Terörizmle savaş terörizmdir: ABD, El Kaide ve IŞİD’in ortaya çıkmasına nasıl yardım etti?

Terörizmle savaş terörizmdir: ABD, El Kaide ve IŞİD’in ortaya çıkmasına nasıl yardım etti?
Tıpkı El Kaide gibi, “İslam Devleti” (IŞİD) de ABD yapımıdır ve petrol zengini Ortadoğu’yu bölüp fethetmek ve İran’ın bölgedeki büyüyen etkisini dengelemek amacıyla tasarlanmış bir terör aracıdır. İran başka bir ülkeyi en son 1738 yılında işgal etmişti. ABD ise, 1776’daki bağımsızlıktan bu yana en az 53 askeri işgal ve sefere girişti.

 

 

 

 

 

Garikai Chengu

 

 

Counterpunch.org

 

 

 

Tıpkı El Kaide gibi, “İslam Devleti” (IŞİD) de ABD yapımıdır ve petrol zengini Ortadoğu'yu bölüp fethetmek ve İran'ın bölgedeki büyüyen etkisini dengelemek amacıyla tasarlanmış bir terör aracıdır.

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin terörist grupları desteklemekle geçen uzun ve çok sıcak bir tarihinin olduğu gerçeği, sadece, haberleri izleyip tarihi bilmeyenleri şaşırtacaktır.

 

CIA radikal İslamcılıkla ilk defa Soğuk Savaş döneminde yanyana geldi. O tarihte Amerika, dünyayı basit terimlerle görüyordu: bir yanda Sovyetler Birliği, ve Amerika'nın bir Sovyet aracı olarak gördüğü Üçüncü Dünya milliyetçiliği, diğer yanda Batı ülkeleri ve Amerika'nın Sovyetler Birliği'ne karşı mücadelede müttefik olarak gördüğü militan siyasal İslam.

 

Ronald Reagan dönemindeki Ulusal Güvenlik Dairesi müdürü General William Odom kısa süre önce, “ABD uzun süre, terörizmi her derecede kullandı. 1978-79'da Senato, uluslararası terörizme karşı bir kanun çıkarmaya çalışıyordu – ürettikleri her versiyonda hukukçular, ABD'nin ihlal edeceğini söylüyorlardı” diye belirtti. 

 

1970′ler boyunca CIA Mısır'da, hem Sovyet yayılmacılığını engellemek, hem de Arap kitlelerinin arasında Marksist ideolojinin yayılmasına engel olmak için Müslüman Kardeşler'i bir bariyer olarak kullandı. Amerika Birleşik Devletleri ayrıca Endonezya'da Sukarno'ya karşı  Sarekat İslam'ı, Pakistan'da ise  Zülfikar Ali Butto'ya karşı Cemaat-i İslami grubunu destekledi. Bunun son, ancak kesinlikle önemsiz olmayan örneği ise El Kaide'dir.

 

Belki unutmuşuzdur diye belirtelim: CIA, 1980'lerde Usame bin Ladin'i dünyaya getirdi ve onun örgütünü “anne sütüyle besledi”. Eski İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook, Avam Kamarası'na, El Kaide'nin tartışmasız bir şekilde Batılı istihbarat teşkilatlarının ürünü olduğunu söylemişti. Bay Cook, Arapça'daki kelime anlamı “veri tabanı” olan El Kaide'nin başlangıçta, Afganistan'da Rusları yenilgiye uğratmak için CIA tarafından eğitilen ve Suudiler tarafından finanse edilen binlerce İslamcı aşırıcıdan oluşan bilgisayar veri tabanı olduğunu izah etmişti.

 

Amerika'nın El Kaide ile ilişkisi her zaman bir aşk-nefret ilişkisi oldu. ABD Dışişleri Bakanlığı, El Kaide'ye bağlı belli bir terörist grubun belli bir bölgede Amerikan çıkarlarına hizmet edip etmemesine bağlı olarak bu terörist grubu ya finanse eder ya da onu saldırganca hedef alır. Hatta Amerikan dış politika yapıcıları aşırıcılığa karşı olduklarını iddia etseler bile, onu bilinçli olarak bir dış politika silahı olarak teşvik ederler.  

 

“İslam Devleti”, tıpkı El Kaide gibi kesinlikle geri tepen silahların sonuncusudur. IŞİD kısa süre önce, haydutlarının Amerikalı gazetecilerin başlarını kesmeye başlamasıyla, uluslararası düzeyde önem kazandı. Şimdi terörist grup, Birleşik Krallık büyüklüğünde bir bölgeyi kontrol ediyor.

 

“İslam Devleti”nin neden bu kadar hızlı bir şekilde büyüyüp yayıldığını anlamak için, örgütün Amerikan destekli kökenlerine bakmak gerekir. 2003'te Irak'ta gerçekleşen Amerikan saldırısı ve işgali, IŞİD gibi radikal Sünni grupların kök salmasının ön koşullarını yarattı. Amerika, daha ziyade akılsızca, Saddam Hüseyin'in seküler devlet aygıtını yıktı ve onun yerine Şii ağırlıklı bir yönetim geçirdi. ABD işgali, sosyalizmi reddetmek ve serbest piyasanın sihirli elinin iş yaratacağı yönündeki naif bir umutla fabrikaları kapatmak yoluyla, Sünni bölgelerde çok yaygın işsizliğe sebep oldu. Yeni ABD destekli rejimin yönetimi altında, çalışan sınıftan yüzbinlerce Sünni işini kaybetti. Güney Afrika'da rejim değişikliğinden sonra servetlerini korumalarına izin verilen beyaz Afrikalılardan farklı olarak, üst sınıftan Sünniler sistematik olarak varlıklarından yoksun bırakıldı ve siyasi etkilerini kaybetti. Irak'taki Amerikan politikası, dini entegrasyon ve birliği savunmak yerine, mezhepsel bölünmeleri alevlendirdi ve Sünni huzursuzluğu için bereketli bir zemin yarattı; Irak'taki El Kaide de bu zemin üzerinde kök saldı.

 

Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) önceden farklı bir adı vardı: Irak El Kaidesi. 2010 sonrasında grup, ismini değiştirdi ve Suriye'deki çabaları üzerine odaklandı.

 

Suriye'de temel olarak üç savaş yürütülüyor: biri hükümet ve isyancılar arasında, biri İran ve Suudi Arabistan arasında, diğeri ise Amerika ve Rusya arasında. ABD dış politika yapıcılarının Suriye'de İslamcı isyancıları silahlandırma riskini alma kararını vermesine yol açan, bu üçüncüsü, yani yeni Soğuk Savaş'tır, zira Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Rusya'nın temel bir müttefikidir. Utandırıcı bir şekilde, bu Suriyeli isyancıların çoğu şimdi, açıktan Amerikan yapımı saldırı tüfekleri sallayan IŞİD haydutlarına dönüşmüştür.

 

Amerika'nın Ortadoğu politikası, petrol ve İsrail etrafında döner. Irak işgali, Washington'un petrol susuzluğunu kısmen gidermişti, ancak Suriye'deki süregiden hava saldırıları ve İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar tamamen İsrail'le ilgilidir.  Amaç, İsrail'in burnunu ndibindeki düşmanları olan Lübnanlı Hizbullah ve Filistinli Hamas'ı, hayati önemdeki Suriye ve İran desteğinden yoksun bırakmaktır.

 

IŞİD yalnızca Amerika tarafından Suriye hükümetini devirmek için kullanılan bir terör aracı değildir, aynı zamanda İran'a baskı yapmak üzere kullanılmaktadır.

 

İran başka bir ülkeyi en son 1738 yılında işgal etmişti. ABD ise, 1776'daki bağımsızlıktan bu yana en az 53 askeri işgal ve sefere girişti. Batı medyasının savaş çığlıklarının sizi inandırmış olabileceklerine karşın, bölgesel güvenliğe tehdit oluşturan kesinlikle  İran değil, Washington'dur.  2012'de yayınlanan ve ABD'deki on altı istihbarat teşkilatı tarafından desteklenen bir istihbarat raporu, İran'ın nükleer silah programını 2003 yılında sonlandırdığını teyit ediyor. Hakikat şu ki, ister gerçek olsun ister tahayyül, İran'ın nükleer tutkuları, Amerika'nın İran'a yönelik düşmanlığının sonucudur. Tersi değil.

 

Amerika, IŞİD'i üç açıdan kullanıyor: Ortadoğu'daki düşmanlarına saldırmak için; ABD'nin ülke dışına yönelik askeri müdahalesi için bir bahane olarak kullanmak için; ve ülke içinde, eşi benzeri görülmemiş istilacı bir iç gözetimi meşrulaştırmak üzere, imal edilmiş bir iç tehdit yaratmak için.

 

Bay Obama'nın hükümeti, hükümet gizliliğini ve gözetimi hızla arttırmak yoluyla, kendi yurttaşlarını izleme yetkisini arttırırken, yurttaşlarının hükümetlerini izleme yetkisini azaltıyor. Terörizm, kitle isyanına hazırlık olarak, kitlelerin izlenmesini meşrulaştırmada kullanılan bir bahanedir.

 

Sözde “Terörle Savaş”ın gerçekte ne olduğu görülmelidir: ABD ordusunun tehlikeli derecede aşırı büyümesini sürdürmek için bir bahane. ABD dış politika yapısı içindeki en güçlü iki grup, ABD'nin Ortadoğu politikasını yöneten İsrail lobisi ile, bu grubun eylemlerinden yararlanan Askeri-Endüstriyel Blok'tur. George W. Bush'un Ekim 2001'de “Terörle Savaş”ı ilan etmesinden bu yana bu politika, Amerikalı vergi mükelleflerine yaklaşık  6.6 trilyon dolara mal oldu ve binlerce erkek ve kız evladın yitirilmesine sebep oldu, ancak savaşlar aynı zamanda  Washington'un askeri elitlerine milyarlarca dolar kazandırdı.

 

Gerçekten de, Kamu Doğruluğu Merkezi'nin yakın zamanda yaptığı bir çalışmaya göre yetmişten fazla Amerikalı şirket ve birey, son üç yılda savaş sonrası Irak ve Afganistan'ında yapılacak çalışmalar için 27 milyar dolarlık sözleşmeler yaptı. Çalışmaya göre, bu özel şirketlerin yaklaşık yüzde 75'i Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti yönetimlerinde, Kongre'de, yahut ordunun üst kademelerinde çalışmış veya bunlarla yakın bağlara sahip olan personele veya yönetim kurulu üyelerine sahip.

 

1997 yılında bir ABD Savunma Bakanlığı raporunda, “Veriler, ABD'nin yurtdışı müdahaleleri ile ABD'ye karşı terörist saldırılarda artış arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösteriyor” diye belirtildi. Hakikat şu ki, Amerika'nın “Terörle Savaş”ı kazanabilmesinin tek yolu, teröristlere Amerika'ya saldıracak motivasyon ve kaynak vermeye son vermesidir. Terörizm semptomdur, Ortadoğu'daki Amerikan emperyalizmi ise kanser. Basit bir şekilde söylemek gerekirse, Terörizmle Savaş terörizmdir; yalnızca, jetlere ve füzelere sahip insanlar tarafından çok daha geniş bir ölçekte yürütülmektedir.

 

www.medyasafak.net