Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (44)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi Dersleri (44)
İbn Arabî devamla şöyle diyor: "O (Mehdi) masumdur. Hükümde yanlışa düşülmemesi ancak masumiyet ile anlamlı olabilir. Zira Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) verdiği hükümde yanlışlık vardır denilemez. Bu imamın hükmü de Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) verdiği hükümdür. ‘O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.’(53/en-Necm/3-4)"

 

 

- Rahman Rahim Allah'ın Adıyla ve O'nun yardımıyla. Hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun. Değerli izleyiciler es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh. "Utruhatü'l-Mehdeviyet" programının yeni bir bölümünde sizlerle birlikteyiz. Sizin de bildiğiniz gibi bu program önceki programın devamıdır. Önceki program iki ay gibi uzunca bir aradan sonra yapılmıştı. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey. Değerli izleyicilerin konuya vakıf olabilmeleri son programın özetini sunmanız mümkün mü?

 

- Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Önceki programda iki temel nokta hakkında konuşacağımızı belirtmiştik.

 

İlk nokta Müslüman bilginlerin hakkında ittifak ettiği hususlar idi. Bu hususlarda ulemanın hiçbiri aykırı bir görüşe sahip değildir.

 

İkinci nokta ise Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Şia Müslüman bilginlerinin hakkında ihtilaf ettiği hususlardı.

 

İlk noktayla ilgili olarak, bu hususlarda Müslüman bilginler arasında herhangi bir görüş ayrılığının bulunmadığını belirtmiştik. Önceki programda işaret ettiğimiz ilk husus, özetle ahir zamanda Mehdi-i Muntazar'ın (a.f.) zuhurunun zorunluluğuydu. Öyle ki dünyanın veya bu âlemin sadece tek bir günlük ömrü dahi kalacak olsa Mehdi-i Muntazar zuhur edecektir. Bu konu hakkında Müslüman bilginler arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. İkinci husus Mehdi-i Muntazar'ın zuhuru ilkesinin, akidenin en önemli asıllarından olduğunun kabul edilişidir. Bu inanç ve kabul imanın müsellem rükünlerinden birini oluşturmaktadır. Nasıl ki insan tevhide, peygamberliğe, ahiret gününe, kitaplara, resullere ve meleklere iman etmekle yükümlüyse ahir zamanda Mehdi-i Muntazar'ın zuhuruna iman etmekle de yükümlüdür. Kanıtımız büyük Müslüman bilginlerin, özellikle de Vehhabi bilginlerin açıklamalarıdır. Bu ekolün uleması imanî konuların birçoğu hakkında kuşku duydukları halde Mehdi-i Muntazar meselesi hakkında bu inancı inkâr eden kimsenin kafir olduğunu söylerler. Onların bu sözleri ve tavırları da bu ilkenin akidenin müsellem inançlarından, akide düzeninin cüzlerinden olduğuna delalet etmektedir.

 

Büyük Vehhabi âlimlerinden İmam Abdülaziz İbn Abdullah İbn Baz'ın Fetava Nurun Ala'd-Darb adlı eserine bir bakalım.

 

O şöyle diyor:

 

Soru: Arkadaş çevresinde Mesih-i Deccal'i, Mehdi'yi, İsa'nın nüzulünü ve Yecuc ve Mecuc'un gelişi inkâr eden bir adam var. Bu adam bunlardan hiçbirisine iman etmiyor ve bu konuda aktarılan hadislerin sahih olmadığını iddia ediyor. Mehdi-i Muntazar hakkındaki inkârında da ısrar ediyor. Bu tür adamların dini açıdan hükmü nedir?

 

El-Cevap: Bu adam gibileri -Allah korusun- kafirdir.[1]

 

Soru: Mehdi-i Muntazar'a, Hz. İsa'nın (a.s.) nüzulüne ve zikredilen diğer şeylere iman etmek temel meselelerden ve iman sahasındaki esas rükünlerden birini teşkil etmiyorsa bunları inkâr etmek niçin küfre ve dinin sınırlarının dışına çıkmaya neden oluyor?

 

"Zira söz konusu kişi Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) kesin bir şekilde sabit olan bir şeyi inkâr etmiş oluyor. İlim erbabından bir kişi ona bu meseleleri açıklar ve o da bunları veya bunlardan birini inkâr etmekte ısrar ederse kafir olmuş olur. Çünkü Hz. Resulullah'ı (s.a.a.) inkar eden kimse kafir olur. Allah'ı inkâr eden kimse kafir olur. Bu haberler Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) mütevatir ve sahih olarak aktarılmıştır."[2]

 

Vehhabi bilginlerden İbn Baz'ın açıklamasına göre bir inancın Kur'an-ı Kerim'de veya Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) sünnetinde geçmesi arasında fark olmadığından inkârı küfrü gerektirmektedir. Buna göre İmam Ali b. Ebu Talib'in imameti dinin rükünlerinden değildir, çünkü Kur'an'da geçmemektedir, denilmemelidir. Mehdilik inancı da imanın ve akidenin özündendir. Kur'an-ı Kerim'de geçmediği doğru olsa da Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) hadisinde geçmektedir.

 

Üçüncü husus İmam Mehdi'nin Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) "Halifeler benden sonra 12 kişidir", "İmamlar benden sonra 12 kişidir", "Emirler benden sonra 12 tanedir" buyruklarıyla müjdelediği halifelerden ve imamlardan oluşudur. Bizler İmam İbn Kesir'in açıklamalarını önceki programda okumuştuk. Bu programda ise şunu eklemek istiyorum. Ebu Davud, Sünenü Ebi Davud adlı eserinde şöyle diyor: Mehdi Konusunun Başı

 

Cabir İbn Semure (r.a.) şöyle demiştir: Hz. Resûlullah'ı şöyle buyururken işittim: Size etrafında (tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kal­maya devam edecektir. [3]

 

Öyleyse Mehdi 12 İmamdandır. Hatta sadece on iki taneden birisi değil onların sonuncusudur ve ahir zamanda dünyanın ömrünün son bulmasına bir gün dahi kalsa yine de çıkacaktır.

 

Şu aşamada kimse kalkıp "Seyyidim bu imamlar Şia'nın söylediği imamlardır" demesin. Hayır, ben sadece bu aslı ispat etmek istiyorum. 12 İmamın kimler ve özelliklerinin neler olduğu konusuna ilerde gireceğiz. Bu çerçevede Mehdi-i Muntazar'ın Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) müjdelediği İmamların ve halifelerin hatemi olduğuna inanmamız gerekmektedir.

 

- Sunucu: Yani sen önce hadis gereğince On İki İmamcı ol, sonra istersen Şii olma.

 

- 12 İmamın, emirin ve halifenin varlığına ve sonuncusunun Hz. Fatıma'nın neslinden olan Mehdi-i Muntazar olduğuna inanmalısın. "O benim itretimden ve Ehl-i Beyt'imdendir"… Ancak Mehdi'ye iman etmediğinde İbn Baz'ın verdiği fetva senin için de geçerlidir. Ben tekfir üslubunu kullanmam. Ancak İbn Baz "Sen buna iman etmezsen kafirsin" diyor.

 

Azizler bu noktanın son derece büyük bir öneme haiz olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bu, talî ve ikincil bir konu değildir.

 

- İmamet konusu iman ve küfürle bağlantılı bir mevzudur.

 

- Bunu delille açıkladık. Mehdi Konusunun Başı

 

Cabir İbn Semure (r.a.) şöyle demiştir: Hz. Resûlullah (s.a.a.)'i, şöyle buyururken işittim: Size etrafında (tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kal­maya devam edecektir.

 

Sünenü Ebi Davud'da işaret edilen bu anlamı Hafız İbn Kesir'in el-Bidaye ve'n-Nihaye adlı eserinde kullandığı şu ifadeler de teyit etmektedir: Ebu Davud es-Sicistani'nin Sünen'inde bağımsız olarak "Kitabü'l-Mehdi" diye bir bölüm vardır. Bölümün başında Cabir İbn Semura kanalıyla Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) ‘ayakta kalmaya…' şeklinde bir rivayet bulunmaktadır. Yani 12. İmam Hafız İbn Kesir'in de anladığı gibi Mehdi-i Muntazar'dır.

 

Konunun özeti Mehdi-i Muntazar konusu sadece zaruratü'l-İslam ve zaruratü Şeriatı'l-İslam'dan değil aksine bütün semavi dinlerin ittifak ettiği ilkelerdendir. İbn Kayyım el-Cevziyye İğasetü'l-Lehefan adlı eserinde bu anlamla örtüşen ifadeler kullanıyor.

 

O bu eserinde şöyle diyor: Her üç ümmet de -yani Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar- ahir zamanda zuhur edecek olan Mehdi-i Muntazar'ın çıkışını beklemektedir. Zira her bir peygamberin ümmetine Mehdi-i Muntazar'ın çıkışı vaat edilmiştir.[4]

 

Yani bu inanç ve düşünce sadece Müslüman bilginler arasında değil bütün semavi şeriatler arasındaki ortak bir inançtır. Diğer bir ifadeyle Mehdilik düşüncesi bütün peygamberler ve resullerin ilkesel bazda getirdiği ilahî inançlardandır.

 

- Beşeriyetle ilintilidir...

 

- Allah-u Teâlâ'nın beşeriyet için gerçekleştirmek istediği nizamla ilintilidir. Yani Mehdilik mevzusu ilahî marifet sahasında temel bir rüknü oluşturmaktadır. Semavî şeriatler arasındaki ortak öğretileri öğrenmek isteyen bir kimse bu konuyu tanımalı ve bilmelidir.

 

Devamında şöyle diyor: Müslümanlar, haçı kırması, domuzu öldürmesi ve düşmanlarını katletmesi için Hz. İsa b. Meryem el-Mesih'in semadan nüzulünü beklemektedir... Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'ten Mehdi'nin çıkışını beklemektedirler.[5]

 

Bu onlara (Ehl-i Beyt'e) özgüdür. Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra hilafetin Ali'ye ait olmadığını söyleyebileceklerini varsayalım. Ümeyyeoğulları ve Abbasoğulları döneminde hilafetin Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'in (a.s.) hakkı olmadığını söyleyebileceklerini farzedelim. Osmanlıları da katalım… Ancak Mehdi konusu çerçevesinde O'nun Ehl-i Beyt'ten olduğu noktasında hiçbir kimsenin aykırı bir görüşü söz konusu değildir. Acaba içinizden birisi Hz. Resulullah (s.a.a.) haşa ailesine menfaat sağlamak istiyor şeklinde bir ithamda bulunabilir mi? Eğer böyle bir iddiada bulunacak olursa kuşkusuz kafir olur. 

 

Bizler Hz. Ali ve Ehl-i Beyt hilafete daha evladır, onlar Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra hilafete en müstehak kimselerdir, diyoruz. Acaba bu bir soy ve hanedan meselesi midir?

 

El-Cevap: Bu, vahy-i ilahîye ve Hz. Resulullah'a (s.a.a.) sorulması gereken bir meseledir. Mehdi (a.s.) niçin Ehl-i Beyt'ten, Fatıma'nın neslinden olmalıdır şeklindeki bir itirazın kapısı kapatılmıştır. Bu ilahî bir seçimdir. Acaba bu nokta da ehl-i hal ve'l-akdin şurayı işleterek ulaştığı sonuçlardan biri midir? Bu konuyu tartışıp farklı bir görüş ortaya koyabilmek acaba mümkün mü? Semaya ve vahye ulaşma, Resulullah'ın ve ululazm peygamberlerinin hükmünü tatbik etme noktasında öncülük yapması gereken belirli bir şahıs hakkında münakaşa edilebilir mi? Ümmet Hz. İsa (a.s.) gibi bir ululazm peygamberin tabi olacağı bir şahsı kendisi ortaya koyabilir mi?

 

İbn Kayyım devamında "Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'ten onu adalet ve hakkaniyetle dolduracak Mehdi'nin çıkışını gözetlemektedirler" demektedir.[6]

 

Mehdilik meselesi gündüzün parıldayan güneş gibi açık bir konudur. Kendisine iman etmemiz gereken bu insanın kimliğini araştırmamız için ömrümüzün yarısını tüketsek hak değil midir? İlerde ortaya konulacağı gibi Mehdi sadece iman edilmesi gereken bir kişi değil kendisine biat edilmesi gereken bir zattır da. Çünkü eğer kendisi sağ ise O'ndan başkasına biat etmek caiz değildir. Kimse kalkıp bana "Nerede ki O'na biat edelim?" demesin. Sizler şu lider ve krallara biat ettiğinizde onları görüyor musunuz? Çoğunuz onları sadece televizyon kanallarında görüyor. Hz. Resulullah'a (s.a.a.) biat edenlerin hepsi Medine'ye mi geldiler? Hayır bir bölümü Resulullah'ı görmeden uzak diyarlarda bulundukları halde biat ettiler.

 

Öyleyse konu son derece önemlidir. Çünkü "Boynunda imamın biatı bulunmaksızın ölen..." buyrulmaktadır hadis-i nebevide. İbn Baz da Mehdi'yi inkar eden kimsenin kafir olduğunu söylüyor. O'nun hayatta olduğu sabit olunca sadece O'na biat edilebilir. Bir kişi "Siz çağdaş Şiiler Veliyy-i Emr'e biat edilmelidir iddiasını ileri sürmektesiniz" diyebilir. El-cevap; Günümüzde Veliyy-i Emr'e yapılan bu biat İmam-ı Zaman'a yapılan biatın doğrultusunda bir fiildir. Yani masum ve hayatta olan İmam bize falanca ve filanca şahsa biat etmemizi emrediyor. Eğer bunu söylememiş olsaydı biz de kuşkusuz hiçbir kimseye biat etmezdik. Biatın aslı Allah'ın velisi İmam-ı Muntazar'a ve İmam-ı Hüccet'e yapılmaktadır. İşte konumuz budur. Ben sadece bunun bazı öncüllerine işaret ettim ki değerli izleyiciler ortaya koyduğumuz bu konuların önemini bilsinler.

 

- Seyyidim önceki programda ve bu programın giriş bölümünde ittifak edilen ve hakkında icma gerçekleşen noktalara işaret ettiniz. Şimdi ise Ehl-i Beyt Okulu ile Ehl-i Sünnet Okulu arasında Mehdilik özelinde görüş ayrılığı bulunan hususlara geçelim.

 

- Değerli izleyiciler önceki ve bu programda konunun hatlarının belirdiği ve anlaşıldığı kanaatindeyim. Henüz ayrıntılara geçmiş değiliz. Ehl-i Beyt Okulu ile Ehl-i Sünnet Okulu arasında görüş ayrılığının doğduğu iki tane hayati husus var. Konuyu kelami terminoloji ve Ehl-i Beyt Okulunun terimleriyle açıklamak istemiyorum. Kur'anî ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetiyle bağlantılı bir dil kullanarak konuyu arz etmek niyetindeyim.

 

İlk husus; acaba Mehdi-i Muntazar yeryüzüne hükümran olduğunda bazen yanılıp bazen de isabet eden müçtehid bir insan gibi mi hüküm verecektir? Hükümden kastımız sadece yargısal hüküm değildir. Kavram ümmetin ve beşeriyetin idaresini de kapsayan geniş bir anlama sahiptir. Çünkü O (a.f.) bütün âlemde adaleti tesis edecektir. Yoksa hükmü Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) hükmü gibi mi olacaktır? Yani bir diğer ifadeyle verdiği hüküm ile o zaman diliminde Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) hayatta olduğu varsayılacak olursa vereceği hüküm aynı mı olacaktır? Bunlardan hangisi? Şimdi İmam Mehdi'nin (a.s.) masum olup olmadığı konusuna girmek istemiyorum. Çünkü konunun sınırlarını genişletmek istiyorum. Masum dediğimde bu kavram Ehl-i Beyt Medresesiyle ilintili ve Şii inancına ait bir kavramdır denilerek hemen itiraz bayrakları yükseltilecek. Ben ahir zamanda gelecek ve beşeriyete hükümran olacak bir insandan bahsediyorum. O'nun hükümranlığı belirli bir ümmet hakkında değil bütün beşeriyeti kapsayacak bir genişliktedir. Acaba bir müçtehid gibi mi hükmedecektir, yani bazı hükümlerinde ve davranışlarında doğruya ulaşacak ve bazı hükümlerinde de yanılacak mı? Acaba böyle bir yönetime mi sahip olacaktır? Nitekim Ehl-i Sünnet bilginlerinin dediklerine göre Hz. Resulullah'tan sonra hilafete geçen ilk halifeden ta yeryüzüne Allahu Teâlâ varis oluncaya kadarki halifeler müçtehid gibidirler. Mehdi (a.s.) da bunlar gibi midir? Zira onlar Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra masum zatın bulunmadığı kanaatindedirler. Acaba Mehdi-i Muntazar da bu şekilde midir yoksa hükmü diğer müçtehidlerin hükümlerinden farklı olarak Resulullah'ın (s.a.a.) hükmü gibi midir?

 

Ehl-i Beyt Medresesi, İmam Mehdi'nin hükmünün Hz. Resulullah'ın hükmü gibi olduğuna inanmaktadır.

 

Soru; diğer yönelim ne diyor, Müslüman bilginlerin görüşleri nelerdir?

 

Bugün ayrıntıya girmek istemiyorum. İnşallah uygun zaman ve zeminde bu açıklamalardan söz edeceğim. Müslüman bilginlerin bazı açıklamalarını sizlere sıralayacağım. Ancak bu programda İslam dünyasında yüz milyonlarca bağlısı olan büyük bilginlerden birisinin açıklamalarını sunacağım. Gerçi bu şahsı değişik mahfillerde tekfir eden varsa da Müslümanların çoğunluğu bu insana teveccüh göstermektedir.

 

İbn Arabî'den (h. 638) bahsediyorum. O, Futuhatü'l-Mekkiye adlı eserinde şöyle diyor:

 

"366 Bab, İmam Mehdi'nin Vezirlerinin Konumunun Bilinmesi Hakkında

 

Acaba İmam Mehdi (a.s.) kıyasla mı hükmedecektir?

 

Mehdi'nin kıyası biliyor olması onunla hüküm etmek için değil ondan kaçınmak içindir. İmam Mehdi (a.s.) Allah katından kendisine gönderilen bir meleğin O'na ilka etmesiyle hükmedecektir. Bu melek O'nun yanlışa düşmesini engelleyen Allah katından görevli bir melektir. İşte hakiki Muhammedî şeriat da budur. Öyle ki O'nun döneminde gerçekleşen olaylarda, eğer Hz. Resulullah (s.a.a.) hayatta olmuş olsaydı ve bu meseleler O'na sorulsaydı kuşkusuz O (s.a.a.) bu imamın vereceği hükmü verirdi."[7]

 

Mehdi, (a.s.) kıyas ilmini bilmekte, ama bu bilişi onunla amel etmek için değil ondan kaçınmak içindir. Yani İmam Mehdi (a.s.) kıyasla amel etmeyecektir. Bu Mehdi'nin (a.s) ilk özelliğidir. Sizler de biliyorsunuz ki Ehl-i Beyt Medresesi İmam Mehdi'nin kıyas gereğince hükmetmeyeceğini söylüyor. Bizler O'nun kıyas gereğince hükmettiğini görseydik bu hükmün Hz. Resulullah'ın hükmü olmadığını anlardık. Yoksa Resulullah (s.a.a.) de kıyas gereğince hükmederdi.

 

Pasaja göre İmam Mehdi (a.s.) ile melek arasında bir bağ söz konusudur. Bizler de Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra vahyin kesildiğine inanmaktayız, ancak O'ndan sonra meleklerle bağ kopmuş değildir. İbn Arabî, Mehdi-i Muntazar'ın melek tarafından destekleneceğini açıkça belirtiyor.

 

Pasajdan İmam Mehdi ile Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) olaylar karşısında vereceği hükmün aynı ve özdeş olduğunu anlıyoruz. Pasaj olduğu gibi Şia'nın görüşünü yansıtmaktadır.

 

Sorumuz şuydu: Acaba bu İmam (a.s.) beşeri idare ederken bazen yanılıp bazen de isabet eden bir âlim gibi mi yoksa Hz. Resulullah (s.a.a.) gibi mi hükmedecektir? Buradan doğrudan  önemli bir başka soru ortaya çıkıyor ve ben de sadece soruyu açıklamak istiyorum. O'nun ilminin kaynağı nedir ki hükmedebiliyor? Eğer O'nun ilminin kaynağı eserler  ve bilginlerden öğrendikleridir, diyorsanız niçin bu bilginler Resulullah'ın (s.a.a.) hükümlerini kendileri öğrenemediler?

 

- Sunucu: İbn Arabî bu sorunun cevabını vermiştir.

 

- Evet "Melekler O'nu düzeltecek ve hataya düşüşünü engelleyeceklerdir" diyor İbn Arabî.

 

Evet o şöyle diyor: "Allah-u Teala'nın O'na öğrettiği şey Muhammedî şeriattır. Allahu Teâlâ'nın kendisine bağışladığı nassların varlığından ötürü kıyas yapması haramdır. Bundan dolayıdır ki Hz. Resulullah (s.a.a.) Hz. İmam Mehdi'nin sıfatı hakkında ‘O benim izimi takip eder.' buyuruyor. Hadisten de anlıyoruz ki O Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) sünnetine uyacaktır. O masumdur (s.a.a.)."[8]

 

Yani O Resulullah'tan (s.a.a.) bağımsız değildir, çünkü Hz. Resulullah (s.a.a.) "O benim izime uyar" diyor. Şia da aynen bu görüştedir ve İmam Mehdi'nin Hz. Resulullah'ın sünnetine yüzde yüz oranında uyacağını söylüyor. Değerli izleyiciler bu pasaj ve ifadeler bana değil Müslüman bilginlerden birisine aittir. Şia, masumiyet düşüncesinin Abdullah İbn Sebe ve dolayısıyla Yahudi menşeli olduğu söylenerek açıkça itham ediliyor. İşte Futuhatü'l-Mekkiyye adlı eser. Çağrım Vehhabilere değildir, zira onlar İbn Teymiyye'nin İbn Arabî'yi tekfir etmesi nedeniyle onun sözlerinin geçerliliğe sahip olmadığı düşüncesindeler. İbn Arabî'nin muhibbi olan milyonlarca hatta yüz milyonlarca kişiye ve sufileredir  bu ifadelerim. İşte en büyük imamınız, Mehdi'nin (a.f.) masum olduğunu söylüyor. Masum bir imam varken ve ortadayken başka birisine biat etmek caiz midir?

 

- Peki İmam Mehdi'den önceki 11 İmam?

 

- İnşallah ilerleyen programlarda O'nun ilminin kaynağı ve göğün haberinin sadece kendisine mi açık olduğu konusunu inceleyeceğiz.

 

- Acaba diğerleri de masum mudur?

 

- Bu konu da ilerde gelecektir. Ben bu programda izleyicilerin ulaşmak istediğim noktayı anlayabilmeleri için sadece konumuzun haritasını sunmak istiyorum.

 

İbn Arabî devamla şöyle diyor: "O masumdur. Hükümde yanlışa düşülmemesi ancak masumiyet ile anlamlı olabilir. Zira Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) verdiği hükümde yanlışlık vardır denilemez. Bu imamın hükmü de Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) verdiği hükümdür. O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.'(53/en-Necm/3-4)"[9]

 

Öyleyse ilk hayati nokta şudur; bu insanın verdiği hükümlerin değeri Hz. Resulullah'ın verdiği hükümlerle özdeştir. Bize göre bu konu özelinde bir akli kanıt da söz konusudur. Şöyle ki eğer İmam Mehdi (a.s.) da sıradan bir müçtehid olsaydı tüm diğer müçtehidlerin O'na itaat etmelerinin vacipliği de zorunluluğu olmazdı. Günümüzdeki Ezher Okulunun Hicaz'dakine itaatinin zorunlu olmayışı gibi. Kum İlmiye Havzasında bulunan bilginlerin Necef Medresesinde bulunan bilginlere itaat etmesi veya aksi bir zorunluluk mudur? Tabi ki hayır. Çünkü bu bilginlerden her birisi kendisinin müçtehid olduğunu söylüyor ve kendi içtihadına uyuyor ki bu da doğru bir tutumdur.

 

- Yeryüzünün her yerinde bu böyledir.

 

- Dünyada başka ekoller ve bilginler de bulunmaktadır, herkes de kendi içtihadına uyuyor ve kendini en bilgili görüyor. Öyleyse Mehdi-i Muntazar çıktığında bunların O'na itaat etmeleri niçin vacip olacak? Bu imamın diğer imamlar ve insanlar gibi olup olmadığı ilerde konular açıklandıkça vuzuha kavuşacaktır. İlminin  bazen doğruya ileten bazen de yanıltan bir özelliğe mi sahip olduğu anlaşılacaktır.

 

Hepsi bu hususu ikrar ediyor ve hiçbir kimsenin O'na muhalefet etmesi caiz değildir, diyor. Hatta ulu'l-azm peygamberlerden Hz. İsa'nın (a.s) dahi O'na muhalefet etmesi caiz değildir. Masum olan bu peygamber dahi O'na tabi olacaktır. Masum bir insanın masum olmayan birine uymasının nasıl mantıklı görüleceğini bilemiyorum. Gerçi uzman olmayan bazıları Hz. Ali b. Ebu Talib'in (a.s.) birinci veya ikinci halifenin arkasında namaz kıldığını söyleyerek bu kuralı nakzetmeye çalışıyorlar. Azizler fetva yönüyle konuya baktığımızda bu rivayetlerin doğru olmadığını söylemek istiyorum. Eğer Sahihü'l-Buharî'de geçiyor derseniz ben de "Buharî ancak onun sahihliğine inanan kimseler için kanıttır" derim. Ben Sahihü'l-Buharî'nin bütün rivayetlerinin sahih olduğuna inanmıyorum ki bana ondan kanıt getiriyorsun. Bizler bu konulara ve incelemelere başladığımız  ilk günden itibaren şu nokta hakkında ittifak etmiştik: Bir rivayetin kabulü o rivayetin sahih, delalet bakımından açık ve hakkında ittifakın gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Bu rivayetler üzerinde ittifak bulunmadığına göre o rivayet sadece sizin için kanıt olup bizim için delil olma özelliğine sahip değildir. Hz. İsa'nın (a.s.) Mehdi-i Muntazar arkasında namaz kılmasına gelince bu rivayet ittifak edilen hadislerdendir, hakkında icma gerçekleşmiştir ve sahihtir. Sizler İsa'nın (a.s.) O'na sadece namazda tabi olacağını mı düşünüyorsunuz? Böyle düşünüyorsanız bilin ki bu düşünce yanlıştır. İmam'ın (a.s.) verdiği her hükme İsa (a.s.) uyacaktır.

 

Hz. Fatıma'nın sulbünden olup Hz. Resulullah (s.a.a.) tarafından müjdelenen 12 halifenin sonuncusu olan İmam Mehdi'nin sıradan bir insan veya bir bilgin gibi tasavvur edilmesi mümkün değildir. O'nu inkâr etmek küfrü gerektirir. Aksi takdirde insanların çoğu falanca veya filanca zatın en bilgili kişi olduğunu düşünüyor denilebilir. Bilginlerden her birisinin dayanakları çerçevesinde kendisine göre bir görüşü vardır. Ama İmam Mehdi'nin konumu ve durumu farklıdır.

 

- Suudi Arabîstan'dan Muhammed hatta, buyrun.

 

- Muhammed: Selamun aleyküm, İmam Mehdi'nin "İsmi benim ismim gibidir" hadisine göre ismi Muhammed b. Abdullah'tır.

 

- Değerli kardeşim babasının isminin Abdullah olduğu noktasında sizinle hemfikir değiliz. Bu konuyu inşallah ilerde inceleyeceğiz. Bu rivayet haber-i vahiddir ve bu konuda söz konusu rivayetten daha sahih rivayetler bulunmaktadır. Azizim, konumuzun dışına çıkıp da farklı sorular sormayalım. Bizler bu hafta iki konuyu ele aldık. İlki Mehdilik meselesine inanmanın zorunluluğu ve inkâr edenin imamınız İbn Baz'ın da dediği gibi küfre düşeceği korkusu. İkinci konu büyük Müslüman bilginlerden nakledilen, Mehdi'nin verdiği hükümlerin nitelik olarak Hz. Resulullah'ın verdiği hükümlerle özdeş olduğu. Benim söylemediğim şeyleri niçin bana yüklüyorsun?

 

- Yemen'den Ali kardeş hatta...

 

Ali- Ali Selamun aleyküm, Mehdi-i Muntazar bütün Müslümanlar nezdinde biliniyor.

 

- Mehdi'yi nasıl tanıyor ve biliyorsun?

 

- Ali: Hz. Resulullah'ın nassıyla tanıyoruz. Mehdi-i Muntazar Şia'nın özelliklerini belirttiği Mehdi'den farklıdır.

 

- Sunucu: Şia'yı ve Ehl-i Sünnet'i geç. Sen kendin bahset.

 

- Ali: Ben Mehdi'nin ahir zamanda çıkacağını biliyorum. Hz. Resulullah (s.a.a.) ahir zamanda Allahu Teâlâ'nın O'nunla ümmeti ıslah edeceğini haber veriyor. Ne yaratma, ne öldürme ne de diriltme kabiliyetine sahiptir. Size göreyse Mehdi böyledir.

 

- Seyyid: O'nun diriltme ve öldürme özelliğine sahip olduğu sözlerimin neresinde geçti?  Biz böyle bir şey zikretmedik.

 

- Sunucu: Bu acizlerin cevabıdır. Diğerlerinin düşüncelerini eleştirerek tartışmadan kaçmaktır. Ben sana kendi düşünceni söyle diyorum.

 

- Seyyid: Senin benim sözlerimi ele alıp eleştirme hakkın vardır. Benim sözlerim üzerinden beni hesaba çek değerli kardeşim, buna hakkın var. Niçin söylemediğim sözlerden dolayı beni hesaba çekiyorsun? Ben İmam Mehdi'nin yaratma, öldürme, diriltme, rızık verme, ilah olma ve gaybı bilme özelliklerine sahip olduğunu söylemedim ki. Ben sadece O'nun Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) verdiği hükümlerle hükmedeceğini söyledim. Ben O'nun kendi reyiyle hüküm vermeyeceğini, bu durumun söz konusu olması halinde diğerlerinin ona itaat etmesinin vacip olmayacağı gibi bir durumun ortaya çıkacağını söyledim.

 

- Suudi Arabistan'dan Abdullah kardeş hatta, buyrun.

 

- Abdullah: Selamun aleyküm, İmam Mehdi'nin (a.s.) ahir zamanda çıkış şekliyle ilgili bilgi edinmek istiyorum. O acaba dediğiniz gibi Kabe'den mi çıkacaktır?

 

- Bu konunun detayı ilerde gelecektir. Zuhur meselesine geldiğimizde sizlere birtakım rivayetler okuyacağım.

 

- Suudi Arabistan'dan Muhammed kardeş hatta, buyrun.

 

- Muhammed: Selamun aleyküm, acaba Ehl-i Sünnet kaynaklarında İbn Arabî'nin İmam Mehdi ile ilgili açıklamalarını bulabilmek mümkün müdür?

 

- Sunucu: Acaba Mehdi'nin masumiyetine işaret eden veriler başka kaynaklarda var mıdır demek istiyor.

 

- Fahreddin er-Razi gibi bazı büyük bilginlerin her dönemde masum birinin mevcut olacağına dair açıklamalarını ilerde okuyacağız inşallah. Bunu zikreden sadece İbn Arabî değildir. Bir grup Müslüman bilgin de masum zatın varlığının zorunluluğu inancını paylaşmaktadır. Hatta Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) sonra masum zatın varlığına inanmaktadırlar. Bu görüşe şaşırabilirsin. Ancak onlar icma ile varılan görüşün masumiyet içerdiğine inanmaktadırlar. "Ümmetim hata üzere birleşmez." buyurmaktadır Nebiyy-i Ekrem (s.a.a.). Aslında Hz. Resulullah'tan sonra masum zatın varlığını inkâr eden bir Müslüman bilgin bulunmamaktadır. Görüş ayrılığı masumun kimliği hakkındadır. Bizler 12 kişinin masum olduğunu söylerken onlar bunun icma olduğunu söylüyor. Yoksa masumiyet kavramı, düşüncesi ve varlığının zorunluluğunda ittifak söz konusudur. Yani ümmetin masumsuz kalması mümkün değildir.

 

- Sunucu: İster masum zat birey ister topluluk olsun, sonuçta masum zat veya zatlar vardır.

 

- Tam isabet, kavram hakkında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Uzman olmayan bazı kişiler bu kavram çerçevesinde demagoji yapmakta ve sadece Şia'nın masumiyet görüşüne sahip olduğunu söylemekteler. Bu konuyu ilerde İmam Mehdi'nin masumiyetini incelerken detaylıca ele alacağız.

 

- Eğer falanca zatın masum olduğu görüşünde değil iseler de icma ile varılan görüşün masumiyet ihtiva ettiğini söylemişlerdir. Zira Hz. Resulullah (s.a.a.) "Ümmetim hata üzere birleşmez" buyurmaktadır ki bu masumiyet anlamına gelmektedir.

 

Teşekkürler Seyyid Kemal Haydari Bey, sizlere de teşekkürlerimizi sunuyoruz değerli izleyiciler. Es-selamu Aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuh.

 

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır.

 

 



[1] İmam Abdülaziz İbn Abdullah İbn Baz, Fetava Nurun Ala'd-Darb,  c.1, s. 355, Medarü'l-Vatan, 1. Basım, 1428

[2] Age, agy.

[3] Sünenü Ebi Davud, c. 6, s. 335, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut, er-Risaletü'l-Alemiyye,

[4] İbn Kayyımel-Cevziyye, İğasetü'l-Lehefan fi Mesaidi'ş-Şeytan, c. 1, s. 1120, Tahkik Muhammed Aziz Şems, Tahrir. Mustafa İbn Said, Dar-ü Alemi'l-Fevaid. 

[5] Age, agy.

[6] Age, agy.

[7] Muhyiddin İbn Arabi, Futuhatü'l-Mekkiyye, c. 6, s. 62, Tashih ve Edit: Ahmed Şemsüddin, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye

[8] Age, agy.

[9] Age, agy.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net