Cihad Muğniye'nin arkadaşları cenaze töreninde neler anlattı?

Cihad Muğniye'nin arkadaşları cenaze töreninde neler anlattı?
Cihad’ın arkadaşları onu, hoşsohbeti seven, inançlarına bağlı, kendini işine adamış, duygusal, karizmatik ve çok zeki bir genç olarak tanımlıyor. Ruhunu, bedeninden çok önce feda etmiş, adaletsizliklerden tiksinen, hayata ve boş şeylere yapışıp kalmakta hiçbir çıkarı olmayan bir adam. Bir lider olması beklenen biri.

 

 

 

Rana Harbi

 

 

El Ahbar

 

 

Pazartesi günü yas tutan binlerce kişi – ağırlıklı olarak gençler – dostları, sınıf arkadaşları ve yoldaşları Cihad Muğniye'ye veda etmek için Beyrut'un Dahiye olarak bilinen güney banliyölerinde sokaklara döküldü. Cihad, Pazar günü Suriye'de gerçekleşen ve direniş partisinin misillemesine ve bütün bölge için ciddi sonuçlara kapı açan  İsrail hava saldırısında öldürülen altı Hizbullah savaşçısından biri.

 

Yas tutanlar aynı anda göğüslerini dövüyor, balkonlarda hıçkırıklarla ağlayan kadınlar Hizbullah bayrağına sarılı tabuta güller atıyor, tabut, tümüyle askeri kıyafet giymiş adamlar tarafından, çiçeklere boğulmuş salondan çıkarılarak büyük bir kitlenin doldurduğu sokağa çıkarılıyordu. 

 

Katledilen üst düzey Hizbullah komutanı İmad Muğniye'nin 24 yaşındaki oğlu Cihad, ailesine ve sevdiklerine bir şehit ve bir kahraman olarak, onurla yaşama hakkını korumak için savaşırken can veren biri olarak döndü.

 

Sarıklı din adamları, siyah çarşaflı kadınlar, sırt çantaları ve okul üniformalarıyla çocuklar ve öğrenciler sokaklarda tabutun arkasında yürüyor, sıkılı yumrukları havada, “Partimiz Hizbullah, liderimiz Nasrallah” sloganlarını atıyordu. Tören amaçlı makineli tüfek atışlarının yüksek sesi, Beyrut'un güney banliyölerinde yankılanıyordu.

 

İsrail'in 2006'daki vahşi saldırısından kurtulmuş apartmanların çatılarına ve balkonlarına yüzlerce adamın dağılmasıyla sağlanan sıkı güvenlik önlemleri arasında, siyasi figürler de cenazeye katıldı.

 

Bir adam, mikrofondan “Bizi korkutamayacaklar. Asla küçük düşmeyeceğiz” diye bağırdı.

 

Kalabalıklar, cevap olarak “İsrail'e ölüm, Amerika'ya ölüm” diye gürledi.

 

Kalabalığın arasında, Cihad'ın üniversite arkadaşları, normalden biraz daha sıkı ve biraz daha uzun kucaklaştı. Cihad'ın ölümünden beri ilk defa bir araya gelen bu gençler, birbirlerinin gözlerine bakamayacak şekilde, yüzlerini birbirlerinin omuzlarına gömdü. Birbirlerini yanaktan üçer kez öpüyorlardı ve her öpmede kulaklarına rahatlatıcı sözler fısıldanıyordu: “Güçlü dur… O şimdi istediğini elde etti… O daha iyi bir yerde… Hayat fanidir… Ölüm kaçınılmazdır… Bu hayat sonsuz değildir.”

 

Gubeyri ve Şiya sokakları, bu sahneye alışkındır: yukarıdan yağan çiçekler, gözyaşları, her yerden akan kadınlar ve erkekler, slogan ve hıçkırarak ağlama sesleri, göğü delen ağıtlar ve yas tutanların yüksekte taşıdığı bir tabut.

 

Hizbullah'ın ortaya çıkışından beri, 2008 yılında Şam'da İsrail tarafından katledilen İmad Muğniye de dahil olmak üzere binlerce şehit, bu bölgede taraftarlarının omuzlarında taşındı ve defnedildi.

 

Aşağılanmmış halde yaşamayı reddetmek

 

Cihad'ın yakın arkadaşlarından Mehdi, El Ahbar'a, “Haberleri duyduğumuz zaman futbol oynuyorduk” dedi. “Sevdiğimiz birinin kaybı bizi çok üzdü, ama bir tesellimiz de var: O, şehit olmaya can attığı gibi, şehadeti ciddi bir şekilde arıyordu da.”

 

Arkadaşlarının söylediğine göre Cihad, Lübnan Amerikan Üniversitesi'ni (LAU), mezun olmasına yalnızca bir dönem kala bırakmıştı. İşletme okuyordu.  

 

Mehdi, parmakları bir tespihi ritmik bir şekilde çevirirken, “Tam o dönemde karşısına bir fırsat çıktı ve o da bu fırsatı değerlendirmek durumunda kaldı” diye izah etti.

 

“Mezun oluncaya kadar beklemeyi seçebilirdi, ama bunu yapmadı Bugün, tam şimdi, hepimiz onun uzun süre düşlediği mezuniyet törenine katılıyoruz.”

 

Neden Cihad'ın LAU gibi bir Amerikan üniversitesine gitmeyi seçtiği sorulduğu zaman, arkadaşlarından biri espri yaptı: “Çünkü AUB'ye [Beyrut Amerikan Üniversitesi'ne] giremedi.”

 

Arkasından daha ciddi bir ses tonuyla ekledi: “Öteki genç Lübnanlılar gibi, iyi bir eğitim almak için.”

 

Birbiriyle çelişen üzüntü, kızgınlık, gurur ve mutluluk hisleriyle – geçmişten beri Batılılara dudak ısırtan bir duygular karmasıyla – mücadele eden Cihad'ın arkadaşları, medyanın, direniş yanlısı Lübnan gençliği hakkında sunduğu tek boyutlu tasvirlere ve canavarlaştırmaya meydan okuyordu.

 

Cihad'ın dostu ve sınıf arkadaşı Hüseyin, “Kalbim, onun kaybı nedeniyle keder içinde” dedi. “Onun şehit olduğu haberini alınca şok geçirdim. Dün gece uyuyamadım. Onun görüntüleri ve anıları, devamlı kafamın içinde.”

 

Cihad'ın arkadaşları onu, hoşsohbeti seven, inançlarına bağlı, kendini işine adamış, duygusal, karizmatik ve çok zeki bir genç olarak tanımlıyor. Ruhunu, bedeninden çok önce feda etmiş, adaletsizliklerden tiksinen, hayata ve boş şeylere yapışıp kalmakta hiçbir çıkarı olmayan bir adam. Bir lider olması beklenen biri.

 

“Beyrut'un sahil şeridinde, Raouché Kayası'nın önünde, yahut dersten önce LAU'nun üst kapısında kahve içmeyi, Güney Lübnan'da arkadaşlarla sıcak geceler geçirmeyi… bizi bir araya getirip güzel zaman geçirmemizi sağlayan her türlü aktiviteyi severdi ” diyen Hüseyin, arkasından telefonunu çıkardı ve Cihad'ın fotoğraflarını gösterdi.

 

Hüseyin telefonunu gösterip, gözyaşlarını tutarak “Bu onun doğum gününde çekilmişti” dedi. “Onun kaybı çok zor. Fakat gidişinden ötürü duyduğumuz acı, onun yoluna olan bağlılığımızı zayıflatmayacak.”

 

Hüseyin ve arkadaşlarının bahsettiği bu yolun, Siyonist İsrail devletinin sonunu getireceğine inanılıyor.

 

Hüseyin, “[Hizbullah lideri] Seyyid Hasan Nasrallah 2008 yılında, ‘İmad Muğniye'nin kanı İsrail'i yok edecek' demişti” diyor.

 

Cihad'ın arkadaşları, ona dair mutlu hatıralar anlattıkları gibi, medyanın Hizbullah'ın genç üyelerini, kendi deyimleriyle “aldatıcı ve gerçek dışı şekilde betimlemesi” karşısında duydukları hayal kırıklığını da ifade ediyor.

 

Cihad'ın arkadaşı ve kendisi gibi Hizbullah savaşçısı olan Ali, El Ahbar'a, “Mesele ölümü istemek değil, mesele aşağılanmış bir şekilde yaşamayı reddetmek” diyor.

 

“O [Cihad] şehadeti arzuladı, babasına kavuşacağı anı iple çekti. Allah, nice zamandır istediği şeyi ona bahşetti. Onun için gözyaşı dökmüyorum. Doğrusu, onu kıskanıyorum.”

 

Boşa akmayacak kan

 

Cihad'ın arkadaşları, kasvetli bir ruh hali ve derin bir sessizlik içinde, ona veda etmek ve saygı görevlerini yerine getirmek için, Cihad'ın babasıyla aynı mezara gömüldüğü mezarlığın dışında bekledi.

 

Cihad, Hizbullah'ın Suriye'deki çatışmaya katılmasından bu yana komşu ülkede hayatını kaybeden yüzlerce savaşçıdan yalnızca biri.  

 

Hizbullah'ın Suriye'deki rolü, Lübnan'da ihtilafa yol açtı; bazıları hareketin ön adımını desteklerken, bazıları buna karşı çıktı ve Hizbullah'ı, Suriye'nin içişlerine karışmakla, istenmeyen bir rejimin yanında savaşmakla ve ülkeyi, Lübnan'da misilleme amaçlı şiddetin önünü açarak karmaşaya sürüklemekle suçladı.

 

14 Mart hareketiyle bağlantılı pek çok Lübnanlı genç de Suriye çatışmasına katıldı ve hem Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirmeye çalışan isyancı gruplara, hem de sınır ötesi bir “İslam halifeliği” kurmayı uman İslamcı aşırıcılara katıldı.

 

Ali ise, direniş grubunu savunmaya bağlı kalmış.

 

Hizbullah'ın, savaşın yıprattığı Suriye'ye müdahil olmasını savunan Ali “Bizim beynimiz yıklanmadığı gibi, intihara meyilli de değiliz. Biz tamamen bilinçliyiz ve en iyi üniversitelerden mezun olan insanlarız” iddiasında bulundu.

 

“Onlar [aşırıcı militanlar] Musul'da yaptığı gibi bize sinsice yaklaşıncaya kadar beklemeli miydik? Şehitlerimizin kanıyla sulanmış bir ülkeyi [Lübnan'ı] savunmak için her türlü hakka sahibiz.”

 

Hava saldırısı, Hizbullah'ın Golan bölgesinde olduğunu açığa çıkardı. Bölgenin, Suriye ordusuyla savaşan, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi ile İsrail arasında işbirliğine sahne olduğu aktarılıyor.

 

Pazar günü gerçekleşen ölümler Hizbullah'ı zorlu bir noktaya getirdi, zira Hizbullah nasıl yanıt vereceğini titizlikle ölçüp biçiyor. Bir misilleme, Lübnan'ı Siyonist devletle yeni bir felç edici savaşa sürükleyecek ciddi sonuçlar getirebilir.

 

İsrail ve Hizbullah, 2006 yılındaki bir aylık savaştan bu yana geniş kapsamlı bir çatışmadan kaçındı. Ancak Hizbullah'la bağlantılı El Menar kanalının “Ortadoğu'nun güvenliğini tehdit eden, bedeli olan bir macera” olarak tanımladığı hava saldırısı, Nasrallah'ın İsrail'in Suriye'deki devam eden saldırılarına misillemede bulunma tehdidinden yalnızca birkaç gün sonra geldi.

 

Ali, "Allah'ın izniyle direniş misilleme yapacaktır, fakat bu misillemenin niteliğine ve zamanlamasına, direnişin liderliği karar verecektir” diyor. “Öfkemiz ve duygularımız temelinde hareket edemeyiz. Rasyonel düşünmeli ve beklemeliyiz.”

 

Cenaze töreninde muhabirlere konuşan Hizbullah siyasi büro üyesi Mahmud Kumati, tam kapsamlı bir savaşın muhtemel olmadığını, ancak “saldırıların, suikastların ve aralıklı çatışmanın devam edeceğini” söyledi.

 

Ancak bir diğer Hizbullah yetkilisi olan milletvekili Bilal Ferhat, bundan sonra ne olacağını söylemeyi reddetti ve “Bekleyip görelim” dedi.

 

Mehdi, “Biz herşeyden önce Hacı İmad [Muğniye] için misilleme istiyoruz” dedi. “Ne zaman ve nasıl olacağını bilmiyorum, fakat Hizbullah'ın, şehitlerimizin kanının boşa akmasına izin vermeyeceğinden eminim.”

 

Mehdi, Nasrallah'ın 2008'de Muğniye suikastı sonrasında sarfettiği, "Ey Siyonistler! Eğer bu cinayetin zamanlaması, yeri ve metoduyla, bu türden bir açık savaş istiyorsanız, o halde bütün dünya dinlesin: Bu savaş açık olsun” sözlerini hatırlattı ve ekledi: “Bizim Golan'a yakın olmamız, bu açık savaşın parçasıdır.”

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net