Yeni Suudi kralı, El Kaide’nin baş destekçisiydi

Yeni Suudi kralı, El Kaide’nin baş destekçisiydi
Afganistan ve Pakistan’daki El Kaide teröristlerine destek amacıyla uyuşturucu parasının aklanması, gelecekteki Suudi Arabistan yönetiminde katı bir Vahhabi yorumu, korkulan din polisi “mutavin”in dönüşü ve Suudi Arabistan’daki meşru iç muhalefetin ezilmesi: işte Kral Selman’ın Suudi Arabistan’a getirdiği miras ve hükümet tarzı.

 

 

 

Wayne Madsen

 

Strategic-culture.org

 

 

Suudi Arabistan'ın yeni kralı, 90'lı yaşlarında zatürreden ölen Kral Abdullah'ın üvey kardeşi Selman bin Abdülaziz el Suud'un, ülkeyi daha fazla Vehhabi yönelimli bir dini temayülle yönetmesi ve Abdullah'ın başlattığı ihtiyatlı siyasi reformları sınırlamaya yoğunlaşması bekleniyor. Selman'ın aynı zamanda enerjisini, Suudi ulusal güvenliğini arttırmaya vakfetmesi bekleniyor. Selman'ın Suudi güvenliğine olan bağlılığını açıklaması, ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırısı içinde yer alan bazı kişiler de dahil olmak üzere El Kaide'ye geçmişte verdiği destek sebebiyle, en hafif deyimle ikiyüzlüdür.  Obama yönetiminin, saldırıyı çevreyelen istihbarat sorunlarıyla ilgili 2002 Senato İstiharat Komitesi'nin kayıp 28 sayfasını ortaya çıkarmayı reddetmesini muhtemelen pekiştirecek olan şey, Selman'ın 11 Eylül'ü ve başka teröristleri finanse ederek bu saldırıya dahil olmasıdır. Zira dönemin Riyad valisi Selman'ın adının, Senato raporunun bu 28 sayfasında “önemli kişi” olarak geçiyor olması muhtemeldir.

 

Görünürde Selman, petrol politikaları ve ulusal güvenlikle ilgili konularda selefinden çok da farklı bir yönetim sergilemeyecektir. Selman'a oğlu, savunma bakanı ve kraliyet mahkemesinin başı olan Prens Muhammed bin Selman yardım edecek. Muhammed, babası Riyad valisiyken onun baş danışmanıydı. Abdullah'ın ölümü üzerine babası tahta çıkınca, Prens Muhammed de savunma bakanı oldu.

 

Selman'ın öteki baş danışmanı, 2012'den beri içişleri bakanı olan ve şu anda ikinci veliaht prens ve ikinci başbakan yardımcısı olan Muhammed bin Nayif olacak. Kral Selman'ın yeğeni olan Nayif, veliaht prens Mukrin bin Abdülaziz el Suud'dan sonra tahta en yakın ikinci kişi. Mukrin, 2005-2012 yılları arasında Suudi istihbarat teşkilatı  Muhaberat el-Amme'nin başındaydı.

 

2006 yılında Suudi demokratik muhalefetinin liderleri İngiltere'de, dönemin Riyad valisi Selman'ı, 11 Eylül'den önce ve sonra, Afganistan'da faaliyet yürüten El Kaide güçlerine maddi destek sunmakla suçladı. Muhalefet, El Kaide üyelerinin rutin olarak Riyad üzerinden Pakistan'a, oradan da Afganistan'daki Taliban yönetimindeki bölgelere seyahat ettiğini açıkladı. Suudi devletinin içinden olan bu kişiler aynı zamanda, Selman'ın valilik ofisinin El Kaide üyeleri için nakit ödemeler, otel ve uçak biletleri ayarladığını aktardı.

 

Langley'in, Afganistan'daki sosyalist ve seküler hükümeti devirmeyi amaçlayan cihadçı kampanyaya dahil olmasının ilk günlerinden itibaren, Afganistan'daki Mücahidin güçlerine Arap gerillalar gönderen Suudi besleme hattını onaylayan Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın (CIA), Selman'ın El Kaide adına yürüttüğü faaliyetlerden haberdar olduğundan çok da fazla şüphe yok. Eski İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cook, 2005 yılında İskoçya'daki şüpheli ölümünden kısa süre önce  The Guardian'a, “El Kaide”nin, CIA tarafından Afganistan'da Sovyetler'e karşı savaşmak üzere kullanılan paralı askerler, finansörler ve muhataplardan oluşan bir veri tabanı olduğunu yazmıştı: “80'ler boyunca o [Usama bin Ladin], Afganistan'daki Rus işgaline karşı cihad yürütmek üzere CIA tarafından silahlandırıldı ve Suudiler tarafından finanse edildi. Kelime anlamı ‘veri tabanı' olan El Kaide, başlangıçta, Rusları yenilgiye uğratmak üzere CIA'in yardımıyla istihdam edilen ve eğitilen binlerce mücahidi içeren bilgisayar dosyasıydı.”

 

Suudi muhalefetinin ve Cook'un verdiği bilgilerden hareketle, Selman'ın, Riyad'daki valilik personelinin yaptıklarından habersiz olması tahayyül edilemez. 

 

Kral Selman'ın baş danışmanı Prens Muhammed bin Nayif'in meşhur bir akrabası olan ve kendisi de Nayif adını taşıyan bir Suudi prensinin 1999 yılında Fransa'da kokain ticareti nedeniyle tutuklanmasının ardından 2000 yılında Suudi İçişleri Bakanlığı Paris'e, Fransa'nın küçük prens Nayif'i mahkum etmesi halinde, Fransız firması Thales ile yapılan, 7 milyar dolarlık kârlı radar savunma anlaşması SBGDP Projesi'nin («Garde Frontiere» / ”Sınır Muhafızı”) iptal edileceğini bildirdi. Ayrıntılar, 21 Şubat 2000 tarihli gizli bir Fransız diplomatik yazışmasında bulunuyor.  Yazışmanın konusu, narkotik trafiği şüphesi taşıyan bir Suudi uçağı vesilesiyle Fransız yetkilileri ve Suudi İçişleri Bakanı Prens Nayif arasında gerçekleşen bir görüşmeydi. («Prince Nayef, ministre saoudien de l'interieure. Affaire de l'avion saoudien soupçonné d'avoir servi à un traffic stupefiants.» / “Prens Nayif, Suudi içişleri bakanı. Uyuşturucu trafiğine hizmet ettiğinden şüphelenilen Suudi uçağı meselesi”) Yazışma, Fransız İçişleri Bakanlığı'ndaki teknik danışman François Gouyette tarafından, Fransız Adalet Bakanlığı'na ve Riyad'daki Fransız büyükelçiliğine gönderilmişti. 

 

ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi'nin (DEA) gizli bir belgesine göre Nayif'in taşıdığı kokain, Afganistan'da El Kaide'yi finanse etmek için kullanılıyordu. Riyad'dan geçen istihdam edilmiş teröristlere ödenen nakit para, İçişleri Bakanlığı tarafından, gizli banka hesaplarında tutulan uyuştrucu gelirleri sandığından edinilmişti. CIA, istihdam edilen El Kaide üyelerine yapılan kayıtdışı ödemeleden haberdardı ve bunları teşvik de ediyordu. Tıpkı bugün, Suudi hapishanelerinden serbest bırakılan ve Suudi hükümet muhataplar tarafından maaş bağlanan El Kaide üyeleri konusunda yaptığı gibi.  

 

1999 yılında DEA, Prens Nayif'in Kolombiya'dan Venezuela'ya kokain kaçırdığı büyük bir komployu açığa çıkardı. DEA operasyonları, 26 Haziran 2000 tarihli “DEA 6'nın Paris'teki gizli bir kırsal ofisinin açığa çıkarılması” notunun içinde yer alıyordu. Haziran 1999'da 808 kilo kokaine Paris'te el konulmuştu. Eş zamanlı olarak DEA, Medellin uyuşturucu karteline karşı “Operation Millennium” adlı büyük bir soruşturma yürütüyordu. 

 

DEA'nın Bogota Taşra Ofisi, açığa çıkarılan bir faks aracılığıyla, Paris'te kokainlere el konulmasından haberdar oldu ve uyuşturucu kaçakçılığı operasyonunu Suudilerle bağlantılandırdı. DEA soruşturmasının merkezinde, takma adı “El Principe” (Prens) olan Suudi Prensi Nayif el Suud vardı. Nayif'in tam adı, Nayif bin Favvaz el-Şaalan el-Suud'dur. Nayif, uluslararası uyuşturucu ticaretinin peşinde koşarken kendi Boeing 727'siyle seyahat etti ve diplomatik statüsünü, gümrük kontrollerinden uzak durmak için kullandı. DEA raporu, Nayif'in Florida'daki Miami Üniversitesi'nde okuduğunu, İsviçre'de bir banka sahibi olduğunu, sekiz dil bildiğini, Venezuela'nın petrol endüstrisiyle yoğun yatırımlar yaptığını, ABD'yi düzenli olarak ziyaret ettiğini ve milyonlarca ABD dolarıyla seyahat ettiğini belirtiyordu. Nayif, Kolombiya petrol endüstrisine de yatırım yapıyordu.  

 

Nayif'in, Suudi kraliyet ailesinin sarayvari bir rezidansa sahip olduğu, İspanya'nın Marbella şehrinde uyuşturucu kartelinin üyeleriyle bir araya geldiği de aktarılıyordu.  Raporda belirtildiğine göre bir grup kartel üyesi Nayif'le buluşmak üzere Riyad'a gittiği zaman, “Nayif'e ait Rolls Royce marka bir otomobille havaalanından alındılar ve Riyad Holiday Inn oteline götürüldüler. Ertesi gün Nayif'le ve (adının Saul olduğu düşünülen) kardeşiyle [ikiz kardeşi, Prens Suud'dur. Nayif'in ağabeyi Prens Navaf, Kral Abdullah'ın kızıyla evlidir] bir araya geldiler…  İkinci gün hepsi, arazi araçlarıya çöle gitti. Çöl yolculuğu sırasında, uyuşturucu trafiği üzerine konuştular. UN [DEA muhbiri] ve Nayif, 2 bin kilo kokain sevkıyatı yapılması konusunda anlaştılar. Sevkıyat UN'nin adamları tarafından Venezuela'nın başkenti Caracas'a yapılacak, Nayif ise kokain'in Fransa'nın başkenti Paris'e taşınmasını kolaylaştıracaktı. Nayif, kokaini taşımak için, diplomatik görüntü altında, kendi 727 jet uçağını kullanacağını söyledi.” 

 

Nayif, “UN”ye, jet uçağında 20 bin kiloya kadar  kokain taşıyabileceğini söyledi ve “UN”ye gelecekte 10 ila 20 bin kiloluk sevkıyat teklifinde bulundu. “UN”, dindar bir Müslüman olduğu varsayılan Nayif'in neden uyuşturucu işi içinde olduğunu merak etti. Nayif'in cevabı, Suudilerin terörizmi finanse etmesi konusunda şu anda bilinenlerin ışığında, dikkatle okunmayı hak ediyor. Riyad görüşmesi sırasında Nayif, “UN”nin sorusuna, “Müslümanların Kuran'ının katı bir taraftarı” olduğunu söyledi.  “Nayif içki içmez, sigara içmez ve Kuran'ın öğretilerinden hiçbirini ihlal etmez.” “UN”, Nayif'e neden kokain satmak istediğini sorduğunda Nayif, dünyanın zaten kaderine mahkum halde olduğunu ve Allah'ın kendisine uyuşturucu satma izni verdiğini söyledi. Nayif, kendisi başka yorum yapmayacak olmakla birlikte, uyuşturucu trafiği konusundaki gerçek niyetlerini “UN”nin daha sonra öğreneceğini belirtti. Suudi prensinin uyuşturucu kaçırma operasyonu, Ekim 1999'da DEA ve Fransız polisi tarafından ezildi.

 

Afganistan ve Pakistan'daki El Kaide teröristlerine destek amacıyla uyuşturucu parasının aklanması, gelecekteki Suudi Arabistan yönetiminde katı bir Vahhabi yorumu, korkulan din polisi “mutavin”in dönüşü ve Suudi Arabistan'daki meşru iç muhalefetin ezilmesi: işte Kral Selman'ın Suudi Arabistan'a getirdiği miras ve hükümet tarzı. 

 

www.medyasafak.net