Washington’un El Kaideci müttefiki, şimdi Libya’da IŞİD’e liderlik ediyor

Washington’un El Kaideci müttefiki, şimdi Libya’da IŞİD’e liderlik ediyor
ABD’nin müttefiki Abdülhakim Bilhac’ın şimdi Libya’da IŞİD’e liderlik ettiği yönündeki ifşaatlar, bu ülkedeki ve bölge çapındaki ABD politikasını takip edenler için şaşırtıcı olmadı. Bu gelişme defalarca olduğu gibi, Washington’un tam da dünya çapında savaştığını iddia ettiği bu güçlere yardım ve kolaylık sağladığını gösteriyor.

 

 

 

Eric Draitser

 

 

New Eastern Outlook

 

 

ABD'nin müttefiki Abdülhakim Bilhac'ın şimdi Libya'da IŞİD'e liderlik ettiği yönündeki ifşaatlar, bu ülkedeki ve bölge çapındaki ABD politikasını takip edenler için şaşırtıcı olmadı. Bu gelişme defalarca olduğu gibi, Washington'un tam da dünya çapında savaştığını iddia ettiği bu güçlere yardım ve kolaylık sağladığını gösteriyor.  

 

Son haberlere göre Abdülhakim Bilhac şimdi, Libya içindeki IŞİD varlığının organizasyonel komutanlığına yerleşti. Bu bilgi, Bilhac'ın Libya'nın doğusunda ve uzun süredir cihadi militanlığın yuvası olarak bilinen Derna şehri yaıkınlarında bulunan IŞİD eğitim merkezlerindeki çabaları desteklediğini ve koordine ettiğini teyit eden anonim bir ABD istihbarat yetkilisinden geldi.  

 

Bu – El Kaide üyesi bir teröristin IŞİD komutanı haline gelmesi – büyük bir olay değil gibi görünebilse de gerçeklik, 2011'den beri ABD ve NATO üyesi müttefiklerinin Bilhac'ı bir “özgürlük savaşçısı” olarak desteklemiş olduğudur. Onlar Bilhac'ı, “zalim despot” Kaddafi'ye karşı – Kaddafi'nin güvenlik güçleri bir dönem Libya İslami Savaş Grubu'nun (LIFG) Bilhac da dahil olmak üzere pek çok üyesini yakalaıp hapsetmişti – kendisi gibi özgürlük sevdalılarına cesur bir şekilde liderlik etmiş biri olarak betimlemişlerdi.

 

Bilhac Libya'da ABD'nin davasına o kadar iyi hizmet etti ki, kendisinden ve takipçilerinden “kahramanlar” diye söz eden Senatör John McCain'in övgülerine mazhar oldu. Kaddafi'nin düşüşünden sonra ilk önce Trablus askeri komutanlığı göreviyle ödüllendirildi; daha sonra bu mevki siyasi olarak daha makul olan “geçici hükümete” dönüştürülmek durumunda kaldıysa da, savaşın harabeye çevirdiği bu kaotik ülkede bu kurum buharlaştı. 

 

Bilhac'ın terörist faaliyetlerle dolu geçmişi, Afganistan ve Irak'ta El Kaide ile işbirliği ve elbette, ABD ve NATO'nun Libya çapında gerçekleştirdiği ve başka şeylerin yanısıra siyah Libyalıların ve Yeşil Direniş'in (Kaddafi liderliğindeki Libya Arap Cemahiriyesi'ne bağlı olanların) parçası olduğundan şüphe edilen herkesin kitlesel düzeyde öldürülmesiyle sonuçlanan saldırganlığa hizmet etmek gibi “başarıları” da içeriyor. Her ne kadar şirket medyası Bilhac'ı CIA gözaltı programındaki işkence iddiaları nedeniyle mağdur konumuna yerleştirse de, kaçınılmaz gerçek onun gittiği her yerde şiddete dayanan ve kanlı bir bir hareketlenme bıraktığıdır.

 

Her ne kadar bu bilgilerin çoğu biliniyor olsa da, olağanüstü öneme sahip olan şey bu haberlerin uygun bir siyasi bağlama, ABD'nin Libya'dan Suriye'ye ve ötesine kadar aşırıcı militanların baş patronu olduğu ve olmaya devam ettiği ve “ılımlı isyancılardan” söz edilmesinin, kamuoyunu aldatmak üzere tasarlanmış bir retorikten ibaret olduğu gerçeğini açıkça gösteren bir bağlama yerleştirmektir.

 

Düşmanımın düşmanı dostumdur… Öyle olmaktan çıkıncaya kadar

 

Bilhac'ın El Kaide ile ve onun dünya çapındaki terörist faaliyetleriyle olan bağlarına dair bolca belgelenmiş kanıt var. Çeşitli raporlar  Afganistan'da ve başka yerlerdeki savaşma deneyimlerini vurguladı ve Bilhac'ın kendisi, Irak'ta ABD askerlerini öldürmekle övündü. Ancak Bilhac, 2011 yılında Libya'da Kaddafi'yi ve Libya'nın meşru hükümetini devirmeye çalışan “isyancıların” yüzü haline geldi.

 

New York Times'ın aktardığı gibi:

 

Libya İslami Savaş Grubu 1995 yılında, Albay Kaddafi'yi devirme amacıyla kuruldu. Libya güvenlik güçleri tarafından dağlara sürülen veya sürgüne gönderilen grup üyeleri, Kaddafi'nin güvenlik güçlerine karşı savaşa ilk katılanlar arasındaydı… Resmi olarak grup artık mevcut değil, fakat gruun eski üyeleri, Ebu Abdullah Sadık'ın [diğer ismiyle Abdülhakim Bilhac'ın] liderliği altında geniş çaplı olarak savaşmaya devam ediyor.

 

Dolayısıyla Bilhac, sadece ABD-NATO'nun Libya'ya karşı savaşının bir parçası değil, aynı zamanda onun en güçlü liderlerinden biriydi ve Kaddafi'ye karşı savaşın hücum kenarını teşkil eden, savaşın katılaştırdığı bir cihadçı gruba liderlik ediyordu. Bunu en iyi gösteren şey, LIFG'in Bab el-Aziziye'de Kaddafi'ye ait bir yerleşkeye yönelik saldırının en önünde yer almasıdır. Bu açıdan LIFG, ABD istihbaratından ve ABD ordusundan istihbarat ve muhtemelen de taktik destek almıştı.

 

Bilhac'ın küresel çapta birdenbire gündeme gelen IŞİD'le bağlantısına dair bu yeni bilgi kesinlikle, başkalarıyla birlikte bu yazarın da 2011'den beri savunduğu argümanı güçlendirmektedir: ABD-NATO'nun Libya'ya karşı savaşı açık olarak terörist gruplar tarafından yönetilirken, ABD istihbaratı ve ABD ordusu tarafından zımnen desteklendi. Dahası bu bilgi, son yıllarda ortaya çıkan ve ABD'nin kendi jeopolitik amaçları doğrultusunda dünyadaki en aktif terörist yuvalarından birini nasıl kullandığına ışık tutan başka bilgilerle de örtüşüyor.

 

Son haberlere göre Bilhac, Derna'daki IŞİD eğitim merkezlerinin desteklenmesinin doğrudan içinde yer alıyor. Elbette Derna, 2011'den bu yana Libya'yı takip edenler tarafından iyi biliniyor olmalıdır, zira bu şehir, Tobruk ve Bingazi'yle birlikte, kader değiştiren 2011 yılındaki “ayaklanmanın” ilk günlerinde Kaddafi karşıtı terörist istihdamlarının merkezlerindendi.

 

2007 yılında West Point'teki ABD Askeri Akademisi'ne bağlı Terörle Mücadele Merkezi tarafından hazırlanan, “El Kaide'nin Irak'taki Yabancı Savaşçıları: Sincar Kayıtlarına İlk Bakış” başlıklı büyük bir çalışmada yazarlar şunu belirtmişti:

 

Sincar Kayıtları'ndaki savaşçıların yaklaşık yüzde 19'u tek başına Libya'dan geldi. Dahası Libya, Sincar Kayıtları'nda Suudi Arabistan da dahil olmak üzere bütün öteki ülkelerden çok daha büyük bir oran sundu…  Irak'a giden Libyalı üyelerdeki gözle görülür kabarma, Libya İslami Savaş Grubu'nun (LIFG) El Kaide ile olan artan işbirliği ilişkisine bağlanabilir – bu ilişki, LIFG'in 3 Kasım 2007 tarihinde El Kaide'ye resmen katılmasıyla tepe noktasına ulaştı… Savaşçıların en fazla evleri olarak adlandırdıkları şehirler, sırasıyla 52 ve 51 savaşçının bu adlandırmayı yapmasıyla, Libya'da bulunan Derna ve Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'dır. 4,3 milyon nüfuslu Riyad karşısında sadece 80 binin biraz üzerinde bir nüfusa sahip olan Derna, Sincar kayıtlarında açık ara kişi başına düşen en çok savaşçıya sahip olan şehirdir.

 

Bu yüzden ABD ordusu ve istihbarat topluluğu yaklaşık on yıldır (belki daha uzun zamandır) Derna'nın LIFG türevlerinden cihadçılar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak kontrol edildiğini ve şehrin bölge çapında terörizm için baş istihdam sahası işlevi gördüğünü biliyordu. Doğal olarak bu tür bilgiler, Derna'da sahada bulunan ve kötü şöhretli Bilhac ile bağlantılı olan IŞİD eğitim kamplarıın jeopolitik ve stratejik önemini anlamamız halinde hayati bir önem kazanacaktır.

 

Bu bizi, birbiriyle bağlantılı ve eşit önemde olan üç sonuca götürüyor. Birincisi, Derna bir kez daha hem Libya'da, hem de açık hedef Suriye olacak şekilde daha geniş anlamıyla bölgede yürütülecek bir terör savaşı için piyade askerleri sunacaktır. İkincisi, Derna'daki eğitim tesisleri, tanımış bir ABD varlığı tarafından desteklenecek ve koordine edilecektir. Üçüncüsü, ABD'nin “ılımlı isyancıları” destekleme politikası, aksi yöndeki bütün kanıtlara rağmen ortalama Amerikalıları (ve genel olarak Batılıları) terörizmin desteklenmediğine ikna etmek üzere tasarlanmış bir halkla ilişkiler kampanyasından ibarettir.

 

‘Ilımlı isyancılar' miti

 

Bilhac ve IŞİD hakkındaki haberler, boşlukta görülmemelidir. Daha ziyade, ABD tarafından “ılımlıların” desteklendiği iddiasının, siyasi gözlemcilerin ve geniş anlamıyla kamuoyunun zekasına hakaret olduğu şeklinde değerlendirilmelidir.

 

Üç yıldan daha uzun zamandır Washington, politikasını Suriye'de sözde ılımlı isyancılara destek olarak ilan etti  – çeşitli zamanlarda (yamyamlığıyla meşhur) El Faruk Tugayları ve Hazm (“Azim”) hareketi gibi muhtelif terörist grupları da tek ve büyük bir “ılımlılar” çatısına yerleştiren bir politikaydı bu. Ancak ABD'li propagandacılar ve türlü savaş çığırtkanları için üzücü olacak şekilde bu gruplar ve pek çok başka grup, gönüllü olarak veya cebren El Nusra Cephesi'ne ve IŞİD'e dahil oldu.

 

Kısa süre önce eski Özgür Suriye Ordusu fraksiyonlarından IŞİD'e kitlesel geçişler olduğu ve bu kişilerin ABD'nin tedarik ettiği gelişmiş silahları da beraberinde getirdiğine dair çok sayıda haber ortaya çıktı. Buna Washington politikasının “poster çocukları” olan, sözü edilen Hazm grubunun şimdi, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi'nin parçası haline gelmesini de ekleyin. Elbette bunlar, IŞİD'in veya El Kaide'nin Suriye kolunun bağlaşığı hale gelmiş çok sayıda örnekten yalnızca birkaç tanesidir;  Liva el-Faruk, Liva el-Kusayr ve Liva el-Turkmen de yine bunlardan birkaçıdır.

 

Açık hale gelen şey şu ki, ABD ve müttefikleri, Suriye'deki sonu gelmez rejim değişikliği arayışı içinde açıkça, şimdi IŞİD, Nusra ve El Kaide'nin bağrında küresel bir terör tehdidi meydana getirmek üzere bir araya gelmiş olan aşırıcı unsurları desteklemiştir.

 

Fakat elbette bu, Libya'daki Bilhac olayının su götürmez bir şekilde gösterdiği gibi, yeni bir şey değildir. Bir zamanlar El Kaide üyesi olup daha sonra “ılımlı” ve “Trablus'taki adamımız” haline gelen adam, şimdi Libya'da IŞİD tehdidinin lideri haline gelmiştir. “Dostlarımız” da Suriye'deki düşmanlarımız haline gelmiştir. Bunun hiçbir noktası kimseyi şaşırtmamalıdır.

 

Fakat belki John McCain, Bilhac ve Suriye'deki “ılımlılar” ile uzun süredir var olan bağlantıları hakkında bazı sorulara yanıt vermek ister. Obama, Libya'daki “insani müdahalesinin” bu ülke için, hatta bütün bölge için neden bir insani kabusa dönüştüğünü izah etmek ister mi? Tüm bu operasyonlara kapsamlı bir şekilde dahil olan CIA, kimi desteklediğini ve bu kaosu ekmede nasıl bir rol oynadığını açıklamak ister mi?  

 

Ben şirket medyasında herhangi birinin günün birinde bu soruları soracağından şüphe ediyorum. Tıpkı Washington'da, kararlarıyla bu felaketi yaratmış olanların bunlara herhangi bir yanıt vereceğinden şüphe ettiğim gibi. Bu yüzden, yanıt aramak ve bu yapının seslerimizi, yahut hakikati kısmasına asla izin vermemek, şirket propaganda alanının dışında kalan bizlere düşüyor.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net