Nazemroaya: Ortadoğu sınırlarını yeniden çizme planları: “Yeni Ortadoğu” projesi

Nazemroaya: Ortadoğu sınırlarını yeniden çizme planları: “Yeni Ortadoğu” projesi
M. Darius Nazemroaya'nın yazdığı ve Global Research’te ilk kez Kasım 2006 tarihinde yayınlanan bu makale, Irak, Suriye ve Lübnan'da süregiden istikrarsızlaştırma ve siyasal parçalanma sürecini anlamak açısından özel bir önem taşıyor.

 

Ortadoğu sınırlarını yeniden çizme planları: “Yeni Ortadoğu” projesi

 

 

Mahdi Darius Nazemroaya

 

 

Global Research

 

 

 

Global Research'te ilk kez Kasım 2006 tarihinde yayınlanan bu makale, Irak'ta süregiden istikrarsızlaştırma ve siyasal parçalanma sürecini anlamak açısından özel bir önem taşıyor.

 

 

“Hegemonya, insanlık kadar eskidir…” -Zbigniew Brzezinski, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı

 

Dünya “Yeni Ortadoğu” terimiyle Haziran 2006 tarihinde, (terimi ortaya çıkardığı için Batı medyası tarafından övülen) ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Tel Aviv'de, daha eski ve daha fazla empoze edici olan “Büyük Ortadoğu”nun yerine bu sözü geçirmesiyle tanıştı.  

 

Dış politika sözcük seçimindeki bu değişim, Doğu Akdeniz'de Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol hattının açılmasıyla aynı zamana denk geldi. “Yeni Ortadoğu” terimi ve kavramsallaştırması, bunun ardından, İsrail'in İngiliz-Amerikan desteğiyle gerçekleştirdiği Lübnan kuşatmasının tepe noktasında, ABD Dışişleri Bakanı ve İsrail Başbakanı tarafından ilan edildi. Başbakan Olmert ve Dışişleri Bakanı Rice, uluslararası medyaya, “Yeni Ortadoğu” projesinin Lübnan'dan başlatılacağı bilgisini verdi.

 

Bu ilan, İngiltere, ABD ve İsrail'in Ortadoğu'daki “askeri yol haritasının” bir teyidiydi. Yıllardır planlama aşamasında olan bu proje, Lübnan, Filistin ve Suriye'den Irak, Fars Körfezi, İran ve NATO'nun konuşlandığı Afganistan sınırlarına kadar uzanan bir istikrarsızlık, kaos ve şiddet kuşağı yaratılmasına dayanıyor.

 

“Yeni Ortadoğu” projesi Washington ve Tel Aviv tarafından, bütün bir Ortadoğu'nun yeniden hizalandırılması ve bu şekilde “yapıcı kaos” güçlerinin ortaya çıkarılması için Lübnan'ın basınç noktası olacağı beklentisiyle gündeme getirildi. Bölge çapında şiddet ve savaş koşulları meydana getiren bu “yapıcı kaos”, ABD, Britanya ve İsrail'in, kendi jeostratejik ihtiyaçlarına ve hedeflerine göre Ortadoğu haritasını yeniden çizmesini sağlayacak şekilde kullanılacaktır. 

 

 

Yeni Ortadoğu haritası

 

 

Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bir basın toplantısı sırasında şunları söyledi: “bizim burada [Lübnan'ın yıkımı ve İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırıları anlamında] gördüğümüz şey bir anlamda, ‘Yeni Ortadoğu'nun ‘doğum sancıları'dır ve ne yaparsak yapalım bizim [yani ABD'nin] Yeni Ortadoğu'ya doğru gittiğimizden, eskisine dönmediğimizden emin olmamız gerekir.”1 Bakan Rice, İsrail Hava Kuvvetleri tarafından ayrım gözetmeksizin bombalanan koca bir ülkenin acısına karşı kayıtsız kaldığını ifade ettiği için, açıklamaları nedeniyle hem Lübnan'da hem de uluslararası düzeyde anında eleştirilmişti.  

 

 

 

Ortadoğu'da ve Orta Asya'da İngiliz-Amerikan askeri yol haritası

 

 

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın “Yeni Ortadoğu” konulu konuşması, zemini hazırladı.  İsrail'in - Washington ve Londra'dan tam destek alan – Lübnan saldırıları, ABD, İngiltere ve İsrail'in jeo-stratejik hedeflerinin varlığını daha da fazla geçerli kıldı.  Profesör Mark Levine'a göre “neo-liberal küreselleşmeciler ve yeni muhafazakarlar ile, son kertede Bush Yönetimi, yaratıcı yıkımı, yeni dünya düzenlerini kurmalarını sağlamasını umdukları süreci betimlemek için kullanacaktı” ve “ABD'de yaratıcı yıkım, yeni-muhafazakar felsefeci ve Bush'un danışmanı Michael Ledeen'in deyimiyle, bu yıkımı sağlayacak ‘müthiş bir devrimci güç' idi…”2

 

İngilizler ve Amerikalılar tarafından işgal edilen Irak, özellikle de Irak Kürdistanı, Ortadoğu'nun balkanlaştırılması (bölünmesi) ve finlandiyalaştırılması (silahsızlandırılması) için hazırlık zemini gibi görünüyor. Daha şimdiden Irak Parlamentosu tarafından ve Irak'ın federalleşmesi adı altında, Irak'ın üç parçaya bölünmesi için yasal çerçeve çizilmiştir.

 

Dahası, İngiliz-Amerikan askeri yol haritası, Orta Asya'ya Ortadoğu üzerinden girmeye talip gibi görünüyor. Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan, eski Sovyetler Birliği'nde ve Orta Asya'daki eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD nüfuzunu yaymanın sıçrama tahtalarıdır. Ortadoğu bir ölçüde, Orta Asya'nın güney katmanıdır. Orta Asya ise aynı zamanda “Rusya'nın Güney katmanı” veya Rusya'nın “yakın ülke dışı” olarak adlandırılır.  

 

Pek çok Rus ve Orta Asyalı bilim insanı, askeri planlamacı, stratejist, güvenlik danışmanı, iktisatçı ve politikacı, Orta Asya'yı (“Rusya'nın güney katmanını”) hassas bir bölge ve ve Rusya Federasyonu'nun “yumuşak karnı” olarak görür.3

 

Eski bir ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Zbigniew Brzezinski'nin, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geo-strategic Imperatives [“Büyük satranç tahtası: Amerikan üstünlüğü ve jeopolitik gereksinimleri”] isimli kitabında modern Ortadoğu'dan, “Avrasya Balkanları” olarak adlandırdığı bölgenin kontrol manivelası olarak söz ettiğini belirtmek gerekir. Avrasya Balkanları, Kafkaslar'dan (Gürcistan, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Ermenistan), Orta Asya'dan (Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan) ve bir düzeyde İran ve Türkiye'den oluşmaktadır. İran ve Türkiye, Avrupa'ya ve eski Sovyetler Birliği'ne açılan Ortadoğu'nun (Kafkaslar hariç4) en kuzey sınırlarını oluştururlar.

 

 

“Yeni Ortadoğu”

 

 

Ortadoğu, NATO'nun konuşlandığı Afganistan ve Pakistan'a ait görece az bilinen bir harita, 2006 ortalarından beri strateji, hükümet, NATO, politika ve ordu çevrelerinde dolaşıma girdi. Belki konsensüs inşa etmek ve genel kamuoyunu yavaş yavaş Ortadoğu'daki bu mümkün, hatta belki de dehşet verici değişime hazırlamak için, haritanın kamuoyunda bilinir hale gelmesine izin verildi. Bu, “Yeni Ortadoğu” olarak tanımlanan, yeniden çizilmiş ve yeniden yapılandırılmış bir Ortadoğu haritasıdır.  

 

Her ne kadar harita resmi olarak Pentagon doktrinini yansıtmasa da, üst düzey subaylar yetiştiren NATO Savunma Koleji'ndeki bir eğitim programında kullanılmıştır. Bu harita ve benzer haritalar, muhtemelen Ulusal Savaş Akademisi'nde ve askeri planlama çevrelerinde de kullanılmıştır.

 

Bu “Yeni Ortadoğu” haritası, ABD Başkanı Woodrow Wilson ve 1. Dünya Savaşı dönemine kadar giden, Ortadoğu'daki potansiyel sınırları gösteren daha eski haritalar da dahil olmak üzere bir dizi başka haritaya dayandırılmış gibi görünüyor. Harita, üzerindeki yeniden tasarlanmış sınırların çağdaş Ortadoğu'nun sorunlarını temelden çözeceğine inanan Emekli Yarbay (ABD Ordusu'ndan) Ralph Peters'in buluşu olarak sunuluyor.

 

“Yeni Ortadoğu” haritası, emekli yarbayın 10 Temmuz 2006 tarihinde yayınlanan Never Quit the Fight, [“Asla mücadeleyi bırakma”] kitabının temel unsurlarından biriydi. Yeniden çizilmiş bu Ortadoğu haritası, Blood Borders: How a better Middle East would look [“Kan sınırları: Daha iyi bir Ortadoğu nasıl görünürdü”] başlığıyla, Ralph Peters'in yorumlarıyla, ABD ordusunun silahlı kuvvetler dergisinde de yayınlandı.5

 

Yarbay Peters'ın son görevinin ABD Savunma Bakanlığı içindeki İstihbarat Müdür Yardımcılığı olduğunu ve Pentagon'un en fazla yazı yayınlayan yazarlarından biri olduğunu, askeri dergiler için ve ABD dış politikasına yönelik olarak sayısız strateji makalesi yazdığını belirtmek gerekir.

 

Ralph Peters'ın “önceki dört kitabının hükümet çevrelerinde ve askeri çevrelerinde oldukça etkili olduğu” yazılmıştır, ancak gerçeğin bunun tam tersinin olmasının mümkün olup olmadığını sormak mazur görülecektir. Yarbay Peters, Washington D.C. ve onun stratejik planlamacılarının Ortadoğu içi öngördüğü şeyi ortaya koyuyor olabilir miydi?  

 

Sınırları yeniden çizilmiş Ortadoğu konsepti, Ortadoğu ve çevre bölgelerdeki halk(lar)ın fayda sağlayacağı, “insani” ve “erdemli” bir düzenleme olarak sunuldu. Ralph Peters'a göre:

 

“Uluslararası sınırlar hiçbir zaman adil değildir. Fakat sınırlar sebebiyle bir arada veya ayrı olan insanlara getirdikleri adaletsizliğin derecesi, devasa bir farklılık gösterir – çoğu zaman özgürlük ve baskı, hoşgörü ve zulüm, hukuk devleti ve terörizm, hatta barış ve savaş arasındaki farktır bu.

 

Dünyadaki en keyfi ve en çarpık sınırlar Afrika ve Ortadoğu'da mevcuttur. Kendi çıkarlarını gözeten (ve kendi sınırlarını tanımlamakta da yeterince zorlanan) Avrupalılar tarafından çizilmiş olan sınırlar, milyonlarca yerel sakinin ölümüne sebep olmaya devam etmektedir. Fakat Ortadoğu'daki adaletsiz sınırlar – Churchill'in sözleriyle söylemek gerekirse — yerel olarak tüketilebilecek olandan daha fazla tehlike yaratmaktadır.

 

Ortadoğu, kültürel durgunluktan skandal nitelikteki eşitsizliğe ve ölümcül dini aşırılıkçılığa kadar, işlevsiz sınırlardan başka pek çok soruna sahip olsa da, bölgenin büyük başarısızlığını anlamaya çalışmaktaki en büyük tabu İslam değil, bizim diplomatlarımızın taptığı, berbat fakat kutsal görülen uluslararası sınırlardır.

 

Elbette, ne kadar acımasız olursa olsun, hiçbir sınır düzenlemesi Ortadoğu'daki bütün azınlıkları memnun edemez. Bazı örneklerde etnik ve dini gruplar birbirinin içine geçmiş ve evlilik yoluyla birbirine karışmıştır. Başka yerlerde, kan veya inanç temelli gruplaşmalar, onların taraftarı olan kişilerin beklediği kadar harika olmayabilir. Bu makaleye eşlik edilen haritalarda gösterilen sınırlar, Kürtler, Beluciler ve Arap Şii [Müslümanlar] gibi en fazla “aldatılmış” nüfus gruplarının acı çekmesine sebep olan yanlışları gidermekte, ancak hâlâ Ortadoğu Hristiyanları, İsmaililer, Bahailer ve Nakşibendiler gibi grupları ve sayısal olarak küçük olan pek çok başka azınlık grubunu  uygun şekilde gözetmemektedir. Ve hiçbir zaman toprak vermekle telafi edilemeyecek olan, unutulması zor bir hata vardır: ölmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermenilere uyguladığı soykırım.

 

Bununla birlikte, burada ele aldığımız sınırların yarattığı adaletsizliklere dokunulmadan, büyük çaplı sınır revizyonları yapılmadan, daha barışçıl bir Ortadoğu'yu asla göremeyiz.

 

Sınırların değiştirilmesi meselesinden tiksinenler bile, İstanbul Boğazı'ndan İndus Nehri'ne kadar olan ulusal sınırların, hâlâ mükemmel olmaktan uzak olsa bile daha adil olacak bir şekilde tasarlanmaya çalışılması çabasından çok yararlanacaktır. Uluslararası devlet yöneticilerinin kusurlu sınırları yeniden düzenlemek için – savaştan başka – etkili araçları hiçbir zaman geliştiremediğini kabul etsek de, Ortadoğu'nun “organik” sınırlarını kavramaya yönelik bir zihinsel çaba, karşı karşıya olduğumuz ve karşı karşıya olmaya devam edeceğimiz zorlukların kapsamını anlamamıza yardımcı olacaktır. Düzeltilinceye kadar nefret ve şiddet üretmeye devam edecek olan, devasa ve insan yapımı kusurlardan söz ediyoruz.” 6 (vurgular bize ait)

 

 

“Gerekli acı”

 

 

Ralph Peters, Ortadoğu'da bir “kültürel durgunluğun” olduğuna inanmanın yanısıra, önerilerinin “acımasız” nitelikte olduğunu kabul ediyor, ancak bunların Ortadoğu halkları için gerekli acılar olduğunda ısrar ediyor. Bu gerekli acı düşüncesi, ABD  Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın taşıdığı düşünceyle – İsrail ordusu tarafından Lübnan'ın yıkılmasının, Washington, Londra ve Tel Aviv'in öngördüğü “Yeni Ortadoğu”nun yaratılması için gerekli “doğum sancısı” olduğu düşüncesiyle – korkutucu bir paralellik taşıyor.

 

Dahası, Ermeni Soykırımı meselesinin Avrupa'da, Türkiye'ye saldırmak için politize edildiğini ve kamçılandığını belirtmek gerekiyor.7

 

Ortadoğu'nun ulus devletlerinin elden geçirilmesi, parçalanması ve yeniden birleştirilmesi, Ortadoğu'daki düşmanlıklara bir çözüm olarak sunuluyor, ancak bu kategorik olarak yanıltıcı, yanlış ve kurmacadır. “Yeni Ortadoğu”nun ve bölgedeki sınırların yeniden çizilmesinin taraftarları, çağdaş Ortadoğu'daki sorunların ve çatışmaların kökenlerini açıklıkla göstermekten kaçınmakta ve bunu yapamamaktadırlar. Medyanın kabul etmediği şey, Ortadoğu'yu etkileyen neredeyse bütün çatışmaların, İngiliz-Amerikan-İsrail gündemlerinin çakışmasının sonucu olduğudur.

 

Çağdaş Ortadoğu'yu etkileyen sorunların çoğu, önceden varolan bölgesel gerilimlerin kasıtlı olarak ağırlaştırılmasının sonucudur. Afrika, Latin Amerika, Balkanlar ve Ortadoğu dahil yerkürenin çeşitli bölgelerinde mezhepsel bölünme, etnik gerilim ve iç şiddet, geleneksel olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve Britanya tarafından kullanılmıştır. Irak, İngiliz ve Amerikalıların “böl ve fethet” stratejisinin çok sayıda örneğinden sadece bir tanesidir. Ruanda, Yugoslavya, Kafkaslar ve Afganistan, buna verilebilecek öteki örneklerdir.

 

Çağdaş Ortadoğu'nun sorunları arasında, Amerikan ve İngiliz dış politikasının kasten engellediği gerçek demokrasinin yokluğu da vardır. Batı tipi “demokrasi”, yalnızca Washington'un siyasi taleplerini yerine getirmeyen Ortadoğu devletleri için gerekli görülür. Bu, devamlı olarak bir çatışma bahanesi işlevi görür. ABD'nin Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi anti-demokratik devletlerle ise hiçbir sorunu yoktur, zira bu devletler, İngiliz-Amerikan yörüngesi veya alanı içinde onlarla sıkı müttefiktirler.

 

İlave olarak Amerika Birleşik Devletleri, 1953 yılında Başbakan Musaddık'ın demokratik hükümetine karşı ABD-İngiliz destekli bir darbenin gerçekleştiği İran'dan, İngiliz-Amerikan ittifakının askeri yönetimi, mutlakiyetçileri ve diktatörleri şu veya bu biçimde desteklediği Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Arap şeyhlikleri ve Ürdün'e kadar Ortadoğu genelinde gerçek demokratik hareketleri engellemiş veya bulunduğu yerden uzaklaştırmıştır. Bunun en son örneği Filistin'dir.

 

 

NATO'nun Roma'daki askeri kolejinde Türk protestosu

 

Yarbay Ralph Peters'ın “Yeni Ortadoğu” haritası, Türkiye'de öfkeli tepkilere yok açtı. 15 Eylül 2006 tarihli Türk basın bültenlerine göre “Yeni Ortadoğu” haritası, NATO'nun İtalya-Roma'daki askeri kolejinde gösterildi. İlave olarak, Türk subaylarının, Türkiye'yi parçalanmış halde gösteren haritaya derhal büyük bir tepki gösterdiği belirtildi.8 Harita, Roma'da NATO subaylarının önünde açığa çıkarılmadan önce, ABD Ulusal Savaş Akademisi'nden belli bir onay almıştı.

 

Türk Genelkurmay Başkanı General Büyükanıt, ABD Genelkurmay Başkanı Peter Pace'le irtibat kurarak olayı ve Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan'ın haritalarının yeniden çizilmesini protesto etti.9 Diğer yandan Pentagon Türkiye'ye, haritanın bölgedeki resmi ABD politikasını ve hedeflerini yansıtmadığı, bunun Ortadoğu'daki ve NATO'nun konuşlandığı Afganistan'daki İngiliz-Amerikan eylemleriyle çelişir göründüğü yönüne teminat verdi.  

 

 

Zbigniew Brzezinski'nin “Avrasya Balkanları” ile “Yeni Ortadoğu” projesi arasında bir bağlantı var mı?

 

Aşağıda, eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski'nin  The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geo-strategic Imperatives isimli kitabından önemli alıntılar sunulmaktadır. Brzezinski aynı zamanda, “Avrasya Balkanlarının” en güçlü iki devleti olan ve bu bölgenin güney kısmında yer alan Türkiye ve İran'ın her ikisinin de “potansiyel olarak iç etnik çatışmalara [balkanlaşmaya] açık olduğunu” ve “eğer ikisinden biri veya diğeri istikrarsızlaşırsa, bölgenin iç sorunlarının yönetilemez hale geleceğini” söylemektedir. 10

 

Bölünmüş ve balkanlaşmış bir Irak, bunu gerçekleştirmenin en iyi aracı gibi görünüyor. Bizzat Beyaz Saray'ın itiraflarından bildiğimize göre, Ortadoğu'da “yaratıcı yıkım ve kaosun” Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesi, “Yeni Ortadoğu”nun yaratılması ve Ortadoğu ve Orta Asya'daki İngiliz-Amerikan yol haritasının ilerletilmesi için faydalı varlıklar olduğu yönünde bir inanç var.

 

“Avrupa'da, ‘Balkanlar' kelimesi akıllara, etnik çatışmaları ve büyük güçlerin bölgesel rekabetlerini getiriyor. Avrasya da kendi ‘Balkanlarına' sahiptir, ancak Avrasya Balkanları daha büyük, daha kalabalık ve dini ve etnik açılardan daha heterojendir. Burası, küresel istikrarsızlığın merkez bölgesine işaret eden geniş coğrafi dikdörtgen içinde yer alır (…) ve Güneydoğu Avrupa ile Orta Asya'nın bazı kısımları ile, Güney Asya [Pakistan, Keşmir, Batı Hindistan] Fars Körfezi ve Ortadoğu'nun parçalarını içerir.  



Avrasya Balkanları, bu geniş dikdörtgenin iç çekirdeğini teşkil eder (…) ve dış bölgeden, önemli bir açıdan ayrılır: burada güç boşluğu vardır. Her ne kadar Fars Körfezi ve Ortadoğu'da yer alan devletlerin çoğu istikrarsız olsa da, Amerikan gücü, bu bölgenin [yani Ortadoğu'nun] en yüksek hakemi konumundadır. Bu yüzden bu dış kısımdaki istikrarsız bölge, tek güç hegemonyası bölgesidir ve bu hegemonya tarafından yumuşatılmıştır. Avrasya Balkanları ise Güneydoğu Avrupa'nın daha eski, daha bilinen Balkanlarını hatırlatmaktadır: buradaki siyasi topluluklar istikrarsız olduğu gibi, her biri bölgede bir diğerinin tahakkümüne karşı çıkan daha güçlü komşuların tecavüzlerini de davet etmektedirler. İşte, güç boşluğu ile güç çekiminin bu bilindik kombinasyonu, ‘Avrasya Balkanları' adlandırmasını yerinde bir adlandırma haline getirmektedir.

 

 

Geleneksel Balkanlar, Avrupa'nın üstünlük mücadelesi için potansiyel bir jeopolitik ödülü ifade ediyordu. Avrasya Balkanları da, başta Avrasya'nın en zengin ve en sanayileşmiş Batı ve Doğu uçlarıyla doğrudan bağlantı kurmayı sağlayan, giderek büyüyen taşımacılık ağı ayrı olmak üzere, çeşitli jeopolitik önemler taşımaktadır. Dahası, en yakın ve en güçlü komşularından en az üçünün, yani Rusya, Türkiye ve İran'ın – ki Çin de giderek bölgeye daha fazla siyasi ilgi göstermektedir - tarihsel tutkuları ve güvenlik açılarından da önemlidir. Ancak Avrasya Balkanlarını sonsuz derecede önemli kılan şey, sunduğu potansiyel ekonomik ödüldür: altın da dahil olmak üzere önemli madenlere ilave olarak, devasa doğalgaz ve petrol rezervleri bu bölgede yoğunlaşmıştır.

 

 

Önümüzdeki yirmi veya otuz yıl içinde dünyanın enerji tüketiminin devasa oranda artması kaçınılmazdır. ABD Enerji Bakanlığı'nın tahminlerine göre dünyadaki talep 1993-2015 yılları arasında yüzde 50'nin üzerinde artış gösterecek, tüketimdeki en büyük artış Uzakdoğu'da gerçekleşecektir. Asya'nın ekonomik kalkınmasındaki ivmelenme, yeni enerji kaynaklarının araştırılması ve kullanılması için şimdiden büyük bir basınç yaratmaktadır ve Orta Asya bölgesi ile Hazar Denizi havzasının,   Kuveyt, Meksika Körfezi veya Kuzey Denizi'ndeki rezervleri gölgede bırakacak doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip olduğu bilinmektedir.

 

 

Bu kaynaklara erişim ve buradan gelecek potansiyel servetten pay almak, ulusal tutkuları harekete geçiren, şirket çıkarlarını motive eden, tarihsel iddiaları yeniden alevlendiren, emperyal tutkuları canlandıran ve uluslararası rekabetleri körükleyen hedeflerdir. Bölgede güç boşluğu olduğu gibi aynı zamanda iç istikrarsızlığın da olması, durumu daha da dengesiz hale getirmektedir.

 

(…)

 

Avrasya Balkanları, yukarıdaki tanıma şu veya bu şeklde uyan dokuz ülkeyi barındırmaktadır ve iki ülke de potansiyel adaydır. Bu dokuz ülke, hepsi dağılan Sovyetler Birliği'nin eski üyeleri olan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile, Afganistan'dır.

 

Bu listeye eklenme potansiyeli bulunan iki ülke ise, siyasi ve ekonomik açıdan çok daha sürdürülebilir olan, Avrasya Balkanları içinde bölgesel nüfuz için rekabet eden ve bu yüzden bölgedeki önemli jeo-stratejik oyuncular olan Türkiye ve İran'dır. Her iki ülke de aynı zamanda iç etnik çatışmalara açıktır. İçlerinden birinin veya her ikisinin istikrarsızlaşması halinde bölgenin iç sorunları yönetilemez hale gelecek, Rusya'nın bölgesel tahakkümünü yeniden kurma çabaları bile faydasız hale gelecektir.” 11 (vurgular bize ait)

 

 

 

Ortadoğu'nun yeniden çizilmesi

 

 

Ortadoğu, bazı açılardan, Birinci Dünya Savaşı'na giden yıllarda Balkanların ve Orta ve Doğu Avrupa'nın sahip olduğu niteliklerle çarpıcı bir paralellik göstermektedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Balkanların ve Orta ve Doğu Avrupa'nın sınırları yeniden çizildi. Bu bölge, yabancı ekonomik çıkarların ve müdahalelerin doğrudan sonucu olarak, hem savaş öncesinde hem de savaş sonrasında bir ayaklanma, şiddet ve çatşma dönemi yaşadı.

 

Birinci Dünya Savaşı'nı hazırlayan sebepler, standart okul kitaplarında yapılan izahattan, yani Avusturya-Macaristan (Habsburg) İmparatorluğu'nun veliahtı Arşedük Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da suikasta uğramasından çok daha kötüdür. 1914 yılında başlayan büyük ölçekli savaşın gerçek sebebi, ekonomik faktörlerdi.

 

ABD'deki vergiden muaf vakıfları inceleyen, eski Wall Street bankeri ve ABD Kongresi müfettişi Norman Dodd, 1982 yılında yapılan bir röportajda, ABD'nin maliyesini, politikalarını ve hükümetini sahne arkasından kontrol eden kişilerin, iktidar üzerindeki etkilerinin daha da sağlamlaştırılmasına yol açacak şekilde, ABD'nin bir savaşa girmesini planladığını teyit etti.

 

Aşağıdaki tanıklık, Norman Dodd'un G. Edward Griffin'e verdiği röportajın çözümlenmesinden alıntıdır:

 

“Şimdi, Carnegie Vakfı'nın faaliyetlerine başladığı 1908 yılındayız. O yıl ilk defa, mütevelli toplantısında özel bir soru gündeme geldi; bu soruyu bütün bir yıl boyunca, son derece bilgili bir tarzda tartıştılar. Soru şuydu: Eğer bütün bir halkın hayatını değiştirmek istiyorsanız, bunun bilinen, savaştan daha etkili bir yolu var mıdır? Vardıkları sonuç ise şu oldu: insanlığın bildiği, bu amaca ulaşmada savaştan daha etkili olan bir yol yoktur. Bu yüzden 1909 yılında, ikinci bir soruyu gündeme getirip tartışmaya başladılar: ABD'yi bir savaşa nasıl sokarız?  

 

 

O tarihte bir savaşa girme fikrine nazaran, bu ülkedeki [ABD'deki] insanların çoğunun düşünce dünyasından daha fazla çıkmış bir şeyin olup olmadığından emin değilim. Balkanlarda fasılalarla devam eden gösteriler [savaşlar] vardı, fakat bir çok insanın Balkanların neresi olduğunu bildiğinden büyük şüphelerim var.  Fakat sonuç olarak bu soruya şu yanıtı verdiler: Dışişleri Bakanlığı'nı kontrol altına almalıyız.

 

 
Doğal olarak bunu arkasından gelen soru, ‘bunu nasıl yapacağız?' oldu. Cevap olarak ise, ‘bu ülkenin diplomatik aygıtını ele geçirip kontrol etmeliyiz' dediler ve sonunda bunu hedeflemeye başladılar. Zaman geçti, şimdi 1. Dünya Savaşı'na geldik. O tarihte kayıtlarına, şok edici bir rapor geçirdiler:  Başkan Wilson'a, savaşın çok çabuk bitmeyeceğini görmesi gerektiği yönünde ikazda bulunan bir telgraf gönderdiler. Ve nihayet, elbette, savaş bitti.  

 


O dönemde, artık ilgi gösterdikleri şey, ABD'deki hayatın kendi deyimleriyle tersine dönmesini, 1. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği 1914 öncesine geri dönmesini engellemek haline geldi.” (vurgular bize ait)

 

Lübnan ve Suriye'nin Doğu Akdeniz'deki kıyılarından Anadolu'ya, Arabistan'dan Fars Körfezi'ne ve İran platosuna kadar Ortadoğu'nun parçalanması ve sınırlarının yeniden çizilmesi, İngilizlerin, Amerikalıların ve İsraillilerin uzun süredir bölgede var olan gündeminin parçası olan ekonomik, stratejik ve askeri hedeflere denk düşmektedir.

 

Ortadoğu, dış güçler tarafından, doğru tetikleyiciyle patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüştürüldü ve bu tetikleyici muhtemelen, İran ve Suriye'ye yönelik İngiliz-Amerikan ve/veya İsrail hava saldırıları olacaktır. Ortadoğu'da geniş bir savaş, İngiliz-Amerikan çıkarlarına ve İsrail'e stratejik avantaj sağlayacak şekilde, sınırların yeniden çizilmesiyle sonuçlanabilir.

 

NATO'nun konuşlandığı Afganistan, başarılı bir şekilde bölünmüş, geriye sadece adı kalmıştır. Levant bölgesinde düşmanlık tohumları ekilmiş, bir Filistin iç savaşı beslenmiş ve Lübnan'da bölünmeler kışkırtılmıştır. Doğu Akdeniz, NATO tarafından başarılı bir şekilde militarize edilmiştir. Batı medyası, askeri bir gündemi meşrulaştırma düşüncesiyle, Suriye ve İran'ı şeytanlaştırmaya devam etmektedir. Öte yandan Batı medyası, her gün, Irak toplumlarının bir arada yaşayamayacağı ve çatışmanın işgalden kaynaklı bir savaş değil, Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasındaki iç bölünme tarafından karakterize edilen bir “iç savaş” olduğu şeklinde, yanlış ve taraflı argümanlar ileri sürmektedir.

 

Ortadoğu'nun farklı etnik-kültürel ve dini grupları arasında kasıtlı olarak düşmanlık yaratma girişimleri, sistematik hale gelmiştir. Bu girişimler, titizlikle tasarlanmış bir örtülü istihbarat gündeminin parçasıdır.

 

Daha da kötüsü, Suudi Arabistan yönetimi gibi pek çok Ortadoğu hükümeti, Ortadoğu halkları arasında bölünmeleri kışkırtma konusunda Washington'u desteklemektedir. Nihai hedef, geniş anlamıyla bölgede İngiliz-Amerikan ve İsrail çıkarlarına hizmet eden bir “böl ve fethet stratejisi” üzerinden, yabancı işgale karşı direniş hareketini zayıflatmaktır.

 

 

Notlar

 

1 Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Ortadoğu ve Avrupa seyahati hakkında özel brifing (Basın toplantısı, ABD Dışişleri Bakanlığı, Washington, D.C., 21 Temmuz 2006).

http://www.state.gov/secretary/rm/2006/69331.htm

2 Mark LeVine, “The New Creative Destruction” [“Yeni yaratıcı yıkım”] Asia Times, 22 Ağustos 2006.

http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/HH22Ak01.html

3 Andrej Kreutz, “The Geopolitics of post-Soviet Russia and the Middle East” [“Sovyet sonrası Rusya'nın ve Ortadoğu'nun jeopolitiği”], Arab Studies Quarterly (ASQ) (Washington, D.C.: Association of Arab-American University Graduates, Ocak 2002).

http://findarticles.com/p/articles/mi_m2501/is_1_24/ai_93458168/pg_1

4 Kafkaslar, Ortadoğu'nun parçası olarak düşünülebileceği gibi, ayrı bir bölge olarak da düşünülebilir

5 Ralph Peters, “Blood borders: How a better Middle East would look” [“Kan sınırları: Daha iyi bir Ortadoğu nasıl görünür”], Armed Forces Journal (AFJ), Haziran 2006.

http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899

Agm.

7 Crispian Balmer, “French MPs back Armenia genocide bill, Turkey angry” [“Fransız milletvekilleri Ermeni soykırımı tasarısını destekliyor”], Reuters, 12 Ekim 2006; James McConalogue, “French against Turks: Talking about Armenian Genocide” [“Fransızlar Türklere karşı: Ermeni soykırımından bahsetmek”] The Brussels Journal, 10 Ekim 2006.

http://www.brusselsjournal.com/node/1585

8 Süleyman Kurt, “Carved-up Map of Turkey at NATO Prompts U.S. Apology,” [“NATO Kolejinde ortaya çıkan bölünmüş Türkiye haritası, ABD'nin özür dilemesine sebep oldu” Zaman, 29 Eylül 2006.

http://www.zaman.com/?bl=international&alt=&hn=36919

Agm.

10 Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geo-strategic Imperatives [“Büyük satranç tahtası: Amerikan önceliği ve bunun jeo-stratejik gereksinimleri”] (New York City: Basic Books, 1997).

11 Age.

 

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net