İmam Humeyni ve Dış Politikada Ahlak

İmam Humeyni ve Dış Politikada Ahlak
Günümüz dünyasında ahlakın, siyasi düşüncelerin oluşumunda ve politikacıların davranışlarında pek bir etkisi yoktur ve çoğu zaman ahlak ilkelerinden sakınmak politikacıların daha çok benimsedikleri bir şey olmuştur
"İmam Humeyni ve Dış Politikada Ahlak

 

Muhsin Pakâyin

 

Günümüz dünyasında ahlakın, siyasi düşüncelerin oluşumunda ve politikacıların davranışlarında pek bir etkisi yoktur ve çoğu zaman ahlak ilkelerinden sakınmak politikacıların daha çok benimsedikleri bir şey olmuştur. Düşünceleri Amerika’daki Yeni Muhafazakârlık düşüncesinin temelini oluşturan Strauss “elitlerin ahlaksız yönetimi” teorisini savunmaktadır. Liderlerin ahlaki ilkelerinin olmasına karşı çıkan Strauss, elitlerin yönetiminde ahlakın hiçbir yerinin olmamasını tavsiye etmektedir. Bu düşünceye göre ancak ahlaki ilkeleri olmayan ve elitlerin avam halkı yönetmesinden başka doğal bir hakkın olmadığına inanan kimseler lider olabilirler. Strauss din ve mezhep için bile ahlaki risalete inanmamaktadır. O, dinin avam halk için olduğunu bu yüzden yöneticilerin kendilerini bununla sınırlandırmalarına gerek olmadığını, zira din tarafından dile getirilen hakikatlerin aslında bir tür şer’i kandırmaca olduğunu söylüyordu. Strauss halkın istemlerinin derk edilmesi gerektiğine ve kendilerine neyin iyi ve neyin kötü olduğunu söyleyecek güçlü yöneticilere ihtiyaçları olduğuna inanıyordu. Aslında toplumun bir kesimi yönetici, bir kesimi de yönetilen olmalıdır.

Strauss bu gayri ahlaki düşüncelerine binaen savaş taraftarıydı. Barışın gerilemeye neden olacağı için varlığın devamı amacıyla daima savaşılması gerektiğini söylüyordu. Yani siyasi bir düzenin gereksinimi daimi barışın olmadığı daimi savaştır. Bir düzenin birliğini ancak dış tehditler sağlayabilir. Bu yüzden eğer bir dış tehdit yoksa yapay bir dış tehdit oluşturulmalıdır.

Strauss’un öğrencisi ve Yeni Muhafazakârların öncülerinden William Kristol da gayri ahlaki bir bakış açısıyla; “İnsanların savaşı sevdiklerine dair nişaneler vardır. Bu yüzden insanları liberal toplumun göz önünde bulundurdukları hayvani lezzetlerden kurtarıp savaşa yönlendirebiliriz” diyordu. Bu bakış açısına göre Amerikanvari değerler beşerin nihai hedefine dönüşür ve beşer bu dönemde ahlaki ve metafiziksel önermelere ihtiyaç duymayacak şekilde tekâmüle ulaşır.

Ancak İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu İmam Humeyni (r.a) İslami öğretilerden ilham alarak mücadelesinin ilk gününden itibaren bilhassa 5 Haziran 1963’ten sonra ahlak derslerinde zalim ve müstekbirlerle mücadeleyi öğretiyordu. Bu yüzden İran Şahı İmam Humeyni’nin ahlak derslerini yasaklamıştı. İmam şeriata dayanan yeni siyasi düşüncelerini yaymakla siyaseti dinden ve akıldan uzak beşeri bir olgu olarak gören zamanın öğretilerinin aksine din, ahlak ve maneviyatı bir değer mahlasıyla siyasi mefhumlar içine sokmayı başardı. İmam Humeyni’ye göre İslam’ın siyasi ve ahlaki hükümleri birbirinden ayrı değildir ve ahlak ile siyasetin uyumunun gereksinimi İslam devleti kurmaktır. Örneğin müminlerin kardeş olduğu hükmü sadece siyasi ve içtimai bir hüküm değildir. Bilakis ahlaki hükümler arasında da yer almaktadır. İmam Humeyni “İslam Devleti” veya “Velayet-i Fakih” kitabında güvenliğin icadı ve ahlaki yozlaşmaların engellenmesinin devletin görevleri arasında olduğuna dair önemli imalarda bulunmuştur. İmam, ahlakın siyasetten önce geleceğine dair yapılan tekitlerden çok bu ikisinin uyumundan bahseder. Bu bağ İmam Humeyni’nin dini ve ahlaki temellerden doğan, Veliyy-i Fakih’in atanmasında siyasi ve ahlaki liyakati aynı ölçüde etkili bilen Velayet-i Fakih teorisinde daha çok göze çarpmaktadır.

İmam Humeyni’nin dış politikaya bakışı ideolojik bir bakıştır. Aslında siyasette ahlaki ilkelere riayet İslam Devrimi’nden sonra dış politikada ve farklı alanlarda kendisini gösterdi ve ülkenin diplomatik işleriyle uğraşan ilgili kurumlar da ahlak ilkelerine uymak ve bunları yaymakla sorumlu kılındılar. Ahlak ilkelerini esas alan imam Humeyni’nin dış politika anlayışı uluslararası barış ve güvenliği koruma, başka ülkelerin topraklarına saldırmama, komşularla iyi geçinme ve karşılıklı saygı ilkesine dayanarak ülkeler arası işbirliğini artırma prensiplerini kendi içinde barındırır.

Aslında İmam Humeyni’ye göre dış politika idealizm ile realizmin çatışma alanıdır. Bir taraftan İslam Devrimi ahlaki ve itikadi bir değişimdi ve mektebi hedeflerini takip ediyordu. Bir taraftan da İran coğrafyası kendisine has gerçek fırsatlara ve kısıtlamalara sahipti. İmam Humeyni’nin dış politikası genç olmasına rağmen itikadi ilkeleri vesilesiyle bütün dünyada yüce hedefleri güden bir politikadır. İdeolojiye dayanan bu sistemin idealizm ile realizmi birleştirmekten başka çaresi yoktur. Böylece kendisini korumak ve terakki etmekle birlikte hedeflerinin nihai tahakkuku doğrultusunda da çabalayacaktır. İmam Humeyni diplomasisinde İslami itikattan alınan ahlak, dış politikanın oluşmasında da önemli bir role sahiptir.

Aşağıda maddeler halinde verilecek olan noktaları İran İslam Cumhuriyeti’nin İmam Humeyni’nin öğretilerinden esinlenen dış politikasının hedefleri arasında yer aldığını olduğunu söyleyebiliriz. Bu hedeflerin tümünün ahlaki bir yaklaşımı vardır.

1- İslam Devrimi’ni tanıtmak veya devrim ihracı

2- Müslüman halkların birlik ve beraberlikleri

3- Savaş ve barışta din ve ahlakın rolü

4- Hedeflere ulaşmak için ahlaki olmayan vesilelerden sakınmak

5- Dünya devletleriyle barışa dayalı karşılıklı işbirliği

6- Dış politikada sadakat ve ahde vefa

7- Allah’a doğru hareket için diplomatik kurumlara tavsiyeler

İslam Devrimi’ni Tanıtmak veya Devrim İhracı

İmam Humeyni İslam Devrimi’ni tanıtmayı veya devrim ihraç etmeyi şu anlamda ele alıyordu; İslami ahlak, İslami adap ve İslami ameller halkın teveccüh ettiği şekilde olmalıdır ve insanlar böylece İslam ve İslam Devrimi’yle tanışmalıdırlar. İslami hakikatler, İslami ahlak ve insani ahlak geliştiği zaman İslam Devrimi de ihraç edilmiş olacaktır. İmam Humeyni İslam Devrimi’nin ihraç edilmesinin sırrının ve maneviyatının bu mektebin insani fıtrat ve ahlakla uyumunda olduğuna inanıyordu. İslam Devrimi’nin ihracı ve mazlumları savunmak savaş talebinde bulunmak ya da başka bir ifade ile başka ülkelerin içişlerine karışmak değildir. Bilakis zulme karşı durma düşüncesi yaratan ve hakkı batıldan ayırarak hak cephesinin güçlenmesini sağlayan dini ve ilahi değerleri tanıtmak ve yaymaktır. İmam Humeyni ahlaki yöntemlerle tebliğin; mazlum halkların insan yetiştiren bu mektebe yönelmelerine neden olacağını düşünüyor ve İran İslam Cumhuriyeti’nin diğer ülkelere örnek olma yetisine sahip olduğuna inanıyordu. O, “Yetkililerin çabalayıp bu ülkeyi dünyaya örnek olarak tanıtmaları gerekir. Ancak bundan sonra dünya halkları, bilhassa Müslümanlar bu güzel olguyu savunup İslami düzenin güzelliklerini kendi ülkelerinde uygulayabilirler” diyordu. Eski SSCB Cumhurbaşkanı Gorbaçov’a yazdığı mektup da onun İslam’ı tanıtmaya verdiği açık önemi göstermektedir.

Müslüman Halkların Birlik ve Beraberlikleri

İmam Humeyni’nin yabancı ülkelerle ilişki kurma ve ilişkileri geliştirmedeki önceliklerinden biri İslam ülkeleri idi. Ona göre ahlaki yaklaşımla İslam ülkeleri arasında vahdetin olması zaruriydi ve birliktelik de ancak ilişkilerin güçlendirilmesiyle mümkündü. İmam Humeyni’ye göre itikadi ve ahlaki temelleri olan ilişkiler daha kalıcı ve sağlamdır. Ortak noktalara vurgu onun İslam ülkeleri arasında bu algının oluşması için yaptığı ahlaki tavsiyeleri arasında yer alıyordu. Diplomatlara ve ülke dışındaki misyon şeflerine daima “İslam ülkeleri ile aramızdaki ortak noktaları daima dile getirin. Zir bu siyaset yani ortak noktalara vurgu dostlukların artmasına ve ihtilafların azalmasına neden olur” diye tavsiyede bulunuyordu. İmam Humeyni’ye göre Müslüman ülkeler ile ilişkileri güçlendirmenin asıl gayesi Müslümanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve uluslararası müstekbirlere karşı Müslümanların birlik olmalarına neden olacaktır. Başka bir ifade ile İslami uyanış hareketinin takviyesine yol açacaktır. İmam Humeyni bu hususta: “Güçlü ellerimi iman kardeşliği ve dostluğu için bütün Müslümanlara bilhassa komşu devlet ve ülkelerde yaşayan halklara uzatıyorum” diyordu. Başka bir konuşmasında İmam Humeyni dış politikalardan sorumlu yetkililerin İslam ülkeleri ile ilişkileri geliştirmeye öncelik vermeleri gerektiğini belirterek “İslam ülkeleri ile irtibatınızı daha iyi yapabilmek, Müslüman ülkelerin devlet yetkililerini uyandırmak ve ittihat ve birliğe davet etmek için daha çok çabalayın” demişti.

Savaş ve Barışta Din ve Ahlakın Rolü


Siyasi düşünce uzmanları ahlakın savaşın ortaya çıkması ve barışın sağlanmasındaki rolünü sürekli olarak dillendirmişlerdi. Bu, İmam Humeyni’nin siyasi düşüncesinde de benimsenmiştir ve İmam’ın siyasi düşüncelerine göre ahlak savaşları engelleyebilir ve barışın sağlanmasında önemli roller ifa edebilir. Hatta stratejik savaşlar için çözümler bile sunabilir. İmam Humeyni tarafında dillendirilen Öz Muhammedi İslam’da uluslararası ilişkilerde asıl hedef barışın devamını sağlayacak olan ahlaki dayanışmayı geliştirmektir. Bu ilke uluslararası bir yaklaşımdır. Başka bir ifade ile uluslararası alanda insanlara ahlaki düşünce dünyası sunmaktadır. Bu düşünce dünyasında uluslararası kurumlar bu kapsayıcı ahlak ilkesini resmiyette tanımalı ve ahlaki ilkelere göre amel etmelidir. Bu teoriye göre uluslararası kurumlarda sorunları çözme sürecinde ortak ahlaki ilkeler benimsenmeli ve bu kapsayıcı ahlaki ilkelere ulaşmanın yolları gündeme getirilmelidir. Eğer bu ilkeler kabul görür ve eylemlerimizin temelini oluştururlarsa uluslararası alanda ahlak çerçevesinde birlikte yaşama söz konusu olabilir. İmam Humeyni’ye göre savaşları engellemek için İlahi Din’in öğretileri kaynak kabul edilmelidir. Bu öğretiler, dini kapsayıcı ahlaki ilkelerin nedenlerini açıklayabilir ve halklar arasındaki dostluğu korumada temel ilke olabilir. İmam Humeyni dünya halkları ile barış içinde yaşamayı dünya halklarıyla birlikte yaşama olarak ele alır. O, bu hususta şunları söylemektedir: “Biz barış istiyoruz. Biz bütün dünya halklarıyla barış istiyoruz. Biz bütün dünya ile huzurlu olmak istiyoruz. Biz dünya halkları arasında yaşamak istiyoruz.”[1] İmam Humeyni başka bir yerde de şunları söylemektedir: “Biz bütün devletlere karşı hoşgörü ile davranacağız ve hiçbir zaman şiddete başvurmaya niyetimiz yoktur.”[2]

İmam Humeyni başka bir yerde haklar arasında mesafenin olduğunu reddederek şunları ifade etmektedir: “Halklar arasındaki ilişkiler manevi meseleler çerçevesinde olmalıdır. Bu ilişkide mesafenin hiçbir etkisi yoktur. Nitekim birbirine komşu olan ülkeler var, ama bu ülkeler arasında manevi ilişkiler yoktur. Başka ilişkiler de bu ilişkiye bağlı olarak semere verir. Bizim başka ülkelerle ilişkilerimiz İslami temellere göre olacaktır.”[3]

Genel bir şekilde bu ahlaki yaklaşım İmam Humeyni diplomasisinde asıl öncelikleri göstermektedir ki bu da silaha başvurmadan önce düşmanlarla ihtilafların çözümü için müzakereler yapmaktır. Bu bakış açısına göre diplomatlar ve misyon şefleri düşmanlıkların oluşmaması için çözüm yolları sunmakla görevlidirler. Keza savaşı engellemek, barışçıl ilişkiler geliştirmek, düşmanlarla sorunların çözümü için hoşgörülü girişimlerde bulunmak ve müzakerelerin savaştan öncelikli kılınması diplomatların görevleri arasındadır. Aslında İmam Humeyni’ye göre diplomasinin ve diplomatların asıl görevi gerekli tedbirler almak, düşmanlıkların oluşmasını engellemek için çözüm yolları sunmak ve bu süreçte düşmanlara karşı savaş ve cihattan önce hoşgörüyü eksen alan çözüm yollarına sarılmaktır.

Hedeflere Ulaşmak İçin Ahlaki Olmayan Vesilelerden Sakınmak

İmam Humeyni başka ülkelerle ilişkiler hususunda da ahlak ve İslam Şeriatı ile uyum içinde olan hedefleri göz önünde bulunduruyor ve hedefe ulaşmak için her vesileyi caiz bilmiyordu. Bu ahlaki bakış açısına göre zulüm, tecavüz, yağma, öldürme, ahde vefasızlık vb. yasaktır. İmam Humeyni İran halkının, “hayat programı ne zulmedin ne de zulmü benimseyin” diyen bir mektebin tabileri olduğunu söylüyordu.

Savaş döneminde Saddam’ın sivil bölgeleri bombalamasına karşın İmam aynı şeyleri yapmaktan sakınarak bu hassas dönemnde bile ahlaki ilkelerine bağlı olduğunu göstermiştir.

Dünya Devletleriyle Barışa Dayalı Karşılıklı İşbirliği

Bugünün dünyasında hiçbir ülke inziva ile ve başka ülkelerle ilişki kurmadan ihtiyaçlarını temin edemez. Siyasi akıl da küresel, bölgesel ve ikili ilişkilerin artmasını zorunlu bilmektedir. İmam Humeyni bağımsızlığın korunmasını ve ahlaki ve doğru yöntemlere uymayı tavsiye etmekle beraber dünyadaki ülkelerle irtibatların kurulup geliştirilmesini tavsiye ediyordu. O, yabancı ülkelerle ilişkilerin siyasi gelişim ve ülkenin ekonomik temellerinin sağlamlaşmasına yardım edeceğine ve diğer ülkelerle, bilhassa İslam ülkeleriyle ideolojik ve kültürel ilişkilerin halklar arasında işbirliğinin artmasına neden olacağını inanıyordu. Bu ahlaki düşünceye binaen İmam Humeyni Dışişleri Bakanlığı personellerine yaptığı tavsiyelerde daima karşılıklı saygıya ve ülkenin bağımsızlığı ve insani değerlerin korunmasına riayet etmelerini ve başka ülkelerin iç işlerine karışmamalarını söylüyordu. Aslında dünya ile iletişim politikalarını akıl, şeriat ve ülke yönetim ilkeleriyle uyumlu görüyordu. İmam yaptığı konuşmalarının birinde şöyle demektedir: “İslam dünyadaki mevcut bütün ülkelerle dost olmamızı istemektedir. İslam devleti karşılıklı saygı ilkesine riayet etmeleri durumunda bütün devletler ve halklarla dost olmak ve sağlıklı ilişkilere sahip olmak istemektedir.” İmam Humeyni karşılıklı saygı ilkesine vurguda bulunarak başka halklar ve devletlerle ilişkilerin kurulmasını tavsiye ediyordu. Bu yüzden İslam Devrimi’nin programı bütün devletler ve milletlerle karşılıklı anlayışa dayanan sağlıklı ilişkilerin kurulmasıydı. İmam, sadece ilişkilerin geliştirilmesiyle dünya milletleri tarafından İslam’ın tanınacağına ve İslam’ın kültürel, manevi ve insani mesajlarının uzak bölgelere ulaşacağına inanıyordu. İmam Humeyni İslam Cumhuriyeti’nin küresel hâkimiyet peşinde olmadığını açıkça ilan etmekle beraber dini değerlerin tanıtılmasının ve farklı milletlerin kalplerinin kazanılmasının zorunluluğunu dillendiriyordu. Bu arada dış politika hedeflerinin tahakkukunda diplomasi ve misyon şeflerinin rollerine dikkat çekiyordu.

Dış Politikada Sadakat ve Ahde Vefa

Dünyamız diplomasisinde bilhassa devletler her hangi bir sorunla karşılaştıklarında hemen ahlaki olmayan yöntemlere sarılmaktadırlar. Ancak İmam Humeyni en zor şartlarda bile ahlaki değer ve ilkelerini koruyordu. İmam Humeyni bu ahlaki yaklaşımına binaen İslam’ın herkese karşı şefkatli olduğunu ve bizler de İslam’a tabi olduğumuz için herkese karşı merhametli olmamız gerektiğini söylüyordu. Bu, biz hiçbir halka karşı kötü değiliz, İslam bütün halklar için gelmiştir ve hiçbir ülkeye saldırgan gözüyle bakmayız, anlamındadır.[4] Dünyadaki mevcut diplomatik yöntem karşı tarafın sözlerini tahrif etmek, etkilemek ve onu zorda bırakmak üzerine bina edilmiştir. Ancak İmam Humeyni hiçbir zaman insafı elden bırakmadı ve hedeflerine ulaşmak için asla karşı tarafın zaaflarından istifade etmedi. Aslında İmam Humeyni’nin başka halklarla irtibatında benimsediği yöntem sadakat, ahlak ve saygı idi.

Amerikalı bir gazeteci İmam’a “İslam Cumhuriyeti’nin dış politikası genel olarak nasıl olacak” diye sorduğunda o şöyle cevap vermişti: “İslam Cumhuriyeti’mizin bütün ülkelerle iyi ilişkileri vardır. Karşı tarafın da saygıya riayet etmesi durumunda ilişkilerimizde karşılıklı saygı ölçüttür.”[5]

İmam Humeyni bir gazetecinin “İslam Cumhuriyetinin süper güçlerle irtibatı nasıl olacak?” sorusuna ise şu yanıtı vermişti: “İslam devletinin siyaseti ülkenin, devletin ve milletin bağımsızlığının korunması ve karşılıklı saygıya riayet edilmesidir. Bunun için süper güç olup olmaması bizim için fark etmez.”[6]

İmam Humeyni bu ahlaki ilkelere binaen başka bir yerde de şunları söylemektedir: “Halklar arasındaki ilişkiler manevi meseleler çerçevesinde olmalıdır. Bizim başka ülkelerle ilişkilerimiz İslami temellere göre olacaktır.”[7]

İmam Humeyni verdiği bu cevapta Amerika ile olan irtibatının dahi ahlaki ilkeler çerçevesinde olacağını bildirmektedir. Gazetecinin sorduğu; “Ne zamana kadar iki ülke arasındaki soğuk ilişkiler devam edecektir” sorusuna “Amerika adam oluncaya kadar. Yani İslam Cumhuriyeti’ne ve diğer ülkelere yaklaşımındaki yanlış yöntemi bırakıncaya kadar” şeklinde cevaplamıştı.

Allah’a Doğru Hareket İçin Diplomatik Kurumlara Tavsiyeler

Ülkenin dış politikalarından sorumlu Dışişleri Bakanlığı İslam düzeninde önemli bir yere sahiptir. Rehberlik Makamının deyimiyle bu bakanlık hükümetin yarısı konumundadır. Bu öneme binaen İmam Humeyni de bu kuruma çok değer atfediyor ve her yıl en az bir defa bu bakanlığın personelleriyle görüşerek onlara yol gösteriyordu. İmam zaten ilk etapta herkesi ilahi takvaya, nefis tezkiyesi yapmaya ve ahlaki ilkelere riayet etmeye davet ederdi.

İmam Humeyni, Dışişleri Bakanlığı personeline yaptığı konuşmalarının birinde şunları ifade etmişti: “Dışişleri Bakanlığı İslami olmakla diğer bakanlıklarımıza oranla, İslami varlığımızı yabancı ülkelerde daha fazla gösterebilir. Eskiden bu ülkenin gördüğü zararların çoğu buradaki yabancı elçiliklerden ve Dışişleri Bakanlığımızdan kaynaklanan zararlardı.”

İmam Humeyni ayrıca diplomatik kurumları sürekli olarak Allah’a doğru hareket etmeye teşvik eder ve “Eğer sizler doğru yolda olursanız hedefe varırsınız” derdi. İmam, Allah’a doğru olan hareketi bir köşede inzivaya çekilme olarak ele almamış ve İslami ilkelere bağlı toplumsal ve siyasal hareketlerin de Allah’a doğru seyr-i süluk eden akımlar olduğunu söylemiştir. Nitekim İmam Humeyni’nin ülkenin bağımsızlığına bakışı da bu çerçevededir.

Biz de, Dışişleri Bakanlığı personelinin daima ahlaki ilkeleri bilhassa diplomatik alanlardakileri göz önünde bulundurup bunlara riayet etmelerini ümit ediyoruz.  

 
[1] İmam Humeyni’nin İmam Hamanei’nin de içinde olduğu bir gruba yaptığı açıklamaları, Sahifeyi Nur, c. 19
[2] İmam Humeyni’nin Ulaştırma Bakanlığı personellerinin de içinde olduğu bir gruba yaptığı konuşma, Sahifeyi Nur, c. 18, s. 56