"Ahzab Araplarının" İran korkusu

"Ahzab Araplarının" İran korkusu
Tarihten ders çıkarmanın çok uzağında olan Arap yöneticileri, adanmış Müslümanlara karşı İslam düşmanlarıyla yan yana gelmek suretiyle, suçlu tabiatlarını ortaya koymaya devam ediyorlar. Onlar, kendi mezarlarını kazıyor.

 

 

 

 

Abu Dharr

 

 

Crescent-online

 

 

Tarihten ders çıkarmanın çok uzağında olan Arap yöneticileri, adanmış Müslümanlara karşı İslam düşmanlarıyla yan yana gelmek suretiyle, suçlu tabiatlarını ortaya koymaya devam ediyorlar. Onlar, kendi mezarlarını kazıyor.

 

 
Yemen'de Suudilerin kendi kendileri için oluşturduğu büyük kapanın psikolojik yansımaları, şaşkınlık verici. Eğer Müslümanlar, pek çok yetkilinin kurduğu meclislerde ve Asya ve Afrika arasına sıkışıp kalmış bu yarımadadaki bazı kişilerin evlerinde yapılan yorumları gizlice dinliyor olsaydı, onların yükseklik ve ululuk hakkındaki soytarılıklarına çok gülerlerdi… Yahut komplo ve teslimiyetlerinden ötürü kan ağlarlardı…



Dünya Yemen'de ve civarında (kara, hava ve deniz) vuku bulan askeri hareketleri ve sosyal altüst oluşu izlerken, fark edilmeyen şey çöl hanedanlarını yönetenlerin ve onların her hareketini alkışlayanların zihinsel durumlarıdır!



Geride kalan birkaç ay içinde, geveze (Suudi) Arap dalkavukların “iç aklına” erişebilen kişiler, onların bir hayal dünyasında yaşadığını fark ettiler. Asabiyye Suudilerin liderliğinde, güney komşuları olan, yoksul ve yoksullaştırılmış Yemen'e karşı düşmanlıkların başlatılmasından hemen sonra, bu savaşın Arapların ve Müslümanların kaybedilmiş onur ve haysiyetini geri getirdiğine dair kişisel kanaatler ve kayıtdışı fikirler işittik! Şunu dinleyin: Dünyanın en yoksul ülkelerinden birinin bombalanması, Arap karar alıcıların kaybedilmiş onur ve haysiyetini geri getirmiş! Kutsal Topraklar üzerindeki zorba İsrail'in borusu, Fas monarşisinden Kuveyt'teki hırsızlar rejimine kadar her yerde ötüyor ve bu Arap azınlığı, bir taraftan “Harameyn'in bekçisi” sıfatını kullanıp diğer taraftan her ay binlerce bebeği, çocuğu, kadını ve masum sivili öldürüp sakat bırakırken, kendini başarılı ve muzaffer hissediyor! Bu kavrulmuş politikacıları ifşa etmeye nereden başlayalım?



Yeni başlayanlar için söylemek gerekirse, emperyalizmin bol kazançlı efendileri ve kahraman İsrail tapınıcıları, Arabistan yöneticileri arasında bir umumi korku durumu empoze etmeyi başarmışlardır. Bu “İslami İran” korkusu, nüfusun bir bölümünün üzerine damladı. Asabiyye Arabistan'da İslami İran hakkında imal edilmiş olan bu birleşik korku, Bahreyn'i, Birleşik Arap Emirliklerini, Suudi Arabistan'ı, Kuveyt'i ve Katar'ı, İslami İran'la mücadele etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmak zorunda olduklarına ikna etti. Hesap çıkarmaya yönelen askeri koalisyon (KİK ülkeleri ve yanısıra, paraya ve finansmana ihtiyaçları olduğu için onlara katılan birkaç devlet daha), Amerikalıların ve İsraillilerin imal ettiği İslami İran korkusu nedeniyle ilk olarak Yemen'e saldırdı. Bu tiyatroda, Netanyahu'nun çıkışları ve Birleşmiş Milletler ve ABD Kongresi'nde – birçok defa – yaptığı konuşmalar, niyetin son kertede cömert petro-politikacıların banka hesaplarını boşaltmaya yol açmak olduğu yönündeki histeriyi arttırıyor.

 

Büyük Şeytan, ilgili bütün psikolojik telleri çalıyor. Bir yandan bu şeytan, İslami İran'a dair bir terör canavarı imajı çizmeye, böylelikle Arabistan'ın paralı politikacılarının hayatta kalmak için, Yarımada'da ve ötesinde, Körfez'de ve ötesinde, Kutsal Topraklar'da ve ötesinde başka Müslümanları öldürmek için silah almasını sağlamaya çalışıyor… Bu şeytan diğer yandan ise, İslami İran'ın temsilcileriyle oturup, “nükleer meseleyi” tartışıyor! Ve İslami İran nükleer silah programına sahip olduğu için aslında böyle bir mesele yok. Bu yaklaşık iki yıldır devam ediyor – iki yıldır Ahzab Arapları gelişmeleri seyrediyor, efendilerinin “taraf değiştirmesinden”, kendilerini terk etmesinden ve İranlıları kucaklamasından korkuyor! Ve burada da sendeleyerek yürüyen bu Arap siyasetçiler, bağışçılarının efendi kucağında kalmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır! 



Şunu düşünün: Washington'daki efendi, İslami İran'la barışı konuşuyor ve Arabistan'daki köleler, İslami İran'la savaşa yöneliyor! Savunma bakanları ve onların yardımcıları, bir anlaşma imzalamak için savaş şirketlerine koşuyor. Unutmayın: savaş uçakları, tanklar, füzeler vs. hakkındaki işlem anlaşmaları imzalandığı zaman, bu malzemelerden hiçbiri Siyonist İsrail için kullanılmayacaktır – bir centilemlik anlaşmasıdır bu!  



Ne öngörmeliyiz? Belki ABD, Fransa ve İngiltere, uzun süredir oluşturulan bu İran korkusunu, Arap yarımadasına İslami İran'a yönelmiş füze rampaları kurmak için büyütecektir. Dalkavuk Araplar, Rusya'ya karşı Doğu Avrupa'da (Polonya ve Romanya'da) kurulu füze rampalarına paralel bu rampalar için faturayı, halka ait kaynaklardan kesecektir – kraliyet kaynaklarından değil.  Hazreti Muhammed'in (s.a.a.) ülkesindeki Amerikan üslerinin sayısında artış görebiliriz. Araplar bol para öderler ve eğer Pakistanlılar ve Türkler Arap yarımadasındaki “İranlı köprübaşına” karşı “din ve ilkeler savaşını” vermek istemezse, o halde bu Araplar gidecek bir ordu kiralayacaktır. Asabiyye Arabistan'ın ödeme listesinde Pakistanlıların, Afrikalıların ve Müslümanların en altta, sarışın Avrupalı-Amerikalıların ise en üstte olduğunu biliyoruz. Diplomatik gevezeler, yüz milyarlarca dolar değerinde bir anlaşma olduğunu – Arapların satın aldığını ve emperyalistlerin sattığını – söylüyor. Arabistanlı yetkililere sopa atılıyor ve şantaj yapılıyor, bu açık ve net. Avrupa-Amerika ekonomileri bocalıyor. Nakite büyük ihtiyaç var. Doğal kaynaklar öncelik. Ve bu Araplar, yolunacak kazlar.



Kendi hırslarıyla ve biz-merkezcilikleriyle şımarmış olan bu Araplar, Tahran ve Washington arasındaki bir anlaşmanın iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğu konusunda anlaşmaya varmak için akıllarını kullanamıyorlar! Allah'ın (c.c.) sözlerini gerçek dünyaya taşımaktan aciz olan zihinler, P5+1'in İran'la tartışmaları olarak adlandırılan şey karşısında güçsüz düşüyor. Arabistanlı sünepeler, komşularının (İran) dost mu yoksa düşman mı olduğunu düşünüp bulamıyorlar - Allah (c.c.), Resulü (s.a.a.), Kuran ve sağduyu onlara, komşularını tanımaya çalışmalarını söylerken bile. Zevk-ü sefa içinde gerçeklikten kopmaları, bazılarının Washington ve Tahran arasında kendilerine karşı gerçek bir komplo olduğunu düşünmelerine sebep oluyor! Tel Aviv'den gelen çelişen sinyallerden anlam çıkaramıyorlar. Şehvet dünyalarında o denli sarhoş haldeler ki, artık hiçbir şey onlar için bir anlam ifade etmiyor.



İşte bu yüzden ayık hale gelmek zorunda olacaklardır. Onlar, dostların düşman, düşmanların dost olduğu halüsinasyonlarından uyanmalıdırlar. Eğer gerekli becerilere sahip olsalardı ve dürüst ve ciddi olsalardı, hayal gören politikalarından sıyrılır ve dünyayı olduğu gibi görürlerdi. Eğer İslami medeniyet, ideoloji ve karakterlerine sadık kalsalardı, İslami İran'ın altyapı, sanayi temeli, yurt içinde üretilen teknoloji, askeri kapasiteler ve hepsinden önemlisi, lekesiz bir bağımsızlık inşa etmedeki atılımlarını anlarlardı. İslami İran, piyon bir rejimden dünya sınıfı katılımcı bir hükümet biçimine geçişi mümkün kılmıştır. Dünyadaki büyük güçler bunu farketmişlerdir. Arabistan'daki yöneticilerin aksine, İslami İran'daki liderler, “süper güçlerin” bileğini bükmüştür. ABD bile, İsraillilerin adına, İslami İran'ı ekonomik açıdan kendi dizlerine getirmek için elinden geleni yapmakta, İran İslam Cumhuriyeti ise boyun eğmemektedir.

 

Eğer Arabistanlılar İslami İran'ın düzeyini yakalamaya yönelselerdi, İslami hale gelmeleri ve Siyonist merkezli güçlerin askeri donanımlarına bağımlılığı söküp atmaları gerekirdi. Dünya, izzetli, gerçek bağımsızlık sahibi ve ilkelerin gücüne sahip olanlara saygı gösterir. Bu, İslami İran örneğinde olduğu gibi yurttaşlar ve yöneticiler birlikte çalıştığı zaman olur; sayısız Arabistan eyaletinde olduğu gibi değil. Tepeden tırnağa bütün bir nüfus,  bilim, sosyal gelişim, kamu hizmetleri, ekonomik entegrasyon, araştırma-geliştirme ve benzeri alanlarda birlikte çalıştığı zaman, ileriye doğru hareket meydana gelir. Arap rejimleri ise, kendi halklarıyla çelişen amaçlara sahiptir: onların özgürlüklerini ortadan kaldırmakta, entelektüel potansiyellerini bastırmakta, ordularını onların üstüne çevirmekte, yahut en iyi gençleri öldürücü savaşa sürüklemektedir.



Eğer bu Arabistanlılar asabiyye'lerini söküp atabilselerdi, İslami İran'ın sıcak savaşlara ve soğuk savaşlara rağmen hayatta kaldığını, alay ve utandırmalara rağmen, boykot ve ablukalara rağmen ayakta kaldığını görürlerdi. Bu Arabistanlılardan gerçekleri tanımlamalarını ve hakikat karşısında adil olmalarını istediğimizde çok şey mi istemiş oluruz?



Bizzat Arapların kendisi — Arabistan yöneticileri değil — İranlı kardeşlerinden öğrenmelidirler. İran'daki Müslümanların kırk yıldır yürüttüğü mücadele, korkulacak bir şey değildir. Her yerdeki özgürlük sevdalıları ve adalet arayışçıları için bir ders sunmaktadır. Son mezhepsel sis perdesi, Araplar İranlıların, Türklerin, Asyalıların, Afrikalıların ve eşitlik, adelet ve özgürlük arzulayan ezilenlerin kardeşi olduğu zaman ortadan kalkacaktır. İran halkı, sahip olduğu şeyi gündüz düşleri kurarak elde etmedi. Bağımsızlık ve egemenliğin bedelini ödemesi gerekti. İran halkı, özverili liderliğine güveniyordu. Araplar da, onlara güven verecek bir liderliğe ihtiyaç duyuyor – Arabistan'da ve ötesinde, emir yoluyla hükmeden, emperyalizmin ve Siyonizm'in köpeği olan yöneticilere değil. Aylakları Arabistan'dan çıkarıp atın. Mekke ve Medine'nin kapılarını açın ve bütün Müslümanların, adına yakışır bir ümmet olarak bir araya gelmesini sağlayın.



İslami İran (liderleri ve halkı), Filistinlilerin yegane destekçisidir. Ve biz, Arabistan yöneticilerinin, Filistinlilerin düşmanlarını yegane destekçileri olduğunu söylemeye cüret ediyoruz. “İnsanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” olmanın yolu, “iyiliği emredip, kötülüğü men etmekten” geçer. (Al-i İmran, 110)  

 

 

www.medyasafak.net