İsrail, Hizbullah’ın yanıtını beklemelidir
- Medyasafak.net
- ANALİZ
- 21.01.2015

2014 yılı sonunda BM Barış Gücü (UNDOF) tarafından yayınlanan bir rapor, İsrail ile [anti-]İslam Devleti örgütünün, özellikle de onun Suriye kolunun düzenli olarak iletişim kurduğunu, İsrail’in yaralı teröristleri tedavi etmek üzere kendi hastanelerine dahi götürdüğünü ortaya çıkardı.
Vakar Rizvi
Press TV
Ortadoğu, İsrail'in Suriye'ye ait Golan Tepeleri'nde bulunan Kuneytra'da düzenlediği ve çok sayıda Hizbullah komutanının şehadetine sebep olan saldırıyla çalkalanıyor.
2014 yılı sonunda BM Barış Gücü (UNDOF) tarafından yayınlanan bir rapor, İsrail ile [anti-]İslam Devleti örgütünün, özellikle de onun Suriye kolunun düzenli olarak iletişim kurduğunu, İsrail'in yaralı teröristleri tedavi etmek üzere kendi hastanelerine dahi götürdüğünü ortaya çıkardı. Hizbullah'ın, silahlı gruplara karşı üstünlük kazanması için Suriye Arap Ordusu'na verdiği destek, İsrail rejiminin, Ortadoğu çapında kaosla başarıyla ulaşabilecek olan hedefleriyle uyuşmuyor.
İsrail, Hizbullah'ın Suriye'de silahlı teröristlerle savaşta “bataklığa saplandığına”, bu yüzden de dikkatini Filistinlilerin haklarına yönelik İsrail ihlallerinden uzaklaştırdığına inanıyor. Ancak Hizbullah gibi direniş hareketleri, Filistin'in özgürleştirilmesi ve Filistin halkının ve toprağının savunulması hedefi üzerine kurulmuştur. Filistin davasının, insan haklarının ilerletilmesi ve baskının azaltılması için çalışan herhangi bir grubun veya kişinin aklında bulunmaması, ender bir durumdur.
Direniş hep yaşayacaktır
Kişinin ülkesini, hayatını, mülkiyetini savunmasının uluslararası hukukta yer alan haklar olması açısından direnişin bir insan hakkı olduğunu belirtmek gerekir. Filistin davasının ve Suriyelilerin ve Lübnanlıların yurtlarının savunucularını öldürmenin İsrail vahşetine karşı direnişi azaltacağı fikri, direnişin nasıl işlediğini bilmeyen bir cehaletten doğmuştur. Direniş kişilerle sınırlı değildir, bütün ezilen halkların ve onların destekçilerinin kalplerinde ve zihinlerinde yaşayan bir ideolojidir. Böyle bir inanç ölüm mahkumu değildir, hayattan ve ölümden bağımsız olarak yaşar.
Bunun ötesinde, açıkça Hizbullah'a karşı olan ve bizzat kendileri [anti-]İslam Devleti örgütünü ve onun kardeşi olan terör gruplarını kurmak, finanse etmek, eğitmek ve silahlandırmakla suçlanan Arap ülkeleri ve bölgesel ülkeler de, bu saldırı için suçu üstlenmelidir. Onların çoğunun, özellikle de Suriye'yi yok etmek ve Hizbullah'ın direnişine son vermek isteyenlerin, Suriye'de Hizbullah'a saldırarak kendileri adına kirli işlerini gerçekleştiren Tel Aviv'e gizli teşekkür yazıları gönderdiğini düşünebiliriz.
İsrail'in iç gerekçeleri
Saldırının zamanlaması da çok şey anlatıyor.
İsrail erken seçimleri pek uzak değil ve Benyamin Netanyahu, Filistinlilerle barışa daha az açık hale gelen sağcı İsrail nüfusunun talebine karşılık vermelidir. Hizbullah'a yönelik bir saldırı, bir biçimde, Netanyahu'nun onların çıkarlarını “savunmaya” hazır güçlü bir lider olduğunu İsrail kamuoyuna kanıtlayabilir.
İsrail halkının Netanyahu'ya yönelik eleştirisi sebepsiz değil. Geride kalan dönem, İsrail rejimi için iyi bir dönem olmadı. İsrail medyasındaki haberler 2015'in İsrail'in imajını zedeleyeceğini söylerken, İsrail yönetimi giderek artan oranda kendisini köşeye sıkışmış ve eyleme geçmek zorunda hissediyor. Netanyahu'nun Paris'taki bir koşer süpermarketine yönelik saldırıdan istifade etme girişimi bile, küresel liderlerin düzenlediği “birlik yürüyüşünde” öne geçmek için zorla dirsek atarak ilerlemeye çalıştığı yönündeki haberlerle birlikte geri tepti. Eğer Netanyahu, “İsrail'e gelin” mesajı karşısında Fransız Yahudilerinin daha itaatkar kalacağını düşündüyse, yanılmış demektir. Netanyahu'nun Paris'teki sinagogda bu ricada bulunduğunu, arkasından da Fransız Yahudilerinin yüksek sesle Fransız milli marşını söylediğini gösteren video, onların kurtarıcısı olduğunu düşünen adam için utandırıcı bir andı.
İsrail'in geleneksel müttefiklerinin Filistin'i bir devlet olarak tanımaya yönelmesi de, basıncı arttırdı. İsveç, Avrupa'da bunu resmen yapan ilk devlet oldu, öteki parlamentolar ise kendi hükümetlerinin Filistin'i tanımasını öngören sembolik talepleri kabul etti.
Zayıf ve kukla Filistin liderliği bile, bu sıfata yaraşır bir şekilde hareket ediyor. İsrail'in suçlarından ötürü sorumlu tutulmasının önünü açacak şekilde Mahmud Abbas'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi üyeliği girişiminde bulunması ve daha önce başarısız olan, İsrail işgalinin sona erdirilmesi için bir son tarih koyan BM Güvenlik Konseyi kararını geçirme girişimi, İsrail'i endişelendirdi.
Herhangi bir hükümetin destek toplamasının en iyi yolu, sınırda, vurmayı bekleyen bir düşman tehdidine işaret ederek korku yaratmak ve “ulusal güvenliği” koruma olarak övülen saldırılar gerçekleştirmektir. Netanyahu'nun kendi kıymetini kanıtlama girişimi, bu kez, beklediğinden çok daha fazla geri tepebilir.
Düşmanlarına ve aleyhinde konuşanlara göre bile Hizbullah, sağlam bir direniş hareketidir. İsrailli generaller, Hizbullah'ın hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu kabul ediyor ve hareketin genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın, Hizbullah'ın İsrail işgali altındaki toprakları da vurabilme kapasitesi hakkında söylediklerini hatırlatıyor. İsrail, son Gazze Savaşı sırasında, İsrail-Mısır kuşatması altındaki Hamas'ın becerileri karşısında şaşkına dönmüştü; eli çok daha serbest olan Hizbullah'ın ise bütün kapasitelerini ortaya çıkarmamış olması muhtemeldir ve bu, İsrail liderliğinin uykularını kaçırmalıdır. İlave olarak Hizbullah, yine İsrail yetkililerinin kabul ettiği üzere, Suriye'deki terörist gruplara karşı savaşa destek vermek suretiyle yakın zamanda daha fazla savaş deneyimi kazanmıştır. Bu, İsrail için iyi görünmüyor.
Bitirirken
İfade özgürlüğünü öğütleyen Batı'da iki gazeteci yakın zamanda, her türlü İsrail eleştirisine eşlik eden öfkeyle tanıştı. BBC'den Tim Willcox ve CNN'den Jim Clancy, Charlie Hebdo saldırısının ertesinde, ilki Twitter üzerinden, diğeri ise televizyonda canlı yayında olmak üzere, İsrail eleştirisi olarak görülen yorumlar yaptı. Willcox baskı altında kaldıktan sonra yayında özür dilemek zorunda kaldı, Jim Clancy ise kovuldu.
İsrail'e yönelik her türlü eleştirinin “yeni anti-semitizm” olarak görüldüğü bir dünyada, İsrail tabu bir konu haline gelmiştir. Filistin yanlısı direniş ile İsrail arasındaki süregiden savaşta, direniş her zaman saldıran taraf olarak adlandırılmakta, İsrail ise “demokratik” ve “özgür” olan her şeyin “savunucusu” olmaktadır. Bu düşünce biçimine inanan insanların, ülkelerinin ve halklarının çıkarlarını, cepheden geri çekilme imkansız olacak kadar satmadan önce sahadaki gerçekliklere uyanması gerekir.
Hatırlayalım ki İsrail, Hizbullah'a herhangi bir kışkırtma olmadan saldırdı. Her türlü mantığa göre Hizbullah, yanıt verme hakkına sahiptir ve verecektir.
www.medyasafak.net