Özel Analiz: İmam Humeyni kimyasal ve nükleer silahlara nasıl haram fetvası verdi?

Özel Analiz: İmam Humeyni kimyasal ve nükleer silahlara nasıl haram fetvası verdi?
Foreign Policy yazdı: "İslam Cumhuriyeti’nin laik Irak rejimi karşısındaki ruhani ve manevi üstünlük iddiasına gönderme yapan Rafighdoost, Humeyni’nin retorik bir dille 'Eğer biz kimyasal silah üretirsek, benimle Saddam arasında ne fark kalır?' dediğini hatırlıyor.

 

Ayetullah nükleerlere hayır dediği zaman

 

 

Foreign Policy

 

 

Gareth Porter

 

 

 

Üst düzey bir İranlı yetkili, özel bir röportajda, İran için kitle imha silahları programı inşa etmesinin bizzat Humeyni tarafından durdurulduğunu söyledi.

 

Altı dünya gücü ve İran arasında yürütülen ve Kasım'daki son tarihe yaklaşan nükleer müzakereleri, ABD'nin İran'dan uranyum zenginleştirme kapasitesinin çoğunu ortadan kaldırmasını istemesiyle çıkmazda kaldı. Bu talep, İran'ın geçmişte gizlice nükleer silah geliştirmeye çalıştığı ve bunu yeniden yapmayacağı konusunda ona güvenilemeyeceği şüphesine dayanıyor.

 

İran, nükleer silahları, İslam'a aykırı olduğu için reddettiğini savunuyor ve kanıt olaral dini lider Ali Hamaney'in verdiği bir fetvadan alıntı yapıyor. Ancak Amerikalı ve Avrupalı yetkililer, meselenin gerçekten Şii İslami prensipler üzerinden yürütüldüğünden şüphe etmeye devam ediyor.  Bunun yerine, İran'ın varsayılan örtülü nükleer silah programı hakkındaki, hiçbir zaman teyit edilmemiş şüpheli istihbaratlara dayandılar.

 

Ancak İran'ın nükleer silahlara yönelik politikasını anlamanın anahtarı, Irak'la sekiz yıllık savaştaki tarihsel bir dönemde yatmaktadır. Tam haliyle ilk defa burada anlatılan hikaye, Irak'ın İranlı askerlere ve sivillere karşı gerçekleştirdiği ve 20 bin İranlının ölümüne, 100 binden fazlasının da ciddi bir şekilde yaralanmasına neden olan kimyasal saldırılarına İran'ın neden hiçbir zaman misilleme yapmadığını izah ediyor. Ve güçlü bir şekilde, İran liderliğinin kimyasal ve nükleer silahların üretilmesinden duyduğu nefretin derin köklere sahip ve dürüst olduğunu gösteriyor.

 

Birkaç İranlı kaynak daha önce, İslam Cumhuriyeti'nin ilk dini lideri, Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin kimyasal silahları yasaklayan fetvasını, İran'ın Irak'la olan savaşında neden bu tür silahlar kullanmadığını açıklamak üzere alıntılamıştı. Fakat Humeyni'nin böyle bir fetvayı ne zaman ve neden verdiğine dair ayrıntılar hiçbir zaman ortaya çıkarılmadı ve bu yüzden bu fetva onyıllardan beri ihmal edildi.

 

Şimdi ise, İran'ın savaş zamanındaki askeri tedarikten sorumlu bakanı, Humeyni'nin yalnızca kimyasal silahları değil, nükleer silahları da yasakladığına dair bir tanıklık sundu. Sekiz yıllık savaş boyunca İslam Devrimi Muhafızları'ndan (IRGC) sorumlu bakan olarak çalışmış Muhsin Rafighdoost, Eylül ayı sonunda Tahran'da bana verdiği bir röportajda, Humeyni'ye İran'ın nükleer ve kimyasal silahlar üzerine çalışmasını önerdiğini, ancak iki ayrı görüşmede kendisine, kitle imha silahlarının İslam tarafından yasaklandığının söylendiğini anlattı. Rafighdoost ile bir röportaj yapmayı, Ocak ayında Mehr Haber Ajansı'na verdiği röportajı öğrendikten sonra istemiştim, zira o röportajda savaş zamanında Humeyni'yle yaptığı görüşmelerden ve dini liderin kimyasal ve nükleer silahları yasaklamasından bahsetmişti.

 

Rafighdoost, Şah döneminde muhalif siyasi faaliyetleri nedeniyle tutuklanmış ve 1978 yılında hapisten çıktığı zaman Şah karşıtı aktivistler için bir bağlantı noktası haline gelmişti. Humeyni 1979 İslam Devrimi'nin ardından Paris'ten Tahran'a döndüğü zaman Rafighdoost onun koruması ve güvenlik timinin başı haline geldi. Aynı zamanda IRGC'nin kurucu üyelerinden biriydi ve İran'ın balistik füze programının başlatılması ve Hizbullah'ın kurulması da dahil olmak üzere, bu oluşumun aldığı bütün büyük askeri kararların şahsen içinde yer aldı.  Ancak Rafighdoost, IRGC geçmişine rağmen, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yönetiminin pragmatizmini benimsedi.

 

Rafighdoost beni, 1999 yılından beri başkanı olduğu Nur Vakfı'ndaki mütevazı ofisinde karşıladı. 74 yaşında olduğu halde daha genç gösteren Rafighdoost, hâlâ bir korumanın gürbüz yapısına ve parlak, uyanık gözlere sahip.

 

Saddam Huseyin'in Irak'ı, İran'ın ilk Irak saldırısını püskürtmesi ve Irak içinde bir karşı saldırıya başlaması sonrasında, İran askerlerine karşı kimyasal silah kullanmaya başladı. Iraklılar kimyasal silahları, İran'ın insan gücü üstünlüğünü dengelemenin tek yolu olarak görüyordu.  İranlı doktorlar ilk defa, Irak'ın İran askerlerine 1983 ortalarında gerçekleştirdiği kimyasal silahlardan kaynaklı hardal gazı semptomlarını belgeledi. Ancak, Rafighdoost'un söylediğine göre, İran'ın Şubat-Mart 1984'te Irak'ın güneyine düzenlediği bir saldırı sırasında Irak'ın gaz saldırılarında büyük bir artış oldu. Saldırılarda hem hardal gazı, hem de tabun sinir gazının kullanılması onu, savaş planlarında büyük bir yeni girişimde bulunmaya sevketti.

 

Rafighdoost bana, kimyasal savaş tehdidine karşı koymak için bazı yabancı hükümetlerden silah da dahil olmak üzere destek talebinde bulunduğunu, ancak bu hükümetlerin hepsinin taleplerini reddettiğini söyledi. Bu onu, bakanlığının İran'ın savaş için ihtiyaç duyduğu her şeyi üretmesi gerektiği yönünde karar almaya sevketti. “Savunma meseleleri hakkında herhangi bir bilgisi olan bütün araştırmacıları şahsen bir araya getirdim” diye anlatıyor. Söylediğine göre her bir askeri ihtiyaç kategorisinde çalışmak üzere uzman grupları organize etti – bu kategorilerden biri ise, “kimyasal, biyolojik ve nükleer” adını taşıyordu.

 

Rafighdoost, kurduğu bütün uzmanlaşmış gruplar hakkında bir rapor hazırladı ve kimyasal ve nükleer silahlar üzerine çalışması için onay alma umuduyla, raporu tartışmak üzere Humeyni'ye gitti.  Rafighdoost'a göre dini lider onu yalnızca, genelkurmay başkanı görevi yürüten oğlu Ahmed'le birlikte karşıladı. Anlattığına göre "Humeyni raporu okuduğu zaman, kimyasal-biyolojik-nükleer ekibine tepki göstererek ‘bu ne?' dedi.” Humeyni, kimyasal ve biyolojik silahların üretilmesinin İslam'a aykırı olduğuna hükmetti.

 

Rafighdoost, "İmam bana, kimyasal veya biyolojik silahlar yerine, askerlerimiz için gaz maskeleri ve atropin gibi savunma amaçlı koruma teçhizatları üretmemiz gerektiğini söyledi” diye anlatıyor. 

 

Rafighdoost Humeyni'ye ayrıca, grubun “nükleer silah üretme planının” olduğunu söylemişti. İran'ın nükleer programının gelişmemiş durumu nedeniyle bu, 1984 yılında ancak uzak bir hedef olabilirdi. O dönemde İranlı nükleer uzmanları, uranyumun nasıl zenginleştirileceğine dair bilgi sahibi değildi ve bunu yapacak teknolojileri de yoktu. Ancak her durumda Humeyni böyle bir programa kapıyı kapadı. Rafighdoost'un söylediğine göre dini lider kendisine “Biz nükleer silah üretmek istemiyoruz” demişti.

 

Humeyni bunun yerine, İran'ın sivil nükleer güç teşkilatını kastederek, “bu bilim adamlarının Atom Enerjisi Örgütü'ne gönderilmesi” talimatını verdi. Rafighdoost'a göre Humeyni'nin bu emri, nükler silah peşinde koşma fikrine son verdi.

 

Kimyasal savaş meselesi Haziran 1987 sonlarında bir Irak savaş uçağı, İran'da bulunan bir etnik Kürt şehri olan Sardaşt'taki dört yerleşim bölgesini, hardal gazı olduğuna inanılan şeyle bombaladığı zaman yeni bir boyut kazandı. İran'ın sivil nüfusu ilk defa Irak güçleri tarafından kimyasal silahla hedef alınıyordu ve nüfus tamamen korumasız haldeydi. 12 bin sakin içinden 8 bin kişi buna maruz kaldı ve yüzlercesi öldü. 

 

Halkta, İran'ın başka şehirlerine yönelik kimyasal saldırılar olabileceği yönündeki korkular hızla büyürken Rafighdoost, İran'ın misillemesine hazırlanmak üzere büyük bir girişime koyuldu. Hardal gazı silahları üretmek için Savunma Bakanlığı'yla birlikte çalıştı.

 

Açık bir şekilde Rafighdoost, Irak'ın İranlı sivillere karşı kimyasal silah saldırıları düzenlemesiyle oluşan yeni durumun, Humeyni'nin mesele hakkında yeni bir bakış açısı benimsemesine yol açacağını umuyordu. Bana, Humeyni'nin, hardal gazı silahları için iki kimyasal maddenin üretilmesinden, bu gerçekleşinceye kadar haberdar olmadığını söyledi.  "Görüşmede İmam'a, kimyasal silah üretmek için yüksek bir kapasiteye sahip olduğumuzu söyledim” diye anlattı. Rafighdoost daha sonra Humeyni'den, “misilleme yapma kapasitesi” hakkındaki görüşünü söylemesini istedi. 

 

İran'ın Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ndeki (OPCW) daimi temsilcisi, 17 Mayıs 2014 tarihinde OPCW'deki ABD delegasyonuna sunulan bir belgede, Rafighdoost'un kimyasal silah programının ayrıntılarını ortaya çıkardı. Daha sonra bu belgeyi kamuoyuna sunan WikiLeaks, bunun içeriğinden söz eden bir ABD diplomatik yazışmasını yayınladı. Belge, iki bakanlığın hardal gazı için gerekli kimyasal öncü maddeleri temin ettiğini ve Eylül 1987'de bir silah üretmek için gerekli kimyasal maddeleri – sülfür hardal ve nitrojen hardal – imal etmeye başladığını ortaya koyuyordu. Ancak belge aynı zamanda iki bakanlığın, kimyasalları havan toplarına, hava bombalarına veya roketlere koyup “silahlaştırmasının” gerçekleşmediğini belirtiyordu.

 

Dini lider, Irak'ın sivillere yönelik gaz saldırılarının ortaya koyduğu yeni tehlikeye tepkisiz kaldı. Rafighdoost'a, “Savaş alanında veya şehirlerde olması fark etmez, biz buna karşıyız” dedi. “Bu tür silahları üretmek haramdır. Sizin yalnızca korunma teçhizatları üretmenize izin verilmektedir.”

 

İslam Cumhuriyeti'nin laik Irak rejimi karşısındaki ruhani ve manevi üstünlük iddiasına gönderme yapan Rafighdoost, Humeyni'nin retorik bir dille “Eğer biz kimyasal silah üretirsek, benimle Saddam arasında ne fark kalır?” dediğini hatırlıyor.

 

Humeyni'nin hükmü, IRGC'nin kimyasal silah girişiminin sonunu getirdi. Rafighdoost, “Sardaşt'tan sonra bile, misilleme yapabilmemizin yolu yoktu” diyor.  2004 tarihli İran belgesi, iki kimyasalın üretiminin durdurulduğunu, bunların depolandıkları binaların kapısına 1988 yılında mühür vurulduğunu ve üretim ekipmanının 1992 yılında imha edildiğini doğruluyor.

 

Humeyni, nükleer silahlar üzerinde çalışmayı yasaklayan kararını da tekrarlamış ve “Nükleer silahlardan kesinlikle bahsetmeyin” demişti.  Rafighdoost, Humeyni'nin kimyasal, biyolojik veya nükleer silah üretimi hakkındaki yasağını bir fetva – yani gerekli vasıflara sahip bir İslam aliminin fıkıh temelinde verdiği yargı – olarak anlamıştı. Bu hiçbir zaman yazılmadı ve formalize de edilmedi, ancak bu önemli değildi, zira fetvayı yayınlayan, İslam devletinin “veliyy-i fakihi” idi ve bu yüzden hükümetin tamamını yasal olarak bağlıyordu.  Rafighdoost'un söylediğine göre “İmam bunun haram olduğunu söylediği zaman, bunun bir fetva olduğunu söylemesine gerek yoktu.”  

 

Rafighdoost, Humeyni'yle ikinci görüşmenin tarihini hatırlayamadı, ancak başka kanıtlar güçlü bir şekilde, bunun Aralık 1987'de olduğuna işaret ediyor. İran eski başbakanı  Mir Hüseyin Musavi, Aralık 1987 sonlarında yaptığı bir konuşmada İran'ın “kimyasal silah üretebilecek durumda” olduğunu söylemiş ve “taarruz amaçlı kimyasal silahlar” için bir “özel grubun” oluşturulduğunu  söylemişti. Fakat Musavi, İran'ın fiilen kimyasal silahlara sahip olduğunu söylemekten imtina etmiş ve dini düşüncelerin İran'ı sınırladığını ima etmişti. “Bu silahları yalnızca, İslam bize izin verdiği ve bunu yapmak zorunda kaldığımız zaman üreteceğiz” demişti.  

 

Musavi'nin konuşmasından birkaç gün sonra, Londra'da yayınlanan Independent gazetesinde çıkan bir haber, Humeyni'nin kimyasal silahlar aleyhinde verdiği fetvadan söz etti. Şimdi Princeton Üniversitesi'nde araştırmacı olan, İran'ın eski nükleer müzakerecisi Seyid Hüseyin Musavian, bu makale için Humeyni'nin kimyasal ve nükleer silahlar aleyhindeki fetvasını teyit etti ki bu, başbakanın olağandışı açıklamasının aslında Rafighdoost'la olan görüşmede söylendiğini ortaya koyuyordu.

 

Şubat 1988'de Saddam, İran'daki kent hedeflerine yönelik füze saldırılarını arttırdı. Aynı zamanda füzelerine kimyasal silah yerleştirme tehdidinde bulundu ve bu, yüzbinlerce İranlıyı ürküttü.  O yılın ilk baharında Tahran nüfusunun üçte biri ila yarısına denk düşecek kadar İranlı, şehri terk etti.

 

Humeyni'nin fetvası güçlü IRGC komutanını Irak'ın kimyasal silahlarına karşı vermek istediği karşılıktan yoksun bıraktığı gibi, İran'ın savaşa devam edebilmesini de imkansız hale getiriyordu. Her ne kadar Humeyni'nin Temmuz 1988'de Irak'la ateşkesi kabul etme yönündeki “acı karar” olarak adlandırdığı kararı için başka nedenleri de olsa da, bu yıkıcı araçların kullanılması da bu kararda etkili oldu. Humeyni, kararının gerekçelerini izah eden bir mektubunda ateşkese, “düşmanın kimyasal silahlar kullanması ve bunları nötralize edecek ekipmanlara sahip olunmaması” nedeniyle rıza gösterdiğini söylüyordu.

 

Humeyni'nin nükleer silahlar da dahil olmak üzere her türlü kitle imha silahı aleyhindeki İslami hükmü, Humeyni döneminde cumhurbaşkanlığı görevini yapmış ve 1989'da onun yerine dini lider olmuş Ali Hamaney tarafından da sürdürüldü. İran, 2004'te Hamaney'in nükleer silahlar aleyhindeki fetvasını kamuoyuna açıklamaya başladı, fakat Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki yorumcular ve haber medyası, bunu, ciddiye alınmaması gereken bir propaganda taktiği olarak  gördü.

 

Hamaney'in fetvasının analizi, yalnızca İran'ın siyasi-hukuki sisteminde “veliyy-i fakih”in rolünün anlaşılmaması nedeniyle değil, aynı zamanda Hamaney'in fetvasının geçmişinin bilinmemesi nedeniyle kusurludur. Hayati öneme sahip, ancak şimdiye kadar bilinmeyen bir gerçek, Hamaney'in nükleer karşıtı fetvayı tantanasız bir şekilde 1990'ların ortasında, yetkililerden birinin nükleer silahlar hakkındaki dini fikrini sorması üzerine vermiş olduğudur. Musavian, mektubu, 1997-2005 yılları arasında Dış İlişkiler Komitesi'nin başkanı olduğu Yüksek Ulusal Güvenlik Meclisi ofisinde gördüğünü hatırlıyor. Hamaney'in mektubu hiçbir zaman kamuoyuna yayınlanmadı ve göründüğü kadarıyla bu, dönemin cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin stratejik zeminlerde yıllar boyunca nükleer silahlara karşı çıkmasından kaynaklıydı, dolayısıyla fetvanın kamuoyuna yayınlanması, o dönemde gereksizdi.   

 

2012'den beri, ABD Başkanı President Barack Obama yönetiminin resmi duruşu, Hamaney'in nükleer karşıtı fetvasının varlığını olumlu karşılama yönünde oldu. Obama, Eylül 2013'te BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada dahi buna  gönderme yaptı. Fakat Obama'nın danışmanlarının hâlâ fetvanın tam anlamını kavramadığı açık gibi görünüyor: Dışişleri Bakanı John Kerry Temmuz ayında gazetecilere hitap ederken “Bir din adamının yayınladığı fetva, niyet hakkında son derece güçlü bir ifadedir” dedikten sonra ekledi: "Bunun sistemleştirilmesine ihtiyaç duyuyoruz."

 

Hamaney'in nükleer silahlar aleyhindeki fetvası hakkında yapılan pek çok yorumda olduğu gibi bu açıklama da, her hangi bir vasıf sahibi Müslüman alimin yayınladığı fetvalarla, dini liderin devlet politikası hakkında verdiği fetvaları birbirine karıştırıyordu. Bunlardan ilki sadece alimin görüşlerini takip eden kişileri ilgilendirir, ikincisi ise İran'ın Şii İslam temelindeki siyasi sisteminde bütün bir devlet üzerinde bağlayıcıdır, ve sıradan bir içtihadın üzerinde bir hukuki statüye sahiptir.  

 

Humeyni'nin savaş zamanında kimyasal silahlar aleyhinde verdiği fetvanın tam hikayesi, İran'ın İslami sisteminin “veliyy-i fakihi” kitle imha silahlarının İslam tarafından yasaklandığı yönünde bir dini hüküm verdiği zaman, bunun bütün öteki siyasi-askeri düşüncelerin üzerinde yer aldığını göstermektedir. Humeyni'nin fetvası, bu tür silahların üretilmesini ve kullanılmasını engellemiştir – İran güçlerini Irak'a karşı savaşta ciddi bir şekilde dezavantajlı bir noktaya getirmiş olmasına rağmen, hatta IRGC'nin güçlü bir şekilde, bu tür silahların kullanılmasından yana olmasına rağmen. Liderin bir mesele hakkındaki fıkhi görüşünün gücü hakkında bundan daha çetin bir test tahayyül etmek zordur. 

 

İslam Cumhuriyeti'nin kitle imha silahları hakkındaki politika üretme biçiminin temelden yanlış anlaşılması dikkate alındığında, Humeyni'nin fetvasının dönemi, İran'la nükleer müzakereler için açık içerimlere sahiptir. İran'ın nükleer aleyhindeki fetvalarının gerçek hikayesini bilmeyen müzakereciler, potansiyel olarak, maliyetli yanlış hesaplara meyilli olacaktır.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net