Batı Şeria, El Fetih’in El Aksa Şehitleri Tugayları’nın canlanmasına mı tanık oluyor?

Batı Şeria, El Fetih’in El Aksa Şehitleri Tugayları’nın canlanmasına mı tanık oluyor?
O halde bu, El Aksa Şehitleri Tugayları'nın geri döndüğü anlamına mı geliyor? Özellikle Hizbullah’ın Batı Şeria’da Tugayları doğrudan finanse ettiğine dair haberlerin ışığında, uyuyan hücreler İsrail güçleriyle çatışmak üzere aktive olacak mı?

 

 

Ola el-Tamimi

 

 

El Ahbar

 

 

 

Her ne kadar El Fetih'in Gazze'deki savaşla ilgili tutumunda bir ters dönüş yaptığı söylenebilirse de örgüt, askeri liderlerinin belini kırmış olan uzun siyasi yolculuğu nedeniyle, silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayları'nı kolayca yeniden aktive edemeyecektir.

 

El Halil – “El Fetih Hareketi'nin silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayları, Ramallah'taki Kalandiye kontrol noktasında konuşlanmış olan işgal güçlerine 26 Temmuz 2014 Cumartesi günü ateş açılmasının sorumluluğunu üstlenir ve içlerinden ölenler olduğunu teyit eder.”

 

Bu, rastgele bir açıklama veya savaş sırasında Gazze'deki Direniş'ten gelen yeni bir askeri açıklama değildi. Hayır, bu açıklama Batı Şeria'dandı.

 

El Fetih'e bağlı El Aksa Şehitleri Tugayları'nın bir Batı Şeria şehrindeki silahlı çatışmaların sorumluluğunu üstlenmesinin ne anlama geldiğini bilmeyenler şu gerçeğe dikkat etmelidirler: 2012'deki [2002 olmalı – ç.n.] Koruma Kalkanı Operasyonu ve operasyon sonrasında Filistin Yönetimi ve İsrail arasında hayata geçirilen güvenlik işbirliği politikası, oradaki Direniş'in bastırılmasındaki en önemli faktörlerdi, özellikle de bir zamanlar İsrail'e musallat olan ve işgal altındaki topraklarda gerçekleştirilen şehadet operasyonları Batı Şeria kaynaklı olduğu için. 

 

O tarihten itibaren El Fetih, davanın kurtuluşçu aşamasının sona erdiği gerekçesiyle silahlı direnişten uzaklaşmaya çalıştı. El Fetih bunun yerine “devlet inşasına” odaklandı ve buna uygun olarak İsrail'in de rıza göstermesiyle, içlerinde İsrail askerlerinin öldürülmesine karışmış olanların da bulunduğu El Aksa Şehitleri Tugayları aktivistleri için af çıkarıldı. Bu aktivistler önce eğitim ve rehabilitasyon programlarına dahil edildi, arkasından da kendilerine Filistin Yönetimi kurumlarında iş verildi ve ücret ve terfiler sağlandı. 

 

Bununla birlikte El Aksa Şehitleri Tugayları ve benzer örgütler “terör örgütü” olarak adlandırılmaya devam etti. El Fetih'in askeri kanadının logosu, üyeleri ve operasyonları hakkında ayrıntılar ve benzer şeyler, pek çok uluslararası “anti-terör” kuruluşunun web sitelerinde bulunmaya devam ediyor.

 

Kısa süre önce Batı Şeria'nın pek çok bölgesinde çatışmalar baş gösterirken ortaya çıkan soru şudur: El Aksa Şehitleri Tugayları – El Fetih'in bu örgütü ikinci intifadanın başlangıcında kurduğunu hatırlayın – yeniden olayları yönetmek ve Filistin sokağını bir üçüncü intifadaya yöneltmek üzere bir geri dönüş mü yapacak? Öncelikle şunu hatırlamak gerekir ki taş atmak, her ne kadar işgalciye musallat olan bir sembol olarak kalmaya devam etse de, birinci intifadadan bu yana silahlı mücadeleyle karşılaştırıldığında pratik etkililiğini kaybetmiştir.

 

Bu soruya yanıt vermeye çalışmadan önce, El Aksa Şehitleri Tugayları'nın vizyonunun bir Filistin devleti kurmak üzere, 1967'de işgal edilen topraklardaki İsrail işgalini sonlandırmak olduğunu, bir başka deyişle vizyonunun El Fetih hareketinin siyasi kanadının vizyonuyla uyumlu olduğunu belirtmek gerekir. Ancak bu durum ikinci intifada sürecinde El Aksa Şehitleri Tugayları'nın Batı Şeria dışında komando operasyonları düzenlemesini, Tel Aviv gibi uzak hedefleri vurmasını engellememiştir.

 

El Aksa Şehitleri Tugayları'nın hücreleri Gazze'de yayıldı, ancak oradaki kurucusu olan Cihad Amarin'in öldürülmesinden sonra Gazze Şeridi'ndeki büyümesi önlendi ve Amarin sonrasında El Aksa Şehitleri Tugayları küçük savaş gruplarına dağıldı. Mahmud Abbas'ın grubunun Filistin Yönetimi'ni ele geçirmesiyle El Aksa Şehitleri Tugayları'nın Gazze'deki rolü kademeli olarak ortadan kalktı ve bugün oradaki varlığı, Hamas (Eyman Cevde'nin grupları), İslami Cihad (El-Mücahidin ve Ebu Şeria) ve Hizbullah (İmad Muğniye) tarafından desteklenen gruplarla sınırlı.

 

Tugayların dağıtılması

 

Filistin Yönetimi ve İsrail, ikinci intifadanın sona ermesi sonrasında Batı Şeria'da hayata geçirilen sosyal mühendislik sürecinin parçası olarak ve barış, demokrasi ve işgalciyle bir arada yaşama temelinde Filistin devleti inşası sürecinin parçası olarak Ekim 2008'de, silahlarını bırakan ve İsrail'e karşı hiçbir operasyona katılmayacağına dair yemin eden belgeler imzalayan bütün El Aksa Şehitleri Tugayları aktivistlerine af çıkarılması konusunda anlaştı.

 

İsraillilerin Batı Şeria'daki bütün kaçakları dahil ederek hazırladığı uzun bir liste içinde aftan yararlanan kişilerin toplam sayısı 329 oldu. Liste Filistin Yönetimi'ne verildi ve Filistin Yönetimi, silahlar ve diğer koşullar karşılığında af sağlamadan önce bu kişilerle diyalog kurmak üzere Kaçaklar Komitesi adı verilen bir komite kurdu.

 

Anlaşma dahilinde İsrail yetkilileri, üç ay boyunca güvenlik servislerinin gözetiminde tutulmaları kaydıyla kaçakları tutuklamaya son verdi. Üç aylık dönemin sonunda İsrailli yetkililere hangi kişilerin tam ya da kısmi aftan yararlanacağı ve direnişi tamamen bırakmış olan El Aksa Şehitleri Tugayları aktivistleri de dahil olmak üzere kimlerin kaçaklar listesinden çıkarıldığı – veya listede tutulduğu – bildirildi.

 

Anlaşma kapsamındaki kişilerden bazılarının sadece A bölgesine (Filistin kontrolü altındaki bölgelere) gitmesine izin verilirken, geçmişte affı reddetmiş olan kişiler, nihai bir karara kadar şartlı olarak tahliye edildi. Kısmi affa uğrayan kişilerin sabah 7'de dışarıya çıkmasına izin veriliyordu, ancak bu kişiler geceleri Filistin Yönetimi'nin gözaltı merkezlerinde uyumak zorundaydı. Fakat bütün bu aşağılamalar İsraillileri, af kapsamına alınmış kişileri tutuklamaktan veya onlara suikast düzenlemekten alıkoymadı.

 

Yukarıda bu ayrıntılı arka planın sunulmasındaki amaç, nasıl olup da dış desteğe sahip bir silahlı direniş örgütü dağıtılırken bir başka örgütün aktivistlerin “şiddeti” terk etme sözü vermesi halinde gelecek bir af ve normal hayat yerine silahlarına tutunduğunu göstermektir.

 

Bunun arkasından Filistin şehirlerinde, köylerinde ve bazı mülteci kamplarında bulunan silahlı kişiler kayboldu ve 2008 sonrasında silahlarını bırakmayı reddeden herkese sert muamele yapıldı.

 

Silahlarını korumayı ve şartlı af tuzağı ile Batı Şeria'da Direniş'i dağıtma girişimlerini atlatmayı başaran bazı kişiler vardı. Aralarında eski tutukluların da olduğu bu reddiyeciler, Filsitin'in siyasi manzarasını etkileyen derin dönüşümlerin ışığında bir güvenlik ağına sahip olmak için ihtiyaç duyduğu silahları iki katı fiyata edinmek zorundaydı. Bu grup sahada kaldı ve Cenin, Balata, Kalandiye gibi kamplar ile, Filsitin Yönetimi ve İsrail tarafından sıcak nokta olarak tanımlanan başka bölgelerde konuşlandı.

 

Bir geri dönüş yakın mı?

 

Mevcut duruma damgasını vuran şey, El Fetih'in silahlı mücadeleden geri çekilmesi ve buna paralel olarak silahlı direnişin eski liderlerinin tutuklanması, hatta öldürülmesidir. İlave olarak Batı Şeria'daki mevcut Filistin liderliği protestolar gibi – ki bu protestoların çoğunun işgalciyle doğrudan temas eden alanlara gitmesi yasaklanmaktadır – sözde barışçıl direnişi savunmaktadır.

 

Öte yandan son  ateş açma olayları bazı silahlı bireylere yeşil ışık yakıldığını göstermektedir ve bu kişiler birbirleriyle ve liderlik içindeki bazı kişilerle koordine oluyor olmalıdır – çünkü hiç kimse güvenlik servislerinin gözlerinden korunmadan silahlı saldırılar gerçekleştirmek üzere bu kadar hızlı hareket edemez. 

 

Kovulan El Fetih lideri Muhammed Dahlan'ın güvenlik koordinasyonu konusunda uzun bir geçmişi olduğu için Batı Şeria'yı ateşlemeye çalıştığı teorisi dışında, bu olayları başka bir şekilde yorumlamak mümkündür: El Fetih kadrolarının veya bütün El Fetih'in tam bir çatışmaya sürüklenebilmesi hiç muhtemel değilse de, bazı silahlı hücreler bazı bireysel çabalar için kendileri inisiyatif almış gibi görünüyor. Ancak sahadaki karmaşık koşullar ve finansman bulunmaması (ki bu, özellikle Batı Şeria'da silahların aşırı derecede pahalı olmasından ötürü önemli bir meseledir) sebebiyle bu çabaların sistematik bir olguya dönüşmesinin zor olduğunu belirtmek gerekir.

 

İsrail'in 20 günden uzun süre önce başlattığı Gazze saldırılarından beri Batı Şeria'daki ve işgal altındaki topraklardaki çatışmalar, sıklık ve katılanların sayısı itibariyle artıyor. İşgal güçleriyle çatışmaların meydana geldiği en az 36 nokta oldu; El Aksa Şehitleri Tugayları'nın İsrail hedeflerine yönelik bir dizi saldırıya katıldığına dair de aynı sayıda basın haberi bulunuyor.

 

O halde bu, silahlı örgütün geri döndüğü anlamına mı geliyor? Özellikle Hizbullah'ın Batı Şeria'da Tugayları doğrudan finanse ettiğine dair haberlerin ışığında, uyuyan hücreler İsrail güçleriyle çatışmak üzere aktive olacak mı? Filistin Yönetimi liderlerinin, onların siyasi başarısızlıkları nedeniyle hayal kırıklığına uğrayan kitlelerin sempatisini kazanmak için El Aksa Şehitleri Tugayları'nın dönüşünden avantaj sağlama yönündeki manidar kararları hakkında başka sorular sormak da mümkün.

 

Bu bağlamda güvenlik işbirliğinin halen Batı Şeria'daki, özellikle de Filistin Yönetimi'nin yeniden dizayn etmeyi ve silahsızlandırmayı başaramadığı mülteci kamplarındaki silahlı mücadelenin önündeki en büyük tehdit olduğunu belirtmek gerekir. Filistin Yönetimi, her tür Direniş tohumunu, bu tohumlar El Fetih'le bağlantılı olsa bile daha en baştan ezme çabalarına devam ediyor. Her durumda, gerilla savaşına ve küçük silahlarla saldırılara girişen dayanışma hücreleri görmemiz hayli muhtemeldir ve Batı Şeria'yı bilenler, bu tür hücrelerin gerçekten de düşmana zarar vereceğini ve yerleşimciler ile, sokaklarda ve kontrol noktalarında konuşlanmış askerlere musallat olacağını bilecektir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com