Batı ittifakı, Suriye’de El Kaide’yi nasıl destekliyor?

Batı ittifakı, Suriye’de El Kaide’yi nasıl destekliyor?
Röportajda Cülani, Nusra Cephesi’nin “Fetih Ordusu”nu oluşturan örgütlerden bir örgüt olmadığını bilakis “herkesin bildiği üzere” Fetih Ordusu’na öncülük eden en önemli örgüt olduğunu söylüyor ki bu açıklama da gerçeği iyiden iyiye berraklaştırıyor.

 

 

 

Yusuf Fernandez

 

Press TV

 

 

Avrupa Birliği, Mayıs ayının sonlarına doğru Suriye'ye yönelik ambargoyu genişletti. ABD de kendi üzerine düşeni yaptı ve sözde IŞİD'le savaşması için, esasen ise Suriye Hükümeti'ni devirmesi amacıyla “ılımlı” silahlı güçleri eğitmeye başladı,

 

Avrupa Birliği ve ABD, IŞİD'e karşı bir savaş yürüttüklerini iddia etseler de, Suriye'deki diğer büyük terörist gruptan, El Kaide'nin Suriye şubesi Nusra Cephesi'nden, hiç bahsetmiyorlar. Batılı ülkeler tarafından yapılan her açıklamada, Suriye, Irak ve diğer Ortadoğu ülkelerinde terörün yayıldığından bahsediyorlar ancak hiçbir zaman El Kaide ile ilişkili Nusra Cephesi'ne değinmiyorlar. 

 

Yoksa Batı 11 Eylül saldırılarını unuttu mu? 2001'de El Kaide Batı'nın en büyük düşmanlarındandı ve sözde “teröre karşı savaş”ın ana hedefiydi. Şimdi ise, Suriye'de açıkça terörü destekleyen ABD müttefiki ülkeler, doğrudan El Kaide ile işbirliği içindeler. ABD ve AB için bu işbirliğini sona erdirmek işten bile olmasa bile, bunun için hiçbir şey yapmıyorlar. Özellikle Fransa ve ABD'nin 1980'lerde başarısızlıkla sonuçlanmış bir stratejiyi diriltmeye çalıştıkları görülüyor: Bölge için, bölge insanı için ve nihayetinde Batı için olası sonuçlarını önemsemeden global veya bölgesel rakiplere karşı teröristleri desteklemek.  

 

Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar dünyada önde gelen terör sponsoru ülkeler haline geldiler. Ancak, hiçbiri ABD'nin veya Avrupa Birliği'nin haydut devlet listelerinde yok. İronik olan, onların yerine Suriye'de ABD ve müttefikleri tarafından desteklenen terörist gruplara karşı savaşan ana aktörler Suriye, İran ve Irak'ın ABD'nin listesinde yer alması. 

 

Yakınlarda, Türkiye, Suriye sınırından binlerce teröristi, halihazırda Nusra Cephesi'nin elinde bulunan İdlib bölgesinde bir hücum başlatmak üzere gönderdi. Türkiye'nin günlük gazetelerinden Cumhuriyet'in yayınladığı görüntülerde, Türk istihbarat görevlilerinin, teröristler için silah kaçakçılığına bulaştıkları görünüyor.

 

Suudi Arabistan ve Katar da üzerilerine düşenleri yaptılar ve bir medya kampanyası ile Nusra Cephesi'nin imajını düzeltmeye çalıştılar. Geçtiğimiz Mart ayında, Körfez ülkelerinin bazı basın kuruluşları, Nusra Cephesi'nin ideolojisini değiştirmeksizin Körfez ülkelerinin destekleriyle Zevahiri yönetimindeki “El Kaide'den ayrı” bir organizasyona gidecekleri yönünde iddialara yer verdiler.

 

Nusra Cephesi kaynaklı bir haberinde Reuters, Katar istihbarat servisinden bir yetkilinin defaatle Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed Culani ile görüştüğünü iddia etti. Eğer El Kaide ile ayrıldıklarını ilan ederlerse, desteklenecekleri sözü verildi. Yeni oluşturulacak ve muhalefeti şemsiyesi altına alacak grup elinden geldiğince El Kaide ve Nusra Cephesi isimlerini unutturmaya çalışacak. Dolayısıyla Suriye Savaşı'nda “El Ceyş el Feth” (Fetih Ordusu) ortaya çıktı. Bu ordu esasında Nusra Cephesi ve daha küçük gruplardan müteşekkil. İsim değişikliği kimseyi aldatamıyor.

 

Diğer yandan Nusra Cephesi de zaten El Kaide ile arasına mesafe koyduğunu kabul etmiyor. Bu açıklama bizzat Reuters da yapıldı. Birleşmiş Milletler'in terörist gruplar listesinde olmasına rağmen, Nusra Cephesi'nin Türkiye ve Katar gibi ülkelerden destek görmekte hiç sıkıntı çekmediği çok açık.

 

Geçen hafta, Suriye'de yaptıkları barbarlıklarla bilinen terörist grubun lideri Culani'nin “yeni imajlarını” tanıtmaya çalıştığı röportajı yayınlayan Al-Jazeera, birçok hükümet tarafından terör propagandası yapmakla suçlandı. 

 

Röportaj, Nusra Cephesi'nin Suriye'deki konumunu güçlendirmeye, ve onu Şam'a karşı savaşta “sorumluluk sahibi” bir müttefik gibi göstermeye çalışıyor. Bu minvalde, Culani, grubunun asıl gayesinin Batı hedeflerine zarar vermekten ziyade Suriye hükümetini devirmek olduğunu öne sürdü… En azından gücü ele geçirene değin. Yine de, ABD savaş uçaklarının El Kaide'yi vurmaya devam ettiği sürece, “meşru müdafaa” haklarının olduğunu ve ABD'yi vurmamalarını sağlayamayacağını söyledi.

 

Aslında Cülani'nin röportajının satır aralarında hala Nusra Cephesi'nin Suriye'ye yönelik uğursuz ve katliam dolu planları görülebiliyor. Bu tekfirci grupların hakimiyeti altına girdikleri takdirde bölge insanını bekleyen acı dolu kader herkesin malumu.

 

Röportajda Cülani, Nusra Cephesi'nin “Fetih Ordusu”nu oluşturan örgütlerden bir örgüt olmadığını bilakis “herkesin bildiği üzere” Fetih Ordusu'na öncülük eden en önemli örgüt olduğunu söylüyor ki bu açıklama da gerçeği iyiden iyiye berraklaştırıyor: ABD ve Fransa'nın “ılımlı” savaşçılar diye destekledikleri gruplar, El Kaide ve Tekfircilerin basit kuklaları. Hatta bir çoğu da El Kaide ve Tekfirci ideolojiyi paylaşıyor. Dolayısıyla Suriye'de “silahlı ılımlı bir muhalefet”ten söz edilemez.

 

Cülani diğer grupları tehdit etmekle kalmıyor, Nusra Cephesi'ni reddetmeleri halinde çatışma ihtimallerini de hatırlatıyor. Ancak “fırsattan istifade etmek için” Nusra Cephesi'ni saldırmayı dahi göze alan, kendisiyle aynı Vahabi ideolojiyi paylaşan IŞİD'i eleştirmiyor.

 

Diğer yandan, Cülanı, El Kaide ile bağlarını kopardığı yönündeki dedikoduları tekrar reddetti ve ekledi: “El Nusra, Eymen Zevahiri'nin rehberliğinde iş yapar.” Cülani açıkça, Nusra Cephesi'nin stratejik direktiflerini Zevahiri'den aldığını kabul ediyor.

 

 

Dini azınlıklara karşı

 

Nusra Cephesi'nin dinsel azınlıklara karşı takındığı zalimane tutum da yine röportajda görülebilir. Cülani “azınlıkların Vahabilik'i benimsedikleri sürece” yeryüzünden silinmelerinin söz konusu olmadığı yönünde güvence vermeyi de ihmal etmedi.

 

Bu “ılımlı ve güven veren” plan ne kadar zalim görünüyor olsa da, gerçek bundan bile berbat. Aralık 2013'te, Suriye kuvvetleriyle çatışmalar olanca hızıyla devam ederken Malula kasabası yakınlarında 13 rahibe ve 3 hizmetliyi kaçırdılar. Geçen Eylül'de Associated Press'e konuşan sınır kasabalarından Qaa'nın sakini Lübnanlı bir Hristiyan “Hepimiz biliyoruz ki, eğer gelirlerse, sebepsiz yere hepimizi boğazlayacaklar,” dedi ve gelmeleri halinde Vahabi teröristlere karşı meşru müdafaalarını yapabilecekleri bir gruba katılmaya karar verdiğini ifade etti.

 

Röportajda bir kez bile Cülani tarafından “İsrail” kelimesi söylenmedi. Belli ki, Siyonist rejim, tıbbi ve diğer yönlerden İsrail'den destek alan Nusra Cephesi'nin Suriye'deki öncelikleri arasında yer almıyor.

 

 

Batı'nın sorumluluğu

 

ABD ve Avrupa Birliği, bir yandan müttefikleri Suudi Arabistan, Katar ve NATO üyesi Türkiye yoluyla muhalefeti silahlandırırken, diğer yandan Suriye'yi zayıf düşürmek için uyguladıkları ambargo, eğittikleri ve finanse ettikleri El Kaide ile açıkça iş tutan “ılımlı” silahlı gruplarla, sadece Suriye'de yaşanan toplu katliamların sorumlusu olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda Batı için de çok büyük bir tehdit yaratıyorlar.   

 

Sırasıyla hem El Kaide hem de IŞİD tarafından yönetilen Doğu Suriye'deki İdlib devletçiği, Batı ülkelerinden gelen aşırıcılar için bir çekim merkezi haline geldi ve ileride terörist aktivitelere sınırlama getirebilecek uluslararası yaptırımlara karşı bir caydırıcılık inşa etmelerini sağladı.

 

Batı ülkeleri tehlikeli bir “ılımlı silahlı muhalefet” hikayesi pompalıyor. Aslında, Suriye'de “ılımlı teröristler” diye bir grup yok. Hepsi aynı ideolojiyi paylaşıyorlar ve hepsi de terör yoluyla Suriye'de Vahhabi diktatoryasının hüküm sürdüğü bir aşırıcı devlet kurmak istiyor.

 

Nusra Cephesi ve diğer grupları, haklı olarak kendi terörist organizasyonlar listelerinde bulunduran ülkeler, diğer taraftan da basın kuruluşları ve askeri operasyonlarla Suriye Devleti'nin yıkılmasını destekliyorlar. Fransa için olanlar tam olarak böyle: Ruhunu, Başkan François Hollande'nin Katar ve Suudi Arabistan ziyareti esnasında imzaladığı birkaç yağlı sözleşmeye satan Fransa. ABD ve Fransa gönderdikleri silah ve mühimmatın Nusra Cephesi ve IŞİD'in eline geçeceğini bildikleri halde bu işi sürdürmekteler.

 

Bu arada terörist grupları yenilgiye uğratan ise Suriye Devleti, halkı, ve ordusu. Ellerindeki tek alternatifin bu zalim terörist grup tarafından köleleştirilmek olduğunun bilincindeler. Ve Suriye bu kavgada İran ve Rusya gibi sorumluluk sahibi devletler tarafından da destek görüyor.

 

Yakınlarda yaptığı bir açıklamada Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Suriye'deki terörün sadece savaş uçakları ile bitirilemeyeceğini “karadan askeri operasyon yapmanın gerekliliğinin de fark edilmesi gerektiğini” söyledi.

 

“Böylesi bir operasyon Suriye Hükümeti'nin katkısı olmadan nasıl mümkün olur bilemiyorum,” diyen Lavrov, Washington'ın neden nükleer silahlardan kurtulmak konusunda uluslararası örgütlerle işbirliği yapmış olan Şam'la, IŞİD'e karşı mücadelede de işbirliği yapmayı düşünmediğini anlayamadığını ifade etti.

 

 

www.medyasafak.net