İki intifada ve üç savaş sonrasında Filistin Direnişi’nin taktiklerine bakış

İki intifada ve üç savaş sonrasında Filistin Direnişi’nin taktiklerine bakış
FKÖ’nün ve solun yürüttüğü silahlı mücadelenin gerilemesi sonrasında Filistin Direnişi, 1980’lerin başlarında küçük kapalı grupların, bir ölçüde gerilla savaşı ile düzenli orduların resmi yapısını birleştiren bir modeli izleyen kurumsallaşmış bir olguya dönüştüğü, yeni bir aşamayı başlattı. Bu olguyu doğuran operasyonel çeşitliliğin o tarihten sonra kaydettiği ilerleme takip edilebilir ve ölçülebilir.

 

 

Uruba Osman

 

 

El Ahbar

 

 

 

FKÖ'nün ve solun yürüttüğü silahlı mücadelenin gerilemesi sonrasında Filistin Direnişi, 1980'lerin başlarında küçük kapalı grupların, bir ölçüde gerilla savaşı ile düzenli orduların resmi yapısını birleştiren bir modeli izleyen kurumsallaşmış bir olguya dönüştüğü, yeni bir aşamayı başlattı.  Bu olguyu doğuran operasyonel çeşitliliğin o tarihten sonra kaydettiği ilerleme takip edilebilir ve ölçülebilir.

 

Gazze – Filistinli direniş örgütleri, 2012'deki ikinci Gazze savaşının (Bulut Sütunu Operasyonu'nun) bitmesini takip eden ilk andan itibaren, nitel ve nicel unsurlara askeri yönden odaklandı. Bu, iç cepheyi takviye etme ve destekleme yönündeki adımlarla iç içe geçti.

 

Kritik aşamalarda istihbarat düzeyinde İsrail'le bir tür eşitlik meydana geldi ve bu durum Direniş'in kayıplarını kaydadeğer düzeyde azalttı. Örneğin İslami Cihad'ın askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri Cuma günü, 50 günlük son savaş boyunca [sadece] 120 savaşçılarının öldürüldüğünü, bunlara görevde değilken, evleri bombalandığı sırada aileleriyle birlikte hayatını kaybedenlerin de dahil olduğunu açıkladı.

 

Kudüs Seriyyeleri, başarının bir dizi modern askeri tekniğin uygulanmasına bağlı olduğu psikolojik savaş düzeyinde bile önemli bir başarı kaydederek 2012 yılında, 5 bin İsrail askerinin ve subayının cep telefonlarına İbranice mesajlar göndermeyi başardı. Bu, Filistin Direnişi için yeni bir emsal oluşturdu. 

 

El Kassam Tugayları (Hamas) bu savaşta aynı yolu izledi, ancak işgalciye açıkça Demir Kubbe sistemini tam kapasiteyle aktive etme çağrısı yaparak, sahip olduğu roket kapasitesinin reklamını yapmaya odaklandı. Bir örnekte El Kassam, sabah saat 9'da 10 roket fırlatacağını duyurdu ve İsrail'in hava korumasına rağmen Demir Kubbe sistemi, roketlerin hepsini engelleyemedi. Üstelik El Kassam, medyadan da bu olayın haberini yapmasını istemişti.

 

Direniş, hem personeli hem de roket platformları için kamuflaj tekniklerine hakim olmasaydı, bunu başaramazdı. Bir yanda bu varken, ilave olarak da diğer yandan da düşman sınırlarının diğer tarafına geçmeleri, Filistinlilerin sürpriz saldırılarından korkan İsrail askerleri ve yerleşimciler arasında büyük bir kaygı sebebiydi. Direniş, caydırıcılık mesajları göndermek için bundan yararlandı.

 

Bu temelde, Direniş'in 28 yıllık intifadalar ve savaşlar dönemi boyunca savunma rolünden inisiyatif sahibi bir role doğru nasıl ilerlediğini incelemek mümkündür.

 

Birinci ve ikinci intifadalar

 

Birinci intifada (1987-1993) dönemindeki kaydadeğer başarılar açıkça görülemiyordu, zira intifada kıvılcımının çaktığı alan tamamen halk alanıydı ve ulusal kurtuluş hareketerinden herhangi birinin yön verdiği örgütlü bir olguyla doğrudan bağlantılı değildi. İntifada, direniş faaliyeti karşısında üç ana safha üzerinden kademeli olarak gelişti: birincisi ana silah olarak taş atılması, ikincisi yakın dövüş silahlarının ortaya çıktığı gerilla savaşı, üçüncüsü ise şehadet operasyonlarını da içeren aşamaydı.

 

Bu türden bireysel ve kolektif eylemlerle direniş örgütleri, özellikle de Hamas ve İslami Cihad, nicel ve nitel açıdan yoğunlaşmış askeri operasyonlara dayanan yeni bir aşamaya ilerledi. O dönemde graffiti yapmak, işgalcinin cezalandırabileceği bir suçtu; elbette suç kabul edilen şeyler arasında gruplar veya bireyler tarafından taş, sapan, molotof kokteyli ve yakın dövüş silahı kullanılması da vardı.

 

Direniş'in silahlarıyla işgalcinin silahları arasındaki büyük farka rağmen fraksiyonlar, o dönemdeki sınırlı silahlı direnişlerine paralel olarak Direniş'in medya kolunun aktive edilmesinin gerektiğinin bilincindeydi. Bu yüzden Direniş örgütlerinden maskeli adamlar, duvarlara Filistin halkına yönelik seferberlik mesajları ve düşmanla olan psikolojik bariyeri takviye eden mesajlar içeren yazılamalar yapmaya başladı.

 

Askeri kanatlar ise gerilla savaşında kusursuzlaşmaya, askeri hedefleri hassasiyetle vurabilmeye başladı. Bu, Gazze Şeridi'nin sokaklarında ve kamplarında konuşlanmış olan işgal ordusu personelinin tükenmesine yardımcı oldu.

 

O dönemde direniş operasyonları bireysel olarak yürütülüyordu. İmad Akil (Hamas) ve Muhammed Suri'nin (Kudüs Seriyyeleri) askeri okulları özel bir şöhrete sahipti. Kısa süre sonra patlayıcılar ve patlayıcı kemerleri için özel birimler oluşturuldu ve bu, ikinci intifadanın ilk bir kaç yılı boyunca, Filistin Yönetimi'nin işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan, Filistinli örgütlere ait askeri hücreleri dağıtmasına ve düşmanın güvenlik önlemlerini arttırmasına kadar devam edecek olan şehadet operasyonları dönemini başlattı.

 

İkinci intifada döneminde Direniş, askeri operasyonlar ve şehadet operasyonları yoluna devam etti. Ancak işgal ordusunun 2002 yılında gerçekleştirdiği Koruma Kalkanı Operasyonu ve ayırma duvarının inşa edilmesi, şehadet operasyonlarına – her ne kadar pek çok kaynak Direniş'in bu operasyonları açığa vurulmamış iç nedenlerden ötürü durdurduğunu söylese de – ket vurdu.  

 

Bu gelişmeler Direniş'i bir roket cephaneliği inşa etmeye sevk etti; başlangıçta yerel düzeyde yapılan roketlerin menzili 2-3 km'yi geçmezken, zamanla son çatışmada görülen kapasiteye kadar ulaşıldı. İlave olarak Direniş, İsrail'in 2005'te Gazze'den çekilmesine kadar Gazze sınırında bulunan yerleşim birimlerine ve askeri üslere karşı saldırılar düzenleme konusunda kusursuzlaştı. Çekilmeden sonra Direniş, tünel savaşı tekniklerini geliştirdi ve buralara saldırı düzenlenmesini kolaylaştırmak üzere İsrail mevzilerinin altında tüneller kazıldı.

 

Öte yandan işgalciler, takip eden üç yıl boyunca kara müdahaleleri ve saldırılar düzenlemeye devam etti ve tanksavar füzeleri ve IED'ler kullanan askeri kanatlarla karşı karşıya kalarak, özellikle direnişin İsrail'in Merkava tipi tanklarını tahrip edebilmesi nedeniyle, ağır kayıplar verdi. Direniş ayrıca büyük miktarlarda havan topları ve tanksavar füzeleri stokladı ve tanksavar sistemlerinin el-Benna, el-Yasin ve el-Batar gibi yerel versiyonlarını üretti. Ayrıca varil bombalarının (100 kg) yerini daha küçük anti-personel ve anti-tank cihazlarının alması için çabalar yürütüldü.

 

Dökme Kurşun Operasyonu

 

Eski Gazze hükümetinin güvenlik ve polis binalarına yönelik saldırılarla başlayan Dökme Kurşun Operasyonu'nun (2008-2009) en önemli özelliği, sürpriz unsuruydu. Birbiri ardınca gelen hücumlar karşısında bitap düşen direniş örgütleri, bu saldırıya karşı koymaya yeterince hazır değildi.

 

Akabinde, El Kassam ve Kudüs Seriyyeleri büyük güvenlik darbeleri ve askeri darbeler aldı. Siyasi liderliğin tırmanışa dair yaptığı değerlendirme eksikti ve bu da İsrail hava kuvvetlerinin, yani düşmanın uzun kolunun, pek çok hedefine ulaşmasına ve direnişin önde gelen siyasi ve askeri liderleri ile hükümet liderlerine suikastler düzenleyebilmesine, ilave olarak roket platformlarını hedef alarak, roket fırlatmakla görevli militanları izleyerek ve ortadan kaldırarak ve roket fırlatma hızını azaltarak, direnişin roket kapasitelerini sınırlayabildi.

 

Dahası Filistin'in iç cephesi, uyum açısından çok iyi durumda değildi. İşgalciler, Direniş'in içine sızmaya ve özellikle kara operasyonları düzeyinde planlarını bozmaya çalıştı. İsrail bu şekilde, direnişten güçlü bir yanıt almaksızın, Beyt Lahiye ve Cebaliye'nin (kuzey) batısına ve Gazze'nin güneyindeki Tel el-Hava'ya kadar girebildi. İsrailliler ayrıca Gazze'yi üç kısma böldü ve şehirler arasındaki sağlık hizmetleri hareketi engellendi.

 

Ancak Direniş, roket menzillerinin giderek büyümesiyle ve 20-40 km menzilli Rus yapımı Grad roketlerinin Aşdod, Aşkelon ve Beerşeba'yı vurmasıyla roket fırlatma alanında yeni bir kartı ortaya koydu.

 

Bulut Sütunu

 

Savaşların en kısası olan, “Bulut Sütunu Operasyonu” adı verilen sekiz günlük çatışmada direniş, düşmanı şaşırtmayı başardı. O tarihte bir siyasi çözüme varılabilmesini sağlayan şey de, Hamas'ın ana örgütü Müslüman Kardeşler'in Mısır'da iktidarda olmasıydı. Askeri destekler de yer altından tam hızla taşınıyordu.

 

Dört yıl direnişin kapasitelerini arttrması ve roket menzilini 75-80 km'ye çıkarması için yeterli olmuştu. Dahası Direniş, hedefler listesini geliştirdi ve her ne kadar roketlerin hata marjı görece iyi değilse de, İşgal Altındaki Filistin'in Kudüs ve Tel Aviv gibi önemli şehirlerini hedef alan roketler dev bir psikolojik etkiye sahipti.

 

Bütün bunlar İsrail kamuoyunun, çatışmaları tolere edebilme durumunu zayıflattı. İsrail kamuoyu, Demir Kubbe'nin son savaşta olduğu gibi etkili şekilde çalışmamasıyla kendisini, Direniş'in ateş gücünün menzili içinde buldu. Direniş ayrıca tüneller üzerinden roket fırlatmada göze çarpan bir beceri sergiledi; bu ise İsrail hava kuvvetlerinin sivil evler dışında hiçbir şeyi hedef alamaması anlamına geliyordu. 

 

Dahası Direniş örgütleri, Hizbullah'ın iletişim ağını model alarak kendi iletişim ağını inşa etti ve bu, direnişin, Dökme Kurşun Operasyonu döneminde olanın aksine, muharebeleri emniyet içinde yürütmesine olanak verdi.

 

Direnişin İsraillilerin bir kara operasyonu gerçekleştirmesini engelleyebilmesine katkıda bulunan bir şey, her türden sabit ve mobil fırlatma rampalarına ilave olarak Rus yapımı tanksavar ve gemisavar füzeleri edindiğini ortaya koyması oldu. Ancak savaşın El Kassam Tugayları'nın ikinci komutanına suikast düzenlenmesiyle başladığını, bunun da savaşın başlangıcında İsraillilere bir koz verdiğini ve İsraillilerin, operasyonu bitirmeden bu “başarı” ile yetinmesine olanak verdiğini belirtmek gerekir.

 

Koruyucu Hat Operasyonu (2014)

 

İki yıl sonra Direniş, İsrail Hava Kuvvetleri'nin etkisini nötralize etmek için günbegün çalıştı ve yer altı tünellerini düşmanın savaş doktrini karşısında gerçek bir tehdit haline getirdi. İsrail zırhlı araçları da direnişin güdümlü füzeleri için kolay bir hedef haline geldi; aynısı, İsrailli piyadeler için de geçerliydi.

 

Direniş, ilk günden itibaren ve kara müdahalesinden önce, düşman sınırlarının gerisinde birkaç operasyon düzenleyerek düşmanın moralini bozmak için yoğun bir şekilde çabaladı. Bu, düşman mevzilerinin gözetlenmesinden ve keşfedilmesinden başlayarak, aynı misyonda elit savaşçıların birden fazla gruba verilmesi ve düşman askerleriyle yakından çatışmaya girilmesine kadar bir dizi konuda ortak çabaların sonucuydu ve bütün bunlar, direniş savaşçılarının yoğun ve ileri eğitim aldığını gösteriyordu. Operasyonlar ayrıca kayda alınıyor ve düzenlendikten sonra yayınlanıyordu; buna örneğin Şucaiye'nin doğusundaki Nahal Oz düşman mevzisine düzenlenen komando saldırısının görüntüleri de dahildi.

 

Sonuç olarak Direniş'in medya kolu, tıpkı Hizbullah'ın medya kolu gibi, İsrail kamuoyu için güvenilir bir bilgi kaynağı haline geldi. İsrail hava kuvvetleri, inisiyatif ve manevra unsurlarının konuşlandırılmasıyla üstesinden gelinebilecek bir taktik sorun haline geldi.

 

Kara müdahalelerinin püskürtülmesi, zırhlı araçlara saldırılar düzenlenmesi ve askerlere keskin nişancı ateşi açılması sırasında bile yoğun İsrail hava bombardımanı, Filistin altyapısında dev bir yıkıma yol açsa da, Direniş'in savaş performansını etkilemedi. 

 

Bu savaşı karakterize eden şey, İsrail liderlerinin operasyonun sınırlı olduğu yönündeki iddialarından bağımsız olarak, Direniş'in işgalcilerin Gazze'nin derinlerine girmesini engelleyebilmesi oldu. Bu, Gazze Şeridi'nin farklı bölgeleri arasında temasın sürdürülebilmesini sağladı. Direniş ayrıca deniz saldırılarını püskürttü ve ilk defa Direniş güçleri, kıyı boyunca geniş bir şekilde konuşlandı.

 

Yukarıda söylenenlere ilave olarak Direniş örgütleri, mümkün olduğunca çok askeri esir almaya niyetli olduklarını ilan ettikleri zaman işgal askerlerini avcıdan ava çevirdi. Şu ana kadar El Kassam, İsrail askeri Shaul Oron'u, Şucaiye katliamından önce esir aldığını açıkladı.

 

Şimdi bütün örgütler bir yol ayrımında. Ya hazırlıklarına ve kapasitelerini geliştirmeye devam edecek ve gelecekteki bir çatışma için yeni sürprizler hazırlayacaklar ya da politikacılar onların başarılı performanslarını sınırlayacak.

 

Direniş bıraktığı yerden başlıyor

 

Son savaşta Direniş, ateş açmaya iki yıl önce bıraktığı yerden başladı. Kudüs Seriyyeleri'nin düzenlediği ilk saldırı, işgal altındaki Tel Aviv şehrini hedef aldı. Savaşın bu şehrin bombalanmasıyla başlaması gibi, son beş dakikasında da bir kez daha Tel Aviv'in bombalanmasına tanık olundu.

 

Direniş, özellikle de El Kassam Tugayları, roket menzilinin gelişerek 100 km ve fazlasına kadar ulaştığını gösterdi. Direniş, işgal altındaki Hayfa şehrini R-160 roketleriyle vurduğunu ilan etti ve İsrailli işgalciler bu roketlerin, Akdeniz'deki Klos-C kargo gemisine el konulmasından önce Hamas tarafından ele geçirilmiş olan Suriye yapımı M-302 roketlerinin modifiye versiyonu olduğu değerlendirmesini yaptı. İsraillilerin iddialarına göre o gemi, bu tipten 40 roket taşıyordu.

 

Öte yandan İsrail, önceden Demir Kubbe bataryalarını sadece Gazze yakınlarına konuşlandırırken şimdi İşgal Altındaki Filistin'in çok geniş bir kısmına, özellikle de büyük şehirlere sekiz batarya konuşlandırmak zorunda kaldı. Her ne kadar Demir Kubbe “yalancı roketleriin” önünü alma becerisi bakımından belli bir gelişme gösterse de, sistemin fırlattığı füze sayısı bakımından, özellikle de 12 km'ye kadar menzilli 120mm havan toplarını engelleme konusunda büyük bir beceri gösteremedi.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

medyasafak.com