Yemen’de Suudi Arabistan başarısız olurken İran nasıl başarılı oldu?

Yemen’de Suudi Arabistan başarısız olurken İran nasıl başarılı oldu?
Bir ülkeyi sadece parayla yönetemezsiniz. Eğer Suudi Arabistan bunu öğrenmiş olsaydı, Yemen’deki çarpıcı yenilgisinden kaçınabilirdi. Krallık, bu küçük ülkedeki hatalı politikalarının sonucu olarak, kendi arka bahçesini koruyamadı. Coğrafi olarak uzak olan İran ise, paradan ziyade “aklını” kullanmak suretiyle, Yemen’deki politikalarını nasıl yürüteceğini bildi.

 

 

Muna Safvan

 

 

El Ahbar

 

 

 

Bir ülkeyi sadece parayla yönetemezsiniz. Eğer Suudi Arabistan bunu öğrenmiş olsaydı, Yemen'deki çarpıcı yenilgisinden kaçınabilirdi. Krallık, bu küçük ülkedeki hatalı politikalarının sonucu olarak, kendi arka bahçesini koruyamadı. Coğrafi olarak uzak olan İran ise, paradan ziyade “aklını” kullanmak suretiyle, Yemen'deki politikalarını nasıl yürüteceğini bildi. Sonuç, Yemen'de İran'ın Suudi Arabistan'ı geride bırakması oldu.

 

Yemen, Arap Yarımadası'nın kalbine yerleşmiş yayılmacı bir krallığın hemen bitişiğinde, zayıf ve parçalanmış görünüyor. Yemen'deki Suudi politikası on yıllardan beri, her yerde silah kültürünün olduğu aşiret ülkenin zayıflatılmasına katkı yaptı.

   

Suudi Arabistan'ın Yemen'de yaptığı tek şey, kendisine sadık grup ve kişilere para vermektir. On yıllardan beri onun hareket tarzı bu oldu ve bu şekilde ülkeyi, rekabetlerin, suikastlerin ve savaşın pençesinde bıraktı. Suudi Arabistan strateji planlamaz ve oluşturmaz, derinlemesine etkisi yoktur, meseleleri ele almaz veya politikaları tartışmaz; sadece para dağıtır.

 

İşte bu yüzden meseleler daha da karmaşık ve dengesiz hale geldi. Suudilerin bölgesel projeleri ve ilişkileri, Yemen'deki siyasi projesi, Körfez İnisiyatifi ve Ulusal Diyalog Konferansı da dahil olmak üzere, başarısız oldu. Yemen'deki siyasi sürecin başarısızlığı, Suudi güvenliği kapı komşusuyla doğrudan bağlantılı olduğu için, Suudilerin kriz ihraç edeceği korkularını arttırıyor. Yemen, El Kaide'nin varlığından, Saada savaşlarından, yeni siyasi sınıfın yükselişinden ve merkezi devletin çöküşünden derinden etkilendi. Bütün bunlar Suudi Arabistan'ın güney sınırını, terörizm, uyuşturucu, göçmen ve silah kaynağı haline getiriyor.

 

İşte bu yüzden Suudi Arabistan'ın Yemen'e yönelik açık bir stratejisi ve uzun vadeli bir planı yok gibi görünüyor. Suudi Arabistan, kısa vadeli politikalara bel bağlıyor ve sadakat satın almanın, sakin bir güney cephesi anlamına geleceğini düşünüyor. Bu tutumun Yemen'in aşırı derecede istikrarsız hale getirebileceğini, bunun da krallığı, sınırını emniyete almadığı için arkasına bakıp dikkat etmek zorunda bırakabileceğini görmüyor.

 

Suudi Arabistan, milyonlar aktardığı ve müsrif konferanslara sponsorluk yaptığı müddetçe Yemen'de işlerin ileriye gideceğine inandı. Fakat durum bu değildir. Suudi Arabistan, Yemen'i bölgesel ve uluslararası rekabet keşmekeşinden çıkarma şansını kaybetmiştir. Onu çevreleyen bütün Körfez ve Arap krizleri ve bölgesel krizler karşısında Yemen'den faydalanabilirdi. Ancak Suudi Arabistan, karar alma süreçlerinde müttefikler ve partnerler olmaksızın hareket ediyor. Eğer Yemen sınırlarını emniyete almazsa, büyük bir güç olarak çok fazla yol alamaz.

 

Büyük güç olmanın anlamı, küçük ülkelerden güçlü müttefikler çıkarabilmenizdir. Bu ülkelerin zayıflaması, sizin konumunuzu istikrarsızlaştırır. Örneğin ABD, daha küçük ülkelerin desteği olmadan dünya çapındaki savaşlarını yürütemezdi. İşte bu yüzden Suudi Arabistan'ın en büyük hatası, güney sınırını emniyete alabilecek ve güçlü bir müttefik olabilecek tek ülkeyi zayıflatmış olmasıdır. Yemen'in zayıflatılmasının, Suudi Arabistan'ın sonunu hızlandıracağına şüphe yoktur.

 

Yemen'deki iç çatışma, bölünme ve genel kaos, istikrarlı bir krallığı garanti edemez. Körfez ülkeleri bunu biliyorlar. Körfez'in ulusal güvenliğinin güney kapısından, yani Yemen'in istikrarından başladığını biliyorlar. Fakat Körfez devletleri, Yemen meselesini, net bir planı olmayan bir siyasi projeye milyonlarca riyal harcamış olan Suudi Arabistan'ın ellerine bıraktılar.

 

Bir ülkeyi sadece parayla yönetemezsiniz, özellikle de para, bir stratejiye bağlı değilse. Suudi Arabistan, özellikle Suudi destekli Ulusal Diyalog Konferansı'na katıldıkları için Husiler de dahil olmak üzere bütün tarafları kendi yanına çekebilirdi. Fakat aşırıcılığı destekleyen Selefiler gibi, ideolojik olarak kendisine bağlı olan tarafları güçlendirmeyi seçtiği için, siyasi çıkarlarını boşa harcamıştır. Bu da, Yemen'in içeriden patlamasına yol açmıştır. 

 

Suudi Arabistan'ın iflası, İran'ın bir rol oynamasına izin verdi

 

Suudi Arabistan Yemen'in en büyük destekçisidir, yahut Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri'nin müdahalesi olmasa böyle olurdu. Bu BM/ABD müdahalesi, Suudi Arabistan'ın gündemine ve ulusal güvenliğine karışmak anlamına gelmektedir. Adeta ulusal güvenlik nosyonu şimdiye kadar Suudilerin ve öteki Körfez devletlerinin hesaplarında mevcut değilmiş gibi, zira onlar, partner rolü değil, aracı rolü oynuyorlar. Körfez elçisi, olan biten her şeyin içinde yer alan bir müttefik gibi değil, Yemen'i çok seven bir büyükelçi gibi konuşuyor.

 

İlk adım, şu ana kadar olmamış bir şeyin yapılması ve Husilerin kazanılması olmalı, bunu da öteki partilerin kazanılması izlemelidir. Fakat Suudi Arabistan'ın İslamcı El-Islah partisiyle olan ilişkileri bile yakın zamanda bozulmuştur. Riyad, Müslüman Kardeşler'e olan yakınlığı nedeniyle, tıpkı Husiler gibi El-Islah'ı da terör örgütü olarak tanımlamak zorunda mı kaldı?

 

Suudi Arabistan'ın bunu tercih etme nedeni, Yemen'deki çatışmayla uğraşma biçimini karmaşıklaştırdı. Adlı adınca, Yemen sahnesindeki önemli aktörler dışlanıyor, onlarla ilişki kurmak reddediliyor, onlar terörist olarak tanımlanıyor ve Selefiler arasındaki destekçileri, siyasi sahnedeki yegane güç olarak empoze edilmeye çalışılıyor.

 

Bu partiler şimdi Yemen'deki durumun tırmanışa geçmesine ve gerilimlerin artmasına sebep oluyor ve durumu barışçıl hale getirecek yerel veya bölgesel bir aracı bulunmuyor. Bağları kesmek, hiçkimsenin çıkarına değildir. Suudilerin bu aldırışsızlığının karşısında, Yemen sahnesinde güçlü ve etkili bir oyuncu olarak İran – uzun vadeli politikalara sahip olan ve çok az para ödeyen en büyük stratejik rakibi – ortaya çıkıyor.

 

İran'ın tarzı, Yemen'de Suudi Arabistan'ı “iflas ettirmiş” gibi görünüyor. Bugün sizi parayla satın alan, yarın sizi para için satacaktır.

 

İşte bu yüzden Yemen'de “Suudi Arabistan'ın adamları” olan önde gelen şeyhlerin ve yaşlı figürlerin bir süredir İran'la gizli müzakereler yürüttüğünü öğrenmek şaşırtıcı değil. Yahut Yemen'deki Müslüman Kardeşler'in, işlerini ideolojik ve mezhepsel bir mantık temelinde değil, siyasi bir mantık temelinde yürüten bu İslam ülkesiyle iyi ilişkiler kurmak istediğini öğrenmek de şaşırtıcı değil.

 

İran Yemen'de Suudi parasını harcadı

 

Bu krizde İran, kendine hakim olma çağrısı yaptı ama, insiyatifi ve siyasi geçişi destekleyen on ülkeden birisi olmaması anlamında Yemen'de sözü geçmiyor. Suudi Arabistan, Yemen'e ABD'den daha yakın olmasına ve Yemen'in İran ve Suudi Arabistan'la iyi ilişkilere sahip olmadan barış ve istikrar şansının olmadığının bilinmesine rağmen, İran'ın siyasi geçiş sürecine katılmasını kasten engelledi.

 

Yemen konusunda İran, istisnasız olarak bütün taraflarla iletişim kurmakta ısrar ediyor ve herkesin dikkatini daha ciddi tehlikelere, ulusal nitelikteki tehlikelere çeken kaygılı danışman rolü oynuyor. Bu amaca ulaşmak için Suudi Arabistan'la daha yakın ilişkiler kurmak dahi istiyor.

 

İran, bölgedeki politikalarının uzun vadeli büyük hedeflere dayanması nedeniyle, Suudi Arabistan'ın arka bahçesinde bir rol oynayabilir.  Anlık bir barış peşinde değil; bugünden 50 yıl sonrasına bakıyor, stratejiler geliştiriyor ve buna uygun şekilde çalışıyor. Suudi Arabistan ile İran arasındaki temel fark, İran'ın Suudi parasıyla rekabet etmek için devasa miktarlarda para ödemiyor olmasıdır. Bunun yerine, daha derin ittifaklar ve karşılıklı uzun vadeli hedefler tesis etmek yoluyla sadakat kazanmaktadır.

 

İşte bu yüzden İran, Müslüman Kardeşler'i Yemen siyasi sahnesinden dışlamanın kendi çıkarına olmadığını anlamıştır. İran, grubun zemin kaybetmesini ve rolünün azalmasını istiyor, fakat Suudi Arabistan'ın Mısır'da yaptığı gibi onu dışlamak istemiyor. Müslüman Kardeşler'in müttefik, fakat ikinci sınıf müttefik olmasını istiyor. Bu, Husileri kendisinin parçası olarak gördüğü anlamına da gelmez. Onları da, herhangi bir anda farklılıkların olması muhtemel müttefikler olarak görüyor. Sonuç olarak Husilerle, üzerinden atlanılamayacak olan bir doktinsel ve dogmatik anlaşmazlık bulunuyor ki bu, silahlı grubun İran topluluğunun parçası olmasını zorlaştırmaktadır. Husilerin çatışmayı yürütme biçimi bile İran'ın tarzından farklılaşmaktadır. Fakat İran ile Husiler veya onlara zaman zaman verilen isimle Ensarullah (Allah'ın taraftarları) arasında işbirliği, iletişim ve ortak hedefler belirleme çabaları sürmektedir.

 

İran Husilerin askeri saplantısından memnun değil, fakat grup, Yemen'de işlerin nasıl yapıldıını daha iyi bildiklerini savunarak, İslam Cumhuriyeti'nin kararını hükümsüz ilan etmiştir. İran, topyekün dışlamanın bir risk olduğunu biliyor. Bu yüzden, onların güçlü katılımını sağlayacak ve onlar için uygun bir siyasi ve askeri rol sağlayacak şekilde, müttefiklerini güçlendirmeye çalışıyor.

 

Suudi Arabistan ise kendi müttefiklerini sadece zayıflatıyor ve onları uşağa çeviriyor. Aynı zamanda, destekçilerinin izleyebileceği açık bir strateji bulunmuyor. Bizzat Suudi Arabistan da, krallığın 50 yıl sonra, hatta 5 yıl sonra nereye gideceğini bilmiyor.

 

Önemsediği tek şey kralın ölmemesi ve bir veraset sorununun ortaya çıkmamasıdır. Suud Hanedanı, krallığın bir arada kalmasının temelidir. Kraliyet ailesinin dağılması, topyekün çöküş anlamına gelecektir, zira krallığın gelecek on yıllarda hayatta kalmasını garanti eden başka bir faktör bulunmamaktadır.

 

İran ise ne yaptığını biliyor. Gerçek tehlikenin Suudi Arabistan tarafından desteklenen Selefilerden ileri geldiğini ve aynı ideolojik ekol kökeninden geldikleri için Müslüman Kardeşler'in onların en büyük rakibi olduğunu biliyor. Müslüman Kardeşler, Selefi etkisini emebilecek süngerdir. Yemen'de, aşiretler, Selefiler ve Müslüman Kardeşler arasındaki ittifak temelinde Yemen Reform Bloğu'nun – El-Islah – kurulmasından bu yana olan şey budur. El-Islah, bir sosyal destek tabanını, siyasi varlığı ve ideolojik temeli sağlama aldığı için, bölgedeki en zeki İslamcı harekettir. Bizzat İran, Katar'dan Suudi Arabistan'a ve İran'a kadar bölgedeki her devletle işbirliği yapabilecek ve yan yana gelebilecek bir siyasi projeyi temsil eden bu partiye karşı destek ve işbirliğini ortaya koymuştur.

 

İran ve El-Islah partisi arasındaki ilişki yıllar önce ortaya çıkmıştı; reformcu aşiret şeyhi Hamid el-Ahmar, İran tarafından finane edilen Kudüs Derneği'nin başkanıydı ve bazı başka El-Islah liderleriyle birlikte onun da İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah'la iyi ilişkileri vardı. Fakat her ne kadar 2011'deki Yemen devrimi El-Islah ile, devrime karşı çıkan Suudi Arabistan'ın aksine devrimi destekleyen İran arasında herhangi bir anlaşmazlığa yol açmadıysa da, Suriye'deki olaylar gündemi değiştirdi.

 

Yemen uluslararası ilişkilerde mevcut değil

 

Yemen ile İran arasındaki ilişkilerin ve Yemen ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin yolu her zaman için, Yemen'in değil, diğer tarafın ellerindedir. Yemen bu ilişkilerde mevcut değil ve kontrol sahibi değil gibi görünüyor. İster iplerini çekecek, ister bırakacak olsun, diğer tarafın yapacağı şeyi bekleyen pasif bir taraf gibi hareket ediyor.

 

Örneğin Yemen hükümeti, İran'a saldırdı ve onu Husileri desteklemekle suçladı. Aynı zamanda, bu “tehlikeye” yaklaşmaya ve İran'la normal ilişkiler kurmak için çabalamaya, bu şekilde de Tahran'ın Husilere destek vermesini ve grubu devlet karşısında bir tehdit olarak kullanmasını engellemeye de çalışmadı. Öte yandan Yemen'in Suudi Arabistan'la ilişkisi, destek almaktan ve çekleri nakite çevirmekten ibaret. Yemen net bir plan sunup Suudi Arabistan'dan onu desteklemesini istemedi. Hükümet hakkında söylediklerimiz, öteki taraflardan şüphe duyan ve bu ilişkilerde aktif bir rol almayan bütün yerel partiler için de geçerli. Yemen, adeta başkalarının istemesiyle hareket eden, zayıf ve istikrarsız bir devlet gibi hareket eiyor. Buna rağmen, ilişkileri tamamen işlevsiz ve onu destekleyen veya koruyan kimse yok.

 

 

www.medyasafak.net