vardır. Ancak o Sekaleyn hadisi hakkında “Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümü hariç hadis sahihtir, şeklinde bir not düşmüş değildir. Sekaleyn hadisinin kayıtsız şartsız sahih olduğunu söylediğine göre hadis bütünüyle sahihtir demektir.

 

Ayrıca Sekaleyn hadisinin sahihliğini sağlayan çeşitli farklı kanallar da bulunmaktadır. Sadece Ebu Cafer et-Tahavî'nin (h. 321) Şerh-ü Müşkili'l-Asar adlı eserinde geçen ifadelere değineceğim. Rivayet şöyledir: Bize Ahmed b. Şuayb (en-Nesaî) rivayet etti dedi ki; bize Ahmed b. el-Müsenna rivayet etti… Onun da Zeyd b. Erkam'dan rivayet ettiğine göre Zeyd şöyle demiştir: Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi. Hutbe irad ederken kendisi için güneşin hararetinden korunması amacıyla semûr ağacının üzerine bir örtü örtülerek göl­gelik yapıldı…

 

Ebu Cafer şöyle der: Bu hadis isnad açısından sahihtir. İsnad zincirinde bulunan ravilerden hiçbiri eleştiriye uğramamıştır.[13]

 

Bu rivayet “Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır” bölümünü içermektedir. Demek ki bu bölümü İmam Tahavî gibi büyük bir bilgin de nakletmektedir.

 

Önceki programlarda işaret ettiğimiz büyük bilginlerden İmam İbn Kesir el-Kureşî (h. 774) de el-Bidayetü ve'n-Nihaye adlı eserinde aynı rivayeti nakletmiştir. Rivayette “Benden sonra bana nasıl halef olacağınıza bir bakınız. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır” bölümü bulunmaktadır. İbn Kesir hadisi naklettikten sonra şöyle kayıt düşüyor: Şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî “Bu hadis sahihtir der.”[14]

 

Rivayete İbn Kesir herhangi bir not düşmüş değildir. Bu da İbn Kesir'in bu hadise itibar ettiğine ve hadisin sahihliğini kabul ettiğine işaret etmektedir. İlgili bölümü içeren Sekaleyn hadisinin -İbn Teymiyye ve bağlılarındaki hariç- sahih olduğu noktasında hiçbir kuşku söz konusu değildir. Anlayamıyorum, ben “Şu adam nasibidir, Ehl-i Beyt'e düşmanlık ve kin besliyor” dediğimde bazıları bana “Niçin adamı itham altında bırakıyorsun?” diyorlar. Hayır kardeşim, bütün bilginler bu rivayeti sahih olarak kabul ederken bu adamın hadise nasıl yaklaştığına bakınız.

 

Sekaleyn hadisine işaret edenlerden biri de Bağdad'ın âlimi, Ruhu'l-Meanî'nin müellifi Allame Alusî'dir. O “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (33/el-Ahzab/33) buyruğunun tefsirinde şöyle der: “Sen de biliyorsun ki Aranızda iki ağır emanet bırakıyorum; uzanan bir ip olan Allah'ın Kitabı ve itretim Ehl-i Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır' sahih hadisi…” diyerek rivayetin sıhhatini belirtir. Öyleyse hadisin sahihliği hakkında hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Sadece Şeyh İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünne adlı eserinde hadisin bu bölümüne geldiğinde şöyle der: Hz. Resûlullah'ın Tirmizî'nin rivayet ettiği “İtretim olan Ehl-i Beyt'im. Bunlar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” buyruğuna gelince, bu rivayet Ahmed b. Hanbel'e sorulduğunda onu zayıf saymıştır. İlim ehlinden çeşitli kişiler de bu rivayeti zayıf saymış ve sahih olmadığını da söylemiştir…[15]

 

Rivayetin zayıf olduğunu kim veya kimler söylüyor, isim yok. Değerli izleyiciler İbn Teymiyye okuyucunun zihninde bu hadisin hiçbir aslının olmadığı düşüncesini oluşturmaya çalışıyor.

 

Bu açıklamalar ışığında Kitab ve İtret'in birbirinden ayrılmayacağını belirten bu ana bölümü de kapsayan Sekaleyn hadisinin senedinde hiçbir şekilde sorun ve kuşku olduğunu düşünmüyorum.

 

– Konu hakkında hiçbir şüphenin olmadığını ortaya koydunuz. Konuyla ilgili şöyle bir soru ortaya çıkıyor. Bazıları şöyle diyorlar: Sahih-ü Müslim'de geçen hadis az önce işaret etmiş olduğunuz Müsned-ü Ahmed'de ve diğerlerinde geçen metinlerden ve varyantlardan daha sahihtir. Bu iddiayı da incelememiz ve doğrulunu ortaya koymamız mümkün mü?

 

- Şeyh İbn Teymiyye ve çağdaş Vehhabilerin çoğunluğu Sahih-ü Müslim'de geçen hadisi merkeze almaya, daha sahih, daha dakik ve daha güvenilir olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Zehebî, İbn Kesir, Tahavî, Albanî, Fesevî, Taberanî, Hâkim gibi bütün bu bilginlerin nazarında sahih olan metinle karşılaştırıldığında Sahih-ü Müslim'de geçen metin daha sahihtir demektedirler. Öyleyse konu nerede odaklanıyor? Nirengi noktası nedir? Bu hadisi Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) alıp rivayet eden tek bir kişidir ki o da Zeyd İbn Erkam'dır. Eğer Müslim'deki metni iki veya üç kişi rivayet etmiş olsaydı biz şöyle derdik: Sahih-ü Müslim'de geçen rivayet ile berikilerin aktarmış oldukları rivayet iki ayrı zaman diliminde gerçekleşmiştir. Ancak Sahih-ü Müslim'de geçen rivayetin ravisi tek kişidir. İşte bu akşam ele alacağımız konu budur. Değerli izleyicilerin beni dikkatlice dinlemelerini istirham ediyorum. Zira konu son derece dikkatlice düşünmeyi gerektirmektedir. Düşüncelerimizi yoğunlaştıralım ki Sahih-ü Müslim'de geçen rivayetin mi yoksa berikilerin rivayetinin mi daha doğru olduğunu noktasında bir sonuç elde edebilelim.

 

Geliniz Sahih-ü Müslim'de geçen rivayeti birlikte okuyalım. Değerli izleyiciler benim bu hadisin tümünü okuduğumu hatırlayacaklardır. Rivayet uzundur:

 

Bana Yezid b. Hayyan -bu şahsı unutmayınız- rivayet etti. Dedi ki: Ben, Husayn b. Sebra ve Ömer b. Müslim, Zeyd b. Erkam'a gittik. Yanına oturduğumuz vakit Husayn ona “Gerçekten ey Zeyd, sen birçok hayırla karşılaştın. Hz. Resûlullah'ı gördün, hadisini dinledin, onunla beraber gazalara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Gerçekten ey Zeyd, sen çok hayırla karşılaş­tın! Ey Zeyd! Bize Hz. Resûlullah'tan (s.a.a) işittiklerini rivayet et” dedi.

 

Zeyd “Ey kardeşimin oğlu! Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Resûlullah'tan (s.a.a) bellediklerimin bir bölümünü unuttum. Binâena­leyh size ne rivayet etmişsem kabul edin, neyi rivayet etmemişsem onu bana teklif etmeyin!” dedi.  Bir gün Hz. Resûlullah (s.a.a.) Mekke ile Medine arasında Hum denilen bir su­yun başında aramızda hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve Allah'a hamdüsena etti. Öğütlerde bulundu. Ve hatırlatma yaptı. Sonra şöyle buyurdu:

 

“İmdi, dikkat edin ey cemaat! Ben ancak bir insanım. Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum. Bunların birincisi içinde doğru yol ve nur bulunan Allah'ın Kitabıdır. İmdi Allah'ın Kitabını alın ve ona sarılın.” Ardından Hz. Resûlullah (s.a.a.) Allah'ın Kitabına özendirdi ve rağbet ettirdi. Sonra da “Bir de Ehl-i Beyt'imi (bırakıyorum)... Ehl-i Beyt'im hakkında size Al­lah'ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım! Ehl-i Beyt'im hakkında size Allah'ı hatırlatırım” buyurdu.[16]

 

Değerli izleyiciler önceki okuduğumuz rivayetlerin de Zeyd b. Erkam'dan olduğunu hatırlayacaklardır. Zeyd b. Erkam, yaşının ilerlemesi yüzünden tam olarak hatırlayamadığını söylüyor. Aslında aktaracağı rivayetin hepsini eksiksiz olarak aktarmasının zorunlu olmadığını, Resûlullah'tan belleyip de ezberlediklerinin bir bölümünü unutmuş olabileceğini açıkça dile getiriyor. Hz. Resûlullah'ın buyruğunun Gadir-i Hum'da olduğunu belirtiyor. Belirtmek istediğim bazı nükteler var. Değerli izleyiciler bunlara dikkat etsinler:

 

İlk nükte, rivayetin Yezid b. Hayyan'dan oluşu.

 

İkinci nükte, Zeyd b. Erkam'ın bazı noktaları unutmuş olabileceğini açıkça dile getirmesi

 

Üçüncü nükte, aktarmış olduğu hadisin Gadir-i Hum'la bağlantılı oluşu.

 

Değerli izleyicilerin “İnni tarikun fikum Sekaleyni/Ben size iki ağır yük bıra­kıyorum” ifadelerini de unutmamalarını istirham ediyorum. Açıktır ki “Allah'ın Kitabına özendirdi ve rağbet ettirdi” ifadeleri Zeyd'in sözleri değildir. Bu sözler ya ravinin ya da Müslim'in ifadeleridir. Bu sözlerin kime ait olduğunu kestiremesek de Zeyd'in sözleri olmadığını anlıyoruz. Naklin rivayet-i kâmile mi yoksa manen rivayet mi olduğu buradan anlaşılıyor.

 

Aziz dostlara okuduğumuz bu metin üzerinde İbn Teymiyye'nin ısrar ettiğini belirtmek isterim. O sahih olan metnin bu olduğu, diğer metinlerin doğru olmadığı noktasında ısrar etmektedir. Bu konu özelinde Şeyh Allame Şuayb el-Arnavut da Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'e düştüğü talikatında onun görüşünü benimsemiştir.

 

İbn Teymiyye bu konuda ısrar ederek şöyle demektedir: “Sahih-ü Müslim'deki hadisi lafzı… Bu lafız bize tutunmamız emredilen ve tutunanın sapmayacağı yegâne kaynağın Kur'an olduğuna delalet etmektedir.”[17] Yani “Allah'ın Kitabı ve İtret'im” şeklindeki metnin sahihliğini kabul etmiyor. Onun olanca ısrarı her ikisine sımsıkı sarılmanın vacip oluşunu olumsuzlamaktır. Ehl-i Beyt'e sımsıkı sarılmanın sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahip oluşunu olumsuzlamak istiyor. Hâlbuki Sahihü Süneni't-Tirmizî'deki hadiste Hz. Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: “Ben size tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapıtmayacağınız bir şey bıraktım. Bu şeylerin biri diğerinden büyüktür. Allah'ın Kitabı ve itretim Ehl-i Beyt'im.” Hadiste temessük (sımsıkı sarılma) ikisiyle bağlantılıyken o ısrarla bunu sadece Kitab ile bağlantılı hale getirmeye çalışıyor.

 

Allame Arnavut da bu anlamın doğruluğunda ısrar etmektedir. O şöyle demektedir: “‘Size Ehl-i Beyt'im hususunda Allah-u Teâlâ'yı hatırlatırım…' İtretim sözcüğünden muradın Ehl-i Beyt'im olduğu konusunda açıkça ifadeler aktarılmıştır. Ehl-i Beyt'in gözetilmesi ve sevilmesi, onları üzecek ve eziyet verecek şeylerden kaçınmanın vacip oluşu Zeyd b. Erkam'ın hadisinden…”[18]

 

Onların tümü Müslim'de geçen rivayetin sahih olduğu hususunda ısrar ediyorlar. Amaç bellidir. Hedef, “Ma in temessektüm/sımsıkı sarıldığınız müddetçe”, “Ma in ehaztüm/tutunduğunuz müddetçe”, “Len tedıllu/asla sapmayacaksınız”, “Len yeteferraka hetta yerida aleyye'l-havde/havuzun başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümlerinin bize getireceği sorumluluğu zayi etmektir.

 

Bu konu önemlidir. Hakikati arayan dünya Müslümanları bu konu özelinde size yönelteceğim soruya dikkat ediniz. Bu rivayet Sahih-ü Müslim'de geçiyor demeyiniz. Rivayetin Sahih-ü Müslim'de geçtiği doğrudur, ancak İmam Müslim de yanılabilmektedir. Elimizde Vehhabî bilginlerinin “Müslim şuralarda yanılıyor” dedikleri çokça yer var. İnşallah önümüzdeki hafta Müslim'in yanıldığı bazı yerlere işaret edeceğiz.

 

Önemli olan, eldeki karinelerin Müslim'de geçen rivayeti mi yoksa diğer nassları mı teyit ettiğidir.

 

Şerhü Müşkili'l-Asar'da veya Fesevî'nin ya da Taberanî'nin veyahut da Hâkim'in vs. eserlerinde Zeyd b. Erkam'dan aktarılan hadis metninin Sahih-ü Müslim'de geçen hadisten daha sahih ve daha dakik olduğunu ispatlayan bazı karinelere sahibiz.

 

İlk nükte, hadisin ravisinin tek bir ravi olduğunu bildiğimiz gibi olayın da tek bir hadise olduğunu bilmemizdir. Yani Hz. Resûlullah (s.a.a.) Gadir-i Hum bölgesinde mübarek ömrü boyunca bir kez hutbe vermiştir. Öyleyse Zeyd b. Erkam'ın iki tane ayrı vakıayı naklettiğini söylememiz mümkün değildir. Bu yargımızın kanıtı azizlerim önümüzde bulunan Tahavî'nin Şerh-ü Müşkili'l-Asar adlı eseridir. O bu eserinde şöyle der: Zeyd şöyle demiştir: Hz. Resûlullah Veda Haccından dönerken Gadir-i Hum denen bir vadide mola verdi. Hutbe irad ederken kendisi için güneşin hararetinden korunması amacıyla bir göl­gelik yapıldı. Hutbesinde bize şöyle dedi: “Zannederim ki yakında ben Rabbimin huzuruna davet edileceğim. Ben de bu davete icabet edeceğim. Ben size biri diğerinden daha büyük olan iki ağır emanet bıraktım.  Allah'ın Kitabı ve itretim olan Ehl-i Beyt'im.”[19]

 

Öyleyse hadis farklı değil aynı olaydan bahsediyor.

 

İkinci nükte ise şudur; sahih hadislerle de sabit olduğu üzere bu olayı sadece Zeyd b. Erkam dinlemiş değildir. Onlarca sahabi bu bu nebevi buyruğu işitmiştir. Rivayetlerden birinin ifadesini kullanacak olursak 30 kişi, bir diğer rivayete göre pek çok kişi dinlemiştir. Ben sadece dinleyenleri nakletmek istiyorum. Ey Tevhid İmamı selam sana!

 

Hz. Ali (a.s.) insanları Rahbe'de topladı ve şöyle dedi: Allah aşkına, her kim Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Gadir-i Hum günü, benimle ilgili söylediği sözleri duyduysa ayağa kalksın, gözüyle görüp kulağıyla duymayan ise kalkmasın..." Otuz kişi ayağa kalkar.

 

Ebu Nuaym ise şöyle yazar: Birçok kişi kalktı ve şu şehadette bulundular: Resûlullah  (s.a.a) O'nun elini kaldırdığı zaman dedi ki: “Benim Müminlerin nefisleri üzerinde kendilerinden daha fazla velayetim olduğunu biliyor musunuz?” “Evet” dediler. Resûlullah  (s.a.a) şöyle devam eder: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... Allah'ım onu veli kabul edenin velisi ol, ona düşmanlık yapana da düşman ol...”

 

Ebu Tufayl hadisinin sonunda şöyle der: “Oradan ayrılırken içimden bazı şeyler geçiriyordum. Yolda Zeyd b. Erkam'a rastladım ve ona olanları anlattım. O ise dedi ki: Neden şüphe ediyorsun? Ben de Resûlullah'ın Ali'ye böyle söylediğini duydum.”[20]

 

Görüldüğü üzere Zeyd b. Erkam Rahbe olayının yaşandığı dönemde çok ileri yaşlarda olmadığından dolayı olayı olduğu gibi hatırlıyor ve tasdik ediyor. Bu ikinci kanıtla da tek bir hadisenin söz konusu olduğunu, bir defadan fazla yaşanmadığını anlıyoruz. İkinci nokta ise rivayeti bu türüyle nakledenin sadece bir kişi olmaması, 30 veya daha fazla kişinin mevcudiyetidir. Sahih-ü Müslim'deki metni okuduğumuzda Zeyd b. Erkam'ın “Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Resûlullah'tan (s.a.a) bellediklerimin bir bölümünü unuttum” sözleriyle karşılaşıyoruz. Ancak diğer hadiste Zeyd b. Erkam kesinliği ifade eden sözler kullanıyor. Tahkik ve insaf ehline soruyorum şimdi, “Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi. Hz. Resûlullah'tan (s.a.a) bellediklerimin bir bölümünü unuttum. Binâena­leyh size ne rivayet etmişsem kabul edin, neyi rivayet etmemişsem onu bana teklif etmeyin, dedi” rivayeti mi yoksa diğer rivayet mi daha dakiktir?

 

Bu nedenledir ki Tahavî'nin Şerh-ü Müşkili'l-Asar adlı eserinde rivayet ettiği hadisin sonunda şu ifadeler geçmektedir. Ravi Ebu Tufeyl Zeyd'e diyor ki: “Bunu Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) duydun mu?” O, “Ne diyorsun? Gölgeliklerde olan her şahıs iki gözüyle onu gördü ve iki kulağıyla (bu sözleri) duydu, dedi. Bu hadis isnad açısından sahihtir. İsnad zincirinde bulunan ravilerin hiçbiri eleştiriye uğramamıştır.[21]

 

Yani en azından bu 30 kişiye Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) sesi ulaşmıştı. Anlayamıyorum bütün bu nasslara rağmen nasıl oluyor da Sahih-ü Müslim'de varid olan hadis bunca bilginin aktardığı hadise öncelenebiliyor. Bir tarafta onlarca ravi, diğer tarafta “Vaktim geçti, yaşım ilerledi” diyen Zeyd'in rivayeti.

 

Ayrıca Müsned-ü İmam Ahmed'in rivayetinde bunca âlimin aktardığı Zeyd rivayetinin sahih oluşunu destekleyen başka bir nükte daha bulunmaktadır. Vurguladığım gibi konu derin ve dakikdir. Müsned-ü İmam Ahmed'de geçen rivayetlere müracaat edelim.

 

İşte 19.266 numaralı hadis: Yezid b. Hayyan[22] dedi ki… Bu raviyi Sahih-ü Müslim'den hatırlıyoruz. Allame Arnavut bu rivayet hakkında şöyle diyor: Bu rivayet önceki rivayetin isnad zinciriyle aktarılan mevsul/muttasıl bir rivayettir.[23] Yani Müslim'deki rivayetin aynısıdır. Ancak Müslim hadise bakın ne yapıyor? Yani sözün bu bölümü orada varid olan hadisin isnad zinciriyle rivayet edilmiştir.

 

Soru: Ey Müslim, senedi aynı olmasına rağmen rivayeti neden yarıda kesiyorsun? Eğer isnad zinciri sahih ise rivayetin hepsini nakletmen gerekirdi. Eğer isnad zinciri zayıfsa rivayetin tümünü aktarmaman gerekirdi. İlmi emanet ve insafın bu mu? Bunu ben kendim uydurmuyorum. Allame Arnavut “Bu rivayet, önceki rivayetin isnad zinciriyle aktarılan muttasıl bir rivayettir” diyor.

 

Soru; senin telif etmiş olduğun hadis mecmuası hakkında niçin Allah'ın Kitabı'ndan sonraki en sahih iki kitaptan biri deniliyor? Sened aynı olmasına rağmen neden rivayetin metnini bölüyorsun? Ya tümü zayıf ya da hepsi sahihtir. Sorun nedir? Ben Müslim'in kendisini töhmet altında bırakmak istemiyorum. Belki de onun eseriyle kendisinden sonra oynadılar, tahrif ettiler.

 

Şimdi el-Müsned'in 19.266 numaralı hadisine bakalım. Rivayet şöyledir: Bize Zeyd b. Erkam kendi meclisinde hadis rivayet etti… Ubeydullah b. Ziyad yanına gitmem için bana bir elçi gönderdi. Ben onun yanına girdiğimde şöyle dedi: Allah'ın Kitab'ında bulamadığımız Hz. Resûlullah'tan (s.a.a.) rivayet ettiğin ve aktardığın bu hadisler neyin nesidir? Cennette bir havuzun olduğunu rivayet ediyorsun.

 

Zeyd “Ben o hadisi Hz. Resulullah'tan size aktardım. O bize bunu vaat etti” dedi.

 

Ubeydullah “Yalan söyledin, kuşkusuz sen bunamış bir ihtiyarsın” deyince Zeyd “Ben o hadisi kulaklarımla duydum. Kalbim/aklım da o hadisi Resulullah'tan (s.a.a.) belledi” diye karşılık verdi. Hz. Resulullah (s.a.a.) “Kim benim aleyhime kasten yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın” buyurduğu halde ben Allah Resulü'nün dilinden nasıl yalan uydurabilirim? Ben O'nun adına yalan uydurmam. Zeyd bize kendi meclisinde rivayet etti ve dedi ki[24]

 

Ubeydullah b. Ziyad Kitab'ı bilen birisidir ve Zeyd ile ilmi tahkikte ve mübahasede bulunmak istiyor. Rivayetten anlaşılan Zeyd'in Kevser Havuzundan bahsettiği ve rivayet ettiğidir. Hâlbuki Müslim'deki rivayete baktığımızda hadiste “Bunlar havuzun başında bana gelinceye kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümü bulunmamaktadır. Öyleyse Zeyd b. Erkam hadisin ilgili bölümünü de nakletmektedir. Ancak Müslim'de ilgili bölüm yoktur. Ubeydullah b. Ziyad, Zeyd'e “Sen bize Allah'ın Kitabı'nda bulamadığımız şeyleri rivayet ediyorsun” diyerek itiraz ediyor.

 

“Bunak” ifadesini kullanan Ubeydullah'tır. Hâlbuki Müslim'de “Vallahi yaşım geçti; vaktim ilerledi” ifadelerini okumuştuk. Müsned'deki rivayete göre Zeyd akli kuvvetlerinin yerinde olduğunu iddia ediyor. Buradan Müslim'deki rivayetle bir oynamanın olduğunu anlıyoruz. Galiba Müslim'deki ifadeleri Zeyd kullanmış değildir.

 

Zeyd'in Sekaleyn hadisinin ilgili bölümünü aktardığını açıklayan bir diğer karine budur. Bundan dolayıdır ki kendisine itiraz ediliyor. Hâlbuki Sahih-ü Müslim'deki rivayette mutlak olarak havuz sözcüğü geçmiyor. Müslim'deki rivayetle el-Müsned'deki rivayet, ravi ve olay aynı.

 

Sahih-ü Müslim'in rivayetinin dakik olmadığını anlıyoruz.

 

– Sunucu: Müslim'in rivayetinde oynama olduğunu pekiştiren bir diğer husus Allah'ın Kitabı'na özendirdi… ifadeleridir.

 

- Bu, rivayetin manen nakledildiğini gösteriyor.

 

Bir diğer karine ise şudur: Okuduğumuz rivayetler Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) Sekaleyn hadisi ile Gadir hadisini cem ettiğini göstermektedir. Zira O (s.a.a.) “Ben kimin mevlasıysam Ali de O'nun mevlasıdır' buyurmaktadır. Ancak biz bu buyruğu Sahih-ü Müslim'de görmemekteyiz. Peki olay ve ravi aynı olduğu halde bu ifadeler nereye gitti? Bilemiyorum.

 

Sahih-ü Müslim'deki bu hadis “Ali b. Ebu Talib'ın (a.s.) Faziletleri Babı”nda aktarılmıştır. Bu hadis Ali b. Ebu Talib ile değil de Ehl-i Beyt ile alakalıdır. Rivayette “Ehl-i Beyt'im hakkında sizlere Allah'ı hatırlatırım” ifadelerini okumaktayız. Öyleyse mesele Ali (a.s.) ile sınırlı değildir. Anlıyoruz ki ya Müslim gafil davranmıştır ya da başka türlü… Müslim sahih nasslarda olduğu gibi rivayeti nakletmiş, kendisinden sonra ilgili hadisle oynanmıştır. İşte çağdaş Vehhabilerin tutunduğu manen rivayet budur. İşaret ettiğimiz gibi rivayetteki zayıflığı gösteren noktalar bulunmaktadır.

 

Geriye bir karine kaldı. O da şudur: Hz. Resûlullah (s.a.a.) “Aranızda iki ağır yük bıraktım” buyuruyor. Eğer bu ikisi sikl (ağır emanet, yük) ise sadece Kitab'a tutunup İtret'i de sevmek durumunda ağır emanetlerden birisi kaybolmuş oluyor. Diğer sikl/emanet nerede? Kaldı ki Ehl-i Beyt'i sevme noktasında bir sikl/ağırlık söz konusu değildir. Bütün Müslümanlar nezdinde İtret sevgilidir. Öyleyse Hazret bu iki olguyu Sekaleyn olarak ifade etmişse biri diğerinin eşi olur. Biri sapıklıktan kurtulmak için bir vesile ise diğeri de aynı şekilde bir vesiledir. Öyleyse bütün bu karineler bizi sahih olan rivayetin Müsned'de veya diğerlerinde geçen rivayet olduğunu göstermektedir.

 

- Teşekkürler Seyyid Kemal Haydari Bey

 

- Önümüzdeki hafta hadisin delaletine ve fıkhına geçeceğiz.

 

- Allah mükâfatınızı versin. Hakikatin üzerindeki toz bulutlarını kaldırdınız. Allah-u Teâlâ'dan sunduğunuz bilgilerle kullarını faydalandırmasını istiyoruz. Teşekkürler Seyyid Kemal Haydari Bey, sizlere de teşekkür ediyoruz. es-Selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

medyasafak.com

   

 

 



[1] et-Taberanî, el-Mucemü'l-Kebir, c. 5, s.169-170, Hadis No: 4981-2

[2] Ebu Yusuf Yakub İbn Süfyan el-Fesevî, el-Marifetü ve't-Tarih, c. 1, s. 295, Dipnotlandıran Halil Mansur, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1419.

[3] Hafız Şemsüddin ez-Zehebî, el-Kâşif fi Marifeti Men lehu Rivayetün fi'l-Kütübi's-Sitte, c. 6, s. 217, 6384 no.lu tercüme-i hal, Tahkik Ferid Abdülaziz el-Cündi, Darü'l-Hadis, Kahire.

[4] İbn Hacer el-Askalanî, Takribü't-Tehzib, 7871 no.lu tercüme-i hal, Darü'l-Asıme

[5] Hadis sahibi anlamına gelen bir hadis terimidir. Hadis rivayetiyle meşgul olan veya hadis gereğince hareket eden kimse anlamlarına gelir. Çev.

[6] El-Kâşif, c.3, s.295,

[7] Hafız İbn Hacer el-Askalanî, Takribü't-Tehzib, s.1069, 7718 no.lu tercüme-i hal.

[8] Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4, s. 356-7, Mektebetü'l-Mearif, Riyad

[9] Muhammed Nasırüddin Albanî, Sahihü'l-Camii's-Sağir , c. 1, s. 482, Hadis No: 2457, el-Mektebü'l-İslamiyy

[10] Muhammed Nasırüddin Albanî, Sahihü Süneni't-Tirmizî, c. 3, s. 543,

[11] Age, c. 3, 3599 no.lu hadis.

[12] Age, c. 3, s. 480

[13] Ebu Cafer et-Tahavî, Şerh-ü Müşkili'l-Asar, c. 5, s. 18, Müessesetü'r-Risale, 1427 2.Basım

[14] Age, agy.

[15] İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye fi Nakdi Kelami'ş-Şiati ve'l-Kaderiyye, c. 4, s. 300, Tahkik Doktor Muhammed Reşad Salim, Darü'l-Fazilet

[16] İmam Ebü'l-Hüseyin Müslim İbn el-Haccac el-Kuşeyri en-Nisaburi, Sahih-ü Müslim, c. 4, s. 226, 2408 numaralı hadis. Tahkik Şeyh Müslim İbn Mahmud Osman es-Selefi el-Eseri, Darü'l-Hayr, 1. Basım,1423, Dımaşk ve Beyrut

[17] Minhacü's-Sünneti'n-Nebeviyye, c. 4, s. 300

[18] Müsned-ü İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 17, s. 175 Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut

[19] Ebu Cafer et-Tahavî, Şerh-ü Müşkili'l-Asar, c. 5, s. 18, Müessesetü'r-Risale, 1427 2. Basım

[20] Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 32, s. 56, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut  Müessesetü'r-Risale

[21] Ebu Cafer et-Tahavî, Şerh-ü Müşkili'l-Asar, c. 5, s. 18

[22] Müsnedü'l-İmam, c. 32, s.13

[23] Age, agy

[24] Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 32,  Hadis No:19266