Suudi İmparatorluğu’nun dağılması ve yeni İran ekseni

Suudi İmparatorluğu’nun dağılması ve yeni İran ekseni
1979 İslam Devrimi’nden önce Ortadoğu, Amerikan ekseni içindeki iki kutuba bölünmüştü: Suudi Arabistan’ın mutlak teokrasisi ve laik cumhuriyetçi Türkiye. Devrimle birlikte denkleme, Şii İslam’ın, bir cumhuriyet sisteminin çerçevesi içindeki bir tezahürü girdi.

 

 

 

Catherine Shakdam

 

 

Journal-neo.org

 

 

Her ne kadar bazıları Ali Rıza Zakani'nin geçen Eylül ayında Suudi Arabistan'ın çöküşünün yakın olduğuna dair yorumlarıyla ve onun “El Suud aşiretinin dağılması” olarak tanımladığı şeyle dalga geçip, onun İran'ın bölgedeki siyasi başarılarıyla övünmesini abartılı ve temelsiz olarak yaftalamış olsa da, başkaları, İranlı önde gelen siyasi analistin taşı gediğine koyduğunu söyleyecektir.

 

Ortadoğu'da yalnızca geçen ay meydana gelen son gelişmelere - Yemen'de Husilerin yükselişi, Bahreyn devrimi, Şeyh Nimr el-Nimr'in ölüm cezasına çarptırılması, IŞİD'in Irak ve Suriye'deki ilerlemesi – bakıldığında bile, Ortadoğu çapında siyasi, sosyal ve dini kırılmaların meydana geldiği çok açık bir şekilde görülebiliyor ve bütün bunlar, El Suud imparatorluğunun yaşadığı erozyona işaret ediyor.  

 

Her ne kadar Suudi Arabistan, Osmanlıların düşüşünden bu yana Arap dünyasına ve bir ölçüde İslam dünyasına hakim olmuş, yöneticilerinin Batı'nın iradesine tabi olma isteği sayesinde hem İngiliz İmparatorluğu'ndan hem de Amerika Birleşik Devletleri'nden yardım görmüş olsa da, Suud hanedanının siyasi ve dini dışlayıcılığı, bugün krallığın bizzat kendisinin en kötü düşmanı haline geldiği bir durum yaratmıştır.

 

El Suud hanedanının petro-dolarları

 

Yalnızca dev serveti temelinde hegemonik üstünlüğe geçen Suudi Arabistan'ın petro-dolarları, krallığın temel kurumsal, siyasi ve dini mimarisini ayakta tutan asli unsurdur. El Suud hanedanının ülkeleri, hükümetleri ve politikaları uzaktan yönetebilmesini ve kontrol edebilmesini, Ortadoğu'da kendi vizyonunu hayata geçirmek için politikacıları ve fikirleri eğip bükmesini, yatırıp ezmesini sağlayan şey Suudi Arabistan'ın milyarlarla ifade edilen dolarları olsa da, krallık, ittifaklarını finanse edebilme becerisinin esiri haline gelmiştir.

 

Bu olurken, Suudi Arabistan yakın bir zamanda dramatik bir ekonomik U dönüşüyle karşı karşıya kalabilir. Nick Butler'ın Globalist'te belirttiği gibi, Suudi Arabistan stoklama nedeniyle petrol fiyatlarının eşi görülmemiş bir düşüşü yaşadığı bir anda, petrol piyasasının kontrolünü kaybetti.  “Suudiler artık fiyat düşüşünü tersine çevirebilecek bir durumda olmayabilir”  diye yazan Butler, OPEC içindeki negatif siyasi ve ekonomik duruşların, herhangi bir küresel çıktı sınırlama politikasının hayata geçirilmesini imkansız hale getirebileceğini, bunun da Suudi Arabistan'ı büyük bir baskı altına sokacağını ekledi.

 

“Belki Kuveyt hariç olmak üzere herhangi bir OPEC üyesi devletin, üretim ve gelirde süregiden bir kesintiyi kabul eden bir pozisyonda olabileceğini düşünmek zordur. Suudiler bu noktada yalnız kalmıştır."

 

Kendi siyasi ve ekonomik hesap hatalarının kurbanı olan El Suud'un başlattığı yangın, kısa süre sonra kendi hanedanını yerle bir etme ve Körfez monarşilerini yerle bir etme tehdidi meydana getirebilir.

 

Eğer Suudi Arabistan, bölgedeki vekil devletlerinin finansal sürekliliğini koruma ve vekalet savaşlarını finanse etmeye devam etme becerisine sahip olmadığını kanıtlamışsa – ki şu ana kadar El Suud, Yemen, Suriye, Irak, Mısır, Libya ve Bahreyn gibi çok sayıda cephe açmış, ancak şu ana kadar çatışmalardan hiçbirini çözümleyememiştir – kendisini, bizzat kendisinin yarattığı ihtilaflardan ve farkında olmadan yardım ettiği boşluklardan doğmuş güçler tarafından köşeye sıkışmış halde bulabilir.

 

Açıktır ki hem Türkiye hem de İran 2011'den beri kendi önemlerinin dikkat çektiğini görmüşlerdir, zira Suudi Arabistan'ın siyasi tökezlemeleri, onların gücünü arttırmıştır.

 

Zaman daralıyor

 

Uluslar siyasi kurtuluş çağrısı yaparken, başkaları ise İslami radikalizme karşı sert bir mücadeleye girmişken, bildiğimiz haliyle Ortadoğu, kapsamlı bir yeniden yapılandırmadan ve güç haritalarının yeniden düzenlenmesinden geçiyor.

 

Zakani'nin güçlü bir şekilde ortaya koyduğu gibi: “Bugün üç Arap başkenti İran'ın eline geçti ve İran İslam Devrimi'ne ait… Sana da, İran Devrimi'ne katılma yolundaki dördüncü Arap başkenti oldu.”  

 

Yemen Husileri – Abdülmalik el-Husi liderliğinde örgütlenmiş olan grup – hiçkimsenin kontrolü altında olmadıklarını, tam bağımsız olduğuklarını ileri sürebilir, ancak Şii İslam'ın en eski kolundan olan bu Zeydi grubun Tahran'dan destek ve rehberlik aldığı inkar edilemez. Tıpkı Lübnan Hizbullah hareketinin ve daha yakın zamanda Bağdat'ın yaptığı gibi.

 

Fakat siyasi tebaaları üzerinde monark yönetim sergileyen Suudi Arabistan'ın aksine, İslam Cumhuriyeti'ni bu kadar çekici kılan, ideolojik şemsiyesini de bu kadar kapsayıcı kılan, İran'ın ülkelerin iç işlerine karışmama politikası, yönetmeyip tavsiye etme, dikte etmeyip destek verme kararlılığıdır.

 

Suudi Arabistan korku yoluyla yönetirken, tâbi ülkeler olarak gördüklerinin hepsine karşı çekiç ve kılıç kullanırken, İran kendisini tam zıddı bir alternatif olarak sunmuştur.

 

Şimdi pek çok kişi Suudi Arabistan'ın hegemonyasına ve tiranca yönetimine karşı çıkanların arasına katılırken, El Suud'ın yapısında erozyon işaretleri ortaya çıkıyor; temeli, artan siyasi, ekonomik, sosyal ve dini basınçlarla sarsılıyor gibi görünüyor.

 

Suudi Arabistan'ı bu denli güçlü kılan her şey yavaş yavaş çözülmektedir: Dini rehberlik duruşu, IŞİD şeytanına yardım ettiği ve onun fikir babası olduğu iddialarıyla lekelenmiş, ekonomisi çöküşün eşiğine gelmiştir; toplum, mezhepçilik ve sosyal adaletsizliğin basıncı altında patlama noktasına gelmiştir ve bölgesel süper güç pozisyonuna İran ve Türkiye tarafından meydan okunmaktadır.

 

İran'ın büyük cihadı

 

Zakani, Suudi Arabistan'ın hiçliğe doğru gidecek şekilde dağılmasına dair verdiği nutuktan sonra, parlamento önünde, İran'ın “büyük cihad” aşaması olarak adlandırdığı şeyden söz etti. Zakani bu tanımlamayla, İran'ın, Müslüman inancının parametreleri içerisinde siyasi, toplumsal ve dini kurtuluş olarak anladığı şeyi hayata geçirmek için geniş anlamıyla bölgeye İslami devrimci modelini yansıtma ve ihraç etme niyetine işaret ediyordu.

 

Cihad burada savaşın eş anlamlısı olarak değil, bir ideolojik kampanya olarak anlaşılmalıdır. İlgi çekici br şekilde din alimleri pek çok kez, kutsal yazılarda sözü edilen anlamda gerçek cihadın açık savaşla bir ilgisinin olmadığını, bunun daha ziyade “yumuşak dönüştürme” anlamına geldiğini savunmuşlardır.

 

Zakani, bu büyük cihad aşamasının “pek çok farklı sonuca yol açabileceği için özel bir politikayı ve titiz bir yaklaşımı gerektirdiğini” belirtti ve Suudi Arabistan'ın, kontrol yarışında kurbanı olduğu yoksunluğun ve geriliğin ve son kertede paranın sözünün geçeceği şeklindeki kör inancının altını çizdi.

 

Keskin bir stratejist olan Zakani, İran'ın “Ortadoğu'da baskıyı sonlandırmak ve ezilenlere yardım etmek için İran devrimi çerçevesinde çalışan hareketleri desteklemesini” tavsiye etti. Bir başka deyişle İran'ın, bir despot veya politika dikte edici olarak değil, ulusların lideri olarak hareket etmesine işaret etti.

 

Suudi Arabistan'ın aksine İran, değişim ekseni olmak, siyasi geçişin öncüsü olmak istiyor.

 

1979 İslam Devrimi'nden önce Ortadoğu, Amerikan ekseni içindeki iki kutuba bölünmüştü: Suudi Arabistan'ın mutlak teokrasisi ve laik cumhuriyetçi Türkiye. Devrimle birlikte denkleme, Şii İslam'ın, bir cumhuriyet sisteminin çerçevesi içindeki bir tezahürü girdi.

 

Otuz yıl sonra Türkiye'de eski laik kimliğinden geriye yalnızca bir gölge kalırken, Suudi Arabistan muhalefetle karşı karşıya. İran'a gelince, dış düşmanlıklara ve ekonomik yaptırımlara karşın, bölgedeki etkisinin katlanarak arttığını, kendi gücünün, kendisini hiçbir zaman düşmeyecek kadar büyük sanan güçlerin bıraktığı giderek büyüyen boşluktan beslendiğini gördü.

 

Zakani, “Şimdi iki kutup var: Biri, Amerika Birleşik Devletleri ve onun Arap müttefiklerinin liderliğindeki kutup, diğeri de İran ve İran'ın devrim projesine katılmış olan devletlerin liderliğindeki kutup” diye vurguladı.

 

www.medyasafak.net