36 yaşındasın, güzelsin ve benimsin!

36 yaşındasın, güzelsin ve benimsin!
İran İslam Devrimi bu ay 36 yılını dolduruyor. Aç gözlü baronların ve akbabaların hakim olduğu zalim bir dünyada ayakta kalmak, kaydadeğer bir başarıdır. İslam Devrimi ve İslami direniş, zalim Yezid’e karşı savaşmış İmam Hüseyin’in (a.s.) soylu takipçileridir. Siz kimin tarafındasınız? Biz Kerbela’dan beri baskıya, ayrımcılığa ve her türden imlemeye maruz kaldık.

 

 

Abu Dharr

 

Crescent Online

 

 

İran İslam Devrimi bu ay 36 yılını dolduruyor. Aç gözlü baronların ve akbabaların hakim olduğu zalim bir dünyada ayakta kalmak, kaydadeğer bir başarıdır.

 

İslami devrimler kolay gerçekleşmez. İslami devrimler, siyasi müzakerelerin sonucu değildir. Ve İslami devrimler ucuz da değildir. Arap ve Arap olmayan ülkelerin İslami hareketlerinin yaşlanan liderleri bu temel anlayışa sahip olamadılar. Bu, öğrenilmesi zorlu bir ders oldu. Son dört veya beş yıldır yaşanan altüst oluşlar, öldürücü savaşlar, ve İslam dünyasında güneşin doğduğu Endonezya'dan güneşin battığı Fas ve Cezayir'e kadar İslamcı aktivistlerin kitlesel olarak tutuklanması, buna tanıklık ediyor.

 

Libya çökmekte olan bir devlet; Somali çökmüş bir devlet; Tunus tamamlanmamış bir devlet; Mısır hayal kırıklıkları yaratan bir devlet;  Sudan yeni yeni oluşan bir devlet; Türkiye dalgalanan bir devlet; Irak ve Suriye ise parçalanmış devletler. Devam edebilir ve Afganistan, Pakistan ve Nijerya gibi devletleri de tanımlayabiliriz. Fakat dikkat çeken bir devlet bulunuyor, o da İran'daki İslam devletidir.

 

Zorlukların üstesinden gelen bu İslami maharet, zamanın sınavından geçti. Düşmanlar her yönden onun üstüne geldi. İçeride laikler ve mezhepçiler, dışarıda Siyonistler ve emperyalistler vardı, savaşlar ve cinayetler vardı. Aynı güçlerin Mısır'da (derin devlet), Tunus'ta (laik partiler), Libya'da (laiklerin ve mezhepçilerin birleşimi), Türkiye'de (ordu), vs. İslami hareketlere karşı çalıştığını söyleyebilirsiniz; tüm bunlar ve ötekiler İran'da İslam Devrimi'ni yenilgiye uğratmak için komplolar hazırlamakla ve kuvvetlerini konuşlandırmakla meşguldü, fakat tartışmasız bir şekilde, hepsi de yenildi!

 

Yaptırımlar ve ekonomik savaş bile, İran'daki İslam Devrimi'nin güzergahını değiştiremedi. İslam Devrimi, altyapsını inşa etmeye devam ediyor ve züppe üst sınıf yaşam tarzlarına, yahut Körfez çapındaki, Dubai, Doha, Dammam'daki ve öteki maddi kazanç ve düşkünlük pazarlarındaki adi tüketimcilikten gelen zevklere teslim olmuyor. Fakat evet, İslami İran'da, İslami pratik paradigmanın gereksinimleri olan kendine özgü disiplinden ve sosyal özkısıtlamadan “kopmak” isteyen bireylerin ve hatta kimliklerin olduğu doğrudur. 

 

Kuran ve Peygamber (s.a.a.) bize, her toplumda tatminsiz, asi ve münafık insanların olacağını söyler. İran İslam Devrimi, onlardan gelen büyük ölçekli tehditlerin üzerinden, sabır ve kararlılıkla gelmeyi başarmıştır. İslam Devrimi, İran'a İslam mührünü basmada başarılı olduğu gibi, bir adım daha ileri gitmiş ve Lübnan'da bir İslami ileri üs kurmuştur. Hizbullah, İslami İran'ın işgal altındaki Filistin sınırlarındaki doğal uzantısıdır. Gerçeği dinlemekten korkmayan herkes için Hizbullah — İslam Devrimi'nin yüzlerce kilometre uzaktaki yansıması — Siyonist işgalcinin ödünü koparan tek güçtür.

 

Siyonist sivil ve askeri personelin Hizbullah'tan ve İslami direnişten ödü kopuyor. Bazılarımız, hafıza canlandırmasına ihtiyaç duyabilir: İslam Devrimi'nden ve Hizbullah'tan önce, Arap rejimleri ve onların güdümündeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), bir yenilgiden bir diğerine sürüklenir haldeydi. Daha sonra, Siyon korkaklarına gündüz yıldızlarını ve gece kabuslarını göstermenin yolu olarak şehadet ve cihadı gören bir tarihten gelen, doğrudan eyleme yönelmiş İslami savaşçılar ortaya çıktı.

 

Arap yöneticiler görev başında uyurken, Bedir ve Uhud, Sıffın ve Kerbela fedakarlıklarının yeniden cisimleşmiş hali olan bu savaşçılar, teknolojik ordularının arkasına saklanan Siyonistlerle çetin ve tavizsiz bir çatışmaya girişti ve sonunda  (2000 yılında) İsraillileri Lübnan'dan attı, arkasından da (2006'da) Lübnan'ın kahramanca müdafaası sırasında onların morallerini ve kibirlerini altüst etti.  İmam Humeyni (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) ve İmam Hameney, Kutsal Topraklar'ı çalan bu Siyonist canilere ve İsrailli eşkiyalara ciddi psikolojik ve askeri darbeler indiren bu  Muhammedi-Hüseyni savaşçılardan gurur duyacaktı.

 

İslam Devrimi'nin ruhu, Hizbullah ve İslami direnişin yürekli ve korkusuz savaşçılarında yaşıyor. Geçen ay İsrailliler, Suriye-Kuneytra yakınlarında çok sayıda cesur Hizbullah üyesini şehit eden kasıtlı saldırılarından sonra kaygılandılar, çünkü Seyyid Hasan Nasrallah'ın geçen sene söylediği, Golan'ın Siyonist işgalcilere karşı yeni bir çatışma cephesi haline geleceği şeklindek sözlerini kesinlikle hatırlıyorlardı. Bu Hizbullah personeli, çatışma hattının sınırında “muhabbet etmek” üzere bulunmuyorlardı. Orada – tıpkı daha önce Güney Lübnan ve Gazze'de olduğu gibi – züppe İsrail askerlerini kanlı bir çatışmaya çekecek bir plan hazırlamak üzere bulunuyorlardı. Hizbullah'ın şehadet mirası sayesinde, kendini beğenmiş İsrail ordusu akıl karışıklığına süreklendi: Hizbullah'ın yanıtı nasıl, ne zaman ve nerede olacaktı?!

 

Geçen yaz İsrailliler, Hamas üyelerinin yeraltından gelip arkadan, soldan ve sağdan üzerlerine ateş açmasının şaşkınlığını yaşamıştı. Ya Hizbullah savaşçıları da Lübnan-Filistin sınırlarının altındaki tünellerden gelip Celile'de gerilla savaşı başlatırsa? İsrailli kodamanlar, Hizbullah üyelerine refakat eden bir İranlı generali öldürmüş olmaları nedeniyle bilhassa alarma geçmiş ve taş kesilmişlerdi.

 

İsrailliler bunun pek farkında değil, fakat – Suriye ve Irak'ın içişlerine karışmak yoluyla – Filistin'deki işgale karşı kitlesel bir halk savaşı için zemini hazırlıyorlar. Bir sivil toplum olarak Suriye yok edildi. Bir sivil toplum olarak Irak yıkıldı. Suriye'de de, Irak'ta da sağlam bir altyapı kalmış değil. 60 milyonun üzerinde Suriyeli ve Iraklı, Siyonistlerin esin verdiği politikalar ve stratejiler sebebiyle artık, bahsedilecek bir topluma sahip değiller. Siyonist/emperyalist strateji, bir tuzağa dönüşüyor. Suriye ve Irak'ın çökmüş devletlere dönüştürülmesinin istenmeyen sonuçları geri teperek, halklarının militarize olması sonucunu getirecektir. Suriyeliler ve Iraklılar, toplumlarını gerçek anlamda yıkılmasının ardından, bütün sorunlarının kaynağı – Siyonistler – onları yeniden yıkabilirken ve yıkacakken neden toplumlarını yeniden inşaya yönelsin? Suriye ve Irak'ın fiilen yıkılması, Filistin'in özgürleştirilmesine giden ilk adım olmuştur.

 

Biz bu sahnelerin arkasında Arap rejimlerinin İsrail için tezahürat yaptığını biliyoruz. Onlar, Siyonist saldırganlığa ve işgale karşı İslami bir zaferi tolere edemezler. Bir mikrop, içsel beninin derinliklerinde yaşar: buna kronik başarısızlık ve kasılmalı yenilgi adı verilir. Onlar, kendi başarısızlıklarını ve yenilgilerine, bolca ikiyüzlülük ve yavan açıklamalarla makyaj yapıyorlar.

 

Şimdi, yenilgicilik ve teslimiyet tarafından sürüklenen Arap yetkililere seslenelim:

 

1. Hizbullah, halen el yordamıyla ilerleyen bir Ümmet'e bağlı olan bir nimettir.

 

2. Hizbullah'ın ünü mükemmel, birinci sınıf ve istisnaidir (Allah'ın –-celle celâluh- ışığını söndürmek için yüzmilyonlarca dolarlık bir medya bütçesi ayırmayın).

 

3. Kırmızı ışıklı şehvet geceleri aklınızı başınızdan almış olabileceğinden size hatırlatalım: Hizbullah Siyonistleri ve onların piyade erlerini 1982 yılında Beyrut'tan def etti.  Hizbullah 2000 yılında Lübnan'ı Siyonistlerden özgürleştirdi ve taptığınız Siyonist saldırı kuvvetlerini 2006 yazında aciz bıraktı. Lübnan işgal edildiği zaman onlar için siz – Riyad ve Dubai'nin gece yaratıkları – ne yaptınız? Peki ya halen işgal altında olan Filistinliler için? Başarılarınız ne? Camp David mi? Oslo mu? Yoksa sizi İslami İran'dan korumaları için Siyonistlere ve emperyalistlere yalvarmanız mı?

 

4. İslam Devrimi ve İslami direniş, zalim Yezid'e karşı savaşmış İmam Hüseyin'in (a.s.) soylu takipçileridir. Siz kimin tarafındasınız? Biz Kerbela'dan beri baskıya, ayrımcılığa ve her türden imlemeye maruz kaldık. Bugün bile, siz Arabistan'daki – Siyonizm'e ve emperyalizme yaslanan – yöneticiler, bizi “bidat”le, “delalet”le, ve hatta “küfür”le suçlamaktan asla usanmıyorsunuz! Sizin saçmalıklarınızla uğraşacak zamanımız yok. Kudüs'ü ve Kutsal Topraklar'ı işgal etmiş bir düşman var. Biz size, bu düşmana karşı bizimle birlikte durmanız için meydan okuyoruz.  

 

5. Hamas ve İslami Cihad'dan Sünni kardeşlerimizin kendilerini Siyonist askeri haydutlara karşı savunabilmeleri ve potansiyel olarak hücum edebilmeleri için Filistinli kardeşlerimize Sudan, oradan da Mısır üzerinden füzeler gönderenler biz, yani Peygamber'in takipçileri, İmam Ali'nin destekçileri ve İmam Hüseyin'in (a.s.) savunucuları değil miydik? Bütün bunlar olurken siz neredeydiniz? Güney İspanya'nın sıcak noktalarında mı? Avrupa'daki kumarhanelerde mi, yoksa Bangkok ve Singapur'un genelev mahallelerinde mi?

 

6. Eğer bu “Sünni-Şii” tutkusu bu kadar derinlerinize işlemişse, o halde gidin ve Siyonist işgalle mücadele edecek kendi Hizbullah muadilinizi kurun. Yoksa Siyonist çıkarlara borçlusunuz da, düşünceye uyum sağlama becerisinden bile yoksun musunuz?

 

İslam Devrimi bize Hizbullah'ı verdi. Suudi iradesi bize tekfircileri verdi. Hizbullah Siyonistlerle savaşıyor, tekfirciler ise Müslümanlarla savaşıyor. Haydi bakalım çıkın işin içinden! Otuz altı yıl, herkesin uyanması için yeterlidir, değil mi? “O halde yarışanlar, ancak onda yarışsınlar…” (Mutaffifin, 26).

 

www.medyasafak.net