Husilerin güç kazanmasıyla Yemen’de Suudi nüfuzu azaldı

Husilerin güç kazanmasıyla Yemen’de Suudi nüfuzu azaldı
Ensarullah, bu tür durumlarda devreye sokmak üzere hazırda bekletilen mezhepçi söylemi bastırdı. Bu, temel olarak iki nedenden kaynaklıydı: devrimci değişim sürecine halkın farklı kesimlerinin katılımı ve hızlı ve etkili siyasi müzakereler. Husiler, öteki askeri formasyonlar gibi, sahadaki kazanımlarından menfaat sağlamadı ki bu, sadece Yemen’e özgü bir durumdur.

 

 

 

Fuad el-İbrahim

 

 

El Ahbar

 

 

Yemen'de, bir Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) inisiyatifi olarak sunulan Suudi projesinin çöküşüyle birlikte Krallık, artık bölgedeki ana aktör olmadığını anladı; zira onlar iç çatışmalara ve sınırlarından uzak olmayan sorunların dallanıp budaklanmasına saplanmış haldeyken, etrafındaki dünya, öngörülemeyen sonuçları olacak şekilde hızla değişiyor.

 

Suudi Arabistan, Yemen'deki ani devrimden hareketle, çare olacak birkaç adıma girişti; ilk olarak Pazar günü Husilerin çatı grubu Ensarullah ile Yemenli öteki silahlı gruplar arasında varılan, Devlet Başkanı Abid Rabbo Mansur Hadi'nin de katıldığı BM destekli anlaşmayı övdü. Ardından, hükümetin istifasından ve Husi kaynaklarına göre Suudilerin güçlü adamı General Ali Muhsin el-Ahmar'ın bir Körfez büyükelçiliğine kaçmasından bir gün sonra Sana'ya yeni büyükelçi gönderdi. El-Ahmar, uygulanmamış bir başkanlık kararnamesiyle lağvedilmesine karar verilen birinci zırhlı tümenin başındaki kişi.

 

Pazartesi günü Yemen'in tarihi, Şubat 2011'deki halk devrimi lehine değişti. Devrimin bir sonraki aşaması, 2011'de Suudi liderliğindeki KİK inisiyatifi tarafından iktidara getirilen hükümetin devrilmesiyle başladı. O dönemde devrimciler bu inisiyatifi, koltuğundan edilen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e yasal dokunulmazlık sağladığı ve onun ve bakanlarının ulusal birlik hükümetine dönmesine izin verdiği için reddetmişti. Geçtiğimiz günlerde ise bir sonraki aşamasına geçen devrim, Suudi inisiyatifinin başarısızlığını teyit etti. Başbakan Salim Basindva, istifa konuşmasında, KİK inisiyatifini ve iktidarı tekeline alıp inisiyatifte öngörülen iktidar paylaşımı düzenlemesini reddettiği için cumhurbaşkanını eleştirdi.   

 

Öte yandan iç siyasi karmaşa ve sınırındaki durumla ilgili sorunlar nedeniyle elleri bağlı halde olan Suudi Arabistan bugün artık bölgedeki ana aktör olmadığına daha fazla ikna olmuş durumda. Etrafındaki dünya hızla değişiyor ve sonuçlar öngörülemez nitelikte. Riyad, sergilediği “kibirli kaçınma” için büyük bir bedel ve büyük ve küçük rakip güçlerin meydana getirdiği yeni formülleri görmezden geldiği için beklenen bir maliyet ödedikten sonra, biraz tevazu göstermekten fayda sağlayabilir.

 

Bugün hem Suudi Arabistan hem de Yemenliler, devrimin ikinci safhasının Yemen'deki Suudi hanedanını devirdiğine ikna olmuş durumdalar. Krallığın hızlı tepkileri de bu kanaati güçlendiriyor ve bu tepkiler, Yemenlilerin gelişmeleri ele alma biçimini etkileyecektir. Yemenliler, 16 Ocak 2011'deki ilk gösteriden bu yana, Yemen gençliğinin devrimine karşı çıkacak ve rejimi korumak için hızlı bir şekilde eyleme geçecek ilk ülkenin Suudi Arabistan olacağını biliyorlardı. Fakat Yemen Bahreyn değildir ve Yarımada Kalkanı güçleri, Bahreyn'de olduğu gibi, hayati önemdeki kurumları korumak, yahut daha ziyade rejimin kendisini korumak için Yemen devriminin yaşandığı şehirlere gönderilemezdi. Körfez inisiyatifi, yeni yüzlerle eski rejimi yeniden üretmek için Suudiler ve öteki Körfez aktörleri tarafından devreye sokulmuş karşı devrimdi.  

 

Ülkenin her yerinden ve farklı mezheplerden Yemenliler, Suudi projesinin çöküşünü gördü. Başında Husi grubu Ensarullah'ın bulunduğu devrimciler, bu tür durumlarda devreye sokmak üzere hazırda bekletilen mezhepçi söylemi bastırdı. Bu, temel olarak iki nedenden kaynaklıydı: devrimci değişim sürecine halkın farklı kesimlerinin katılımı ve hızlı ve etkili siyasi müzakereler. Husiler, öteki askeri formasyonlar gibi, sahadaki kazanımlarından menfaat sağlamadı ki bu, sadece Yemen'e özgü bir durumdur. Onlar, halkın ruhuna ve amaçlarına daha yakın olacak olan bir sonraki aşamada, bir muhalefet rolünü yerine getirme konusunda en yetenekli olanlardır.  .

 

Bir başka deyişle Husiler, iktidar meyvelerinin toplanmasına katılmak yerine, devrimi korumayı tercih ediyor. Bu kanaati, kadrolarına sık sık, sahayı kontrol etme ve hükümet işlerine mesafe koyma ihtiyacını vurgulamış olan kurucuları Seyyid Hüseyin el-Husi'den miras aldılar. Bu, bölgede “İran komplosu” [ile savaşma] konusunda takıntılı olan Suudileri rahatlatabilirdi. Ancak Yemen'de varılan konsensüs gereği geri dönüşün olmaması gerekiyor. Suudi nüfuzunun yerini, “komşuluk ilişkileri”nin, “iç meselelere karışmama”nın ve “her iki ülkenin ve halkın çıkarına olacak işbirliği”nin alması gerekiyor.

 

Suudi Arabistan geçmişte Yemen'e “arka bahçesi” gibi muamele eder, bütün işlerine burnunu sokar ve siyasi sınıfını, ordu komutanlarını, aşiret şeflerini ve parti liderlerini maaş listesine koyardı. Ancak şu anda Yemen'de gerçekleşen radikal dönüşüm, El Nusra Cephesi'nin eski şeyhlerinden olan, Vehhabi Şeyh Ebu Maria el-Kahtani'yi, el-Rafiza devrimi olarak adlandırdığı bir Sünni karşı devrimi çağrısı yapmak durumunda bıraktı.  

 

Ancak son devrimci ayaklanma, her türden grubu ve bütün büyük şehirleri (Taaz, el-Hadida, Şabva ve ötekiler) içine alıyor. Toplumun her bileşeneninin yer aldığı halk komiteleri, özellikle hükümet binalarını korumak için, sahada ve başkentte pozisyonlarını koordine etti. 

 

Ensarullah, Yemenlilere ve dışarıdaki dünyaya yönelik pek çok rahatlatıcı mesaj yayınladı. İlk ve öncelikli olarak, halk tabanlarını korumak için ve inançları temelinde iktidarın yozluğundan endişe duydukları için, devrimin kazanımlarını korumayı seçtiler ve iktidara tam katılım yerine asgari bir partnerliği seçtiler. Husiler, Riyad'la hatları açık tutuyorlar. Ancak bu, devrimci seferberliklerin amaçlarını tartışmak değil, hiç kimseyi tehdit etmedikleri mesajı vermek anlamına geliyor. Devrim Yemenlilerin ellerinde ve bütün Yemenlilerin çıkarına.

 

Riyad'daki karar alıcıların güney komşularındaki duruma dair algıları ne olursa olsun, Suudi pozisyonu, en azından İran'la ilişkiler açısından çözülüyor gibi görünüyor. Suud el-Faysal, İran dışişleri bakanıyla bir araya geldi ve ikili etki konusunda ve İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif'in daha ileride Riyad'ı ziyaret etmesi için bir randevu verme konusunda, hafızalarda kalacak bir açıklama yaptı.

 

Siyasi çakışmalar ender, hatta belki de imkansız olsa da, New York'ta el-Faysal ve Zarif arasında gerçekleşen görüşme, yalnızca dönemlik bir olay değildi. Görüşmede Yemen'deki devrimci dönüşüm, IŞİD tehdidi, yanısıra “Bahreyn'deki halk devrimi” ve Suriye krizi gibi başka meseleler de ele alındı. İki tarafın ciddi müzakerelere girişmeye karar vermesi halinde, Lübnan, Irak ve başka ülkelerin dosyaları da karmaya eklenecektir.  

 

Görüşme tarihide kadar Riyad, aylar önce kendi başkentinde ilan edilen dörtlü ittifakın (Abid Rabbo Mansur – Güney'deki sosyalist geçmişine rağmen - , Ali Abdullah Salih, Ali Muhsin el-Ahmar, ve el-Islah partisi) hızlı bir şekilde çöktüğünü anlayacaktı. Özellikle de halkın, devrimcilerde ifadesini bulan, bundan böyle petrol parasıyla kandırılmama kararıyla birlikte, fiili bir Suudi nüfuzundan bahsetmek zor hale gelmiştir.

 

www.medyasafak.net