Suudi Arabistan-Katar uzlaşması: Suriye savaşı için getireceği sonuçlar

Suudi Arabistan-Katar uzlaşması: Suriye savaşı için getireceği sonuçlar
Suudi Arabistan ve Katar arasında gerçekleşen ani uzlaşma, Suriye’deki savaş ve ötesi için devasa içerimler taşıyor ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı, bundan yaklaşık 100 yıl önce Sykes-Picot’nun yaptığından çok daha kapsamlı bir şekilde, yöneticiler Abdullah ve Sani arasında bölme potansiyeli taşıyor.

 

Andrew Korybko

 

Global Research

 

 

Suudi Arabistan ve Katar arasında gerçekleşen ani uzlaşma, Suriye'deki savaş ve ötesi için devasa içerimler taşıyor ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı, bundan yaklaşık 100 yıl önce Sykes-Picot'nun yaptığından çok daha kapsamlı bir şekilde, yöneticiler Abdullah ve Sani arasında bölme potansiyeli taşıyor.

 

Suudi Arabistan ve onun Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki müşterileri, geçen Pazar günü Katar'la aralarındaki Soğuk Savaş'a son verdi ve büyükelçilerini yeniden Doha'ya gönderdi. Bu büyükelçiler, geçmişte örneği görülmemiş bir şekilde sekiz ay önce, Mart ayında, bu krallıkların kendilerine yönelik tehdit olarak gördükleri Müslüman Kardeşler'e Katar tarafından verilen desteği protesto etmek amacıyla geri çekilmişti. Bu önemli açıklamadan birkaç gün önce, Ortadoğu'daki bir başka bölünmenin de ortadan kaldırıldığı söyleniyor: buna göre (Katar'la bağlantılı olduğu şayiaları bulunan) El Nusra Cephesi ile (zengin Suudilerle bağları olduğu iddia edilen) IŞİD, Suriye hükümetini devirmek için birlikte çalışma kararı aldı ve bu, Katar ve Suudi Arabistan arasındaki uzlaşmanın habercisi olarak da değerlendirilebilir. Doha ve Riyad, aralarındaki rekabeti çözümlemek için bir anlaşmaya vardıkları için, muhtemelen bu iki devlet gelecekteki çıkar çatışmalarından uzak durmak için Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı aralarında paylaşacak, Katar Mısır'ın doğusunda nüfuz kazanırken Suudi Arabistan da batısına hükmedecektir.  

 

Kesişme noktası olarak Kahire

 

Mısır muhtemelen Katar ve Suudi nüfuzu arasındaki sınır çizgisi olacaktır. Muhammed Mursi'nin cumhurbaşkanlığı zamanında ülke, Katar yanlısı Müslüman Kardeşler tarafından yönetiliyordu; şimdi ise bizzat eski cumhurbaşkanı, devlet sırlarını Katar'a taşıdığı iddiasıyla, vatana ihanetten yargılanıyor. Mursi, Temmuz 2013'te devrilmesinden bir ay önce, Suriye'nin meşru hükümetiyle bağlarını kesmek ve isyancılara mali destek sunmak suretiyle ülkesinin Suriye politikasını radikal derecede değiştirmişti. Müslüman Kardeşler'le olan bağı düşünüldüğünde, muhtemelen savaşta Katar tarafından desteklenen güçleri desteklemeyi öngörüyordu ki bu, elbette Suudiler tarafından yayılmacı bir tehdit olarak görülmüştü.

 

Bu politikalar, Sisi Mursi'yi devirip hapse attığında birdenbire değişti. O tarihten bu yana Mısır, Suudi Arabistan'a ve müttefiklerine yakınlaştı ve onlardan 20 milyar dolar değerinde yardım ve yatırım aldı. Mısır'ın Riyad liderliğindeki (ve Katar'ın üye olmasına rağmen mesafeli durduğu) Körfez İşbirliği Konseyi'yle (KİK) daha yakın çalışması konuşulduğu gibi, ülkenin Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE ile bir “anti militan ittifakına” katılması da tartışılıyor. Hem Mısır hem de BAE'nin, Libya'daki İslamcılarla savaşma konusunda ciddi olduklarını gösterecek şekilde, birkaç hafta önce bu ülkedeki militan mevzilerini bombaladığı belirtilmelidir. Suudilerin ve KİK'in seküler Mısır'a verdiği destek, ilk bakışta kafa karıştırıcı gibi görülebilir olsa da, basit bir şekilde açılanabilir: onlar, Katar'ın nüfuzuna karşı çıkan savunmacı seküler bir hükümetten duydukları kaygıdan fazlasını, yayılmacı bir Müslüman Kardeşler hükümetinden duymaktadırlar.  

 

Katar'ın ve Suudi Arabistan'ın alanları

 

Katar:


Bu düzenleme içerisinde Katar ve Suudi Arabistan'ın nüfuzları sırasıyla, Mısır'ın batısı ve doğusu arasında bölüşülmektedir. Libya'nın şu anda çöken devlet konumunda olması düşünüldüğünde ilk bakışta Katar'ın ‘alanının' değeri az gibi görünebilir. Ancak Katar oradaki milisler arasında güçlü bir nüfuza sahiptir ve ülke, Afrika'nın en büyük (akmaya devam eden) petrol rezervlerine sahiptir. Çatışmanın nasıl çözümlendiğinden bağımsız olarak, Katar'la bağlantılı siyasal İslamcıların hükümette şu veya bu role sahip olması, böylelikle bu bağ üzerinden Doha'nın bölgesel etkisini arttırması oldukça muhtemeldir. Komşu Tunus'ta her ne kadar Müslüman Kardeşler'le bağlantılı En-Nahda Hareketi Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinde laikler karşısında kaybetmiş olsa da, İslamcılar orada halen meşru ve kurumsallaşmış bir siyasi güce sahiptir ve bu, yeni bir rüzgarla gelecekteki seçimleri kazanma potansiyelinin bulunduğu anlamına gelmektedir.

 

Avrupa'ya en çok gaz tedariği yapan ikinci ülke ve Afrika'nın en büyük petrol üreticilerinden biri olan Cezayir'de, uzun süredir yönetimde olan ve yaşlanan devlet başkanı Abdülaziz Buteflika bir kez daha hastaneye yatırıldı ve bu durum, onun ölümünden sonra ne olacağı sorularına yol açıyor. Buteflika, 1991 seçimlerindeki zaferi çatışmanın başlamasına sebep olan siyasal İslamcı bir örgüt olan İslami Selamet Cephesi'yle yürütülen ve on yıl süren iç savaşın sona ermesinden bu yana Cezayir'in tanıdığı tek liderdir. Cezayir'in tarihi akılda tutulduğunda Katar, tıpkı Mübarek sonrasında Mısır'da yapmaya çalıştığı gibi, bu jeo-stratejik ülke üzerinde kontrol elde etmek için Buteflika sonrası ortamda siyasal İslam kaldıracını desteklemeye ve yeniden aktive etmeye çalışabilir.  

 

Suudi Arabistan:


Bölünme çizgisinin doğusunda, meseleler kelimenin gerçek anlamıyla daha muhafazakardır. Suudi Arabistan ve bağlaşıkları, siyasal İslam karşısında kendi monarşilerini korumak istiyorlar, bu yüzden Katar, Müslüman Kardeşler'den partnerlerini Körfez devletlerinin dışında tuttuğu müddetçe herhangi bir sorun olmayacaktır. KİK, kendileri gibi monarşiyle yönetilen Ürdün'ü formel olarak kabul edebilir ve bu, grubun kraliyet kimliğini güçlendirecektir. Suriye'de, Katar ve Suudi Arabistan'ın vekilleri muhtemelen, hükümet karşıtı hareketi güçlendirmek ve sonuç vermeyen iç kavgayı ortadan kaldırmak için güçlerini birleştirecektir. Her ne kadar meşru ve halk desteğine sahip olan hükümet illegal bir şekilde devrilirse ülkenin neye benzeyeceği belli değilse de, muhtemel bir senaryo, ülkenin savaş baronları tarafından yönetilen ‘emirliklere' bölünmesi ve Suudi Arabistan ve Katar'ın ganimetleri bölüşmesidir. Irak ise hızla, Kürtler, Sünniler ve Şiilerden oluşan üç de facto bağımsız topluluğa bölünmektedir ve bunlar üzerinde sırasıyla ABD, Suudi Arabistan ve İran'ın nüfuzu söz konusudur.

 

Umman jokeri

 

Pek çok medya kuruluşu, son hafta bu konuda spekülasyonlarda bulundu, zira yaşlı Sultan tedavi için Temmuz ayından beri Almanya'da olduğu gibi, Umman İran'ın nükleer programıyla ilgili enformel görüşmelere de evsahipliği yapıyor. Eğer yumuşak bir iktidar değişimi meydana gelir ve başka bir sultan tahta çıkarsa, Suudiler için bir mesele olmayacaktır, ancak eğer meseleler daha karmaşık hale gelir ve İslamcı siyasi güçler (Katar'ın desteğiyle) temsili rejim için ajitasyon yürütürse, bütün bir Riyad-Doha uzlaşması çökebilir. Herhangi türden bir istikrarsızlık, Suudilerin askeri müdahalesiyle sonuçlanabilir; bu, kendisi gibi monarşi olan Bahreyn rejimini desteklediği türden olabileceği gibi, monarşinin iktidarını restore etmek için İslamcı bir hükümete karşı müdahalede bulunacağı bir ‘tersine Bahreyn' müdahalesi de olabilir.

 

Ancak Umman'daki beklenmedik gelişmeler hariç tutulursa, Katar ve Suudi Arabistan, Ortadoğu'yu ve Kuzey Afrika'yı neredeyse aralarında bölüşmüşler gibi görünüyor ve Müslüman dünya, Sykes-Picot'nun yeni, daha geniş ve eşit derecede anti-demokratik bir tekrarına tanık olabilir.

 

 

 

www.medyasafak.net